Umut Kambak’ın son on yıllık üretim sürecini bir araya getiren “Düşlerin İlk Günü” başlıklı kişisel sergisi 6 Nisan’a kadar Ankara Çankaya Belediyesi Fikret Otyam Sanat Merkezi’nde sanatseverlerle buluşuyor.
Umut Kambak’ın işleri, gölgenin varlığını nesnenin varlığından daha önce duyumsuyor oluşuyla izleyiciye farklı bir algı deneyimi sunuyor. Işığın pozisyonuyla oynayarak, gölgeyi sürekli yeni baştan biçimlendirmeyi deneyerek tekniği ön plana çıkaran Kambak, izleyiciyi ışık, form ve belleğin kesiştiği bir dünyaya davet ediyor.
Kambak’ın seramik, tel konstrüksiyon, ışık yerleştirmeleri ve kinetik rölyeflerden oluşan eserleri, fragmanlaşmış imgelerin mekândaki dönüşümünü inceliyor. Gölgeye, yani merkezden kaçmaya ilk hamleyi versek de Kambak’ın tek hamlesi bu değil. Gölgenin ardında gizlediği bir başka kimlik katmanı var. Bu yüzden, hikâyesi seramikten ve onun gölgesinden videoya, gif animasyonlara uzanıyor.
Gerçek ve onun karanlık yankısı arasında gidip gelen sergi, “neyin düş neyin gerçek olduğunu kavrayamadığımız o anı” izleyiciye yeniden düşündürüyor. Sergi, ilk defa düşlenen, ilk kez görülen ve belki de her zaman orada olan bir dünyaya açılan bir kapı olarak izleyici karşısına çıkıyor.
Mark Janssen’in iki yeni arkadaşın gezegenimize yeni bir gözle baktıkları resimli hikâyesi Evimde, Sinan Çakmak’ın çevirisiyle Can Çocuk’tan çıktı.
5 yaş ve üzeri okur Janssen'in rengârenk, sihirli dünyasına bir kez adım attığında oradan ayrılmayı istemeyecek. Ava, Dünya'yı ziyarete gelen Ay adlı sevimli bir yaratığa rehberlik eder ve büyüleyici gezegenimizi ona tanıtır. Siz de bu iki yeni arkadaşın neşeli dünyalarına dalın ve gezegenimize bir de onların gözünden bakın.
Matthias Osterwold’un sanat yönetmenliğinde düzenlenen Yeni ve En Yeni Müzik Festivali’nin altıncı edisyonu, 14-16 Mart tarihleri arasında Arter’de gerçekleştirilecek.
Ses yerleştirmelerinden konserlere, intermedya performanslarından DJ setlerine uzanan geniş bir yelpaze sunan Yeni ve En Yeni Müzik Festivali, uluslararası ve yerel sanatçıların yenilikçi müzik ve performanslarını müzikseverlerle buluşturacak. “Yeni Müzik” üzerine zengin bir içerik sunan festivalde Alvin Curran, Charlemagne Palestine, Audrey Chen & Hugo Esquinca, Jessica Ekomane, Viola Yip ve Rrose & Ali M. Demirel sahne alacak.
Festivalin sanat yönetmenliğini ilk yıldan bu yana; deneysel müzik ve kavramsal sanat dünyasının önde gelen figürlerinden, Klangspuren Schwaz Tirol, MaerzMusik / Berliner Festspiele, Ruhrtriennale gibi köklü festival ve bienallerin sanat yönetmenliğini ve müzik küratörlüğünü yürüten Matthias Osterwold üstleniyor. Avangardın vizyonerleri ve dinamik sahne performansları ile güncel teknolojilerin ön saflarında yer alan genç radikal sanatçıların yer alacağı program, ses yerleştirmelerinden konserlere, intermedya performanslarından DJ setlerine uzanan geniş bir yelpaze sunacak.
Yeni ve En Yeni Müzik Festivali’nin biletlerine Biletix ve Mobilet üzerinden ulaşabilirsiniz.
xtopia Immersive Journey kapsamında gerçekleşen, Elçin Arpaçay ve Dilara Başköylü’nün, internetin estetik, bağlantı ve özgürlük anlayışını sorgulamak isteyenleri bir araya getiren “Netizens: Citizens of the Web” deneyimi, 15 Mart’a kadar Hope Alkazar Ana Salon’da sanatseverlerle buluşuyor.
Elçin Arpaçay ve Dilara Başköylü tarafından yaratılan “Netizens: Citizens of the Web” deneyimi, katılımcılarını internetin geçmişten bugüne nasıl dönüştüğünü ve dijital dünyanın insan yaratıcılığıyla nasıl iç içe geçtiğini keşfetmeye davet ediyor. “Netizens”, dijital dünyayı şekillendirenlere ve savunanlara bir övgü niteliği taşıyor. Geçmişin samimi web ruhunu ve geleceğin olasılıklarını gözler önünde sunan deneyim, katılımcılara hem nostaljik bir yolculuk hem de dijital dünyanın geleceğine dair ilham veriyor.
Dijital dünyanın dönüşümünü mercek altına alan “Netizens” sergisi, internetin ilk günlerinden Web 3.0’ın geleceğine uzanan çarpıcı bir yolculuğuna ziyaretçilerini davet ediyor. Bu sergi, interneti yalnızca bir araç olarak değil, bir kimlik, topluluk ve kültür alanı olarak gören herkese bir saygı duruşu niteliği taşıyor. Ziyaretçiler, internetin ilk yıllarındaki bireysel ifade alanlarından, Geocities gibi platformlardaki el yapımı dijital estetikten, günümüzde sosyal medya algoritmalarının belirlediği tekdüze deneyimlere uzanan süreci yeniden düşünme fırsatı bulacak. Sergi, Web 1.0’ın kişisel ve kaotik ruhundan, Web 2.0’ın sosyalleşmiş ama kontrol altında tutulan yapısına ve Web 3.0’ın merkeziyetsiz, yapay zeka destekli geleceğine odaklanıyor.
“Netizens: Citizens of the Web” deneyimi hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Doğan Kitap’ın Duygu Asena'nın anısını ve fikirlerini yaşatmak için 2007 yılından beri düzenlediği Duygu Asena Roman Ödülü için başvurular başladı.
Türkiye’yi kadın hakları özgürlük ve eşitlik konularında “ilk”lerle tanıştıran Duygu Asena adıyla verilen bu armağan edebiyat dünyasında başarıları desteklemeyi amaçlıyor. 2024 yılı içerisinde Türkiye’de faaliyet gösteren bir yayınevi tarafından basılmış ve Türkçe yazılmış roman türündeki eserlerin katılabileceği ödülün seçici kurulu, Doğan Hızlan başkanlığında Asuman Kafaoğlu-Büke, Filiz Aygündüz, İhsan Yılmaz, Sibel Oral, Elif Tanrıyar ve Neslihan Önderoğlu’ndan oluşuyor.
Başvuru yapmak isteyenler 10 adet kitap kopyasını, 11 Nisan 2025 Cuma 17.00’ye kadar Doğan Kitap Duygu Asena Roman Ödülü Sekreterliği’ne teslim etmesi gerekiyor. Ödülün bu yılki tutarı 30 Bin Türk Lirası olarak belirlendi.
Duygu Asena Roman Ödülü ile ilgili ayrıntılı bilgiye ve şartnameye buradan ulaşabilirsiniz.
Belkıs Balpınar’ın retrospektif sergisi “Zamanla Dokunanlar”, 27 Nisan’a kadar Anna Laudel İstanbul’da sanatseverlerle buluşuyor.
Tasarımcı, müzeci, antik kilim araştırmacısı ve sanatçı Belkıs Balpınar’ın 1986 yılında kendi sanat pratiğine dönüş yaparak 2024 yılına dek ürettiği yaklaşık 20 eserlik bir seçki izleyici karşısına çıkıyor. Balpınar’ın kapsamlı sergisine, sanatçının kariyerini inceleyen bir kitap da eşlik ediyor. Balpınar, geleneksel kilim dokuma (düz yaygı dokuma) tekniğini güncel sanatla buluşturarak, deneysel bir dokuma tekniği geliştirdi. Estetik bir devrim yaratan Balpınar’ın tüm dönemlerinden eserlerini bir araya getiren “Zamanla Dokunanlar” sergisi, 1986 yılından günümüze uzanan sanatsal birikimine ve pratiğine ışık tutuyor.
Sergi, renkler, sembolik motifler ve dokuma tekniği konularındaki uzmanlığı ve derin bilgisi ile tekstil sanatına hem biçimsel hem de teorik yeni yöntemler sunan Balpınar’ın, öncü, araştırmacı ve yaratıcı kimliğine de vurgu yapıyor. Sanatçı, Anadolu kültürünün en eski sanatlarından olan kilim dokumasını geleneksel formlarından uzaklaştırarak zaman, mekân, boyut ve uzam anlamında özgürleştiriyor. Özgün sanatçının yeni boyutlar yaratan farklı dokuma teknikleri bir sergide buluşuyor. Balpınar, olağanüstü bir yaratıcılıkla dokuma işlemi sırasında yapıtların belirli kısımlarının kasıtlı olarak dokunmadan bırakıyor. Bu dokunmamış iplikler tasarımları iki boyutlu düzlemden üçüncü ve dördüncü boyuta taşıyor. Albert Einstein’ın zaman ve hızın algılanması mümkün olmayan bir uzamda gösterildiği dördüncü boyut kavramından etkilenen Balpınar, heykelleştirdiği dokumalarının içeriğinde de farklı boyutlarda spiral formlarıyla kosmosu ifade ediyor ve evren, doğa ve insan biyolojisindeki karmaşıklığın içinde olan formları, hareketleri, yörüngeleri en sade hâliyle gösteriyor. Halı ve kilim dokuma tekniklerini melezleyerek yarattığı deneysel dönüşümler, Balpınar’ın kendine özgü dilini oluşturuyor.
Paola Peretti’nin duygu yüklü serisinin Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe ve Filippo, Ben ve Kiraz Ağacı’nın ardından üçüncü kitabı Kiraz Ağacının Ardından, Genç Timaş tarafından dünyada ilk kez Türkiye’de yayımlandı.
Peretti’nin kendi hayat hikâyesinden esinlenerek oluşturduğu karakteri Mafalda’nın görme yetisini yavaş yavaş kaybederken dünyayı keşfetme yolculuğuna tanıklık ile başlamıştı Kiraz Ağacı serisi. İkinci kitapta ise Filippo’nun ve dostluğun iyileştirici gücünü keşfetti okur. Şimdi ise Kiraz Ağacının Ardından, sevgi, umut ve yaşamın bilinmezlikleriyle dolu yeni bir serüvene kapı aralıyor.
Kiraz Ağacının Ardından, Mafalda’nın karanlıkla tanışmasından altı yıl sonrasına uzanıyor. Karanlığa alışsa da hâlâ kitabını bitirmek, sahilde tek başına bir gün geçirmek ve en önemlisi bir en iyi arkadaş edinmek gibi istekleri olan Mafalda, okuluna yeni gelen kız ile tanışınca yeni en iyi arkadaşını bulduğunu düşünüyor. Moony tam da onun anlaşabileceği türde biri gibi görünüyor: kitaplara bayılıyor, ilginç kıyafetler giyiyor ve haksızlığa karşı sesini yükseltmekten çekinmiyor. Ancak onun da hayatında her şey yolunda gitmiyor. Mafalda’nın bunu anlaması için öncelikle gerçekten bağ kurmaları gerek. Bir yandan bunu yapmaya uğraşırken diğer yandan da Filippo’nun kıskançlığıyla baş etmek zorunda kalıyor.
21. Akbank Kısa Film Festivali kapsamında düzenlenecek Ulusal ve Uluslararası Kısa Film Yarışmalarının filmleri belli oldu.
Bu yıl 17-27 Mart tarihleri arasında gerçekleşecek festival, İstanbul’un iki yakasında, Beylikdüzü Atatürk Kültür ve Sanat Merkezi, Kadıköy Sineması ve Akbank Sanat’ta sinemaseverlerle buluşacak. Akbank Kısa Film Festivali tüm Türkiye’den çevrim içi olarak da takip edilebilecek. Festivalin yarışma bölümlerine toplamda 2.346 kısa film başvurdu.
“Uluslararası Yarışma Dünyadan Kısalar Bölümü”ne katılan eserler arasından birçoğu Türkiye prömiyerini yapacak olan 14 film ve “Ulusal Yarışma Festival Kısaları Bölümü” başvuruları arasından 14 film “En İyi Film Ödülü” için yarışacak. Ayrıca 20 yaş altı yönetmenlere yönelik yapılan “Genç Bakışlar” yarışma bölümünde ise 12 film finalist olarak belirlendi. Gösterim seçkisi olan “Perspektif” bölümünde ise dünyadan ve Türkiye’den 30 film programda yer alıyor. “En İyi Film” olarak seçilecek eserlerin yönetmenleri Akbank Sanat tarafından; ulusal kategoride 125.000 TL, uluslararası kategoride 3.000 Dolar ile ödüllendirilecek. Genç Bakışlar bölümünün kazanan yönetmeni ise 40.000 TL ile ödüllendirilecek.
21. Akbank Kısa Film Festivali filmlerinin listesine buradan ulaşabilirsiniz.
Murat Kahya’nın göçmenlik, coğrafya ve sınır kavramlarını bireysel ve toplumsal bağlamlarıyla ele alarak izleyiciyi bu olgular üzerine yeniden düşünmeye davet ettiği “Şimdi Vardım: Burada, Şurada, Orada” başlıklı kişisel sergisi 19 Nisan’a kadar Ka’da sanatseverlerle buluşuyor.
Murat Kahya’nın Ankara’daki ilk kişisel sergisi “Şimdi Vardım: Burada, Şurada, Orada”, sanatçının Institut français Türkiye TamART misafir sanatçı programı kapsamında Korsika’da geçirdiği iki ay süresince ürettiği çalışmalarını izleyicilere sunuyor. Göçmenliği yalnızca fiziksel bir hareketlilik olarak değil, bir bakış, bir duruş ve bir varoluş biçimi olarak ele alan sergi, sanatçının uzun yıllardır sürdürdüğü sanatsal pratiğin yöntemsel, içeriksel ve kuramsal birikimini yansıtan bir araştırma sürecinin sonucu olarak izleyici karşısına çıkıyor.
“Sanatçının projelerinde sıklıkla benimsediği açık uçlu yaklaşım, bu çalışmada da belirleyici bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Kahya, ada deneyimini önceden belirlenmiş kesin çerçeveler yerine, süreç içinde şekillenen bir yapı olarak ele almış; böylece göç meselesine dair gözlemlerini içsel bir perspektiften değerlendirme imkânı bulmuştur. Kendi konumunu da bir "öteki" olarak yeniden tanımlayan sanatçı, bu durumu mekânsal deneyimler, bireysel karşılaşmalar ve görsel anlatılar aracılığıyla sorgulamaktadır.
‘Şimdi Vardım: Burada, Şurada, Orada’ serisi, bakış eylemi üzerine yoğunlaşarak, göçmen kimliğinin sabit bir kategori olmaktan öte, dinamik ve dönüşen bir yapı arz ettiğini vurgular. Kahya, göçmen figürünü belirli bir ulusal veya etnik aidiyete indirgemekten kaçınarak, ‘öteki’ kavramını daha geniş bir bağlamda ele almaktadır. Kültürel, coğrafi ya da toplumsal anlamda yabancılaşma hissi, yalnızca bir ülkeden diğerine geçen bireyler için değil, aynı zamanda iç göç yaşayan ya da farklı sosyal sınıflar arasında hareket eden bireyler için de geçerlidir. Bu bağlamda Anadolu’nun küçük bir şehrinden İstanbul’a gelen bir kişi, Korsika’ya göç eden bir Faslı, Paris’e taşınan bir Korsikalı ya da herhangi bir topluluk tarafından dışlanan birey, benzer bir ötekilik deneyimini paylaşmaktadır.
Sergi, izleyiciyi bu deneyimi doğrudan hissettiren bir mekânsal kurgu ile karşılamaktadır. Girişte konumlanan portreler hem içerden hem dışardan görülebilen, hareket hâlinde imgeler olarak bakışın yönünü belirlemekte ve izleyiciyi aktif bir gözlemci konumuna taşımaktadır. Bu imgeler, bireyi ve mekânı soyutlayarak, bakış eylemi etrafında şekillenen bir alan yaratır. Kahya, bu alan aracılığıyla, göçmenlik olgusunun yalnızca fiziksel bir yer değiştirme meselesi olmadığını, aynı zamanda bir varoluş biçimi olarak ele alınabileceğini öne sürmektedir.”
Cemil Kavukçu’nun bugünün dünyasına ve bugünün insanına dair kaleme aldığı öykülerinden oluşan yeni kitabı Karanlığın Rengi, Can Yayınları’ndan çıktı.
Karanlığın Rengi, iki bölüm ve dokuz öyküden oluşuyor. Kavukçu, hayata bambaşka bir perspektiften bakanların, yorulanların, usananların, düşle gerçeği karıştıranların öykülerini gün yüzüne çıkarıyor. Öykünün çok da uzakta olmadığını, her şeyin hemen yanı başımızda olup bittiğini gözler önüne seren Kavukçu, okuru yine bir anda o tanıdık, yalın ve heyecanlı dünyaya ortak ediyor.
“Ona göre dünyaya ilk gelişim değildi bu, daha önceki gelişlerimde hayatıma karışan insanları görüyordum. Hemen küçük bir test yapmıştı: Rüyamda uçtuğumu görüyor muydum? Görüyor ama kollarımı kanat gibi çırpmıyordum, kuşlarınkine benzer bir uçma değildi bu. Önce koşup hız kazanıyor, sonra sıçrayıp dizlerimi büküyor ve havadayken her iki ayağımı bileklerimden tutarak, bir biçimde boşlukta dizüstü durarak, yerden çok da yükselmeden uçuyordum. Tamam işte, demişti, sen daha önce birkaç kez dünyaya gelmişsin, ama bu son, bir daha gelmeyeceksin. Gülmüştüm tabii. İnanmadığımı anlayınca o da gülmüştü. Uyumadan önce kitap okuma alışkanlığını bıraksam iyi olacak.”