17 NİSAN, PAZARTESİ, 2023

Hakikat Ötesi Çağda Hakikate Çağrı : “Synthetic Vision”

Besteci, müzik teorisyeni ve performans sanatçısı Güç Başar Gülle ile yedinci albümü Synthetic Vision üzerine konuştuk.

Hakikat Ötesi Çağda Hakikate Çağrı : “Synthetic Vision”

Türk müziği, caz ve klasik Batı müziği hakkındaki birikimini çeşitli projelerinde ortaya koyan besteci, müzik teorisyeni ve performans sanatçısı Güç Başar Gülle’nin yedinci albümü Synthetic Vision, Bubinga Records etiketiyle dijital platformlardaki yerini aldı. MIAM stüdyolarında kaydedilen albüm, Güç Başar Gülle prodüktörlüğünde iki ayda tamamlandı. Albümün mastering ve mix’i ise Cem Çatık’a, albümdeki tüm beste ve düzenlemeler Güç Başar Gülle’ye ait. Kapak tasarımı Serra Bilgincan, fotoğraflar Birgihan Umutlu imzası taşıyor.

Yedinci albümün Synthetic Vision, Bubinga Records etiketiyle dijital platformlarda yerini aldı. Albümden ve şarkıların oluşum sürecinden biraz bahsedebilir misin?

Reverse Perspektif albümünden sonra Pavel Florensky’nin başka bir ifadesi olan Synthetic Vision beni çok etkilemişti. Modern, Rönesans, İslam ve Antik Yunan felsefe geleneklerinde ortak bir noktayı keşfettiğim zamanlardı ve aslında hepsi aynı şeyi soruyordu. Olanı olduğu gibi nasıl görüyor insan? Bu sorunun peşinden gidiyorlardı. Ben de bu sorunun cevabı olan “Synthetic Vision” ifadesini dört parça kurguladım; paradigma aşan kişiyi “Beyonder (Ârif),” kullandığı aracı “Vertical Causality (Dikey Nedensellik)”, kazandığı görüyü “Synthetic Vision (Bütünsel Görü)”, gördüğü nesneyi olduğu gibi görme hâlini “Thing in Itself  (Kendinde Şey)” olarak düzenleyip müziği bu aşamaları yansıtan bir formda düzenlemeye çalıştım.

Albümünü “Hakikat ötesi çağda hakikate çağrı” olarak nitelendiriyorsun. İçinden geçip gittiğimiz zaman, hem kendi hakikatimizi hem de başkalarının hakikatini tanımlamamızda ve anlamlandırmamızda en büyük etken. “Zamanın ruhu” dediğimiz mesele hakikate nasıl hizmet eder, hakikatin tanımlanmasındaki konumu nedir?

Her dönemin ruhu kendi içinde farklı dinamikler taşır. Bugünümüzü derinden şekillendiren modern hayat formu ise, özellikle 1960’lardan sonra ruhunu yitirmeye başladı. Piyasa koşullarının her alanı ele geçirmesiyle son yirmi yıldır yok oldu diyebiliriz. Şu anda ise insanlar ruhu olmayan hayatlarını taşımaktan dolayı çok yorgun ve umutsuzlar. Dolayısıyla gerçek olan her şeyden kaçıyorlar çünkü gerçeklikle temasta bulundukları an taşımak zorunda oldukları hayatların acılarını kalplerinde hissediyorlar. Bu hissi yok sayarak yaşamak istedikleri için dijital dünya harika bir gerçeklik platformu oldu. Geldiğimiz noktada bu platformun da karşılığı tükenmek üzere. Artık hakiki olmak dışında başka bir şansımız kalmadı. Bunun acısını yüklenebilecek kişiler dönüşümü gerçekleştirebilecekken bundan kaçanların hayattan uzaklaşacağı bir döneme gireceğimizi hissediyorum.

Hakikati mekândan ve içinde bulunduğumuz coğrafyadan azade düşünmek çok zor. Müziğin(in) bir coğrafyası var mıdır? Sınırlarla aran nasıl?

Her şeyin bir coğrafyası vardır ama insan özünde aynıdır. İnsanın bilgiyle kurduğu ilişki hep aynı kalmıştır. Taklide sığınıp onay derdiyle yaşayan birey bulunduğu coğrafyanın yaşam enerjisini düşürürken, bilgiyle tahkiki bir şekilde onaylanma kaygısı taşımadan yolunda olanlar yaşadıkları coğrafyanın enerjisini yükseltmiştir. Bu yükseliş bazen felsefeyle, bazen müzikle, bazen siyasetle, bazen askerlikle, bazen de şiirle olmuştur. Bu sinerjinin sınır tanımadığını düşünüyorum ama tabii ki form kazanmak için sınırlara ihtiyacımız da oluyor.

Albümünde şarkıların aracılığıyla hakikate ve yitirildiğini düşündüğü bağlamlara zamansal ve mekânsal olarak nasıl bir zemin hazırladın?

1900’lerden itibaren matematiğe ve mühendisliğe bağlı bir yaşam formu gelişti. Yenilik ve teknoloji giderek hayatımızın önemli bir parçası oldu. Hakikat ve bilgi arasındaki ilişkiyi kuran gerçeklik algımız giderek istatistikî ve tanımsal bir nitelik kazandı. Bu nitelik bilgiyle bütünleşmeyi tecrübe edip bunun yaydığı yaşam sevinci ve güveni hissetmek yerine bilgiyi hayatı tamamen kontrol eden bir araç olarak görme refleksimizi arttırdı. Bu refleks hayatta boşluğu ve kendi hâlinde olmayı reddeden bir noktaya ulaştı. Bütün temel entelektüel geleneklerin ortak noktası, kendini yenilemenin bu boşlukta gerçekleştiğini söylemesidir. Sonsuzluk algısı ve boşluk hissi bu geleneklerin temel iki noktası denilebilir. Ben bu algı ve hissiyatı caz ve modern müzik diliyle, çok boyutlu bir sonsuzluk algısıyla dinleyicilere aktarmaya çalıştım. Modern müzik diliyle, modern algının formunu aşan bir ifadesini yaratmaya çalıştım.

Hazırlık ve kayıt süresinde neleri denedin, hangi fikirlerden vazgeçtin, yola çıkarken yanına aldığın fikirler nelerdi, sana dayanak olan öğretiler neydi ve yolculuk sırasında hangi fikirler eklendi?

En temel fikir, dönüşüm ve kendini yenileme olmuştur. Bunu yaparken olabildiğince devrimsel bir nitelikten kaçındığımı belirtmek isterim. Çünkü gerçek dönüşümler daima sessiz olmuştur ama kurumsal formda ortaya çıkarken tarih bunları devrim olarak tanımlar. Fatih Sultan Mehmet bir çağın kapanmasına vesile olurken temel dayanağı İbn Arabi’ydi. Marcus Aurelius imparatorluğunu dönüştürürken temel dayanağı Stoa düşünce geleneğiydi. Fransız İhtilali gerçekleşirken somutlaşan Rousseau’nun düşünsel formuydu. Descartes aslında Rönesans’ta yenilenen doğrusal perspektifi matematikselleştiriyordu. Ben aslında bu hikâyelerdeki ortak noktaları vurgulamak istedim çünkü böyle bir forma ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Modern bağlamda kurumsal ve düşünsel hikâyemizin sonuna geldiğimizi gözlemliyorum. Yenilenmek için yeni şeylere değil elimizdeki şeylere başka bir perspektif üzerinden bakmaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Basın bülteninde “Synthetic Vision, duygusal, zihinsel ve fiziksel olarak hayat ile bütünleşme hâline ait bir görüdür. Bu görü sayesinde tecrübe ettiğimiz estetik zevk eksikliklerimize rağmen hayat ile tatminkâr ilişki kurmamıza zemin hazırlanıyor” demişsin. Bu noktada kendimizle ilgili sık sık yenik düştüğümüz o dürtüyle ilgili; hikâyelerimiz üzerinde hep bir bakış hissetme hâli ve o bakışın etrafında parlayacak bir hikâye yaratma ihtiyacı duymamızla ilgili neler söylemek istersin?

Bu aslında dışarıdan onay alma bağımlılığımızla iç içe geçmiş hâlde. O yüzden sanat dünyası ve entelektüel dünya kendini yenilemekten giderek uzaklaşıyor. Avangart, modern, geleneksel, endüstriyel olan yaratımların kodları belli ve artık karşılığı olmayan bu kodlar içinden konuşmuyorsan hemen dışlanıyorsun. Bu yüzden kurdukları dünyaların her geçen gün hayat ile bağları kopuyor ve hakiki olmaktan uzaklaşıyorlar. O yüzden bu kodlara bağlı çok üretim var ama bu durum motivasyon ve hayata bağlanma neşesi üretemiyor. Bu noktada “Synthetic Vision (Bütünsel Görü)” ifadesi hayatımda çok önemli bir yer tuttu. Üretim sürecimde kimseden pozitif ya da negatif onay alma ihtiyacı duymadan kendimi yaratım sürecine bırakıyorum. Duygusal, zihinsel ve fiziksel olarak anlık bütünleşme hissiyatı alıyorsam bunun vermiş olduğu estetik haz benim için yeterli oluyor. Onun dışında hiçbir şeyle ilgilenmiyorum çünkü kalben tasdik benim için en önemli parametre.

Dünün ağrısı, bugünün telaşı, yarının kaygısı derken ne kendimizle hakiki bir ilişki kurabiliyoruz ne de gerçekten yaşadığımız şeyin farkına varabiliyoruz. Böyle durumlarda kendimize öğreti olacak bir kalkan yaratmamız elzem oluyor. Albümün, dinleyicilerine bu tarz bir kalkanı yarattığı görsel ve işitsel alanda vermeyi hedefliyor. Yanılıyor muyum?

Aslında benim derdim tam olarak bu. İnsanlara kendi dünyalarına sahip çıkmaları için motivasyon yaratmaya çalışıyorum. Sosyal medya kimliklerini, akademik bilgi bombardımanını, endüstriyel manipülatif hikâyeleri, olmazsa olmazmış gibi olan her şeyle aralarına mesafe koyup hayatlarına dört elle sarılmaları için bir çeşit amigoluk yapmaya çalışıyorum müzik aracılığıyla. Çünkü bu kaygılardan sıyrılıp hayatla hakiki bir ilişki kurmak imkânsız gibi gözüküyor fakat bu sadece bir illüzyon. Bunu kırmak istiyorum kalplerde. Sentetik görü yemek yaparken de, yolda yürürken de, çiçeği koklarken de insana muhteşem bir kapı aralayıp her türlü probleme rağmen hayatla tatminkâr ilişki kurmanın bir formu. Bu hepimizin kalbinde ve zihninde mevcut. Bunu hatırlatmak istedim.

Sevgi ve hakikat arasındaki ilişkiyi kaybeden bireylere hem bir çağrıda bulunuyorsun hem de onların yakalarını silkerek kendilerine gelmelerini istiyorsun. Tüm bu meselelerle uğraşırken nerelerden güç alıyorsun, nasıl çatışmalar içine giriyorsun, kazanıyor musun kaybediyor musun? Ve nihayetinde bu bilgiyi insanlarla paylaşmak hangi aşamada ortaya çıkıyor?

Sevgi bu dönem insanlarda sadece bir illüzyon hâlinde yaşanıyor. Çünkü sevgiye sahip çıkacak cesaretleri kalmadı. Sevgi sadece keyifli anları yaşamak olarak tanımlanmış hâlde. Şuursuz bir keyif arayışı içinde olan birey için mücadele etmek, sahip çıkmak, kendini ifade etmek iddia ve kavga kültürüne indirgendi. Hakikat belirsizliği de taşıdığından dolayı modern birey için büyük bir tehdit çünkü insanlar keyiflerinin kaçmasını istemiyor. İşte bu noktada “Synthetic Vision(Bütünsel Görü)” hakikati sevmeye dair bir tecrübenin formu. Sonrasında acılar ne kadar çok olsa da bu form insanı daima besliyor, hayatla kurduğu ilişkide kendini yenileyen ve hayatta karşılığı olan bir bireysel alan inşası olarak gelişiyor.

​Akademik ve endüstriyel başarılarımın sadece illüzyon ve kendimi keyifli hissetmek için kurduğum bir yalan olduğunu anlayıp derin bir çöküş dönemi yaşadıktan sonra tekrar hayata tutunmak için bahsettiğim entelektüel geleneklerin temel noktalarına doğru uzun bir yolculuğa başladım. Synthetic Vision (Bütünsel Görü) bu yolculuğun bir özeti. Bu özet insanların kalplerinde hayata tutunma gücüne destek olması niyetiyle ortaya koyduğum bir yapı.

Müziğinde duraksamalar, boşluklar ve mesafeler hissediyorum. Senin bu konudaki fikirlerini duymak isterim. Eğer böyle bir hedef doğrultusunda yaptığın dokunuşlar varsa somutlamaya çalışabilir misin?

Boşluk dönüşüm sürecinin en önemli adımı. Önce boşluk hissedilir sonra eşya doğru yere konulur. Buna “hikmet” deniyor. Hükmünde hikmet olan kişi alanında hakimleşir. Doğrusal perspektif algısı neo-liberal piyasa koşullarıyla birleşince günümüz dünyasında boşluk tehdit unsuru hâline geldi. Özellikle Reverse Perspektif albümü bu bağlamda dönüşüm sürecimin ilk adımı oldu. Synthetic Vision (Bütünsel Görü) da bu adımı daha da derinleştiremeye çalıştım.

Ve tüm bunların içinde müzik senin için nasıl bir ifade biçimi?

Aslında müzikle ve hayatla kurduğum bağımlı yapımı, Bensiz albümüyle kendi geçmişime veda ederek dönüştürmeye başladım. Reverse Perspective bu dönüşümün ilk adımı, Synthetic Vision ise ikinci adımı oldu. Bu iki projede aslında ifade etmek istediğim tek bir şey var; “belirsizlik ve bilinmezlik hayatın bir parçası” ve Goethe’nin dediği gibi “keyfi ve kibri olan her şey tıkanmaya mahkûm.”

0
4387
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage