04 EKİM, SALI, 2016

Tercihlere Dayalı Bir Film, Yemekteydik ve Karar Verdim

Görkem Yeltan hayatımıza önce oyuncu olarak girdi, sonra çocuk kitapları da yazdığına öğrendik, derken yönetmenlik deneyimi geldi... İlk filmi Yemekteydik ve Karar Verdim ile İstanbul Film Festivali kapsamında izleyiciyle buluşan Yeltan’ın, sene içinde pek çok festivali dolaşan filmi en son Montreal Film Festivali’ndeydi. Biz de bu vesileyle sanatçıyla bir araya gelip geçmiş ve gelecek projelerine dair konuştuk. 

Tercihlere Dayalı Bir Film, Yemekteydik ve Karar Verdim

Uzun yıllar oyunculuk yapmış biri için kamera arkasına geçme hali nasıl gelişti? Yani izlenebilir olandan, izleyen ve izlediğine yön veren olana doğru bir rol değişimi var. Yönetmen koltuğuna oturma hissi ne zaman geldi? Oluşmaya başladığı zamanlarda özellikle buna dair bir tereddüttü de beraberinde getirdi mi?

Sanatta disiplinlerarası yolculuktan keyif alanlardanım. Yaptığım bir işin yanına başka bir işi ekleme anının karardan çok isteklerle ve o andaki ihtiyacımı karşılayacak bir alanda bulunma şansımla ilintili olduğunu düşünüyorum. Hep yapmak istediğim ama zamanının henüz gelmediğini düşündüğüm pek çok işin kapımı çalmasına şahit olduğumda hiç şaşırmıyorum. Yemekteydik ve Karar Verdim filmi tereddütlü bir süreç yaşatmadı bana. Her şey başından sonuna planlıydı ve hesaplanmıştı.

Filmin öyküsü ve oluşma süreci nasıl doğdu?

Film şirketimizi kurduğumuzda Mehmet Güreli’nin kısa metraj filmi Tek Çilekli Pasta ile yola koyulduk. Önümüzde yine Güreli’nin çekeceği Salah Birsel’in romanı Dört Köşeli Üçgen’den senaryoya uyarladığım filmimiz vardı. Bir de ekip olarak cebimizdeki pek çok hikaye... Dört senarist olarak hikayelerden birinin bizim için en uygunu olduğuna karar verdik. İlk uzun metraj çalışmamızda, kalabalık bir aile hikayesi önümüzde duruyordu ve bizim ekip olarak bunu sırtlayabilecek gücümüz olduğuna güvenimiz tamdı. Aile filmlerimizin az oluşu ve her birimizin aile hikâyelerine yatkınlığı bizi etkiliyordu. Bu nedenle kalabalık bir aileyi bir vesileyle -ki bunu bayram olarak belirledik- bir araya getirip aile içindeki görünen ve görünmeyenlere odaklanmak istedik. Gerek oyunculuk geçmişim gerekse sinemadaki çevremin her anlamda beğendiğim insanlarla örülü olması bizim için filmin oluşum sürecini ve yaşamaya başlamasını bir hayli kolaylaştırdı.  

Filmde en belirgin olan odak noktaları işitsel ve görsel anlamdaki kurgu ile karşımıza çıkıyor. Bu anlamda filmsel öyküde sıkça karşımıza çıkan, değişen ve dönüşen müzik kavramı ile filmin dramatik anlatısı için nasıl bir beklenti ile çalıştınız?

Tıpkı hikayedeki alt metin dokusunun astarı oluşturması gibi görsel kurguda da benzer bir çalışmayla yola çıktım. Sesin görüntüyle iç içeliği ya da çalıştığım pek çok deneme bana uzak değildi, disiplinlerarası çalışmalarımda yol aldığım alanlardı. Bunu yazdığım çocuk kitaplarında, şarkı sözlerinde ve temelini kendim çattığım, çatmadığım her alanda uyguluyor, hayata geçiriyordum. Müzikte de uzun yıllardır çalıştığım, birlikte projeler ürettiğim yakın arkadaşım Yalçın Akyıldız her zaman olduğu gibi yanımdaydı. Uzun yıllar birlikte ürettiğiniz kişilerle konuşmadan anlaşmanın büyüsünü yaşarsınız. Yalçın’la senaryo yazarken, birlikte yapımcılık yaparken, albümlerimiz için yola koyulurken ve üretimin her alanında birbirimize uzun cümleler kurmayız. O beni tanıyordur, beğenilerimi ve beklentilerimi zaten biliyordur. Ben de onunkileri. Mehmet Güreli’yle çalışmalarımız da aynı biçimde ilerler.    

Öykünün belki de anlatısal olarak çokça iç içe geçtiği ve değinilmesi elzem bir diğer noktaysa; karakter-doğa ilişkisi. Özellikle dışarı ve dışarıdakine ilişkin suni olan ile doğal olan arasında bir tezatlık yaratma gayesi çokça hissediliyor. Bu çerçeveden baktığımızda filmin insan doğasına ait tahribatta durduğu nokta neresi?

Taş ocağındaki büyük patlama, ailenin volkanik yapısı, babasının taş ocağından denize saklanan karakterin kendisine suyun altındaki dokunulamayacak taşların içinde kurduğu hayat, baba karakterine karşı hayatını müzik ve resimle geçirmek isteyen iki başrol çocuk karakteri ve bunun gibi pek çok karakter analizine odaklandığımızda seçtiklerimizin tesadüfî olmadığı muhakkak. Öte yandan bir yaratma gayesinden çok diyalektiğe gözünü kapamamak diyebiliriz buna. Biz bir hikâyeyi etraflıca anlatmayı, bildiğimiz tüm detayları alt metinde tutmayı yeğledik. İnsanoğlunun var oluşuna ilişkin büyük sözler söylemeyi değil isteyenlerin sözlerini kendilerinin seçmelerini tercih ettik.


Kendini üretmeye hâlâ devam eden ataerkil kültür motifleri ile bu motiflerin içine girmeye çalışan ancak bir türlü bu oyunda başarılı bir hamle yapamayan anaerkil düzlem ve bunun baş aktörleri kadınlar sanki bellerinden helyum dolu bir balona bağlanmış gibiler. Bu bir tercih mi?

Filmde tesadüfi bir buluş içine asla girmedik. İlk andan filmin son halini aldığı ana kadar her şey ince ince hesaplanmış durumdaydı. Bu nedenle her şey tercihlere dayalı ancak birinin patlamaya hazır gördüğü bir karakteri bir diğeri patlamayacak ya da patlamıyor gibi düşünebilir. Bunu taş ocağındaki büyük patlamalar gibi düşünebilirsiniz. Kamerayı koyduğunuz yeri siz saptarsınız, patlama yerini siz tespit edersiniz, 4:3 içindeki o alana odaklamışsınızdır ve patlama gerçekleşir. Sizin istediğiniz şekilde. İzleyen, okuyan, duyan ya da gören bir patlama olduğunu bilir ancak patlamayı tasarlayanlar o patlamanın etkisini ve daha sonra nasıl yeni patlamalar yaratacaklarını da hesaplama şansını yakalayarak ilerlerler. Anaerkil yapıya baktığımızda nesiller arası geçiş ve karakterlere göre çeşitlilik yakalamak olası. Torunun koyunu saklaması, kız kardeşin idare eder görünür tavrı, kız çocuklardan birinin daha önce yarattığı patlama, büyük kızın bundan sonraki patlamayı yaratacağının işaretleri ve annenin patlaması. Bir balona mı bağlı bu karakterler, bazen kendileri mi balonu yaratıyor ya da biz onları öyle mi görmek istiyoruz noktalarında seçimi değerlendirmek isteyene bırakmak en doğrusu. 

Sinema halısının çokça başvurduğu köprülerden biridir yemek masaları. Kimi zaman bilinmezi sofraya koyar; kimi zamansa bilinen üzerine bilinmeyeni. Bir tür rüya alanı bile diyebiliriz sanırım. Yemekteydik ve Karar Verdim bu geniş halıda nereyi teneffüs ediyor?

İlişkiler için köprü metaforunu kullanmak yerinde olsa da ben yemek masası için köprüyü kullanmazdım. Köprüden çok varılan noktayı temsil ettiğini düşünüyorum. Göçebelik bitmiş, yolculuk sona ermiş, düzenek bir yere sabitlenmiştir. Bu nedenle orada olmak, oraya varmış olmak, oradan kopamamak ve o an önemli. Etrafta her karakterin yolu, yolculuğu, köprüsü olduğu muhakkak ama yolların bir yerde yani bu yemekte kesiştiği de.  

Çocuklar toplumsal üretimin ya da fabrikasyon diye nitelendirdiğimiz sistemin devamlılığı için birer yapı taşı. Kısacası olmazsa olmazlar. Sürdürülebilirlik onların elinde. Buradan filmin öyküsünü taşıdığınız zaman dilimine adım attığımızda, bir dinsel bayram var: Kurban Bayramı. Döngüsel anlamda bu iki kavram arasında bir birliktelik mümkün mü?

Karakterlerin ve öykünün var oluşunda İbrahim hikayesinden tutun da kurban edilmek, kurban olmak benzeri pek çok kullanım söz konusu. Bu nedenle döngüsel bir birliktelikten söz etmek elbette mümkün. Sürdürülebilirlik, sistemin devamlılığı ve yapı taşı olma tartışmaları da merceğimizin altında.

Film en son Montreal Film Festivali olmak üzere pek çok yurt dışı festivali de dolaştı. Yurt dışı festivalleri deneyiminiz nasıl geçti?

Filmimizin pek çok festivalde, pek çok seyirciyle buluşması bizim için büyük mutluluk. Kurduğumuz, anlattığımız hikayenin filmi izleyen seyirci tarafından bize bir aynayla geri dönüşü de elbette büyük bir haz. Yemekteydik ve Karar Verdim sadece festival yolculuğuna devam etmekle kalmıyor, hikayeyi kendi gözüyle, gönlüyle, aklıyla yorumlayan herkesin içindeki yolculukla da devam ediyor. 

https://www.youtube.com/watch?v=CaRcY4fDTt0

Peki var mı önümüzde yeni öyküler?

İlk projemiz Mehmet Güreli’nin Dört Köşeli Üçgen filmi. Daha sonra da Ümmü Burhan’ın yönetmenliğini yapacağı Tuna Kiremitçi’yle senaryosunu yazdığım filmimizin çekimine başlanacak. Hemen ardından benim yönetmenliğini yapacağım Asuman Kafaoğu Büke ve Yalçın Akyıldız’la yazdığımız senaryo çekilecek. Bunun dışında ekibimizin çalıştığı yeni hikayeler de var. Nalan Alaca’nın çizdiği Bademden Kar isimli kitabım Kırmızı Kedi etiketiyle bu ay yayımlandı. Yeni çocuk romanlarım için de çalışmalarım devam ediyor.

0
10895
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage