29 EYLÜL, CUMA, 2023

Lale ve Cengiz Akıncı Koleksiyonu Sergisi: “Artı700”

İstanbul Resim Heykel Müzesi’nde sanatseverlerle buluşan “Artı700” sergisi hakkında serginin küratörü Dr. Ali Kayaalp ve sergi ile koleksiyonun sanat danışmanı Doç. Dr. Ebru Nalan Sülün’le Lale-Cengiz Akıncı koleksiyonu bağışı, koleksiyondaki eserler ve bu koleksiyonun müzeyle kurduğu ilişki üzerine konuştuk.

Lale ve Cengiz Akıncı Koleksiyonu Sergisi: “Artı700”

Serginin ve koleksiyonun sanat danışmanı Ebru Nalan Sülün’e yönelik bu sorum. Serginin girişine yakın bir yerde Avni Arbaş'ın resmettiği Naile Akıncı Portresi (1941) var. Bu portre sizin daha önce küratörlüğünü üstlendiğiniz “Bir Kendilik Öyküsü: Naile Akıncı (1953-2013)” sergisinde, Akıncı’nın pek çok portresiyle birlikte sergilenmişti. Kısaca Naile Akıncı’dan ve bu koleksiyonu oluşturan Lale-Cengiz Akıncı çiftinin koleksiyonu oluşturma sürecinden bahsedebilir misiniz?

Ebru Nalan Sülün: Naile Akıncı aslında bu koleksiyonun baş karakterlerinden bir tanesi, hatta koleksiyonun oluşma unsuru. Cengiz Akıncı, annesinin kendisine henüz 16 yaşında iken armağan ettiği dönem sanatçılarının eserlerinden oluşan otuz adet eser ile başlıyor koleksiyonerliğe. Böylece bir koleksiyonerlik öyküsü ortaya çıkıyor. Aynı yıl annesinin sanat danışmanlığını da üstleniyor. Dolayısıyla “Naile Akıncı Portresi” sanatçıyı referanslama amacını da taşıyor.

Naile Akıncı, akademi döneminde kendine yakın bulduğu kadın ressam arkadaşlarıyla hep bir arada. Dolayısıyla Cengiz Bey’in aslında çok vâkıf olduğu bir ortam içerisinde, Lale-Cengiz Akıncı koleksiyonu da bu duyarlılıkla şekilleniyor. Naile Akıncı’nın hayatına dokunduğu genç, kız öğrencilerden ve sanatçının arkadaşları olan kadın sanatçılardan Lale ve Cengiz Akıncı çifti çok eser almış. Tüm eserlerin kendi içerisinde sanat tarihsel bir kronolojiye sahip olduğunu da belirtmek gerekmekte.

​Bir diğer önemli mesele ise; bu eserlerin hepsi bilinçli bir şekilde seçilmiş. Lale Hanım da sanatsever bir ailenin kızı, eser alırken ikisi de aynı zevk ve estetik duyarlılığa sahipler. Keza resim, heykel, seramik, cam sanatından eserlerin ve özellikle üç boyutlu çalışma yapan sanatçıların çizimlerinin belli bir kronolojide olması da ayrıca koleksiyonu önemli kılıyor. Aynı zamanda bu koleksiyonun, ressam bir anneye sahip olmanın getirdiği bilgelikle hazırlanmış olduğunu da söyleyebilirim.

©Gizem Baykal

1930'lardan günümüze geniş bir çerçevede seçki sunan Lale-Cengiz Akıncı koleksiyonunun müzeye kazandırılma süreci nasıl gerçekleşti?

E. N. S.: Bu bağış, Cumhuriyet’in 100. yılına ithafen, Cumhuriyet’le yaşıt bir ressam olan Naile Akıncı’nın oğlu Cengiz Akıncı ve Lale Akıncı tarafından gerçekleştirildi. Cengiz Akıncı ve Lale Akıncı çifti, varisleri olmadığı için koleksiyonlarını Atatürk’ün kurduğu İstanbul Resim Heykel Müzesi’ne (İRHM) kazandırmak ve bu yolla geleceğe bir miras bırakmak istediler. Aynı zamanda Naile Hanım’ın bir taraftan genç kızları çok desteklediğini biliyoruz. Bu sene itibariyle de Lale-Cengiz Akıncı tarafından “Naile Akıncı Sanat Ödülü ve Yüksek Lisans Bursu” verilmeye başlanması çok önemli. Naile Hanım’ın yaşarken verdiği destek, vefatının ardından adıyla yaşayarak devam edecek.

Bu koleksiyonu önemli kılan kriterler sizce nelerdir?

E. N. S.: En önemli kriterlerden biri, bilinçle yapılmış bu koleksiyonun belli üslup odacıklarının olması. Peyzaj, natürmort, desen, portre ve soyutlamaya dayalı odacıklar… Bunların hepsi kendi içerisinde belli kronolojiler ve diyaloglar barındırıyor. Koleksiyondaki Léopold Lévy’nin desenlerini önemli buluyorum. Aynı zamanda koleksiyonda üç nesli bir arada görebildiğimiz eserler de mevcut: Zeki Faik İzer, Nil Süer ve Ayşegül İzer…

​Koleksiyonun, 19. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar uzanan bir seçkiyi barındırıyor olması, İRHM’nin koleksiyonuyla doğru kurgulanmış bir ilişki kurmasını sağlıyor. Küratöryel kurgunun içerisindeki bölümler, bunların kendi içerisindeki kronolojisi ve o kronolojinin bağışlanan müzeyle sağladığı uyumu her koleksiyonda bulmak mümkün değil. Ayrıca Türkiye’nin sanat koleksiyonculuğu tarihinde bu kadar büyük bir koleksiyonun devlet müzesine bağışlanmış olması da tarihsel bir öneme sahip.

İstanbul Resim Heykel Müzesi

Serginin küratörü Ali Kayaalp ile röportaja devam edelim. Lale ve Cengiz Akıncı çiftinin 700 parçalık koleksiyonundan oluşan “Artı700” sergisinin ilki, 163 eserle 2 Eylül 2023 tarihinde açıldı. Bu ilk seçki hangi kriterlere göre belirlendi?

Ali Kayaalp: Koleksiyonun belirgin bir kronolojisi ve teması var: Türk resminin 1920’lerden 1960’lara kadar olan dönemi ağır basıyor. Peyzaj ve natürmortların bir ağırlığı var. Peyzaj, natürmort, figür ve soyut bu sergideki temalar oldu. Bir de yağlıboya haricindeki tekniklerin sergilendiği bir seksiyonda desenler, sulu boya, baskı resim çeşitleri bir araya geldi. Temel derdimiz, koleksiyonun karakterini sergilemekti.

Ortak bir soru sormak istiyorum. Sizce Lale-Cengiz Akıncı koleksiyonu, müzedeki eserlerle birlikte düşünüldüğünde müzeye nasıl bir katkı sağladı?

A. K.: Pek çok koleksiyoner, böyle kıymetli bir birikimi kolay kolay bir kuruma bağışlamaz; ancak sergilenmesi için kısa süreliğine verir, sonra da geri alır. Oysa Lale-Cengiz Akıncı çifti, bu koleksiyonu karşılık beklemeden İRHM’ye bağışladılar. Bu neyi gösteriyor? Açılalı iki sene olmasına rağmen İRHM’nin güçlü ve güvenilir bir kurum olma payesini edindiğini gösteriyor. Bu bağışın en önemli özelliklerinden birisi de müzenin ana koleksiyonunu tamamlamasıydı. Dönemler, temalar ve tavırlar bakımından Prof. Dr. Burcu Pelvanoğlu ile Doç. Dr. Ayşe Köksal’ın hazırladığı koleksiyon sergisiyle “Artı700” arasında yakınlıklar var. Sanat tarihi öğrencileri için bir karşılaştırma olanağı olacak. Ayrıca bu bağışla müzenin seramik koleksiyonu çok güçlenecek, bu da büyük bir katkı. Bu bağışın gerçekleşmesi Lale-Cengiz Akıncı çifti, rektörümüz Prof. Dr. Handan İnci ve müzemizin müdürü Hasan Karakaya’nın emeği sayesinde gerçekleşti.

E. N. S.: Öncelikli olarak bu bağış ile İRHM’nin koleksiyonuna katkı sunan bu tarihi çerçeve, koleksiyon sergileri aracılığı ile halka arz edilmiş oldu. Diğer önemli unsur ise; bağışın müze koleksiyonunun sahip olduğu tarihsel çerçeveyi 2000’li yıllara dek taşımış olması.

1. NAZLI ECEVİT - Dolmabahçe Sırtlar
2. NAİLE AKINCI - Eyüp
3. NEŞET GÜNAL - Sorun - Sorum
4. Zeki Kocamemi - Natürmort
5. NAİLE AKINCI - Tophane
6. İRFAN OKAN - Gezgin
7. NEDİM GÜNSÜR - Sahil

Serginin küratoryal düzenlemesinden ve anlatısından kısaca bahsedebilir misiniz? Buraya gelenler nasıl bir izleği takip edecek?

A. K.: Daha önce de bahsettiğim gibi temalara göre bölünen, büyük ölçüde kronolojik bir düzeni var serginin ancak soyut tema duvarında bu kronoloji biraz kırılıyor, soyutun kendi gerilimini yansıtan başka bir düzenlemeyi seziyoruz. Unutmayalım ki bu resimler, bir tesadüfün eseri olarak bir araya gelmedi; onların birlikteliğini anlamlı kılan, Lale-Cengiz Akıncı çiftinin estetik beğenisiydi ve öne çıkarılması gereken buydu. Naile Akıncı, bu sergide resimleriyle temsil ediliyor ancak “Artı700” için kendisi bunun da ötesine geçen önemli bir figür açıkçası – zira onun bu koleksiyonun başlamasında güçlü bir etkisi var. Naile Akıncı’nın çevresi, özellikle Akademi’deki öğrenciliği döneminde edindiği ve çoğunu ömür boyunca devam ettirdiği ilişkiler, sergide özel bir yere sahip: Léopold Lévy ve Zeki Kocamemi gibi iki önemli hocası; Fethi Kayaalp, Nasip İyem, Neşet Günal, Tiraje, Nedim Günsür, Nil Süer gibi yakın dostları; ayrıca Nurullah Berk’ten Zeki Faik İzer’e Akademi’nin o büyük döneminden, 1930-1940’lar döneminden pek çok önemli figürün resimleri var. Sergi, Akademi’yle ve tarihiyle örtüşüyor ancak Akademili olmayan isimler de var.

Sergide ikinci “Artı700” sergisine öncülük edecek İsmail Hakkı Oygar, Zühtü Müridoğlu eserleri mevcut. İkinci sergide sanatseverleri neler bekliyor olacak? Bununla birlikte sergiyle bağlantılı konuşmalar gerçekleşecek mi?

A. K.: Lale-Cengiz Akıncı bağışında heykel ve seramiklerin özel bir yeri var; seramiğin içine camı da katıyorum. Özellikle Cengiz Bey ile Lale Hanım’ın evliliğinden sonra, koleksiyonun seramik birikimi çok zenginleşmiş. Üstelik sadece modern veya çağdaş parçaların varlığından bahsedemeyiz: Vedat Ar’ın, İsmail Hakkı Oygar’ın Atilla Galatalı’nın, Tülin Ayta’nın işleri var ama çeşm-i bülbüller, Çanakkale seramikleri de var bu koleksiyonda. Bu bakımdan, ikinci sergi sürprizli bir sergi. Sergiyle bağlantılı konuşmaların yapılması da planlandı.

E. N. S.: İkinci sergide üç boyutlu eser üreten sanatçıların desen kabiliyetlerini de analiz ediyor olacağız. Üç boyutlu çalışmalara eşlik eden desenler serginin ana odağında yer alacaklar. Ayrıca; tüm bu perspektiflerin tek bir koleksiyonda var olmaları da oldukça önemli.

1. AVNİ ARBAŞ - Naile Akıncı Portresi
2. NURİ İYEM - Portre
3. NEŞ'E ERDOK - Portre
4. TiRAJE DiKMEN - Kompozisyon
5. Zühtü Müridoğlu

6. Hale ASAF - Bursa Karaşeyh Cami
7. NAİLE AKINCI - Eyüp

Müzenin 1937'den günümüze devam eden varoluş hikâyesi çerçevesinden bakarsak sizce müzenin şu anki yeni binasında düzenlenen sergiler, etkinlikler ve özellikle bu sergi çerçevesinde yapılan hacimli bağış, sanatçılar, koleksiyonerler ve sanatseverler için ne ifade etmeli?

A. K.: Bu kurum, uzun süre boyunca büyük zorluklar içinde varlığını sürdürmeyi denemiş ve sıklıkla da Akademi’yle arasındaki gerginliklerin olumsuz sonuçlarını yaşamış. Parasızlık, bakımsızlık ve yangın tehlikesi, bürokratik tutuculuk… Bunların olumsuz sonuçları, dönüp dolaşıp hep müzeyi vurmuş. Kurumun tarihi kapanıp yeniden açılmalarla belirlenmiş. Ayşe Köksal’ın Resim-Heykel Müzesi: Bir Varoluş Öyküsü kitabında bu ilişki ve süreçlerin hepsi detaylı bir biçimde anlatılıyor. Şimdi müze, uzun bir aradan sonra yeni bir yapının içinde, yeni bir sergileme düzeniyle açıldı. 2021’de Prof. Dr. Zeynep İnankur, Prof. Dr. Burcu Pelvanoğlu ve benim, üç küratör olarak “Serginin Sergisi II”yi hazırlayışımız hâlen aklımda. Üniversitenin bir müzesi olduğu hikâyesini, sanki geçmişin uzakta kalmış bir efsanesi gibi dinleyen MSGSÜ öğrencilerinin bu sergi açıldıktan sonraki heyecan ve mutluluğu bizi çok etkilemişti. 1970’lerden beri bu Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde (MSGSÜ) öğretim üyesi olan ve müze için çok emek vermiş olan Zeynep Hoca’nın o açılıştaki heyecanını unutamıyorum. Devamı da iyi bir biçimde geldi. Müzede iyi bir iş çıkarıldı, uzun vadede kıymetinin daha fazla anlaşılacağını umuyorum. Müze, yaşayan bir kurum olmalı; kurumu canlı tutanlar da insanlardır – özellikle gençler. Güzel sanatlar ve sanat tarihi öğrencileri için bu müze, hakiki bir ilişki kurabilecekleri bir kurum olursa, o zaman amacına ulaşmış olur. Müzeler artık katı bir ciddiyetle sarmalanmış, içine girince hazırda durmayı telkin eden kurumlar değil. İRHM bir üniversite müzesi, bu bakımdan avantajlı.

İstanbul Resim Heykel Müzesi’nde sanatseverlerle buluşan “Artı700” sergisini 31 Ekim tarihine kadar ziyaret edebilirsiniz.

0
2424
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage