28 EYLÜL, PERŞEMBE, 2017

Türk Yayıncılığını Uluslararası Alana Taşıyan Bir Proje: YATEDAM

Geçtiğimiz yıl yayıncılığımızı uluslararası alanda yukarılara taşımak için başlatılan YATEDAM projesini, bugüne kadar neler yaptıklarını ve gelecek projelerini proje asistanları Beste Bal ve Gamze Erentürk ile konuştuk. 

Türk Yayıncılığını Uluslararası Alana Taşıyan Bir Proje: YATEDAM

Uluslararası Yayıncılık Telif ve Danışmanlık Merkezi (YATEDAM) projesi, 2016 yılında İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen, Basın Yayın Birliği Derneği ve Kalem Kültür Derneği ortaklığı ve MÜSİAD ile Türkiye Basım Yayın Meslek Birliği’nin katkılarıyla ortaya çıkarıldı. Proje, Türk yayıncılığını ‘telif satın alan’ imajının yanında ‘telif haklarını satan’ ülke olarak da anılması için pek çok çalışma yaptı, yapmaya da devam ediyor. Projenin yürütülmesinde önemli emekleri bulunan proje asistanları Beste Bal ve Gamze Erentürk’le Türk yayıncılığından dünya pazarlarına ve gelecek projelerine tüm detayları konuştuğumuz bir sohbet gerçekleştirdik.

YATEDAM yani Uluslararası Yayıncılık Telif ve Danışmanlık Merkezi nasıl ve ne amaçla kuruldu, yayıncılığımızda üstlendiği misyon nedir?

Beste Bal: Geçtiğimiz yıl İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından “Yenilikçi ve Yaratıcı İstanbul” adıyla, kâr amacı gütmeyen kuruluşlar için bir mali destek programı açıldı. Projemizin tüm bütçesini bu destek programı sağlıyor. YATEDAM projesinin bir ‘ihtiyaç’ olarak görülmesinin en önemli nedeni, yayıncılık piyasasında Türkiye’nin ‘telif satın alan’ imajının yanında ‘telif haklarını satan’ ülke olarak da anılmasını sağlayacak bir organizasyonel desteğe duyulan ihtiyaç. Yayıncılarımız, editörleri, telif hakları koordinatörleri ya da ajanslar aracılığıyla telif eserler satın alıyorlar; ancak telif satışı konusunda da bir kadro yaratıp bu alana yatırım yapma konusunda genellikle biraz daha şüpheciler. Böyle bir organizasyonun Türk edebiyatının gelişimi açısından çok büyük bir desteği olacağı düşünülerek YATEDAM projesi ortaya çıkarılıyor. Bir yıllık bir proje, Ocak 2017’de başladı. Şimdi dokuzuncu ayımızdayız. 

Peki bir yıl bittikten sonra ne olacak?

Gamze Erentürk: Bir yıllık proje olduğu için teknik olarak 31 Aralık 2017’de sona erecek. Devam edip etmemesi bulunacak desteklere bağlı. 

Destek çıkmazsa proje bitirilecek mi?

B.B: Aslında bu noktada bizim proje boyunca gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerimiz ve bunların etkileri, sonuçları ön plana çıkıyor. Tüm faaliyetlerimizi raporluyoruz bir yandan da ve hakikaten böyle bir çekirdek ekiple gerçekleştirdiklerimizin etkilerini gördükçe de heyecanlanıyoruz. Bizim temel fonksiyonlarımız uluslararası kitap fuarlarına katılmak, o fuarlarda yayıncılarla, organizasyonlarla görüşmeler yaparak geliştirebileceğimiz iş birliklerinin peşine düşmek. Bir yandan da birlikte çalıştığımız yayıncılarımızın kurgu, kurgu dışı ve çocuk kitaplarından oluşan üç farklı kataloğumuzla yayıncı görüşmeleri gerçekleştiriyoruz. Onların ilgi alanlarına göre Türkçe eserler öneriyoruz, tanıtıyoruz.  Hem yurt içinde hem yurt dışında, yayıncılardan ve iletişim içerisinde olduğumuz profesyonellerden aslında nasıl bir boşluğu doldurduğumuza ve bunun önemine dair geri bildirimler almak çok şahane. Projenin devamında bu bildirimlerin büyük etkisi olacağına inanıyorum.

G.E: Bir de yayıncılarımız için düzenlediğimiz eğitimlerimiz var. Eğitimlerde hem kendi deneyimlerimizi paylaşıyoruz hem de yayıncılarımızın takıldığı, destek istedikleri konularda yardımcı oluyoruz. Mesela fuarlara katılmak, kendi İngilizce kataloglarını oluşturmak ya da yurt dışında bir yayıneviyle sözleşme yapmak istediklerinde destek sağlıyoruz.

Beste Bal ©Nazlı Erdemirel

Peki bu proje kaç kişiyle yürütülüyor?

B.B: Ekip olarak üç kişiyiz. ITEF Festival Direktörü Mehmet Demirtaş koordinatörümüz. Gamze ile ben de proje asistanlarıyız. Projedeyse belki de projenin annesi diyebileceğimiz Basın Yayın Birliği Derneği dönem başkanı Melike Günyüz ile dernek Genel Sekreteri Mustafa Karagüllüoğlu yer alıyor.

Biraz önce sizin de bahsettiğiniz eğitimlerinizi biraz açabilir misiniz? Bu eğitimlerde neler yapılıyor?

G.E: Bu eğitimlerde temel hedefimiz yayınevlerinin yurt dışına açılmalarını, bağlantı kurmalarını güçlendirmek. Fuarlara gittiğimizde en net gördüğümüz şey yaptığımız işin “sadece” bir telif meselesi olmadığı, kültür alışverişi gerçekleştiriyoruz bir anlamda. Ne kadar çok yayıneviyle bağlantı kurarsan o alışveriş bir şekilde daha gelişiyor; çünkü birebir tanıma şansı doğuyor. Bu ağ oluşturma çabalarına da olabildiğince destek oluyoruz. Mesela en son eğitimimizde “Yayıncılıkta Dünya Pazarları” konusunda deneyimi olan yayıncılar geldi ve konu hakkında sunumlar gerçekleştirdiler. Biz onlara “açılmak istediğiniz pazar neyse siz seçin, biz destek için buradayız” diyoruz.

B.B: Her eğitimin sonunda katılımcılarımızdan etkinliğimizi değerlendirmelerini rica ediyoruz. Söyledikleri en önemli şeylerden biri deneyim aktarımının onlar için ne kadar önemli olduğu. Aslında yayıncılarımızın arasında çok deneyimli olanlar da var ama birbirleriyle iletişim konusunda ya çok cömert değiller ya da aralarında bir iletişimsizlik var. Böyle toplantıların, buluşmaların yayıncılık dünyası için çok önemli olduğunu da deneyimlemiş olduk. Kendi içimizde bir sohbet bile birçok şeyi değiştiriyor. Şu an 43 yayıneviyle çalışıyoruz ama eğitimlerimize çok daha zengin katılım oluyor. Ankara’dan bir yayıncı sadece bizim eğitimimiz için günübirlik gelip gidiyor mesela. Yeni bir proje için bu ilgiyi görmek heyecan verici bir şey oluyor.

G.E: Daha ilk yılımız bile dolmadı ama Türkiye’den neredeyse 65 yayıncıyla iletişim içindeyiz.

B.B: Anlattıklarımız genellikle projenin yurt içi faaliyetleri ve sonuçlarına dair oldu. Bir de yurt dışı ayağı var tabii ki. Ekip olarak, yayıncılık alanında Türkiye ile dünya arasında bir bağlantı noktası olmaya çalışıyoruz. Gamze’nin dediği gibi, sadece bir telif meselesi değil bu, kültürel bir alışveriş günün sonunda yapıp ettiklerimiz. Öyle ki kısa sürede tahayyül ettiğimizden çok daha büyük çaplı bir yer tutmaya başladık. Kurum ve organizasyonlarla da iletişim içinde olduğumuz için “Türkiye’deki kitap fuarlarını daha farklı, daha uluslararası hale nasıl getirebiliriz?”, “Yayıncılık dünyasında daha farklı bir araya gelmeler mümkün olabilir mi?”, “Türkiye’deki yazarları yurt dışına taşımak için var olan projeler nasıl zenginleştirilebilir?” gibi soruların da peşinde koşuyoruz. Bu gibi şeyleri farklı kaynaklarla, zengin düşünmek iyi oluyor tabii ki. Tüm bunlara aracılık etmek bizim için de çok keyifli.

G.E: Genellemiyorum elbette ama yayıncılarımızda “Bizimle neden ilgilensinler ki?” gibi olumsuz düşünceler de olabilir ama ilgileniyorlar, ilgilenebilirler... Yabancı yayıncıların önemli bir kısmı Türkiye’deki yayıncılarla nasıl iletişim sağlayacağını, nereden başlayacağını bilmiyor. Bir kısmı iletişim kurmuş devam etmemiş, bir kısmı biraz olumsuz tecrübeler yaşamış istekli değil. Tabi ki gayet güzel ilişkiler geliştirip telif satan oldukça başarılı yayıncılarımız da var. Sonuçta burası da potansiyeli olan, gelişen bir pazar. İlgi gösterilmesi gayet normal. Bu ilgiye karşılık gelecek potansiyelin kendini gerçekleştirmesi için ihtiyaç duyduğu desteği sağlamak için var projemiz, olumlu gelişmelerin peşini kovalamayı önemsiyoruz.

Türkiye’deki diğer telif hakları ajanslarıyla ilişkileriniz nasıl peki?

B.B: Türkiye’deki telif hakları ajansları yurt dışında gayet iyi biliniyor, bu harika bir şey. Bizim yapmaya çalıştığımız şey telif hakları ajanslarının yetişemediği alanlarda yayıncılık dünyasına destek olarak bu sektörü geliştirmek. Elbette önemli bir farkla, kâr amacı gütmeden. Biz önce ajansların temsil ettiği kitapları kataloglarımıza koymayalım dedik örneğin. Onu da şu yüzden istemedik; neticede ajansın bir kitabı sunma, temsil etme şekli var. O kitap, benim kataloğumda 40 yayıncının 100 kitabının arasında yer alacak. İkimiz farklı şekillerde temsil edeceğiz. Belki ajans tekil bir şekilde temsil etmek ister. Böyle bir noktada çıkar çatışmasına yol açmayalım istedik. Kalem Ajans böyle bir temsilin de zenginlik olduğunu söyledi, onun temsil ettiği bazı yazarların kitapları mesela yer alıyor. Hatta daha da zenginleşti, farklı ajanslar da temsiliyet konusunda çok olumlu yaklaştılar.

G.E: Bir kitaba ilgi varsa ya yayınevine yönlendiriyoruz ya da temsil ettiği ajansa. Bu noktada biz aradan çekiliyoruz. Alma satma işini onlar devam ettiriyor. Biz (gerekirse) sözleşme sırasında ve iletişimin devamı konusunda destek oluyoruz. Türkiye’deki yayıncılarla ‘aracısız’ iletişim kurmak isteyen pek çok yayıncı da var. Bizim ‘kâr amacı gütmeyen’ pozisyonumuz, bu yayıncılarla yurt içi bağlantılarının sağlanmasına da vesile oluyor. Böylece bu doğrudan iletişim kurmak isteyen yayıncı ağını da yakalamış oluyoruz.

Gamze Erentürk ©Nazlı Erdemirel

Peki temsil ettiğiniz yayınevleri ve kitapların seçimi nasıl bir süreç? Kimlerin temsil edileceğine nasıl karar veriyorsunuz?

B.B: Aslında zorlu bir süreç. Başladığımızda 30 kadar yayıneviyle çalışacaktık ve katalog sayfası kadar öneride bulunduk ve maksimum kitap temsil etme şiarıyla ortaya çıktık. “Hepinizin dörder sayfası var ve dilediğiniz şekilde kitaplarınızı sunabilirsiniz” dedik. Ama bu kadar serbest bir çağrıyla yola çıkınca bilgiyi toplamakta epey güçlük çektik. Yayıncılarımızın en zorlandığı konu ise katalog bilgilerini İngilizce hazırlamak oldu.

G.E: Bu, en önemli ve bizim en çok sıkıntı yaşadığımız konu oldu aslında. Sonuçta yurt dışına açılmak da bir zaman, bir mesai ve bütçe gerektiriyor. Kimi yayıncıların bünyesinde bu işle ilgilenebilecek biri yok ve gerekli çeviriyi dışarıdan birine yaptırmak zorunda. Bu da yayınevlerinin hesaba katmaya başladıkları bir şey oldu ve olmaya da devam etmeli bence. Önünde sonunda bu kitaplar tanıtılacaksa en önemli ve baskın iletişim dili olan İngilizceyi kullanmak zorundayız.

B.B: Katalog konusunda böyle bir zenginliğin çok da hayırlı olmadığını zaman içinde görmüş olduk. Şimdi Frankfurt Kitap Fuarı’na giderken her yayınevinin farklı kategorilerde altı kitabı olsun dedik. Böylesi hem bizim için hem de yayınevi için daha verimli olacak gibi görünüyor. Tabii katalogda yer alan kitap için bir yatırım yapılması gerektiği de zaman içerisinde yayıncılarımızın karşı karşıya kaldığı yeni bir şey oldu. Londra Kitap Fuarı, ilk kitap fuarımdı. Yayıncılardan biri bir yayınevinin bir kitabıyla ilgilendi, “bana bunun bir okuma kopyasını gönderir misiniz?” dedi. Ben heyecanla döndüm ve bu sürecin işleme şekliyle de ben o zaman tanıştım. Öncelikle yayıncı tanıtım metinleri için bir bütçe ayırmalı mı? konusunda karar verdi ve evet bütçe ayırdığında da bitmiyor elbette; bu defa da çevirmen arayışına girildi. Bulduğunuz çevirmenden alacağınız sonuç mükemmel olmayabiliyor, onun ardından da bir süre metni toparlamak için gerekebiliyor. En önemlisi tüm bunları, karşıdaki yayıncının ilgisini kaybetmeyeceğiniz süre içerisinde gerçekleştirmek. Tabii kimi zaman da yayın kurulundan “biz bu kitaba böyle bir yatırım yapmak istemiyoruz”, diye bir karar da çıkabiliyor.

G.E: Aslında böyle deneyimlerin güzel tarafı da eksikliklerimizi görüyoruz. Söz konusu kitap için yatırım yapmayı düşünmüyor olsa bile bu konu yayıncılar arasında konuşulur bir şey haline geldi. Böyle bir piyasa, bir imkân var. Bunu kendi olanaklarıyla da gerçekleştirmenin yollarını arıyorlar. O noktada kendi ellerindeki listeye tam da bu gözle bakmaya başlıyorlar. Böyle bir düşünceyi yaratıyor olmak bile çok iyi bir şey.

Peki yayıncılığımızda çeviri sıkıntısı dışında fuarlarda sizi başka neler zorluyor? Yabancı yayıncıların Türkiye pazarında ilgisini neler çekiyor, talepleri neler oluyor?

B.B: İlk aklıma gelen, polisiye bile olsa kent dokusuna ilgi gösterdikleri. “Bana öyle bir polisiye sun ki aynı zamanda içinde kent dokusuna dair bir şeyler de olsun” diyorlar. İstanbul, Ankara gibi onların daha çok bildiği yerler olsun istiyorlar.

G.E: Başta da söylediğim gibi bu en başta bir kültür meselesi de. Tanımak isteyen bir ülke, yayıncının da başvuracağı ilk şey kitaplar. Ben Türkiye’yle ilgileniyorum, turizm kitapları gibi olmayan kurgu romanlar istiyorum, diyorlar. Bizden en çok polisiye, arka mekânda İstanbul olan, Türk toplumuyla ilgili bilgiler veren daha kolay okunabilecek kitaplar istiyorlar. Çocuk kitapları da çok ilgi görüyor.

B.B: İllüstrasyon konusu var bir de. Çocuk kitabına dair illüstrasyonun konu edilmesi gerekiyor. Asıl olan hikâye değil, illüstrasyonla birlikte bir hikâye oluşturuyor. Bu çok önemli.

G.E: Çocuk kitaplarında katalogları gösterirken de şunu görüyoruz, bir kitabı %80 oranında sattıran görseli. Özellikle çocuk kitaplarında kapağı açıyor ve ilk o dikkatini çekiyor.

B.B: Çocuk kitaplarımız daha çok biliniyor yurt dışında. Kataloglarımıza bakarken “bizim ülkemizde bu kitabın haklarını almışlardı biz kaçırdık” dedikleri kitaplar oluyor mesela. Bunları görmek çok keyifli. Neler zorluyor? Soruna dönersem de fuar anında hiçbir zorlukla karşılaşmıyorum. İlk fuarımda çok yeniydim, insanlardan randevu almak için yazarken bile çekiniyordum. Her defasında inanılmaz bir alçakgönüllülükle beni karşıladılar. Kendi fuar deneyimlerini benimle paylaştılar, hatta projeyi dinleyip kataloglarımızı gördükçe kendi yayıncı ağlarını benimle paylaşanlar oldu. Bu müthiş bir dayanışma haliydi ve neredeyse her fuarda da artarak devam etti. Fuarlardaki bu buluşmalarda birbirimizi bireysel olarak tanımıyoruz aynı zamanda birbirimizin kültürünü de tanıyoruz. Alman bir çocuk yayıncısı, değişen çocuk profilinden bahsetti mesela. “Benim çocuğumun artık Suriyeli arkadaşları var. Belki de benim damadım bir Suriyeli olacak; çünkü toplumsal yapımız yine değişiyor. Ve bizim burada çocuklar için ortak bir dil kurabilmemiz gerekiyor. Artık bu Batılı, beyaz insan profilinden çıkmamız lazım. İllüstrasyonda da, çocuk kitaplarında da, anlatıda da. Kendi adıma ben yayınevim için farklı dil yaratmak için tabii ki ileriki zamanda Türkiye’den daha fazla kitaba bakıyor olacağım.” Dedi. Bu coğrafya için, başka bir dil, başka bir ortaklık için arayışımız sadece anlatıda bitmiyor. Bir başka şeyi inşa etmeyi ciddiye almak, anlatıyı nasıl değiştirdiğini görmek ve hakkını vermek konusunda da böyle bir örnek görmüş olduk. 

©Nazlı Erdemirel

Türk yayıncılığının yurt dışına açılmada çekingen olduğunu düşünüyor musunuz?

G.E: Öyle bir genelleme yapamayız. Olumsuz bakanı da, ön yargıyla bakanı da, ilgiyle yaklaşanı da var. Bizim her zaman dikkat çektiğimiz konu alınganlık ve küsmeler olmaması. Bu ancak gayretle, zaman ayırmakla açılacak bir yol. Devamlılık ve ısrar önemli. Bu anlamda zaman ve bütçe ayırmak istemeyen yayınevleri olabilir. Yurt dışında temsil olarak kısıtlıyız, bunu gördük. Mesela Bologna’da gördük bunu, İran’ın inanılmaz bir ağırlığı var orada, illüstrasyon konusunda. Bu bize ne söylüyor? Oradakini görmek ve belki biraz kendi kalitemizi de yükseltmek. Etkin olan ajanslar, çeşitli yayınevleri var. Ama iletişimimiz ve iş birliklerimiz ne kadar çoğalırsa ülke olarak ağırlığımız da o kadar artabilir.

B.B: Israrcı olmak ve ön yargısız yaklaşmak gerektiğini özellikle vurgulamalı sanırım. Kendine güvenmek ama egosuz olmalı. Kendine, kitabına çok güvenirsin ama bir ilgi oluşmamıştır, bunu ego problemi haline getirmeden başka nasıl bir dil oluşturmak gerekir, diye düşünmek gerekiyor. O ısrarı sürdürmek önemli. Genelde ‘yazarlar’ yurt dışına açılıyor. Mesela Sabahattin Ali çıktığı zaman onun muadilleri sorulmaya başlanıyor. Göç meselesi örneğin. Senelerdir bizim iç gündemimiz. Ama Avrupa bununla yakın zamanda muhatap olmaya başladı ve göç meselesi de literatürde popüler olmaya başladı. Mesela Hakan Günday’ın Daha’sı kısa süre içerisinde kaç dile çevrildi bilgisi bir ipucu olabilir. Ya da Kedi Belgeseli çok tuttu. Elimizde o kadar çok kedili, kedilerin ağzından anlatılmış eser var ki. Eğer  bu kadar çok tuttuysa dünyada, neden olmasın. Bir şeyleri takip etmek, iz sürmek, ısrarcı olmak önemli.

G.E: Bir de kültür sanat mevzularında tek bir yol yok. A olmazsa B, B olmazsa C, yurt dışına açılmanın bir sürü yolu olabilir.

B.B: Yayınevinin önce bunu bir yatırım olarak görmesi ve bu yatırım konusunda cömert davranması gerekiyor. Türkiye, popüler olabilecek bir ülke. Kurgusundan politikasına gittiğiniz her ülkede çok merak ediyorlar. Her toplantıda Türkiye konuşuluyor. Farklı açılardan bir ortaklık içindeyiz. 

Aslında baktığımızda Türk yayıncılığında önemli birçok eksiği kapatmak için çabalıyorsunuz.

B.B: Sağlayabileceğimiz her türlü desteği, proje kapsamında tanımlı olmasa dahi sağlamaya ve böylece aslında gerçek bir ihtiyaç haritasını da şekillendirmeye çalıştık, çalışıyoruz. Aslında çok güzel araçlarımız var, her şeyden önce bu konuda elimizi oldukça güçlendiren ve 2005 yılından beri uluslararası alanda faaliyetlerini sürdüren Türkiye’nin Çeviri ve Yayım Destek Programı var, uluslararası kitap fuarlarımız var, şahane yazarlarımız var; bizim işimiz aslında katalizör olmak. Kapıların açılmasına vesile olabiliyorsak ne mutlu bize.

Peki son olarak önünüzde kalan süreçte kaç fuarınız var, neler yapacaksınız?

G.E: Kesin olarak gideceğimiz Frankfurt Kitap Fuarı var. Kitap fuarı dönüşünde orada gerçekleşen tüm görüşmelerimizin takibine başlıyor ve ilişkileri sürdürüyor olacağız. Onun dışında 31 Aralık’a kadar neler yaptık, ettik onları raporlayacağız. Umuyoruz ki önümüzdeki seneyi planlamaya başlayacağız.

B.B: Yayıncılık pazarlarının bilinirliğinde, erişilebilecek her türlü bilgi önem taşıyor. Yayıncılık raporları da bu bağlamda çok değerli. Biz proje bağlamında Türkiye yayıncılık pazarına dair bir rapor da hazırlıyoruz. Önümüzdeki günlerde bu raporun detaylarını da sunuyor olacağız. 

0
12566
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage