0 YAPILAN YORUMLAR
97219 GÖRÜNTÜLENME
11 TAKİPÇİ
2 BEĞENİ
Basiretsiz Yazı

İki kişiyi birbirine döndüremiyorsa bir yazı, basiretsiz bir yazıdır. Ukaladır, boş boğazdır, kuru kalabalıktır ancak. Böylelerini yırtıp atmalı, derinlere saklamalı, toprağa gömmeli üstüne de çiçek ekmeli. Yazı olarak bir faydası yoksa gübre olarak değerlendirmeli.

Hazırım, daima hazır. Birazdan bir başka ülkeye gidecek gibi, bir başka ülkeden dönecek gibi hazır. Anılar sıraya dizilmiş, bavulum yapılmış, geçmiş yaşantımıza da vakitsiz seferler konulmuştu. Bir yağmur damlası, bir rüzgar ya da bir şarkı ile; 15 yaşının şaşkınlığına, 20 yaşının pişmanlığına, 30 yaşının yalnızlığına katılacak ne varsa, anıların o sersemletici etkisi altında, katıp dönüyoruz. Yaşlılık diyoruz görmeden, yalnızlık diyoruz bilmeden.

Anılarda büyüyüp küçülüyoruz, dalgalanıp duruluyoruz, gidip geliyoruz o gidilmez mesafeleri. Sonra bir çatırtı çıkıyor, orta yerinden kopuyor dünyayla bağımız. Belki bir tren raydan taştı, bir uçak uzay boşluğunu geçti ve bir kuş, sürüsüyle ezdi üzüntülerimi. Gündelik sıradanlığına döndü her şey. Kapı vuruldu, telefon çaldı, takılıp gittik ardı sıra.

Anı biriktiren bir adam, yaşadığını söyleyebilir, anı taşıyan bir insansa ancak var oldum diyebilir. Anılarımız çoğaldıkça da, yaşlanıyoruz diyemeyiz de, olgunlaşıyoruz deriz herkese.

Hayatımız bir film olsaydı, hangi kuytuda izlemek isterdik? Bir müzik olsaydı, hangi ses tonunda dinlemek isterdik onu? Bilmiyorum. Sessiz yaşayan bir insanın, sesli hiçbir gösteride yeri yoktur gibi gelir bana. Bir fırsatını bulup, görebilse kendini dışardan; korkar ve her kadını, her şehri, her alışkanlığını terk eder bir anda!

Şimdi akşam, neon ışıklarla süslü tabelalar, sokak lambaları, barlarda müzikle çalkalanan kadehler, istekli gözlerin bakışlarıyla birleşen dudaklar, dünyanın en kalabalık köprülerini andırıyor. Geçiş üstünlüğünü aldığımız yalnızlıkta, delilleri Sümen altı edilmiş bir davaya dönüşüyor yaşamak. Büyük harflerle yazılmış bir alın yazısını tatbik için, matuf edilmiş gibiyim.

Ellerim, derli toplu anılarımın arasına girip dağıtıyor. Bahçelerde dalları sallanan ağaçlar gibi, bir bir döküyorum meyvelerimi. Etekliğinin altında çürüyen kadınların suskunluğunda bırakıyor beni dünya. Güneşin çekilmesiyle kendine dönen cisimlerin, hızlı soğumasında donup kalıyorum. Bu gün Pazar, ellerini gezmeye çıkartıyor insanlar cebinden.

İnsan, karmaşanın içine sokulmuş bir çay kaşığı gibi. Döndükçe yakalamak mı onları amacı yoksa yok etmek mi belli değil. İnsan yeteri kadar inandırıcı değil.    

Yazılarımla ulusal birliği bozduğumu düşünüyorum. Kadın ve erkeğin, devlet ve bireyin arasına giriyorum gibi geliyor bana. Ben yazı yazmasam, birbirini daha iyi idare edip daha az konuşmak zorunda kalabilir ve daha az düşünüp, daha çok sevişebilirler. Ama yazmamak mümkün değil. Şeytan, bana da bu görevi verdi. Aklını çeliyorum insanların. İkinci, üçüncü bir ihtimal daha sunuyorum onlara. Belki de abartıyorum kendimi. Hiçbir faydam yoktur ortalığı bulandırmaktan başka.

İki kişiyi birbirine döndüremiyorsa bir yazı, basiretsiz bir yazıdır. Ukaladır, boş boğazdır, kuru kalabalıktır ancak. Böylelerini yırtıp atmalı, derinlere saklamalı, toprağa gömmeli üstüne de çiçek ekmeli. Yazı olarak bir faydası yoksa gübre olarak değerlendirmeli.

İyi bir istatistikçi olmadığım için iyi bir ruhbilimci de olamıyordum. Düşündüklerimin bozulmadan size ulaşması imkansızdı. Bu gün yazıp postaya verdiğim bir mektup, aynı anda size ulaşmıyorsa, zaman giriyorsa araya, aleyhimize oluyordu.

Hayatımız, lüzumsuz olayların kalp çarpıntısına dönüşüyordu. Bu da haliyle varlığınızı sorgulamaya yöneltiyordu sizi. Birey, evlat ve eş olarak görevlerinizi tam olarak yerine getirdiğinizden kuşku duyuluyordu. Birey olarak göreviniz; vatana hizmetle, evlat olarak göreviniz; ebeveynlere saygıyla, eş olarak göreviniz de; ona sunduğunuz imkanlarla değerlendiriliyordu. Asıl mesele anlamak ve anlaşılmaktı oysa.

Çıkarsız bir hayat düşünülemiyordu. Güneş bile yorulduğu için yerini seve seve karanlığa bırakıyor, hayatının anlamını böylece buluyordu. Herkes varoluşunu bir şekilde sürdürüyordu. Bir bebek; altını kirleterek, gülerek ve ağlayarak, bir kedi; sahibine sırnaşarak, bir çiçek; biraz daha büyüyüp güzelleşerek, bir salyangoz; kurak günlerde yağmuru yad ederek, bir adamsa; uzaklara bakıp yalnız kalarak. Yaşayıp gidiyordu. Bu yazı bir düş’e bile eş olamıyordu.


Hüseyin Arda SALKAYA

27.11.2015

0
3596
2
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage