0 YAPILAN YORUMLAR
97081 GÖRÜNTÜLENME
11 TAKİPÇİ
1 BEĞENİ
Eylül Diye Bir Mevsim Var

Eylül diye bir mevsim var,

İnanın bana var.

Ve ben göçersem, eylülde göçeyim,

Bir yaprak kadar...

        Çok istemek bir inanç eksikliğidir. Çok düşünmek, bir yara daha eder en fazla. Bilmekse, yara bandını yanında taşımaktır. Ama bazen, çok büyüdüğünde yaralar, iğne iplikte gerekir.

       Yıllar önce, tahminen yirmili yaşlarıma yeni basmıştım, bana; “çok düşünüyorum ve çok istiyorum ama bazı şeyleri bilemiyorum. Ne yapmalıyım bilmek için?” diye soran bir çocuğa verdiğim bu cevapla, çocuğun hayal dünyası dahil her şeyini alt-üst etmiştim. Şimdi hatırlasa ne hisseder acaba, belki de hatırlıyordur, arada bir gülmek için. Ve tekrarlıyorum, bütün çocuklar duysun. Bilmek, yara bandını yanında taşımaktır. Çok bilme çocuğum!

       Mevsim Eylül’dü. Sarılıp iki kişi birbirine ayrıldılar. Biri, uzağa gitti ardından, biri uzağa baktı ve dünya katlanıp bu iki kişi arasına girdi. Yeni yeni yaşamlar, yeni odalar, yeni yeni sokaklar çıktı ortaya. Sonra çocuklar girdi sokağa, hüzün dağıldı. Aldı biri acıyı eline, acı dağıldı. Akşam oldu. Bütün gün birlikte olan insanlar, istirahat verilen bir bölük gibi dağıldı. Kimi kaldı bir gölgede, kimi giderek uzaklaştı. Sonra, gölgeler dağıldı, sesler dağıldı. Kalem yeter dedi, sözcükler dağıldı, hoca paydos dedi, yüreğim dağıldı. Toz oldu çantasını kapan. Mevsim Eylül diye dağılmak serbest bırakıldı.

      Dağıla dağıla ne kaldıysa; o, şimdi o kadın. Ya da dağıla dağıla ne bulduysa; o, şimdi o adam!

      Kadın, en az üç öğün, on defa, girdi çıktı adamın hayatına. Adam umursamadı. Çünkü, zaman denilen katran sürülmüştü üstüne, simsiyahtı her şey. Adam her sigara da hüzünlendi, kadın, her hüzünde yenilendi. Sonra bulutlar göğü tuttu, yapraklar yeri. Sonbahar, koluna girip götürdü ikisini; birini uzağa götürdü, birini uzakta bıraktı. Bir daha da kesişmediler, ne bir meridyende, ne bir paralelde. Enlemleri farklıydı yani. güneşe karşı konumları da. Yanlış adreslere yazılan mektuplar gibi dolaşıp durdular. Ve uyudular sonra, yatakları ayrı gönülleri bir. Uyanınca birleşir diye rüyaları. Uyudular, yalnızlığı öğrenen bir çocuk gibi korkarak.

     Uyandılar, bilmeden gelip geçtiler birbirinden, bilmeden aynı şarkılarda gülüştüler, birbirlerinden milyon yıl geride gibi karamsar. Biri kapıyı açtı, öteki kapadı. Diğeri açtı öteki kapadı. İki kapı arasında; yeni şehirler kuruldu, yeni sokaklar, yeni pazaryerleri alındı satıldı. Milyon kere kirlendi, milyon kere temizledi oralar, görmediler.

     Adam, düşmemek için yanlış yerlere tutundu, yanlış kapılardan girdi çıktı. Yanlış araçlara binip, yanlış duraklarda indi. Ayazda kalan bir demir gibi soğudu yüreği. Kadın, içindeki kuyuya düşen taşı çıkarmak için uğraştı durdu. Baktı olmuyor. Baktı, baktığı yerde, bakılmamış bir şey yok. Yaşam, ötelerden değil, tam dibinden akıp gidiyor. O an boşluğa bıraktı kendini. Balıklara özendi, belki de kuşlara, çekip gitti.

     Kadının tüm isteği, bekleyerek yaşamaktı, adamın tek niyeti; yaşayarak beklemekti. Anlaşamadılar. Bir kez daha öğrendik, gerçi Chuck Palahniuk yıllar önce demişti; “sevdiğiniz ve sizi seven kişi asla aynı kişi değildir” diye. Gördük ki, hayatın sağlaması, yaşammış.

     Anılarda sorguya çekilmedi, hafızamızda kalleş çıktı zaten, örttük üstünü bir gazete kağıdındaki 2-3 satırla. ... ... ... KAYIP! Bizde bilmiyorduk işi, ödülde koymadık başına. Cebimizin varlığı elimiz içindi, belli ki paramızda yoktu. Kaybolmak başlı başına ayıptı zaten. Biz üstümüze düşeni yapmıştık ama, gazete okumak adetimiz değildi. Dedim ya, mevsimde eylüldü. Bu mevsimde giden gelmezdi. Anlayacağın iğne iplikte kar etmezdi.


Hüseyin Arda SALKAYA

30.09.2015 

0
3222
1
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage