16 EKİM, CUMA, 2015

Matematik Köyü’nün Artık Bir Kardeşi Var: Sanat Köyü

Bu yıl iki haftalık bir pilot uygulamayla hayata geçirilen Sanat Köyü, Ali Nesin’in “Düzen gençlere matematiği gerektiği gibi veremiyor. Ama başka daha ne veremiyor?” diye düşünmesiyle ortaya çıkmış. Ali Nesin’e ve Sanat Köyü’nün konsept ve koordinasyonunu gerçekleştiren Işın Önol’a bu oluşum hakkında merak ettiklerimizi sorduk.

Matematik Köyü’nün Artık Bir Kardeşi Var: Sanat Köyü

Aziz Nesin Matematik Köyü'nden sonra Sanat Köyü fikri nasıl çıktı? Hangi amaçla kuruldu? Ali Nesin'le nasıl bir araya geldiniz? O süreci biraz anlatır mısınız?

Ali Nesin: Önce Matematik Köyü projesi oluştu. Amacımız küçük bir yapı oluşturmaktı. Yılda 40-50 bin lira bize yeterdi. Ama TÜBİTAK'tan hiç destek görmeyince, öğrenciler de verilen hizmetin ücretini ödeyemediklerinden, ayakta kalabilmek için büyümek zorunda kaldık. Matematik Köyü büyüdü ama yetmedi, daha da büyümesi gerekiyordu. Üstelik talep de vardı. Ama o kadar büyük bir köy tek bir amaç için, biraz şımarıklık gibi geldi bana. Hayatta sadece matematik yok ki. Bu gençlerin neye ihtiyacı var diye düşündüm. Düzen onlara matematiği gerektiği gibi veremiyor. Ama başka daha ne veremiyor? Aklıma felsefe ve sanat geldi doğal olarak. İnsanoğlu en gurur duyduğu eserleri matematik, felsefe ve sanatta yaratmıştır. Ayrıca her üç uğraş dalı da bir işe yarasın diye yapılmaz, bir işe yarasın diye yapılmadığından her işe yararlar. Bir işe yarasın diye yapılan işler gerçekten “bir” işe yararlar, başka da bir işe pek yaramazlar. Özellikle bir işe yaramadığından geri kalmış ülkelerde bunlara pek prim verilmez. Akıntıya kürek çekmek bir alışkanlık olsa gerek, toplumun prim vermediği bu dalların da birer köyünü kurmak bize yakışır diye düşündüm.

Işın Önol: Evet, Ali Nesin uzun yıllardır Türkiye’de soyut düşüncenin gelişmesini gerektiren alanlarda eğitimin yeterli derinlikte verilemediğinden yakınırdı. Bu yüzden Matematik Köyü kurulmaya başladığında hali hazırda aklında felsefe ve sanat çalışmalarını da başlatma kararı vardı. Üç yıl kadar önce Sanat Köyü fikrini benimle paylaştı. Ben de sanat eğitimi alanında çalışan başka dostlarla paylaştım ve böyle bir programın gerekliliğini yürekten hissettiğimizden büyük bir heyecanla başladık çalışmalara. Öncelikle alternatif sanat eğitimleri üzerine düşünen, yazan sevgili dostum Aslı Çetinkaya’ya açtım konuyu. Beraberce düşünmeye, sanatçı dostlarımızı projeye davet etmeye başladık.

©Fatih Pınar

Işın Hanım Sanat Köyü'ndeki programları siz hazırladınız sanırım. Bu programları nasıl hazırladınız? Ne kadar sürdü hazırlık süreci? 

Işın Önol:  Hazırlık sürecinin iki yıl sürdüğünü söyleyebilirim, ancak daha çok nereden, nasıl başlayacağımızı düşünmekle geçti zaman. Finansal yönünü nasıl çözeceğimizi kavramak da biraz meşgul etti bizi. Matematik Köyü’nü model almaya çalışsak da, sanat eğitimi matematik gibi bir alana kıyasla bir lüks olarak görülüyor ülkemizde. İstedik ki sadece bu lüksün karşılığındaki bedeli ödeyebilecek öğrenciler katılmasın programa. Sadece hali hazırda iyi okullarda okuyabilen öğrencilerin yaz okuluna dönüşmesin ve Türkiye’nin her yerinden katılabilsin öğrenciler. Sonunda bu yıl pilot programımızı ne olursa olsun gerçekleştirelim istedik ve bir yerinden başlama kararı aldık. Biraz destek de bulduk, böylece maddi durumu uygun olmayan öğrenciler de katılabildiler programa. Program hazırlığı biraz da davet ettiğimiz hocaların önerdiği dersler doğrultusunda gelişti. Liselerdeki sorunlu eğitim sürecinden çıkıp da üniversitelerin yine problemli olan seçme sınavlarına girecek olan öğrencileri ilk yıl için öncelikli olarak hedefledik. İki hafta belki öğrenmek için çok kısa bir zaman. Ancak iki haftalık bir program, bireyin bir bakış açışı geliştirmesinde oldukça etkili olabilir. Böylesi bir etkiyi yaratabilmek üzere ilk olarak, kuramsal derslere atölye dersleri kadar ağırlık verdik. İkinci olarak, atölyede olabildiğince teknik uygulamaya özen gösterdik. Ardından güncel sanat meselelerini olabildiğince gündeme getirdik, seramik, heykel gibi klasik dalların güncel uygulamalarının yanı sıra performans gibi sanat öğrencilerinin dahi okullarında çok karşılaşmadıkları bir alana yer verdik. Son olarak, sunum ve başvuru becerilerini geliştirebilmeleri için portfolyo hazırlıklarına özen gösterdik.

Ülkenin karmaşık politik yapısı sayesinde, bitmek bilmez konu zenginliği nedeniyle, el yordamıyla ve zor koşullarda sanatçı yetişmekte olduğunu, sanat kuramcılarının ise neredeyse hiç yetişemediğini belirtmişsiniz. Sanat Köyü'nün bu noktada nasıl bir işlevi olabilir?

Işın Önol: Bizler, özellikle Türkiye’de devlet üniversitelerinin sanat fakültelerinde okuyanlarımız, aldığımız eğitim konusunda sıklıkla şikayetlerimizi dile getirmişizdir, çünkü eğitim gördüğümüz kurumların çoğu zaman eleştirel düşünceye, fikir üretmeye olanak sağlamadığını, dahası engel olduğunu görerek ve bunlardan şikayet ederek mezun olduk bu kurumlardan. Ancak okullar bitip de işin eğitim kısmına geçince birçoğumuz gördük ki, asıl baskı ve körelmeyi bu kurumlar içinde öncelikle hocalar yaşıyor. Ülkenin karmaşık politik yapısı ve bu karmaşaya neden olan politik güçler bir yandan özgür düşüncenin önünde büyük bir engel teşkil etse de, hiç istemeyerek de olsa, kurduğu engellerle sanatçılara uçsuz bucaksız bir ilham kaynağı oluşturuyor. Ancak var olan eğitim sistemi içinde sanatçıların bir kısmı, başarabilirse üretim dillerini el yordamıyla buluyorlar. Birçoğu da desteksizlik yüzünden kendisini başka alanlara sürüklenmiş olarak buluyor. Bizler, içinde çalıştıkları kurumlar içinde hali hazırda muhalif duruşu ve araştırmacı kimliği olan, üretken ve kendisini dönüştüren sanatçı ve sanat kuramcılarıyla beraber geçirilecek iki-üç haftalık üretim/düşünme/çalışma sürecinin bir kırılma etkisi yaratabileceğini düşünüyoruz. Bu yıl gerçekleştirdiğimiz iki haftalık ilk eğitim programından da etkili sonuçlar elde ettiğimizi düşünüyoruz. Öğrencilerimizin geri bildirimleri de bizi doğru yolda olduğumuz konusunda oldukça yüreklendirdi.

©Fatih Pınar

Sizce ülkemizde sanat eğitiminin başlıca sorunu nedir? Sanat eğitimi derken buna ilkokuldan akademiye kadar geniş bir aralık giriyor ama sizin temelde önemsediklerinizi merak ediyorum.

Işın Önol: Sanat eğitiminin kendisinden önce genel olarak eğitim sisteminin sorgulamaya ve eleştirel düşünceye kapalı yapısı en büyük meselemiz. Öğrenciler, soru sorabileceklerinin, sorduğu soruların önemli olabileceğinin, dahası hayata sordukları sorularla var olabileceklerini bilmeden gidip geliyorlar okul denilen kurumlara. Ezbere yönelik ders içeriği ve uygulamaları meselesini geçiyorum; sanat dersleri üretken, güncel sanat meselelerinden haberdar sanat üretim pratiklerinin içinde aktif çalışan kişiler tarafından verilmiyor. Bunlar yetmiyormuş gibi ders saatleri de oldukça kısıtlanmış durumda. Güzel sanatlar liselerinde okuyan öğrenciler bile çoğunlukla sanat tarihi, eleştirisi ve kuramları üzerine herhangi bir ders almaksızın mezun oluyor okullarından.

Ben her ne kadar uzunca bir süredir sergi üretimi alanında çalışmalarımı sürdürüyorsam da mezun olduğum lisans programı sanat eğitimi üzerineydi. Bu programa Çukurova Üniversitesi’nde başlayıp, bir yıl ara vererek İngiltere’de kaldıktan sonra İstanbul’da Marmara Üniversitesi’nde tamamladım. Bu bölümlerde sanat eğitiminin nasıl “olmaması” gerektiği konusunda kapsamlı bir ders almış oldum. Bu programlardaki ders veriliş biçimleri, orta öğretim sürecinde (anne-babamın mesleklerinden ötürü) okuduğum çeşitli illerde özel ve devlet okullarında verilen kupkuru resim-iş derslerinin trajik durumunu açıklıyordu. Tesadüfen iyi niyetli, kendi çabalarıyla biraz olsun kendisini geliştirmiş bir sanat eğitimcisine denk gelmediyseniz, düşünmemek, üretmemek ve neticede zaman kaybetmek üzere giriyordunuz o derslere. Kendi alanım olmadığı için diğer dersler konusunda çok şey söyleyemem, ancak gitgide derinleşen sanat eğitimi macerasında, orta öğrenimden üniversiteye devam eden kısır döngü ve tutukluğun birinci elden tanığı olmuş oldum. Esas mesele, bu alana gerekli önemin ve desteğin verilmiyor olmasıydı. Bu yüzden işlerine önem vererek çalışan sanat eğitimcileri can çekişiyorlar çalıştıkları kurumlarda, sistemin içinde varlıklarını sürdürebilmek ve birikimlerini var olan koşullarda öğrencilere aktarabilmek için. Bizler de o tıkanan noktadan yola çıktık ve o kurumlarda mücadelesi verilmekte olan dersleri bu platforma taşıdık.

Ali Bey sizce ülkemizde sanat ve matematik eğitimi ne durumda? Başlıca sorunumuz nedir?

Ali Nesin: Ülkemizde eğitimin kendisi baştan aşağı sorunlu. Bunu Milli Eğitim Bakanı’ndan ilkokul öğrencisine kadar herkes biliyor. Derin ve zor konular olan matematik ve sanat eğitiminden vazgeçtim, onca yıllık eğitiminden sonra liseliler İngilizce iki kelimeyi bile yan yana getiremiyorlar. Belli ki reformlarla düzelecek gibi değil. Yapılacak tek şey var: Eğitimi serbest bırakıp, yani merkeziyetçi sistemden vazgeçip üniversite giriş sınavını lise bitiriş sınavına çevirmek. Bu yapılırsa devrim niteliğinde bir değişim olur. Her şey daha iyi olur mu bilmiyorum, ama bildiğim birkaç şey var: Birincisi, kapasitesi yüksek öğrenci kendini geliştirme fırsatı bulur. İkincisi, ülkeye çeşitlilik ve renk gelir. Üçüncüsü, okullar arası rekabet artar. Dördüncüsü, eğitim şu anki halinden daha kötü olmaz.

©Fatih Pınar

Sanat Köyü’ne 17-21 yaş arasındaki öğrencileri kabul ediyorsunuz. Bu aralığı seçmenizin sebebi nedir?

Işın Önol: Bu yıl sadece iki haftalık bir pilot program şansımız vardı, ya da bu kadarına cesaret edebildik, diyelim.. Sanat eğitimine başlamayı arzulayan, bunun için hazırlanan, ya da henüz başlamış gençlerle çalışmayı tercih ettik. Ancak önümüzdeki yıl buna ek olarak üniversitelerin son sınıflarında, yüksek lisans ve doktora programlarında olan öğrencileri ve henüz mezun olmuş, yurtiçinde ya da yurt dışında akademik ya da akademik olmayan başka programlara başvurmak üzere hazırlanan genç sanatçıları davet edeceğiz. Yaş sınırından çok hedef ve ihtiyaçlar ile mevcut bilgi ve birikim önemli derslerde ortak bir dil oluşturabilmek için. İlerde, oluşan ihtiyaç ve talep doğrultusunda, hedef kitlemiz de değişebilir. Ancak ana hedefimiz, mevcut eğitim sistemi içinde ihtiyaç duyduğu öğrenme koşullarına ulaşamamış öğrencilerle, bu ihtiyaca karşılık verebilecek sanatçıları, sanat eğitimcilerini, sanat kuramcılarını bir araya getirerek öğrencilerin düşünme ve sanat üretim pratiklerinde bir fark yaratabilmek.

Peki bu pilot Sanat Köyü nasıl geçti? Orada yaşadıklarınızı kısaca anlatır mısınız?

Işın Önol: Sanat Köyü’nün bu yıl ilki yapıldı ve iki hafta sürdü. İlk yılın heyecanı ile biraz fazlaca doldurmuşuz programı! Sabah 8’den gece yarısına kadar inanılmaz yoğun bir tempo ile öğrencilerle birlikte deyim yerindeyse bir kampa girdik. Hem atölyeleri yürüten hocalarımız hem katılımcı öğrencilerimiz bu yoğun programa müthiş bir açıklık, özveri ve istekle yaklaştılar. Belki bir aya yayılabilecek bir programı iki haftada gerçekleştirdik. Her birimiz çok şey öğrendik ve bu öğreniyi gelecek yıllara aktarabilmek için şimdiden büyük bir heyecanla önümüzdeki yıl için çalışmalara başladık.

İlk hafta Gülçin Aksoy’un Sanatçı Kitapları Atölyesi, Raziye Kubat’ın “İz Peşinde” başlıklı Baskı Atölyesi, Seher Uysal’ın yürüttüğü Görsel Kültür dersi, Evrim Kavcar’ın Oluşturma Dönüştürme adlı heykel atölyesi ve Işıl Eğrikavuk‘un Performans Atölyesi ile başladı. Ben de gece 21:30-23:30 arasında Portfolyo Hazırlama ve Sanatçı Sunumları Atölyesini sürdürdüm. Günde 12 saat çalıştıktan sonra ilk haftayı tamamladık. Birinci haftanın sonunda ilk hafta ders veren hocalarımız henüz ayrılmışken ve ikinci hafta atölyeleri sürdürecek hocalarımız ise köye yeni ulaşmışken Suruç’taki patlama haberi ile sarsıldık. Bir öğrencimizin ve bir gönüllü asistanımızın çok yakın arkadaşları katledilenler arasındaydı ve bir geceyi hep beraber ağlayarak ve arkadaşlarımıza destek olmaya çalışarak geçirdik. Ancak önceki gece uykuya çok geç ve mutsuz gidilmesine rağmen, ertesi gün ve yeni hafta tüm üretkenliğiyle başladı, bu hepimize güç verdi. İkinci hafta Işıl Eğrikavuk’un Performans Atölyesi ile benim sürdürdüğüm Portfolyo Sunumları devam ederken, Erden Kosova’nın altı gün boyunca günde üç saat verdiği Sanat ve Siyaset başlıklı sanat tarihi dersi, Burçak Bingöl’ün sürdürdüğü Seramik Atölyesi, Necla Rüzgar’ın yürüttüğü Fauna ve Flora başlıklı ders ile tamamlandı. Öğrenciler, Seher Uysal’in Görsel Kültür dersi ve Erden Kosova’nın Sanat ve Siyaset dersi ile yoğun bir kuramsal bilgi bombardımanına tutuldular ki bu iki haftayı çok özel kılan etkilerden biri de böylesi dersleri bu iki önemli isimden almaktı diye düşünüyorum.

©Haluk Memili

İlk Sanat Köyü'ne kimler katıldı? Sanırım pek duyurusu da yapılmadı...

Işın Önol: Duyuruyu çok yaygınlaştırmamış olmamızın sebebi sadece 30 kişilik kontenjanımızın olmasıydı. Önümüzdeki yıl çok daha fazla yaygınlaştırabilmeyi ve çok daha fazla öğrenciye ulaşabilmeyi umut ediyoruz. Bu sene güzel sanatlar liselerinde okuyan, ya da daha farklı liselerde okuyup da sanatla yakından ilgilenen, üniversitelerden kabulü henüz almış üniversitelerin görsel sanatlar, endüstri ürünleri tasarımı gibi bölümlerinden öğrenciler katıldılar. Çoğunluk, duyurusunu yaptığımız gibi 17-21 yaşları arasındaydı, bir emekli doktor ile iki 15-16 yaşında öğrencimiz de vardı. Katılım, İstanbul, Ankara, İzmir, çoğunluklu olsa da, Adana, Mersin, Kocaeli, hatta Ağrı’dan da katılan öğrencimiz vardı.

Eğitmen olarak, workshop veya seminer vermek için pek çok önemli ismin adı geçiyor. Onlardan nasıl dönüşler aldınız?

Işın Önol: Benim için en büyük heyecan eğitmenlerden gelen geri bildirim oldu. Eğitmenleri tanıdığımdan, öğrenciler için etkileyici bir süreç olacağını zaten öngörebiliyordum. Ancak eğitimcilerin heyecanı ve yeniden katılma ve destek verme isteği, programa inancı ve program sonunda gözlerindeki parıltıyla yaptıkları yorumları duymak her şeye değerdi. Benim için katılımları halihazırda büyük bir onurdu, ancak onların kendilerini bu denli programın parçası olarak hissedip, süreci böylesine kolektif bir düşünme ve üretim sürecine dönüştürmüş olmaları, projenin ne denli büyüyüp serpilebileceğine dair çok büyük bir umut veriyor. 

Sanat Köyü'nü duyup heyecanlanan gençler için soralım: Bir sonraki dönem için nasıl/ne zaman başvuru yapılacak? Katılımcılar nasıl seçilecek?

Işın Önol: Bir sonraki dönemin programını ocak ayından itibaren duyuracağız, başarabilirsek nisan ayından itibaren başvuruları tamamlamayı hedefliyoruz. Katılımcıları sanat alanındaki hedefleri ve gönderdikleri portfolyolar doğrultusunda tüm eğitimciler olarak birlikte seçeceğiz.

©Nihan Altıntaş

Bir dahaki program ne zaman yapılacak belli mi?

Işın Önol: Henüz tarihleri netleşmemiş olsa da ağustos ayının son iki haftasını hedefliyoruz. 15 kişilik yüksek lisans ve doktora seviyesi ile 15 kişilik 18-25 yaş arası toplam 30 kişilik ve iki haftalık bir çalışma planlıyoruz. Ancak başvurular çok fazla olursa ilave programlar eklemeyi düşünüyoruz. Eğer talep daha çok lise öğrencilerinden gelecek olursa bunu da değerlendirip programı yeniden düzenleyeceğiz. İlerleyen zamanlarda sanat eğitimcilerine özel programlar da organize etmek istiyoruz. Bunun dışında, mekanı kış ayları içinde de değerlendirmek, Sanat Köyü’ne katkıda bulunabilecek sanatçılarla birlikte çalışmalar yapmak istiyoruz.

Peki Sanat Köyü nasıl finanse ediliyor? Destekçilerinizden bahsetmek ister misiniz?

Işın Önol: Hedefimiz kalıcı fonlar bulabilmek ve öğrencilere verdiğimiz desteği sürdürülebilir kılmak, ancak ilk yıl için geçici bir destek bulabildik. Sabancı Holding’in desteğiyle öğrencilere burs verebildik ve Koç Holding’in desteğiyle seramik atölyemizin inşasını tamamladık. Sonraki yıllar için de çeşitli uluslararası fonlara başvurarak imkanı kısıtlı olan öğrencilere katılım desteği sunabilmek istiyoruz. 

Hep Sanat Köyü’nden bahsettik. Kısaca kendinizden bahsetmenizi istesem? 

Işın Önol: Ben 2006 yılından beri yaşamımı sergi yapımcısı olarak sürdürüyorum. 2006-2009 yılları arasında Proje4L/Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi’nin yöneticisi olarak çalıştım. Ardından önce Gwangju, sonra Grenoble ve Zürih’te küratörlük üzerine eğitim programlarına devam ettim. 2011 yılından bu yana da Viyana’da Uygulamalı Sanatlar Üniversitesi Kültürel Çalışmalar programında doktora çalışmalarımı sürdürüyorum. Bir yandan bağımsız küratör olarak çalışıyor, bir yandan da üniversitelerin çeşitli bölümlerinde misafir okutman olarak görev alıyorum. Ancak uzun yıllar sanat eğitimi alanında çocuk ve gençlerle çalıştım. Sanat eğitimi meselesine ilgim buradan geliyor. 

Yakın zaman önce Aziz Nesin sergisinin küratörlüğünü yapmıştınız... 100. Yılında Aziz Nesin ülkemizde sizce nasıl anıldı? Gelen tepkileri değerlendirir misiniz? 

Işın Önol: Sergiye gelen tepkiler oldukça olumluydu. Yoğun bir ilgiyle karşılaştık, bu nedenle sergi süresi de uzatıldı. İçinde yaşadığı çağı ve politik ortamı olağanüstü etkili bir şekilde analiz etmiş ve yazıya dökmüş bir kişi olarak Aziz Nesin büyük bir insan topluluğu tarafından, hem de bugün birbiriyle hiç anlaşamayan sol çevrede çok çeşitli bakış açılarına sahip kimseler tarafından inanılmaz çok seviliyor ve saygı görüyor. Bir grup insan içinse tam bir nefret nesnesi; istemedikleri her şey onda var: eleştirel düşünce, hiciv, direnişçi ve inatçı tavır, aklına koyduğunu yapan, düşündüğünü ifade eden politik kimlik! Hem bu sergi özelinde, hem de genel olarak Aziz Nesin’le ilgili yapılan etkinliklerde Nesin Vakfı dikkatli bir biçimde olası idolleştirme ve kahramanlaştırma söylemlerinden uzak duruyor. Sergide de sözü olabildiğince Aziz Nesin’e bırakarak çalıştık. Döneminde yaptığı değerlendirmelere bakarak kimi izleyici “ne kadar ileri görüşlüymüş, o günden bugünleri görmüş” gibi yorumlar yaptı, ancak Nesin’in yaptığı yaşadığı günü analiz etmekti. O günlerde yaşananların bugünlerle inanılmaz büyük benzerlikler gösterdiğini görmek istemiyor çoğu kişi. Serginin metin editörlerinden ve Nesin Vakfı arşiv sorumlularından Esin Pervane’nin oldukça yerinde olan fikri üzerine sergiye Aziz Nesin usulüyle müsvedde kâğıtlardan bir defter yaptık, izleyiciler fikirlerini yazabilsinler diye. Eğer başarabilirsek, 100. Yıl için hazırladığımız sergi kitabına bu defterde yer alan yorumları eklemek istiyoruz.

Ali Nesin©Fatih Pınar

Matematik Köyü’ne değinmeden geçmeyelim; sanırım bu yıl sekizinci kez düzenleniyor. Geçen süreçte olumlu-olumsuz ne gibi gelişmeler kat edildi? Kısa bir değerlendirme yapar mısınız? 

Ali Nesin: Artık çok tanındığımızdan öğrencilerin seviyesi toplumun genel öğrenci seviyesine doğru bir gerileme gösterdi. Eskiden az bilinirdik ve sadece meraklı öğrenciler başvururdu. Ama son yıllarda Matematik Köyü'ne çocuğunu yollamak bir nevi moda oldu. Zaten gözlemlerime göre, Türkiye'de gençler bir yere gitmezler, Türkiye'de gençler anne babaları tarafından bir yerlere yollanırlar! Bu seviye düşüşünü durdurmak için artık öğrencileri seçiyoruz. Başarılı olduğumuzu söyleyebilirim.

​Öte yandan iyi ve meraklı öğrenciler hiç dinmiyor. Anlatılanları can kulağıyla dinleyen, bilgiye ve matematiğe aç ve çok yetenekli öğrenciler hiç eksik olmuyor. Bunlardan bazıları kendi yeteneklerini Köy'e gelmeden önce biliyorlar, ama bazıları da yeteneklerini Köy'de keşfediyor. En çok da bununla gurur duyuyorum. Bilim dünyasına yüzlerce genç kazandırdığımızı düşünüyorum. Bunların birçoğu dünya çapında bilim insanı olacak kalitede. Diğerleri de geleceğin yöneticileri, mühendisleri, hariciyecileri filan olacak. Yani Matematik Köyü'nün Türkiye'nin geleceğini şekillendirdiğini düşünüyorum, düşünmüyorum eminim. Türkiye'yi gelecekte Matematik Köyü yönetecek!

0
219092
13
Fotoğraf: Işın Önol,Fatih Pınar,Nihan Altıntaş,Raziye Kubat ,Haluk Memili
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage