Jinoos Misaghi’nin “Soyut Bir Durum İçinde Gezinmek” başlıklı kişisel sergisi 8 Mart-18 Mayıs tarihleri arasında Eldem Sanat Alanı | Fırın’da sanatseverlerle buluşacak.
SAHA Sürdürülebilirlik Fonu desteğiyle gerçekleştirilen “Soyut Bir Durum İçinde Gezinmek” sergisi, algı, gerçeklik ve insan zihninin anlam yaratma biçimlerini araştırıyor. Tahran doğumlu ve Eskişehir’de yaşayan Jinoos Misaghi, ilk kez sergilenecek farklı boyutlardaki tuval üzerine akrilik resimlerinde izleyiciyi kesinliğin yok hükmünde olduğu bir dünyada görsel bir gezintiye çıkarıyor. Akışkan ve parçalı bir şekilde katmanlarına açılan resimler, algı ve bağlamın kavrayışımızı nasıl şekillendirdiğini ve hatırlama, gözlemleme ile yorumlama süreçlerinin ne denli kırılgan ve öznel olduğunu keşfetmeye yönlendiriyor.
Sanatçının resimleri, perspektifin dinamik bir oyun alanına dönüştüğü çok katmanlı bir yapı sunuyor. İran minyatür sanatına özgü çoklu bakış açıları, Batı peyzaj geleneğinin doğrusal perspektif ilkeleriyle iç içe geçerek izleyicinin bakışını tek bir noktaya sabitlemek yerine farklı güzergâhlarda gezinmesine olanak tanıyor. Bu geçişkenlik, resimlerin anlatısal yapısında derinlik katmanları oluştururken, izleyiciyi alternatif bakış açılarıyla düşünmeye teşvik ediyor.
Sanatçının sunduğu bu çok katmanlı yapı izleyiciyi sürecin içine çekerken, geleneksel anlatım biçimlerinin de dışına çıkıyor. Kolaj tekniğini hem kavramsal hem de biçimsel bir strateji olarak benimseyen sanatçı, basın fotoğraflarından sosyal medya imgelerine, reklam görsellerinden tarihî sanat eserlerine uzanan geniş bir görsel repertuarı bir araya getiriyor. Özgün bağlamlarından kopartılan ve yeni bir mekânsal çerçevede yeniden konumlandırılan imgeler, anlamda kırılmalar yaratarak sayısız yorum olanağı sunuyor. Tanıdık unsurlar, fantastik öğelerle bir arada durarak, ortaya çıkan ortamın ne gerçek dünyanın doğrudan bir temsili ne de tamamen hayâl ürünü olduğunu gösteriyor. Soyutlanmış durumun içinde kalan izleyici, gerçekliğin, anlatının ve temsilin doğası üzerine düşünmeye sevk ediliyor.
Künye:
1. Doubt about the validity of the flâneur's observations, Acrylic on Canvas, 210x185 Cm, 2024
2. Soldaki Eser: Doubt about the validity of the result, Acrylic on Canvas, 150x130 Cm, 2025 Ortadaki Eser: Apophenia, Acrylic on Canvas, 150x130 Cm, 2024 Sağdaki Eser: From the “ Remembering the details of the man Story” Series, Acrylic on Canvas, 25x20 Cm, 2025
3. Soldaki resimler: From the “ Remembering the details of the man Story” Series, Acrylic on Canvas, 25x20 Cm,2025 Ortadaki eser: Doubt about the validity of the flâneur's observations, Acrylic on Canvas, 210x185 Cm, 2024 Sağdaki Eser: Untitled, Acrylic on Canvas, 20x20 Cm, 2020
Ingrid Chabber'in yazıp Sébastien Chebret’in resimlediği sıkılmaktan hiç hoşlanmayan çocukların düşüncesini tersine çevirecek resimli öykü Yaşasın! Çok Sıkılıyorum, Ayşegül Utku Günaydın’ın çevirisiyle Uçanbalık’tan çıktı.
5 yaş ve üzeri okurlarına sıkılınca yapabileceklerinin hayal ettiklerinden bile fazla olabileceğini gösteriyor bu kitap. Yaşasın! Çok Sıkılıyorum; empati kurdurarak sıkılma duygusuyla başa çıkmanın yollarını keşfettiriyor ve yaratıcı düşünmenin problem çözme sürecinde önemli bir bileşen olduğunu fark ettiriyor.
“Yağmur damlalarını seyretmek, dilini burnuna değdirmek, yuvarlanıp taklalar atmak...
Bakalım, sıkılmamak için siz hangi önerileri getireceksiniz? O zaman gelin, hep birlikte doyasıya sıkılalım.”
İKSV Alt Kat tarafından Paribu'nun desteğiyle 2023 yılından bu yana devam eden “Sanatta Yaratıcı Bakışlar” programının üçüncüsü için başvurular başladı.
“Sanatta Yaratıcı Bakışlar” programı bu yıl Nisan-Mayıs ve Ekim-Kasım olmak üzere iki dönemde gerçekleştirilecek. Program, 15 Nisan’da İpek Erden ile film yapımcılığı atölyesiyle başlayacak.
16-25 yaşları arasındaki katılımcılara yönelik farklı disiplinlerden sanatçıların hazırladığı atölyelerden oluşan program, fiziksel ve çevrim içi ortamda sanatçıları ve gençleri bir araya getirecek. Her birinin kapasitesi 25 kişiyle sınırlı olan atölyeler ücretsiz olarak gerçekleştirilecek. Her biri 4 hafta sürecek atölyelerde katılımcılar; İpek Erden ile film yapımcılığı, Günseli Naz Ferel ile dinleme pratikleri ve yaratıcı ses, Beliz Güçbilmez ile kurmacayı yaratmak, Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar ile yeni nesil hikâye anlatımı, Merve Mepa ile medya arkeolojisi başlıklarında sanatın farklı dallarında deneyim kazanacak.
“Sanatta Yaratıcı Bakışlar” programı hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
“Sanatta Yaratıcı Bakışlar III” Atölye Programı:
İpek Erden ile film yapımcılığı (19-22 yaş)
Tarih: 15 Nisan Salı, 22 Nisan Salı, 29 Nisan Salı, 6 Mayıs Salı
Günseli Naz Ferel ile dinleme pratikleri ve yaratıcı ses (16-18 yaş)
Tarih: 17 Nisan Perşembe, 24 Nisan Perşembe, 28 Nisan Pazartesi, 5 Mayıs Pazartesi
Beliz Güçbilmez ile kurmacayı yaratmak (23-25 yaş)
Tarih: 8 Ekim Çarşamba, 15 Ekim Çarşamba, 22 Ekim Çarşamba, 30 Ekim Perşembe
Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar ile yeni nesil hikâye anlatımı (19-22 yaş)
Tarih: 15 Ekim Çarşamba, 22 Ekim Çarşamba, 30 Ekim Perşembe, 5 Kasım Çarşamba
Merve Mepa ile medya arkeolojisi (23-25 yaş)
Tarih: 16 Ekim Perşembe, 23 Ekim Perşembe, 31 Ekim Cuma, 6 Kasım Perşembe
Erinç Seymen’in müzikle olan ilişkisini keşfederek sanatsal üretimde müziğin rolünü araştıracağı söyleşisi 13 Mart Perşembe günü İstanbul Modern’de gerçekleşecek.
İstanbul Modern’in Paribu desteğiyle gerçekleştirdiği “Sizin Perşembeniz” Sanatçı Buluşmaları’na bu ay Erinç Seymen konuk olacak. Söyleşide, müzik ve sanatın nasıl birbirini beslediği ve müziğin yaratıcı süreçlere nasıl etki ettiği ele alınacak. Ayrıca katılımcılar, orta çağ müziği, caz, ambient, elektronik ve çağdaş müzik gibi farklı türlerden örnekler dinleyecek ve sanatçının deneyimlerinden yola çıkarak sanatsal imge ve müzik arasındaki ilişkiyi keşfedecekler.
13 Mart Perşembe 13.00-14.30 saatleri arasında gerçekleşecek Erinç Seymen söyleşisi hakkında detaylı bilgiye egitim@istanbulmodern.org adresinden ulaşabilirsiniz.
Melida Tüzünoğlu’nun tüm çelişkileriyle yakın tarihin ve tüm naifliği ile insanlığın coşkulu, ilham verici ve trajikomik hikâyesini anlattığı yeni romanı Her Şey Konuşacak, April Yayıncılık’tan çıktı.
Okurların; Ambulansla Dünya Turu, Annem Bir Robot Doğurdu, Cimri Cömert ve Size Müthiş Bir Yemek Hazırladım kitaplarıyla tanıdığı Tüzünoğlu beşinci kitabı Her Şey Konuşacak’ta ana kahramanı elbise olan bir macera kaleme alıyor.
Aral Gölü, Angora Keçisi, Gazze bezi, çöldeki paslı gemi, Avrupa'dan Türkiye’ye taşınan çöpler, lüks modaevleri, Baltalimanı Anlaşması, naylon çoraplar, Prenses Diana... Hepsini birbirine bağlayan, aynı makineye atan sistemin hikâyesi bu. Tüzünoğlu, kıyafetleri konuşturuyor, bir zamanlar canlı olan hammaddelerden üretilenler kelimelerle hayata geri dönüyor. Her ilmekte sömürgeciliğin tarihi, her katmanda bilinçsizliğin yıkıcılığı var. Adaletsizliklerle, uluslararası anlaşmalarla, zorbalıkla örülmüş yüzyılların sonunda bu kez söz bizi sarıp sarmalayan yumuşacık kıyafetlerde.
“Güven duygunuz o kadar büyümüş ki gevşemiş. Güvenince kontrolü kaybetmişsiniz. Fazla güven, aklınızı kullanmanızı engellemiş, aptallaştırmış. İçini boşaltmış her şeyin. Göz göre göre yanlış düğmeye bile basacaksınız. Çünkü çok rahatlamışsınız. Yanlış bir program bile doğru yıkar, diyecekseniz neredeyse. Oysa yanlış hayat doğru yaşanmaz; yanlış program da doğru yıkamaz.”
İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin Romeo ve Juliet balesi, prömiyerini 15 Mart Cumartesi akşamı Atatürk Kültür Merkezi - Türk Telekom Opera Salonu’nda gerçekleştirecek.
William Shakespeare’in ölümsüz trajedisi Romeo ve Juliet, yüzyıllardır sanatın her alanında ilham kaynağı olmayı sürdürüyor. Bu zamansız eserin sahne sanatlarındaki en etkileyici yorumlarından biri olan Sergey Prokofyev’in aynı adlı bale eseri hem koreografik zenginliği hem de müzikal derinliğiyle bale dünyasının mihenk taşlarından biri olarak kabul ediliyor. Prokofyev’in Romeo ve Juliet balesi, ünlü koreograf Ricardo Amarante’nin İstanbul Devlet Opera ve Balesi dansçıları için yaptığı özgün koreografiyle Atatürk Kültür Merkezi Türk Telekom Opera Salonu’nda izleyicilerin karşısına çıkacak.
Romeo ve Juliet’in trajik hikâyesi, birbirine düşman iki ailenin nefret duvarlarını aşan saf ve yasak bir aşkın destanı olarak biliniyor. Prokofyev’in güçlü müziği ve zarif adımlarla şekillenen koreografi, bu dramatik hikâyeyi unutulmaz bir görsel ve işitsel şölenle sahneye taşıyor. Eser, ilk kez sahnelendiği günden bu yana, klasik bale sanatında hikâye anlatımının en başarılı örneklerinden biri olarak değerlendirildi ve dünya çapında sayısız kez sahnelendi. Romeo ve Juliet, aşk, tutku, nefret ve fedakârlık gibi insan doğasının en güçlü duygularını zarif bir estetik içinde harmanlıyor. Klasik balenin teknik incelikleriyle birleşen dramatik anlatımı, izleyenleri büyüleyen bir hikâye deneyimi sunuyor.
Romeo ve Juliet balesi 15 Mart’ta prömiyerini yaptıktan sonra 19, 20, 26, 27 Mart’ta ve 2, 3, 16, 22, 29 Nisan’da Atatürk Kültür Merkezi - Türk Telekom Opera Salonu’nda sahnelenecek. Etkinliğin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın kuruluşundan bu yana Pera Müzesi’nde sanatseverlerle buluşturduğu koleksiyonları, dijital ortamda erişime açıldı.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı bünyesinde yer alan Kütahya Çini ve Seramikleri, Oryantalist Resim ile Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri koleksiyonları, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün internet sitesinde çevrim içi olarak da erişilebilir hâle geldi. Sanatı ve kültürel mirası daha geniş kitlelerle paylaşmayı amaçlayan bu dijital dönüşümle, müze bünyesinde yer alan koleksiyonlarından 2 bin 510 eser İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün internet sitesi üzerinden sanatseverlerle buluşuyor.
Bu çevrim içi kaynakta, Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri Koleksiyonu’nun çoğunluğu Anadolu kökenli Helenistik, Roma ve Bizans ağırlıkları görülebiliyor. Ticaretin yüzyıllar içindeki değişimini merak edenler için değerli bir kaynak niteliği taşıyor. Koleksiyona bağlı Pierre Willemart Sikke Koleksiyonu sayesinde kullanıcılar, dünya tarihinden bir kesiti inceleme fırsatı buluyor. Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu ile 18. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan Kütahya çini ve seramik üretim geleneği incelenebilirken; Oryantalist Resim Koleksiyonu ile kullanıcılar, 17. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar uzanan süreçte yerli ve Avrupalı ressamların özellikle Osmanlı dünyasını ve Türkiye coğrafyasını betimleyen eserlerini inceleme olanağı elde ediyor.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı koleksiyonlarına buradan ulaşabilirsiniz.
Çağdaş Yunan edebiyatının ödüllü yazarlarından Giorgos Panagiotakis’in Rio de Janeiro’daki (Brezilya) bir favelanın zorlu koşullarından çıkışı futbolda arayan bir grup gencin hikâyesini anlattığı Çıplak Elli Kahraman, Fulya Aktüre’nin çevirisiyle Günışığı Kitaplığı’ndan çıktı.
Panagiotakis’in Türkçedeki ilk kitabı olan Çıplak Elli Kahraman, futbolun bir favelada sadece futbol olmadığını anlatıyor. Brezilya’nın en büyük kentlerinden Rio’nun bir gecekondu mahallesine, daracık sokakları ve yokuşlarıyla bir “favela”ya konuk ediyor. Yoksulluğun, tehlikenin kol gezdiği bu derme çatma, kalabalık mahallede bir grup genç, futbol tutkuları sayesinde kadere meydan okuyor. Sıradanlaşmış kötülüğe ve şiddete karşı direnişin, sevginin ve son düdüğe kadar umudunu koruyanların romanı.
“Rio'nun yoksullar mahallesinde büyükannesiyle yaşayan Paulo'nun en büyük tutkusu futboldur. Pisote, Loco, güzel Fabiana ve diğerleriyle birlikte, moloz dolu arsada top peşinde koşarken, yıldız bir oyuncu olma hayali kurar. Mahallenin "sahibi" geçinen Imortal'ın bile dikkatini çeker. Ancak yasadışı işler çeviren bu adam, şikeli maçlar, sahte menajerler, hayali yetenek avcılarıyla gençleri karanlık işlerinde kullanmaktadır. Canları pahasına yoksulluktan kurtulmaya çabalayan gençlere, lanetlenmiş eski bir kaleci el uzatır…”
Caz sahnesinin önemli isimlerinden besteci, aranjör, orkestra şefi ve piyanisti Emin Fındıkoğlu’nun kurduğu caz orkestrası Emin Fındıkoğlu +12, 10 Mart Pazartesi akşamı saat 20.30’da CRR’de sahne alacak.
2015’te İKSV Caz Festivali’nin Fındıkoğlu’na verdiği yaşam boyu başarı ödülü töreninde ilk kez sahne alan orkestra, genç müzisyenlerin deneyimli cazcılarla birlikte yer aldıkları bir modern caz topluluğu olarak dinleyicilerin karşısına çıkıyor. 2020 yılında uzun çalar olarak yayımlanan Concision adlı bir albümleri de bulunuyor.
Aradan geçen sekiz yıl içinde farklı isimleri kadrosuna katan, 13 müzisyen ve 2 kadın solistin yer aldığı topluluk önemli caz parçalarının özgün düzenlemelerinden oluşan bir repertuarı seslendiriyor. Konserde; trompetlerde İmer Demirer, Şenova Ülker, Barış Doğukan Yazıcı, saksofonlarda Meriç Demirkol, Barış Ertürk, Çağdaş Oruç, Duru Tuna gibi ünlü caz ustalarını ve Efe Gazi trompet, trombonlarda Işık Üstündağ, Burak Dursun, Güneş Karaduman, davulda Ekin Cengizkan, kontrbasta Eylül Güntekin ve solistler Melisa Kral ve Zeynep Kuyumcu gibi genç müzisyenler müzikseverlerle buluşacak.
Topluluk, 2017 İKSV Caz Festivali’nin ardından, Bursa Nilüfer Caz Tatili, Gümüşlük Klasik Müzik Festivali Suda Caz konseri, Selçuk’ta Yedi Bilgeler, Kuşadası Belediyesi açık hava caz konseri, İstanbul Ses Tiyatrosu, İzmir Mavi Bahçe Caz Günleri, Beylikdüzü Caz Festivali Kadıköy Taşra Tiyatrosu caz konseri, 27. Akbank Caz Festivali (Babylon), ENKA Sanat Buluşmaları, İzmir Avrupa Caz Festivali A.A.Saygun salonu, Akbank 30. Yıl konseri, 2021, 2022, 2023 Kadıköy Belediyesi Kalamış Yaz Festivali, Bova Caz Kulübü, Assos Caz Festivali, Side Gastronomi Caz Festivali ve Şişli Habitat Parkı konserinde sahne aldı.
10 Mart Pazartesi akşamı saat 20.30’da CRR’de gerçekleşecek Emin Fındıkoğlu +12 konserinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Umut Kambak’ın son on yıllık üretim sürecini bir araya getiren “Düşlerin İlk Günü” başlıklı kişisel sergisi 6 Nisan’a kadar Ankara Çankaya Belediyesi Fikret Otyam Sanat Merkezi’nde sanatseverlerle buluşuyor.
Umut Kambak’ın işleri, gölgenin varlığını nesnenin varlığından daha önce duyumsuyor oluşuyla izleyiciye farklı bir algı deneyimi sunuyor. Işığın pozisyonuyla oynayarak, gölgeyi sürekli yeni baştan biçimlendirmeyi deneyerek tekniği ön plana çıkaran Kambak, izleyiciyi ışık, form ve belleğin kesiştiği bir dünyaya davet ediyor.
Kambak’ın seramik, tel konstrüksiyon, ışık yerleştirmeleri ve kinetik rölyeflerden oluşan eserleri, fragmanlaşmış imgelerin mekândaki dönüşümünü inceliyor. Gölgeye, yani merkezden kaçmaya ilk hamleyi versek de Kambak’ın tek hamlesi bu değil. Gölgenin ardında gizlediği bir başka kimlik katmanı var. Bu yüzden, hikâyesi seramikten ve onun gölgesinden videoya, gif animasyonlara uzanıyor.
Gerçek ve onun karanlık yankısı arasında gidip gelen sergi, “neyin düş neyin gerçek olduğunu kavrayamadığımız o anı” izleyiciye yeniden düşündürüyor. Sergi, ilk defa düşlenen, ilk kez görülen ve belki de her zaman orada olan bir dünyaya açılan bir kapı olarak izleyici karşısına çıkıyor.