29 HAZİRAN, ÇARŞAMBA, 2016

Geleneksel Sanatlar, Yeniden?

Geleneksel İslami sanatların artışta olduğu ve yükselen bir skala yakaladığı bir süredir kulaktan kulağa fısıldanıyor. Daha çok sergi, daha çok haber, daha çok fuar, daha çok görünürlük ve daha çok devlet desteği... Evet, görünen o ki bu alanda kıpırdanan bir şeyler var.

Geleneksel Sanatlar, Yeniden?

Elbette geleneksel sanatlara topraklarımızda uzun süredir hep reva görüldüğü gibi bu artış muhabbetleri ya bir gururla ve sahiplenişle ya da bir öfke ile karşılanıyor. Neden? Çünkü geleneksel sanatlar uzun süredir siyasetin etkisini birebir üzerinde gösterdiği bir alan. Hükûmetlerin, -izm'lerin kültür politikalarını billurlaştırdığı bir sahne. Bu sebeple ekseriyetle takım tutar gibi siyasi bilinç geliştirdiğimiz bu topraklarda geleneksel sanatlara da böyle yaklaşıyoruz. Muhafazakâr anlayıştaki çok kişi bu sanatları ne olduğunu tam olarak kavrayamasa da bağrına basıyor, muhafazakarlığa karşıt olan gruplar ise ne olduğunu bilme çabasını pek göstermeden tümüyle reddediyor. Üstüne üstlük, şimdilerde, yeni popülerliğiyle birlikte metalaşma yolunda da hızla ilerliyor geleneksel sanatlar. İnsanların geleneksel sanatları sadece olduğu gibi, yanına bir şeyler iliştirmeden görebilmesi, anlayabilmesi ve sevebilmesi nasıl mümkün olabilir?  

Mustafa Halim Özyazıcı

80’lerden Bu Yana

Bahsettiğim bu ideolojik ikilikle de uyumlu olmak üzere; geleneksel sanatlar ve özellikle de hat sanatı Osmanlı'da, özellikle 16. yüzyıldan sonra zirve dönemlerini yaşadı ve Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde ideolojik nedenlerle epey badire atlattı. Ancak kimiyle yüz yüze, kimiyle telefonda ya da yazılı olarak görüştüğüm geleneksel sanatlar uzmanlarının hemen hepsi Türk-İslam sentezi kültür politikaları ile geleneksel sanatlarda bir artış olduğunu, Kemalist dönemden kalan ataletinin yavaş yavaş atılmaya başlandığını söylüyor. "Bir dönem Türkiye'de çok önemli eski ustaların sanat eserlerine sahip olmak ailelere utanç getirirdi. Bugün, bir zamanlar evden uzaklaştırmak istedikleri eserlerin değerli olduğu anlaşıldı" diyor hattat ve akademisyen Efdaluddin Kılıç. Akademisyen Irvin Cemil Schick'in sözleriyle ise: "Kırk küsür yıl önce ortada hiçbir şey yoktu, sadece meraklısı olan bir avuç insan neredeyse yeraltına inmiş, kendi aralarında bir şeyler yapıyordu.” Schick şimdi durumun bu olmadığını, belli bir palazlanma olduğunu söylüyor.

Kılıç, tıpkı Schick gibi bu artışın yaklaşık 30 yıl önce başladığını söylerken, İslam sanatı uzmanı Bora Keskiner “80'lere, 90'lara göre gerek koleksiyoner, gerek amatör bazında artan bir ilgi var" diyerek AKP dönemindeki ilerlemeye vurgu yapıyor. Ancak sonuçta çok şaşırtıcı bir fark yok, çünkü çok benzer kültür politikalarından söz ediyoruz bu iki dönemi konuşurken.

Gazeteci ve eleştirmen Samed Karagöz ise biraz daha farklı bir noktadan yaklaşıyor. Çağdaş sanatların Türkiye’de ve dünyada her geçen gün artan bir ilgiyle daha çok takipçi topladığını hatırlatıyor ve çağdaş sanatların bir cazibe merkezi haline gelmesiyle geleneksel sanatların etki alanının gerilediğini öne sürüyor. Ancak Karagöz son yıllarda kendi kendini defalarca katlayan bir patlama yapan yerli güncel sanatımızla kıyaslıyor geleneksel sanatları. Böyle bakıldığında durum elbette Karagöz'ün işaret ettiği gibi ve geleneksel sanatlar alanında  güncel sanatta olduğu gibi devasa bir patlama yaşanmadı. Ancak bu sözler Karagöz'ün geleneksel sanatların kendi içinde büyüdüğünü reddettiğini göstermiyor; zira daha sonra yapacağı açıklamalarla bu alandaki büyümeyi kendisi ifade edecek.

Bu durumda, evet, elimizde bir veri var: “Kültür politikalarıyla çok yakından ilgili bir artış gözleniyor son yıllarda.” 

Mehmed Şefik

Anadolu Kaplanları

Ancak bu artış nerede? Nasıl vuku buluyor? Etki mi arttı, satışlar mı; yoksa talep mi? Karagöz "Geleneksel sanatlar alanında üretilen eserlerin sayısında ciddi bir artış var ama bu, etkiyi de beraberinde getirmiyor maalesef" derken “Talepte de bir artış var ama arz ile aynı ölçüde olduğunu sanmıyorum” diyen Schick ile benzer noktalara dikkat çekiyor gibi. Artışta olan arz, üretim. Ancak etki, talep?

Talebe bakalım. Darbe sonrası ve de 2000'lerle birlikte el değiştiren sermaye acaba geleneksel sanatları talep ediyor mu? Karagöz, "Muhafazakar kesimin kendi iş adamları ve Anadolu’dan yeni zenginler çıktıktan sonra, daha doğru bir ifadeyle sermayenin İstanbul’dan Anadolu’ya geçmeye başlamasıyla ortaya çıkan normalleşmeyle birlikte bu işadamlarının geleneksel sanatlara olan ilgisi arttı." diyerek yeni Anadolu zenginlerinin rolüne dikkat çekiyor. Oysa Bora Keskiner'in bu konuda yorumları aynı yönde değil: "Bir sosyal zümreyi bu artışın arkasında görmek yanlış olur. Evet, bu insanların güttükleri dünya görüşünün bir parçasıdır geçmişi, birikimi korumaya çalışmak. Ama hepsinin buna uyduğunu söyleyemeyiz” diyor. Schick de Özal döneminden bu yana oluşan bu yeni sermayenin rolüne dikkat çekiyor ancak "Literatürde ‘postmodern çağ’ denilen bir dönem içindeyiz, 1970’li yılların başlarından beri. Bunun bütün dünyada görülen belirli nitelikleri var. Modernist üst anlatılardan soğuma, maneviyat arayışları, içe kapanış, cemaatçilik gibi. Türkiye’de gördüklerimiz bu uluslararası akımdan bağımsız değil" diyerek geleneksel sanatlara artan ilgiyi uluslararası bir çerçeveye oturtuyor. Üstelik Schick, yeni Anadolu sermayesinin geleneksel sanatlara ilgisinin çok kısıtlı olduğunu söylüyor. Nihayetinde ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Geleneksel sanatların bir yükselişte olduğu ve görünürlüğünün arttığı konusunda bir fikirbirliği var, ancak “Yeni Anadolu zenginleri geleneksel sanata olan talebi artırıyor mu?” sorusuna verilen yanıtlar epey değişken bir skalada. Anadolu sermayesinin geleneksel sanatlara olan talebi arttırıp artırmadığını bu noktada, bu çapta bir soruşturma ile bilmek zor. 

Ferhat Kurlu- Tezhip- Ayten Tiryaki. 

İstanbul Hâlâ Merkez mi?

Türkiye'de, geleneksel sanatlar alanında bir gelişim olduğu aşikar. Global perspektiften baktığımızda da bir gelişme, artış var mı peki? Bir zamanlar hat sanatının, geleneksel sanatların başkenti olarak bilinen İstanbul bugün hâlâ dünyada bu alanda çok etkili bir cazibe alanı mı mesela? İstanbul'da dünyanın dört bir yanından pek çok yabancı öğrenciyi eğiten Efdaluddin Kılıç “500-600 yıldır İstanbul bir ekol. Batı'da bu ekole yetişen seviye yok. Etkisi saygınlığı her zaman büyüktür Osmanlı hattatlığının” diyor. Hint asıllı İngiliz araştırmacı Bilal Badat "İstanbul hâlâ geleneksel sanatların ve özellikle hat sanatının dünyadaki merkezi. Son dönemlerde geliştiği de gözlemleniyor. Klasik Türk hat sanatı hâlâ tüm dünyada çok saygı ve kıymet gören bir tarz. Avrupa'da Türkiye'de eğitim almış hattatların sayısı son dönemlerde çok arttı" diyor ve son derece önemli bir noktaya dikkat çekiyor: "Ama bu insanlar hat sanatının Türklere ait olduğunu düşünmüyor, daha geniş bir İslami geleneğin parçası olarak algılıyorlar.”

Sultan II.Mahmud

AKP Kültür Politikaları

Bahsedilen gelişmenin hep AKP döneminde yaşandığını söyledik. Peki AKP'nin kültür politikaları gerçekten geleneksel sanatlar alanına koşulsuz, tam bir destek veriyor mu? Samed Karagöz geçtiğimiz günlerde Başbakan Binali Yıldırım'ın, “ (...) en iyi örneklerinin ülkemizde üretildiği süsleme ve el sanatlarının farklı sunum ve kompozisyonlarda birer ticari ürüne dönüştürülmesini sağlayacağız” dediğini hatırlatıyor ve sözlerine devam ediyor: “Sayın Başbakan aynı konuşmasında kültür ve sanat değerlerimizi muhafaza etmeyi, yeniden üretmeyi ve gelecek nesillere kaliteli bir biçimde aktarmayı hedeflediklerini de belirtti. Bu sorunuza açıkça yanıt veriyor. Yeniden üretmeyi başarabilirsek geleneksel sanatlarımızın çağdaş yorumlarıyla dünya çapında eserler ortaya koyabileceğimizi düşünüyorum.” Karagöz'ün sözünü ettiği “birer ticari ürüne dönüştürmek", “çağdaş yorumlar”, "yenilenme"ve “Batı'ya açılma” meseleleri sık sık tartışılan şeyler gerçekten de. Hangi hat uzmanıyla ne konuşursanız konuşun mevzu bir noktada hatta yenilenme ve pazarlanabilme hususuna geliyor. Bu yazının konusu değil, ancak geleneksel sanatların gelecekte harareti olacak olan mesele bu.

Efdaluddin Kılıç "Hattatlık 1000 yıldır canlı. AKP yüzünden canlanmış değil. Kolay kolay da bozulamaz" diyor, ancak “Elbette büyüme var. Devletten eskisinden daha fazla destek görüyor. Siyasiler bu alana fon ayırıyor. Bir pazar oluşturdu. Siyaset de bununla ilgileniyor. İnsanlar zemin buldular. 'Ben bu sanatlara ilgimi göstererek gündemde bulunmak istiyorum' çabası var” demeyi de ihmal etmiyor. Keskiner de aynı fikirde, yani son dönem hükûmetlerin geleneksel sanatlara ilgisini tanıyıp takdir ederken geleneksel sanatların kadimliğinin karşısında siyasi hükûmetlerin geçiciliğine vurgu yapıyor: “AKP'nin buna karşı temayülleri, destekleri olabilir; ama bu işler muhafazakarların tekelindedir diyemezsin. Her zümreden çıkar bu konuya ilgili insan. Bu bizim kültürümüz; hem muhafazakarın hem de muhafazakar olmayanın kültürü. Günlük siyasetin üstünde bir mesele." Irvin Cemil Schick ise AKP politikaları konusunda zehir zemberek. Aynen alıntılıyorum: “Hükûmetin bir kültür politikası olması için her şeyden önce hükûmeti oluşturan kadronun kültür bilinci, kültür birikimi olması lâzım. Bizde böyle bir şey söz konusu değil. Baştakiler tamamen kültürden yoksun olduğu gibi, biraz birikimli insanları iş başına getirmek gibi bir dertleri de yok... AKP iktidarının “İslâmî sanatlar desteklenmelidir”, yahut “eski eserler restore edilmelidir” gibi gayet güzel düşünceleri var ama, bu düşünceleri hayata geçirecek ne kabiliyetleri var, ne kültür birikimleri... Türkiye’de yetenek mi yok? Kültürlü insan mı yok? Var elbette. Ama onlara soran yok. Durum böyle.”

Sami Efendi

AVM Sevenlere

Aslında bu noktada bir nevi bir konsensus var. Herkes bir noktada ilginin alakanın arttığını ancak yeteri kadar bilginin, birikimin olmadığı söylüyor. Yani evet, görünürlük artıyor, ama neyin görünürlüğü? Buna güncel siyasetin diliyle birkaç kelimeden başka cevap verebilecek insan pek yok gibi. Keskiner, "Gelenekli sanatlar bilgi ister. Hadis mi, ayet mi; İznik mi, Kütahya mı? Bir altyapı ve aşinalık ister. Hat sanatında o kadar ince, o kadar hayal edilemeyecek nüanslar, ekoller, şiveler, vadiler vardır ki; ancak çok iyi terbiye edilmiş göze kendini belli eder. Yarın ne kazanacağım diyen insan bununla ilgilenmemeli. Beceremez de zaten. Zamanla oluşur kültür. Geleneksel sanatlar bir kültür meselesidir” diyerek bu dalganın etkisiyle kimsenin bu alanda uzmanlık talep etmemesi gerektiğini savunuyor. Schick de tamamen aynı şeyleri söylemekte: "Belirli bir büyüme var ama yeterli değil. Toplumumuzun genel olarak sanatla, edebiyatla, kültürle ilişkisi çok sınırlı. Birçok eve giriyorsunuz, duvarları bomboş. Yani illâ ki duvara milyonluk sanat eseri asılsın demiyorum, herkesin gücü yetmez elbette. Ama gazetelerden dergilerden kesilmiş reprodüksiyonlar bile olmuyor insanların evinde. Bu durumda piyasanın büyümesi elbette kolay değil. Yeni zenginler kendilerine araba alıyor, villa yaptırıyor. Sanat eseri alan yeni zenginler kaç kişi?" Karagöz ise sanat danışmanlarının hemen hemen olmadığını söylüyor ve bir uzmanlık olmadan alınan eserler ve oluşturmaya çalışılan koleksiyonların hep eksik kalacağını belirtiyor. Bu üç isme göre de geleneksel sanatlar öyle bir anda ve moda ilgilerle kavranabilecek şeyler değil.

Bu moda, bu 'trend', hat sanatı için, geleneksel sanatlar için bir tehlike mi peki? Keskiner geleneksel sanatların bir iki günlük moda ile zail olmasının, ortadan kalkmasının, değişmesinin mevzu bile olamayacağını söylüyor. Efdaluddin Kılıç da aynı bakış açısına sahip. Kılıç'ın bu konudaki sözleri moda olan özcü yaklaşımlara, ayakları yere basan bir antitez niteliğinde: "Bugün AVM sevenlerin ilgisini çeken camiler inşa ediliyor. Ama cami, camidir. Alım satımının olması, özünün metalaşması anlamına gelmez. Böyle kadim meseleler bu tip modalardan etkilenmez. Bu modanın nasıl bir etkisi olur geleneksel sanatlara derseniz; bugün bunları konuşarak bilemeyiz; en az yirmi yıl sonra göreceğiz.”

0
20677
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage