18 MART, PERŞEMBE, 2021

Homeros Vadisi’nden Kolektif Manzaralara

Engin Konuklu’nun Büyükdere35’de açılan “Vadi” sergisi manzaralar üzerinden kolektif bir hafızanın izlerini izleyiciye sunuyor. Airbrush tekniği ile üretilen resimlerde sanatçının Bornova ve Seferihisar arasındaki yolculukları esnasında çektiği çeşitli görüntülerin muğlak, yarı belirsiz doğa sahneleri ya da çiçeklerin taç hâlleri izleniyor. Müphem görüntüler ile kurgulanan manzaralar Halbwachs’ın kolektif bellek kuramına da referans veriyor. Engin Konuklu ile “Vadi” sergisi üzerine konuştuk

Homeros Vadisi’nden Kolektif Manzaralara

Büyükdere35’de açılan “Vadi” serginiz kendi içinde birçok soyut ve somut kavramla birlikte değerlendirilmiş. Serginin ismi, kavramsal çerçevesi ve biçimsel yönünden söz eder misiniz?

Soyut ve somut değerler gündelik hayatın içinde de yer almakta. Sergi izleyende böyle bir duygu uyandırıyorsa bu durumu bilinçli tercihten çok bir yansıma olarak niteleyebilirim. “Vadi” ismi manzara üzerine bir sergi oluşturma fikri ardından ortaya çıkan ilk resim ve bu ilk resme referans görüntü sunan, yaşadığım alanda yer alan Homeros Vadisi’yle ilişkilidir. Serginin oluşumundaki temel mesele ilişki içinde olduğum manzaralara dair, benlikle birlikte değişen yargılara karşı bir anlam arayışı ve çatışma iken, serginin üretim sürecinde gelişen küresel travma (Covid-19) ile birlikte durum kişisel bir çatışmadan toplumsal bir çatışmaya işaret eder bir niteliğe evrildi.

“Vadi” serginizde airbrush ile ürettiğiniz resimlerinizi izliyoruz. Bu tekniği kullanma ve resimlerinizdeki anlatıyı bu medium üzerinden kurgulama yaklaşımınızdan söz eder misiniz? Airbrush tekniğini kağıt ve tuval yüzeyinde kullanmak üretimsel açıdan bir değişkenlik yaratıyor mu?

Füzen ve yağlı boyayı da biçim oluştururken kullanmama rağmen üretim pratiğimin temelinde akrilik boyanın airbrush ile uygulanışı yer almaktadır. Kağıt ve tuval gibi yüzeylerin kendine has yapısı beraberinde istenilen etkiye dair değişen güçlü ve zayıf yanları barındırmakta, oluşturmak istediğim aura doğrultusunda bu yüzeyler ve bu yüzeylere dair astar ve ham oluşluk arasında tercihlerde bulunuyorum. Pistoleyi (airbrush) tercih etme nedenlerim arasında özellikle “Vadi” sergisi bağlamında; Rönesans temelli bir teknik olan “glaze”  benzeri bir yapı kullanmam ve bu tekniğin Newton, Young gibi fizikçilerin renk kuramları üzerinden ilerlemesiyle bağlantılıdır. Biraz bahsetmek gerekirse yeşil bir rengi elde etmek için, sarı ve mavi rengi karıştırmak yerine, sarıya boyanmış bir yüzeye yeteri kadar cyan mavisini transparan olarak uygulayarak istediğim yeşil tona ulaşıyorum. Pistole, unutma kavramıyla ilişkilendirebileceğim belirsiz imgeye ulaşmam konusunda oldukça destekleyici.

Peki, resimlerde izlediğimiz görüntülerin kaynağı nedir? Bu hareket hâlinde görünen görüntüleri seçmenizin nedeninden de söz eder misiniz?

Özellikle yol serisi uzun bir süreç içerisinde çekilmiş, Bornova’daki atölyem, Vadi ve Seferihisar üçgeni arasında çekilmiş fotoğraflardan resmedilmiştir. Bu hareket ve durağanlık direkt içerisinde bulunduğum hâl ile ilişkili, hareket hâlinde olanlar varmak istediğim alana giderken yollarda gördüklerim, durağan alanlar ise varmak istediğim yerler.

Resimlerinizde çeşitli doğa ve manzara görüntülerini izliyoruz. Ancak bu görüntüler hiçbir zaman keskin ve net değil, aksine muğlak ve blurlu. Bu şekilde kullanmanızın amacı nedir?

Bellek hatırlamayla olduğu gibi unutma ve hatalı temsillerle de ilişkilidir. Muğlak imge; belleğin unutmaya ve anılara dair yeni inşalar oluşturmaya yatkın edimleriyle örtüşmekte, olgulardaki belirsizlik, formdaki muğlaklıkta yansımasını bulmaktadır. Böyle bir yaklaşım, izleyen-resim arasındaki anlam çatışması ile ilgilidir. Muğlak bir biçim, resimde yer alan imgeye karşı izleyenin ilk yargısına karşı bir dirençle ilişkilidir.

Sergi metninizde travmalardan ve bellekten söz ediyorsunuz. Manzaralar ile bu kavramlar arasındaki karşılıklı ilişkiden söz eder misiniz?

Bellek, yapay bellekler gibi salt bir depolama alanı değildir. Bu durum, bellek üzerinde belirleyici unsurları beraberinde getirmekte ve belleği kimlikle ilişkili kılmaktadır. Tıpkı bireyleri olduğu gibi mekânları- manzaraları algılayışımızın, Halbwachs’ın kolektif bellek kuramı üzerinden, içinde bulduğumuz kolektif yapı ve o alanlarda yaşayan bireylerin oluşturduğu kolektif yapının bizde uyandırdığı yargı doğrultusunda anlamlandırılmakta olduğumuzu düşünüyorum.

Halbwachs’ın kolektif bellek kuramından söz ettiniz. Bunu biraz daha açıklayabilir misiniz? Resimlerinizdeki görüntü ile kolektif bellek arasındaki ilişki nedir?

Halbwachs, kolektif bellek kuramını 20. yüzyılın ilk yarısında ortaya koymuştur. Kuramın ifadeleri arasında her bireyin belleğinin kendisine ait olmasına karşın, kişisel belleğin sosyal ilişki ve bu sosyal ilişkide bulunulan topluluğun bireylerinin onadığı-reddettiği referanslardan bağımsız olmadığını belirtir. Ben de Halbwachs üzerinden mekânları, manzaraları, kentleri ve ulus topraklarını orada var olan kolektif yapı ve bizim o kolektif yapıya karşı sahip olduğumuz yargılar doğrultusunda anlamlandırdığımızı ifade etmeye çalıştım. Değişen düşünce yapısı, yargılar üzerinde de değişime neden olmaktadır, yargıların değişmesi zorlu bir süreçtir. Travma gibi sarsıcı durumlar beraberinde inanılan değerlere karşı bir şüphe yaratabilir. Durumlara verilen anlamın değişebildiğini fark eden birey, yeni durumlara karşı şüphe ile yaklaşabilir, “anın” aldatıcı görünümlerine karşı koyabilir. Resimlerimde net olmayan bu “muğlak” hâl, imgelere karşı izleyende oluşacak ilk yargıyı sarsmayı ve aynı olgu üzerine, farklı bir okuma olasılığının olma fikri ile ilişkilidir.

Ege’den çeşitli kareler olarak karşımıza çıkan resimlerin bireysel ve toplumsal hafızadaki yeri üzerinden travmatik zamanları aslında stabil ve sakin görüntüler üzerinden aktarıyorsunuz. Duru bir görüntünün, sakin bir çiçek imgesinin karşısında travma kelimesi bu kadar keskin iken bu dualiteyi nasıl düşündünüz?

Travma sahip olunan varlıklara ve durumlara karşı bir yitimle ilgilidir. Bu sebeple en “şirin” imgeler dahi ardında derin travmalar barındırabilir. İçerisinde bulunduğumuz bu küresel travma doğa ve insan arasında ne denli değişebilecek anlamların olduğunu ortaya koymaktadır. Kendi çıkarları doğrultusunda kimileri için ya da kimi zaman içimizde zannedilen; kolay müdahale-tahrip edilebilir ya da ulaşılabilir olan doğa, pandeminin beraberinde getirdiği üzücü yitimler haricinde, bireylere bu durumun böyle olmadığını ve “doğa”nın kendisinin, insana ait olmadığını kanıtladığını düşünüyorum.

Son olarak geçmiş ve bugünü ele alıp, hareketi ve an’ı değerlendirerek insanın hissettiği çeşitli duyguları temellendirip resimleri çıkarıyorsunuz. Zamansallık üzerinden ele alırsak üretimlerinizin devamında bizi neler bekliyor?

Bergson belleği, geçmiş ve gelecekten çok “şimdi” ile ilişkilendirmektedir. Bu durum anıları, onları en son hatırlayışımızdan çokta uzakta olmadıkları gibi okumalara ve yeniden hatırlarken değişen ve bir anlamda ilk hâlinin dışına çıkan “anı inşalarına” işaret etmektedir. Resimlerim, çeşitli yeni teknik denemeler haricinde ilişkili olduğu muğlak bir belleğin, belirsiz bir tasviri üzerinden devam edecektir.

​Bu röportaj için size, “Vadi” sergisi sürecinde bana destek olan aileme bana bu fırsatı sunan Büyükdere35’e ve vaktini ayırıp bu yazıyı okuyan herkese çok teşekkür ederim.

Engin Konuklu’nun “Vadi” sergisi 19 Mart’a kadar Büyükdere35’de izlenebilir.

0
4414
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage