Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nin Atlas Publishing Lab iş birliğiyle düzenlediği “Yazar-Editör Sohbetleri” serisi 27 Şubat akşamı Maxime Rovere ve Türker Armaner’i ağırlıyor.
“Yazar-Editör Sohbetleri” serisi iki felsefeci, yazar ve çevirmeni, Maxime Rovere ve Türker Armaner’i bir araya getiriyor. Buluşmada, felsefi düşüncenin edebi metinlerde ve düzyazıdaki varlığı, türler arasındaki bulanık sınırlar, yazma edimi ve felsefe çevirisi gibi konular ele alınacak.
27 Şubat Perşembe saat 18.00’de Pera Müzesi Oditoryumu’nda gerçekleşecek etkinlik ücretsiz olacak ve rezervasyon alınmayacak. Etkinlik dili İngilizcedir.
Ceren Gündoğdu, uzun süredir üzerinde çalıştığı Işık Olur Gözlerin isimli ikinci stüdyo albümünü müzikseverlerle buluşturdu.
Geçtiğimiz yıllarda “Beni Affet” ve “Kapı” gibi şarkılarıyla beğeni toplayan Ceren Gündoğdu, Işık Olur Gözlerin albümünde nostaljik tınıları, derin sözleri ve etkileyici melodileri harmanlıyor. Albümün açılış şarkısı “Burdayım Ben”, sanatçının müziğe ve insani bağlara duyduğu inancı vurgularken, dinleyicilerine güçlü bir duygusal yolculuk vaat ediyor. Gündoğdu, Işık Olur Gözlerin albümünü “incinmiş kalplere bir ninni” olarak tanımlıyor.
Albümde yer alan 12 şarkıdan 11’inin söz ve müziği Gündoğdu’ya ait. Ayrıca albümde sanatçının annesine ait, 90’lardan günümüze ulaşan ve bugüne dek hiç yayımlanmamış özel bir şarkı olan “Sevdan Ateşten Gömlek” de yer alıyor. Bu albümde Ceren Gündoğdu’ya 20’yi aşkın müzisyen eşlik etti. Canlı enstrüman kayıtlarıyla oluşturulan albüm, modern prodüksiyon anlayışıyla insan dokunuşunu ve birlikte müzik yapma kültürünü onurlandırıyor. Prodüksiyonda Adi Rotem, Polen, Kaan Arslan, Özgür Akgül, Altuğ Öncü ve Gündoğdu’nun imzası bulunuyor. Albümde yer alan her şarkıya Taha Balta yönetmenliğinde klip çekildi. Görsel dünyasıyla da dikkat çeken albümün fotoğrafları ise Mesut Yazıcı’ya ait.
Ceren Gündoğdu’nun Işık Olur Gözlerin isimli ikinci stüdyo albümünü buradan dinleyebilirsiniz.
Silva Bingaz’ın “Opus 3c” başlıklı kişisel sergisi 22 Mart’a kadar Öktem Aykut’ta sanatseverlerle buluşuyor.
2001 yılından beri sürdürdüğü fotoğraf çalışmalarında tarih yüklü ve çok katmanlı mikro coğrafyalarda çalışan Silva Bingaz, kenar yörelerdeki geçici ve güvenliksiz hayatları kayda geçirdi. Özellikle denize temas eden kentlerdeki insan, hayvan ve doğa ilişkilenmelerinin peşine düşen; kıyılara ve hiyerarşiden azade diğer alanlara mahsus savruluşlara ortak olan Bingaz, “Opus 3c” sergisinde 2017 yılında Letonya’yı ziyaretleri sırasında oluşturduğu bir fotoğraf serisini izleyicilere sunuyor. Seri, daha önce İstanbul ve Japonya’da gerçekleştirdiği kıyı serilerinin yoğunluğuna denk bir yük taşıyor. “Opus 3c”, ismiyle hem serinin önceki adımlarına referans veriyor hem de Bingaz’ın sergileme tercihlerinde sadık kaldığı müzikal takibine bir ipucu arz ediyor.
Silva Bingaz’ın 2015’teki “Balat” sergisinden sonra Öktem Aykut’ta gerçekleştirdiği ikinci kişisel sergisi olan “Opus 3c”nin sergi tasarımı Sevim Sancaktar ve Yavuz Parlar’ın imzasını taşıyor.
Künye: Silva Bingaz, Untitled (From the series Opus 3c) / İsimsiz (Opus 3c serisinden), 2017. Fine Art Print on Hahnemuhle Photo Rag Baryta Paper / Hahnemühle Photo Rag Baryta kağıdı üzerine Fine Art baskı, 80 x 120 cm
Coralie Saudo ve Kris Di Giacomo ikilisinin birlikte hazırladığı, yatağında uyumak istemeyen bir filin komik ve azimli hikâyesini anlatan Uykudan Önce, Ayşegül Utku Günaydın’ın çevirisiyle Uçanbalık’tan çıktı.
Uykudan Önce; 3 yaş ve üzeri miniklerin içini huzurla kaplayacak bir anlatı sunuyor. Bu kitap hem ebeveynleri ile birlikte uyumakta ısrar eden minikleri bu alışkanlıktan vazgeçirmeye çalışıyor hem de sağlıklı bir yaşam için uykunun önemini fark ettiriyor.
Tüm çocukların sorduğu o soru!
“Bu gece seninle uyuyabilir miyim?”
Küçük fil de aynı soruyu soruyor ve yatağında uyumamak için kararlı adımlar atıyor.
Ancak gecesi hiç de hayal ettiği gibi geçmiyor...
Fransız bale efsanesi Maurice Béjart’ın zamansız koreografisini, Queen ve Mozart’ın unutulmaz müzikleri ve Versace’nin eşsiz tasarımlarıyla bir araya getiren Ballet For Life gösterisi 7 Mart Cuma ve 8 Mart Cumartesi Volkswagen Arena’da sanatseverlerle buluşacak.
Dünyaca ünlü bale topluluğu Béjart Ballet Lausanne tarafından sahnelenen Ballet For Life gösterisinin ilk gün biletlerinin tükenmesi üzerine ikinci bir performans daha eklendi. 30 yıldır dünyanın dört bir yanında sahnelenen Ballet For Life, Queen’in kuruluşunun 55. yıldönümünde, efsanevi rock grubunun ve 2007 yılında hayatını kaybeden Maurice Béjart’ın anısına Türkiye’de ilk kez sahnelenecek.
20. yüzyıla damga vuran yenilikçi dansçı ve koreograf Maurice Béjart tarafından 1987’de kurulan Béjart Ballet Lausanne topluluğunun gösterisi, ilk kez Ocak 1997’de Paris’teki Théâtre de Chaillot’da Madame Chirac, Elton John ve Queen’in hayatta kalan üç üyesi John Deacon, Brian May ve Roger Taylor’ın katılımıyla sahnelendi. 30 yılda onlarca ülkede 400’den fazla performansla seyircinin karşısına çıkan gösteri, o günden bugüne kadar geçen sürede büyüsünü hiç kaybetmedi. Queen’in unutulmaz şarkılarını ve Freddie Mercury’nin eşsiz sesini Mozart’ın ölümsüz melodileriyle buluşturan gösteride, Béjart Ballet Lausanne’ın en yetenekli dansçıları, Gianni Versace tarafından tasarlanan göz alıcı kostümleri içinde Maurice Béjart’ın dâhiyane koreografisini sahneliyorlar.
Ballet For Life gösterisi, 7 Mart Cuma ve 8 Mart Cumartesi akşamları saat 20.30’da Volkswagen Arena’da sanatseverlerle buluşacak. Etkinliklerin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Pera Müzesi, kuruluşunun 20’nci yılını “Samih Rifat: Çok İş Var Yapacak” ve “Marcel Dzama: Ay Işığıyla Dans” adlı iki sergiyle kutluyor. Sergiler 20 Mart’tan 17 Ağustos’a kadar sanatseverlerle buluşacak.
Samih Rifat: “Çok İş Var Yapacak” - fotoğraflar, filmler, çizimler, şiirler, defterler, kitaplar ve müzik…” başlıklı sergi, kültür dünyasının “hezârfen”i Samih Rifat’ın düşünsel yolculuğunu, disiplinler arası geçişlerini ve şiirsel duyarlılığını ortaya koyarak onun sanat ve düşünce evrenini ziyaretçilere sunacak. Bu sergi aynı zamanda, Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın ilk yıllarında vakfın kurucu sanat danışmanlığını üstlenen, Pera Müzesi’nde pek çok diğer projenin yanı sıra Henri-Cartier Bresson ve Josef Koudelka gibi dünyaca ünlü fotoğrafçıların sergilerine de imza atan çok yönlü aydın Samih Rifat anısına, Pera Müzesi’nin 20. kuruluş yılında gerçekleştirdiği bir vefa projesi olma özelliği de taşıyor.
Rifat’ın başta fotoğrafları ve desenleri olmak üzere tüm yaratım sürecinden bir seçki sunulacak. Rifat’ın, antik dünyaya olan ilgisi, dillerle kurduğu derin bağ ve titiz çeviri anlayışı; küratörlüğünü Serhan Ada’nın, fotoğraf editörlüğünü Esra Özdoğan ve Ahmet Elhan’ın, sergi ve katalog tasarımını Bülent Erkmen’in üstlendiği serginin önemli bölümlerinden biri olarak öne çıkarken; belgeselleri, şiir ve müzikle olan ilişkisi de izleyiciyle buluşacak.
Marcel Dzama: “Ay Işığıyla Dans - Arkadaşı Raymond Pettibon’dan küçük bir yardımla” sergisinde ise sanatçı Dzama’nın müzik ve dansla harmanladığı renkli hayal dünyasından başlayarak günümüzde dünyanın karşı karşıya kaldığı kötü yönetimler, çevresel yıkım ve savaşların sebep olduğu felaketler çerçevesinde ürettiği eserlerden oluşan seçki ile birlikte, sanatçının uzun zamandır birlikte çalıştığı New York'lu sanatçı dostu Raymond Pettibon ile ürettiği eserler yer alacak.
Küratörlüğünü Alistair Hicks’in üstlendiği sergi, Dzama'nın sanat pratiğinde öne çıkan üç temel temayı mercek altına alıyor: Yönetimlerin eleştirisi, çevresel yıkım ve savaşların sebep olduğu felaketler. Dzama, bu konuları kimi zaman kara mizahla kimi zaman da salt bir ilham kaynağı olarak değil, bir ortak olarak gördüğü ve aynı ön adı taşıdığı Marcel Duchamp'tan esinlendiği satranç metaforuyla ele alıyor.
Sanatçının pratiği, yalnızca çizim ve resimle sınırlı kalmıyor; diorama, kukla, kostüm, sahne tasarımı, film, şarkı, fanzin ve heykel gibi pek çok farklı disiplini kapsıyor. Farklı anlatım biçimlerini bir araya getiren bu üretim anlayışı, Dzama’nın dünyasını daha da derinleştirirken, sanatıyla kurduğu ilişkide sınırları ortadan kaldırıyor. Çeşitli projelerde Spike Jonze, Maurice Sendak, Beck, Kim Gordon, Raymond Pettibon, Bob Dylan ve New York City Ballet gibi isimlerle gerçekleştirdiği iş birlikleri de sanatçının çok yönlü yaklaşımını ve geniş ilgi alanlarını gözler önüne seriyor.
“Çok İş Var Yapacak” ve “Ay Işığıyla Dans”, 20 Mart - 17 Ağustos 2025 arasında ziyaret edilebilecek.
Türkiye İş Bankası’nın 100. yılında Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası’nın teknoloji merkezi MEXT iş birliğiyle gerçekleştirilen ve Refik Anadol tarafından hayata geçirilen “Büyük Doğa Modeli: Türkiye” projesinin saha çalışmaları tamamlandı.
Refik Anadol’un uluslararası çapta geliştirdiği “Büyük Doğa Modeli” projesinin Türkiye ayağı İş Bankası’nın katkılarıyla ve MEXT iş birliğiyle gerçekleştirildi. Proje için Türkiye genelinde 33 milli parkı kapsayan veri toplama ve işleme çalışmaları, İş Bankası’nın 100. kuruluş yılı olan 2024’ün Temmuz-Kasım ayları arasında tamamlandı. Sahalardan toplanan ses, görüntü ve tarama verileri ile açık kaynaklı akademik veriler, özel veri işleme teknikleriyle düzenlenerek yapay zekâ geliştirme süreçlerinde kullanıldı.
“Büyük Doğa Modeli: Türkiye”, doğaya dair verileri işleyerek akademisyenler, araştırmacılar, sanatçılar ve doğaseverler için etkileşimli bir Yaşayan Ansiklopedi oluşturdu. Popüler dil modellerine benzer bir yapıda tasarlanan Yapay Zekâ Ansiklopedisi’nde kullanıcılar kısa metin komutları (prompt) aracılığıyla farklı türlerde içerikler oluşturabiliyor. “Research” (Araştırma) modülüyle akademik bilgiye erişilirken, “Create” (Yaratıcılık) modülü bitki ve hayvan türlerine dair görsel tasarımları mümkün kılıyor. “Dream” (Rüya) modülü ise yapay zekânın öğrenilmiş imgelerinden hareketle doğanın sürekli değişen görsel temsillerini üreterek, hayal gücünü zenginleştiren dijital sanat deneyimleri sunuyor. Ayrıca Sanatçı Refik Anadol, proje kapsamında oluşturulan veri tabanı ve yapay zekâ modelinden yararlanarak ülkemizin doğal yaşamını temsil eden bir veri heykeli tasarlamak üzere çalışmalarını sürdürüyor.
İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, proje hakkında şunları söyledi: “‘Büyük Doğa Modeli’nin en heyecan verici yanı, sanata yönelik doğa temalı ilk yapay zekâ projesi olması. Ülkemizdeki 33 milli parkta bitki ve hayvan türlerinden kuş seslerine kadar doğada keşfedilmeyi bekleyen tüm güzelliklerin verileri, bu projeyle sanatçıların, araştırmacıların, akademisyenlerin, doğa meraklılarının hizmetine sunuluyor. 100 yıldır ülkemizde sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın lokomotifi, değişimin öncüsü, kültür ve sanatın destekçisi olan Bankamız ikinci yüzyılına başlıyor. Böyle bir dönemde sanatı ve yapay zekâyı, doğaya ve insana saygı çerçevesinde birleştiren bu anlamlı ve kıymetli küresel projenin Türkiye ayağına destek vermekten ve ülkemizin projeye dahil edilmesine vesile olmaktan büyük gurur ve mutluluk duyuyoruz.”
Sanatçı Refik Anadol, şunları söyledi: “‘Büyük Doğa Modeli: Türkiye’, ülkemizin zengin ve çoğu zaman gözden kaçan doğal ritimlerini veri ve yapay zekâ aracılığıyla görünür kılmayı amaçlıyor. Türkiye’nin farklı ekosistemlerinden toplanan görseller, sesler, hareketler ve formlar dijital sanatın diliyle yeniden yorumlanarak insan ve doğa arasındaki bağı güçlendiriyor. Bu proje, Türkiye’nin benzersiz doğal mirasını keşfetmek ve onunla etkileşime geçmek için yeni bir kapı aralıyor.”
MESS Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Burak Akkol ise şunları söyledi: “MEXT Teknoloji Merkezimizin, projenin teknoloji ve operasyon ortaklığını üstlenmesinden büyük mutluluk duyuyorum. MEXT, ülkemizin ve bölgemizin dijital ve yeşil dönüşüm yolculuğunun lokomotifi. Kurulduğu günden bu yana 700 şirkete danışmanlık hizmeti sunan ve 30 bin kişiye eğitim veren teknoloji merkezimiz, sanayinin dönüşümüne öncülük ediyor. Bunun yanı sıra, MEXT liderliğinde kurulan ‘AI EDIH Türkiye’ konsorsiyumu, Avrupa Dijital İnovasyon Merkezleri Ağı’na katılmaya hak kazandı. Sanayimizde yapay zekâ dönüşümünü hızlandırmak amacıyla eğitim ve danışmanlık hizmetleri sunmaya başladık. Tüm bunları yaparken, yapay zekânın en temel unsuru olan veri konusunda da bu güzide çalışmayı üstlendik. Teknoloji Merkezimiz MEXT’in böylesine vizyoner bir projede yer almasından gurur duyuyoruz.”
Varlam Şalamov’un mahkûmların soğuk ve uzun kamp günlerini, ölümlerin dünyasını, insanın tüm bu zorluklar karşısında büründüğü çeşitli ruh hâllerini ustalıkla resmettiği öykülerden oluşan kitabı Karaçamın Dirilişi, Gamze Öksüz’ün Rusça aslından çevirisiyle Jaguar Kitap’tan çıktı.
Kolıma öyküleri Karaçamın Dirilişi ile devam ediyor. Bu kez Kuzey’in vahşi doğası da olanca muhteşemliği ve canlılığıyla karşımızda. Yeri geliyor ölmek, yok olmak, vazgeçmek üzere olan birisini küçük bir karaçam dalı tekrar yaşama bağlıyor. Ama bu kez sadece Kolıma’ya dair değil, mahkûmiyet sonrası yaşama dair şeyler de var öykülerde.
“Diriliş için güç ve inanç gerekir. Bir dalı suya koymak tek başına yeterli değildir. Ben de bir karaçam ağacının dalını su dolu bir kavanoza koymuştum; dal kurudu, cansızlaştı, kırılganlaştı ve gevredi, hayat onu terk etti. Dal unutulup gitti, kayboldu, dirilmedi. Ama şairin evindeki karaçam, bir kavanoz suyun içinde canlandı.
Karaçam çok ciddi bir ağaçtır. Bu, iyiyi ve kötüyü bilmenin ağacıdır; bir elma ağacı, bir huş ağacı değildir! Âdem ile Havva’nın cennetten kovulmasından önce Cennet Bahçesi’nde duran ağaçtır.”
Oi Va Voi, mayıs ayında yayımlamaya hazırlandığı The Water’s Edge albümünün “Sad Dance” isimli ilk teklisini Gülbaba Records etiketiyle yayımladı.
Oi Va Voi, Doğu Avrupa’dan Orta Doğu’ya uzanan ritmik ilhamını, kendi kültürel mirasıyla harmanlayarak dinleyicisine her zaman derin bir bağ sunuyor. Grup, Gülbaba Records tarafından, 2 Mayıs’ta yayımlanacak The Water’s Edge isimli yeni albümünde bölünmelere karşı insani bir duruş sergileyerek umut ve dayanışmanın altını çiziyor. Albümün açılış şarkısı “Sad Dance”, 2023’te Türkiye ve Suriye’yi vuran yıkıcı depremden etkilenerek yazıldı. Depremden sonraki gün stüdyoya giren grup, yaşanan trajediye karşı sanatsal bir tepki arayışına girdi. “Sad Dance” şarkısı müzikal olarak yas ve umudu bir araya getirerek dileyicilere sunuyor.
Albüm, özellikle 2023 sonrası Avrupa’daki değişen sosyo-politik atmosferin getirdiği yeni anlamlarla şekillendi. Davulcu Josh Breslaw ve vokalist/klarnetçi Steve Levi-Kallin, bu süreçte müziğin bir ses ve dayanışma aracı olması gerektiğini hissettiklerini belirtiyor ve şunları ekliyor: “Siyasi bir albüm yapmak istemedik ama etkilenen insanlara ve korku içinde yaşayanlara bir dayanışma mesajı göndermek istedik. Bu his, albümün temelini oluştururken, özellikle ‘Dance Again’ şarkısında hayat buldu.”
Bu albümde Memory Drop ile tanıdığımız Zohara Niddam vokalleriyle öne çıkarken, Sarah Anderson ise hem keman melodileri hem de ortak besteciliğiyle The Water’s Edge’in ruhunu şekillendiriyor. Gitarist John Matts ve trompetçi David Orchant, albümdeki dokunaklı melodilere derinlik katarken, yapımcı Mike Spencer da “Shine A Light” ile gruba yeniden dahil oluyor. Oi Va Voi, The Water’s Edge ile geçmişin acılarını unutmadan, birlikte iyileşmenin mümkün olduğunu hatırlatıyor.
Oi Va Voi’nin “Sad Dance” isimli yeni teklisini buradan dinleyebilirsiniz.
Misafir Sanatçı Programı Atelier’in altıncı edisyonu, Kaan Kuşuluoğlu, Melis Beyda Önbaş, Merve Aydar ve Nilay Uluğ Bakış’ın üretimlerini “Atölye Sergi Günleri” kapsamında 3 Mart’a kadar sanatseverlerle buluşturuyor.
The Letter Art Gallery tarafından düzenlenen ve genç sanatçılara görünürlük kazandırmayı amaçlayan misafir sanatçı programı Atelier, altıncı edisyonunda İzmir’de yaşayan genç sanatçılar; Kaan Kuşuluoğlu (d. 2002, İzmir), Melis Beyda Önbaş (d. 2002, Balıkesir), Merve Aydar (d. 2000, İzmir) ve Nilay Uluğ Bakış’ın (d. 1993, İzmir) katılımıyla gerçekleşti. Altı hafta boyunca paylaşımlı atölyeyi birlikte kullanan genç sanatçıların ürettikleri çalışmaları düzenlene sergi ile izleyicilerin beğenisine sunuluyor. Misafir sanatçı programı Atelier, Goyahub’ın mekân sponsorluğunda gerçekleştiriliyor.
“Kaan Kuşuluoğlu (d. 2002, İzmir) İzmir'de yaşıyor ve çalışıyor. Ege Üniversitesi’nde felsefe ve Anadolu Üniversitesi’nde görsel iletişim tasarımı lisansı okumaktadır. Atelier 6 Misafir Sanatçı Programı kapsamında ‘Reverse’ projesi üstüne çalıştı. ‘Merleau Ponty’nin reversibility (tersine çevrilebilirlik) kavramından ilham alarak, bedenin ortadan kaldırılamaz dilini açığa çıkarmayı amaçladı. Havayla dolu sözcük paketlerini yırtıp açtıktan sonra, geriye kalan gürültünün müziğe nasıl dönüştüğünü göstermeyi denedi.’ Sergide video, fotoğraf ve kolaj çalışmaları yer alıyor.
Melis Beyda Önbaş (d. 2002 Balıkesir) İzmir'de yaşıyor ve çalışıyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nde yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. Atölyede gerçekleştirdiği çalışmalarda bireyin kimlik arayışını, benlik ile toplum arasındaki gerilimi ve yabancılaşma hissini ele almaktadır. Portre merkezli resimlerinde, bireyin iç dünyasını, bilinçaltındaki çatışmaları ve varoluşsal sorgulamalarını yansıtmayı amaçlıyor.
Merve Aydar (d. 2000, İzmir) İzmir'de yaşıyor ve çalışıyor. 2025’te Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Sanat ve Tasarım bölümü Sanatta Yeterlik programında eğitimine devam etmektedir. Merve Aydar, Atelier’de UYUM adlı seri üzerinde serisi, beton yapıların oluşturduğu formlar içinde var olmaya çalışan bireylerin hem fiziksel varlığının hem de kimliğinin ve potansiyelinin şekillenmesini ele alıyor.
Nilay Uluğ Bakış (d. 1993) İzmir, İzmir'de yaşıyor ve çalışıyor. 2021'den bu yana Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü'nde Doktora Programı'na devam ediyor. Atelier kapsamında ürettiği ‘Günden Kalanlar’ kişisel hafıza ile kolektif belleğin kesişiminde; aile fotoğrafları ve buluntu kağıtlarla sanatçının otobiyografik bir haritasını çizmektedir. Parçalar hâlinde bir araya getirilen bu anlatı ‘kaybolan’ ve ‘kalan’ sınırlarında gezinirken metafizik bir deneyim alanı sunmakta, rastlantı ve biriktirmenin estetik potansiyeli üzerine düşünmeye davet etmektedir.”