16 NİSAN, PERŞEMBE, 2015

Hikaye Acı Olsa Da Seyirci Mutlu Çıkıyor

Mehmet Esen’in yazıp yönettiği ve Ekinsu Kartal ile birlikte sahnelediği yeni oyunu Aşk Hayattan Büyük, Ocak 2015’te prömiyer yaptı ve her cumartesi Karma Drama’da izleyicisiyle buluşuyor. Mehmet Esen ile 17. gösteriminden hemen sonra buluşup adı ve afişinin çok ötesinde hikayeler anlatan oyununu konuştuk.

Hikaye Acı Olsa Da Seyirci Mutlu Çıkıyor

Prömiyer sonrası bir süre Craft Tiyatro’da oynadıktan sonra Aşk Hayattan Büyük’ün şimdiki yuvası Kadıköy’de geçtiğimiz ekim ayında eski bir depodan cep sahneye dönüştürülen Karma Drama. Mehmet Esen’in 2009 yılında çıkan kitabı Aşk Hayattan Büyük, bu kez Gezi Direnişi sonrası yaptığı eklemelerle bir tiyatro oyunu olarak karşımızda. Oyunda Mehmet Esen’e uzun süredir yetiştirdiği ve ilk kez sahneye çıkan öğrencisi Ekinsu Kartal eşlik ediyor.  

Oyun, romanınızla birebir aynı değil. Ama vermek istediği mesaj aynı sanırım... 

Roman Berlin’de geçen bir şairin hikayesiydi. Gezi Direnişi sırasındaki insanların kaynaşması, dayanışması beni çok etkilediği için oyunlaştırırken şairin hikayesini biraz daha geliştirdim. Romanda da “sesini” kaybeden insanları anlatıyordum. Gezi direnişinde de aynı temelde bir sorun vardı, ikisini bütünleştirdim. İstedim ki orada keşfedilen vicdanlı duygular ve yaşanan haksızlıklar unutulmasın.

Oyunda şairin yanı sıra Ekinsu Kartal’ın canlandırdığı iki kadın karakter daha var ve Gezi ile ilgili anekdotlar aktarıyorlar. Bunlar gerçek kişilerden alıntı yaptığınız hikayeler mi?

İlk karakter yani türbanlı kadın, bir rüyasını anlatıyor. Bu bölümü kendim yazdım, Gezi esnasında çok etkilendiğim antikapitalist müslümanlara da bir selam göndermek istedim. Diğer kadının gözaltı hikayesiyse yaşanmış bir olay. Ki bu ve benzerini çok yaşayan kadın oldu. Biz bir tanesinin üzerine yoğunlaştık. 

Oyunda “Keşke dünya Gezi Parkı gibi olsa” diye bir dileği var karakterin. Bu daha önce bir yerde gördüğünüz bir slogan mı?

Hayır. O karakterin bir dileği sadece. Gezi Parkı’nda gençlerle kaynaşan, onlarla var olan çok yalnız ve ötekileştirilmiş insanlar gördüm. Ve o insanlar ilk defa mutlu oldular belki de. Oynadığım Baran karakterini, o parktaki birbirinden farklı birkaç insanda gördüm. 

Şimdi sürekli Gezi üzerine konuşunca tamamen politik amaçla yazılmış bir oyun olduğu düşünülebilir. Ancak oyun aslında bir insan hikayesi anlatıyor. 

Kesinlikle öyle. Slogan atmak, bağırmak gibi bir derdi yok oyunun. Kaldı ki parktaki insanlar da öyleydi, sıradan insanlardı. Sistem insanları görünüşlerinden, yaşayışlarından dolayı birbirini yargılatır hale geldi. Ben de oyunda seyirciye bir ayna tutup bu saçmalıkların ötesini hatırlatmaya çalışıyorum. Öte yandan acı bir hikaye anlatıyoruz ama seyircinin buradan mutlu çıkmasını istiyoruz. Her oyun sonrası çıkıp seyirciyle konuşurum ben ve gördüm ki oyun bittikten sonra annesini babasını arayıp onları sevdiği söyleyen çok insan oldu. Bunu görmek beni mutlu ediyor. 

Turneye çıkmayı düşünüyor musunuz?

Çok istiyoruz ancak gerek turnelerde gerekse büyük salonlarda organizatörlerden talep bekliyoruz, o da gelmiyor. Bir Gezi Direnişi hikayesi olduğundan imtina ile yaklaşıyorlar.

Bir de oyunun kadın oyuncusuna dönelim. Aşk Hayattan Büyük sizin ilk sahne deneyiminiz. Mehmet Esen ile nasıl bir araya geldiniz?

Ekinsu Kartal: Yıllardır oyuncu olmak istiyordum. Masa başı işler veya daha genel ifadesiyle tek bir bedene hapsolmak bana göre değildi. Mehmet Hoca beni bu konuda çok iyi yönlendirdi. Çok iyi kitaplar, filmler tavsiye etti. Biliyordum ki onun tavsiyelerine uymazsam kaybolacaktım. İlk defa sahneye çıkmama rağmen büyük bir özgüven oluştu bende. Daha iyisini yapabilirim dedirtti bana. Bu oyunda rol aldığım için çok mutluyum, kendimden çok şey buldum. Fantastik bir öykü değil bu, sonunda yaşadığım bir problemi anlatabileceğim bir yuva buldum burada. Umarım ki izleyiciler de kendilerinde çok şey bulup çıkabilirler. Empati kurmayı, içinde bulunduğumuz durum karşısında “Evet dik durmalıyım” diyebilmeyi yaşarlar. İyi ki meslek hayatıma böyle bir oyunla başladım.

@Korhan Karaoysal

Ne kadar sürdü çalışmalarınız?

Oyun için üç ay çalıştık, oyunculuk için iki yıl çalıştık. Çok zora koştum onu. Zor şeyler okuttum, izlettim ama hepsinden başarıyla çıktı. Ben de sonunda benim ustalarımın taktiğini uyguladım ona. Erkan Yücel, Münir Özkul, Genco Erkal da bana başroller vermişlerdi, bir anlamda beni sahneye atmışlardı. Erkan Yücel “Yüzme havuzda öğrenilmez, denize atlayacaksın” derdi, sahne de bizim denizimiz. Ben de Ekinsu’yu bu dalgalı denize attım ve çok sevdiler onu. Eleştirmenler geldi, sahneye ilk kez çıktığına inanmadılar. Onun enerjisiyle bambaşka bir yere geldi oyun.  

Saydığınız isimler sadece sizin değil tiyatromuzun da büyük ustaları. Bir gün onlarla olan anılarınızı kaleme almayı düşünür müsünüz?

İstemez olur muyum! Çok özel anılar biriktirdim. Röportajlarda kısa kısa anlatıyorum ama oturup detaylıca yazmayı çok isterim. Birçok anıyı tek kişilik oyunum Meddah’ta da anlatıyorum. Tabii kitaplaştırmak çok daha önemli. Hatta bu oyunu da belki başkaları da oynamak ister diye kitaplaştırmak istiyorum. Oynamak isteyene de seve seve veririm. 

80 dönemini ve o dönemden payına düşen acıları yaşamış biri olarak  geriye dönüp baktığınızda o dönemle iki yıl önce yaşananlar arasında nasıl bir hissi bağ var sizce?

O dönem herkes güzel bir şeyler olacağına çok inanıyordu elbette ama darbeler çok acı yaşattı bize ve biz yaşadığımız sıkıntıları duyuramadık. Günümüzdeki fark o aslında. Yine aynı acılar yaşanıyor ama baskı olduğu an saniyesinde duyuluyor artık. O yüzden sosyal medya baskı rejimlerinin en büyük düşmanı ya zaten. Gençler bir anda örgütlenebiliyorlar, hepsine bu yönleriyle hayranım. O çocuklar, iki yıl öncesine kadar insanların umudunu kestiği bir nesildi. Ama Gezi’de harika bir şey yaşattılar ve sadece özgürce yaşamak istiyoruz dediler. Bu güzel duyguların yanı sıra Ali İsmail, Berkin, Abdullah ve niceleri gibi pırıl pırıl çocuklar öldü, bunları unutmamak lazım. Devlet unutturmak istiyor ve çok da alıngan, Gezi dediğin an hakaret davaları açıyorlar vs. Ama bu nereye kadar sürer derseniz, elbet son bulacak. Halka baskı uyguluyorsan tarihinin çöküşüne biletini kesersin.

Biz ülke olarak yaşanan acıların üstünden 20-30 yıl geçmeden konuşmayı, özür dilemeyi pek bilmiyoruz. 80 dönemiyle ilgili daha yeni yeni konuşur, film çeker, kitap yazar olduk. Bu yönüyle oyun bu sistematiğe de karşı duruyor diyebilir miyiz?

Darbeyi, içeri giriş çıkışları yaşadıktan sonra uzun süre kendime gelemedim. Dönüp baktığımda tüm bunları yaşamış olduğuma inanamıyordum. Sonra hesaplaştım ve Karıncanın Gözyaşı diye bir oyun yaptım. Orada çıkardım içimdekileri. Tabii bu özgürleşme anca 23 yıl sonra oldu. Ama şimdi o deneyimle dedim ki “Bu kadar beklememeli artık.” Çok güzel bir şey yaşandı ama sistem kötüydü, sidik kokuyordu diyerek unutturmaya çalışıyor. Ben inanıyorum ki o günlere tanıklık edenler, ileride filmlerine, oyunlarına, kitaplarına taşıyacaklar. Bu uzun sürmeyecek. Ben şimdi yaptıysam onlar da yapacaklar, belki bir kapı açıyoruz, cesaret veriyoruz onlara. 

Oyunun kostümleri Barbaros Şansal’a, müziği Feridun Düzağaç’a ait. Bu isimler nasıl bir araya geldi?

Benim dostlarım hepsi. Feridun önce tiyatro müziği yapan çok değerli isimler var deyip çekindi ama ben oyunun duygusunu yakalayacağından emin olduğum için ısrar ettim. Çok da güzel oldu müzikler. Barbaros da keza her şeyi özenerek yaptı. Ekinsu’nun ceketini bile bir süre evine götürüp uğraştı. Çok değerli ressam arkadaşım Sera Uzel de arka fonu hazırlarken yardımcı oldu. Bunun dışında dekor araştırmasında da arkadaşlarım çok yardımcı oldu. Mesela sandalyeler için Bodrum’daki Kızılağaç Köyü’ne gittik, oradan aldık. Aynı şekilde valizleri de tek tek aradık. 

En son geçen yıl Erkan Yücel Tiyatro ödülü aldınız.Tiyatroya ömür adamış bir sanatçı olarak hâlâ ödül almak sizi heyecanlandırıyor mu?

İlk ödüllümü 20’li yaşlarda aldım. O yaşlarda etkileyiciydi benim için ve bir yandan da bana büyük sorumluluklar yükledi. Sonrasında da birçok ödül geldi tabii. Hatta Berlin’e ilk gittiğim yıllarda bir oyun izliyordum, izlerken küçüldüm yerimde. “Bunlar aktörse ben neyim” dedim. Ondan sonra haddimi bilmeye ve çok çalışmaya başladım. Sonra bir gün düşündüm; ben ölsem arkamdakilere bir yığın eziyet olacak bunca ödül. Yakın zamanda arkadaşım Mahir ile tüm ödülleri, apoletleri, plaketleri bir çuvala doldurup Burgazada’nın tepesinde toprağa gömdük (gülüyor). Beni çok rahatsız ediyor çünkü artık hepsi. Evet hepsi kıymetli ama “Şu an neyim?”; bu önemli.  

NOT: Aşk Hayattan Büyük oyunu 11-18-25 Nisan tarihlerinde saat: 20:00'de Karma Drama'da sahne alıyor. 

0
7612
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage