09 MART, ÇARŞAMBA, 2016

“Başımı Belaya Sokmak Hayatımın Bir Parçası”

Benicio del Toro, kişisel tarihinin en farklı rollerinden birini, ‘iyi adam’ı oynuyor bu sefer. Yeni filmi A Perfect Day bambaşka bir Benicio del Toro çıkarıyor karşımıza.

“Başımı Belaya Sokmak Hayatımın Bir Parçası”

Benicio del Toro’yu pek fazla iyi adam rolünde görmüyoruz ekranda. İyi şeyler yapan biri rolünde olduğunda bile (Steven Soderbergh’in Trafik filminde Oscar Ödülü kazandığı narkotikçi rolü de buna dahil) oynadığı karakterler oldukça katmanlı oluyor. Bu yüzden de en son canlandırdığı karakteri farklı bir şekilde okumak mümkün. Fernando León de Aranoa’nın A Perfect Day isimli filminde 24 saat içinde beklenmedik bir krizle mücadele etmek zorunda kalan insani yardım ekibinin başındaki takım liderini canlandırıyor Benicio del Toro. Balkanlar’da, 90’ların ortasında geçen filmde, bürokratik kırmızı bantlarla uğraşırken savaş bölgesinde hayatın trajik anlamsızlığı üzerine düşündüren bir film bu. Del Toro ile Cannes Film Festivali sırasında görüşme fırsatımız oldu. Biz de 18 Mart’ta Türkiye’de gösterime girecek A Perfect Dayi, günlük hayattaki kahramanlıklar ve (hemen hemen) 50 yaşında olmanın zorlukları üzerine konuştuk. 

Balkanlarda geçen bir İspanyol filminde başrol oynuyorsunuz. Bu rol için nasıl seçildiniz?

Senaryonun savaş alanlarını tamamen kaotik, sağduyunun askıya alındığı peyzajlar olarak çizmesi ilgimi çekti. Savaşın ilk kurbanı mantıktır ve bu hikaye, o nedensizlik hissini, çaresizliği ve korkunç karmaşayı yansıtıyor. Senaryoyu beğenmemin bir başka nedeni de sadece acıma hissi ve kedere boğulmuş bir hikaye olmaması. Her savaşta olan o karanlık yüze odaklanmıyor olması. Film alışılmışın dışında, merkeze aldığı insani yardım kuruluşlarında çalışan kişilerin yaşam felsefesini işliyor.

A Perfect Day

Bu felsefeyi nasıl özetlerdiniz?

Bu insanlar, karşısında şapka çıkarmanız gereken kişiler. Bu kişilerin çoğu ile tanıştım ve hemen hepsi çok zor şeyleri tecrübe etmişler. Bir ödül ya da madalya beklemeden paylaştıkları kibarlık ve enerji beni çok etkiledi. En önemlisi de, empati kurabilmek için araya mesafe koymanız gerektiğini ben bu kişilerden öğrendim. Mizahı bir baş etme aracı olarak kullanarak neyin ne olduğunu daha iyi anlamaya çalışıyorlar. Sonuçta mizah, ellerindeki tek panzehir. 

Mizah sizin için de önemli mi?

Evet, mizah benim için çok önemli. Hayatta her zaman bir mizah anlayışınız olmalı; çünkü mizah, aklın tek kanıtı. Ve bilindiği üzere gülmeyi bilen insanlar daha uzun süre yaşıyor…

A Perfect Day

A Perfect Daydeki Mambrú gibi bir karakteri oynamanıza alışkın değiliz. Neden?

Haklısınız, beni genelde iç çatışmaları olan sorunlu kişileri oynamaya davet ediyorlar. Mambru ise rahat, düzgün bir adam. Kariyerime bakarsanız, canlandırdığım karakterlerin etrafında her zaman silahlar var. Bu da herhalde bu güzel(!) yüzümden dolayı, değil mi? Sanırım yüzüm bu fırtınalı karakterleri çağırıyor, bu konuda ne yapabilirim ki? Bütün rollerin kendine has zorlukları var. Kameranın önünde olmak her zaman çok zor; var olmayan bir gerçekliği yaratmanız gerekiyor. Ben bunu bazen başarabiliyorum, bazen de başaramıyorum. 

A Perfect Day gibi bir filmin insanların bu konulardaki bilincine katkıda bulunabileceğini düşünüyor musunuz?

Umarım katkısı olur. İzleyicilere, bir şeyleri değiştirmek için gösterilen her türlü eforun, sonuçlar hemen gözükmese de değerli olduğunu anlatır. İnsani yardım yapmaya çalışanlar, en kötü durumlardaki insanlara ulaşmaya çalışıyorlar. Kasırga, sel ya da tsunamilerden etkilenenler, savaş bölgelerindekiler. Onlar gerçek kahramanlar ve kahraman olmak için bir pelerin ya da maske takmalarına gerek yok. 

Oyunculuğun insani bir uğraş olabileceğini düşünüyor musunuz? Özellikle bu gibi filmlerde?

Bu abartılı bir söylem olur. Ama doğruyu söylemek gerekirse yaptığım işle insani yardım ile uğraşan kişiler arasında bir bağ olduğunu hissediyorum. Hikaye anlatımı için en önemli araç empati. Bir hikaye anlatırken kendinizi karakterlerinizin yerine koymaya çalışıyorsunuz. Bir sanatçı olarak her zaman kendimi keşfetmeye ve merak etmeye adadım; gitmeyi beklemediğim ya da belki de gitmek istemediğim yerlere gitmek ve başımı belaya sokmak işimin bir parçası. 

Çocukken, size oyuncu olma ilhamı veren bir film olmuş muydu? 

Evet, çocukken Universal Stüdyoları’nın o klasik canavar filmlerini izliyordum. Kuzenlerimle bu filmleri yeniden canlandırıyorduk. Ben her zaman Kurt Adam oluyordum, onlar da Frankestein ve Mumya oluyorlardı. Geriye dönüp baktığımda bu filmlerin beni ne kadar etkilediğini görüyorum. Bununla beraber dürüst olmak gerekirse hiçbir zaman aktör olma hayaliyle yanıp tutuşan çocuklardan biri de olmadım. 

A Perfect Day

Nasıl oldu da aktör oldunuz o zaman?

Her zaman dediğim gibi, filmleri severdim ama sporu sevdiğim kadar değil. Aktör olma hayalim yoktu ve aktör tanıdığım da yoktu. Liseye gitmeye başladığımda ve ders seçmem gerektiğinde, drama derslerinin çok fazla ödevi olmayacağını düşündüm. Aktörlüğe aşık olacağım aklımın ucundan bile geçmedi…

Aileniz sizi destekledi mi peki?

Pek değil… Babam ve vaftiz annem benim üzerimde en büyük etkiye sahip olan kişiler ve ikisi de avukat. Oyunculuğa olan ilgimi anlamadılar. Okulu bitirip üniversiteye gitmemi ve önemli bir meslek sahibi olmamı istiyorlardı. Bunu anlıyorum, çünkü bir aktörün kendini geçindirebilecek kadar para kazanma şansı çok düşük. Eğer hukuk ya da tıp okusaydım, hayatta başarılı olma şansım çok daha yüksek olurdu. Aktör olmak ise piyango gibi!

Çok zorluk çektiniz mi?

Herkes zannediyor ki ben Hollywood’a gittim ve her şey yolunda gitti. Bu kesinlikle doğru değil! Seçmelere gittim ve bana gördükleri en kötü aktör olduğum söylendi. Defalarca uçağa atlayıp Porto Riko’ya geri dönmeyi düşündüm… O kadar çok kez reddedildim ki!

Sonra işler değişti tabi

Hiçbir zaman asla dememek lazım. Kariyerimde çok fazla iniş çıkış oldu. License to Kill filminde bir Bond kötü adamını canlandırdım. Porto Rikolu fakir bir çocuğun James Bond filminde ne işi olabilirdi ki? Herkes bana büyük bir star olacağımı söyledi ama o filmden sonra uzun zaman iş bulamadım ya da sadece küçük rollerim oldu. 30’dan fazla film yaptım ama hala kendimi güvende hissetmiyorum. Tam her şeyi öğrendim dediğinizde bir sonraki çekime gidiyorsunuz ve hiçbir şey anlamıyorsunuz, çünkü bu işte hiçbir zaman kural yok. Mesele sadece yetenekli olmak değil; nasıl hareket edeceğinizi, farklı ego ve kişilikleri nasıl idare edeceğinizi bilmek gerekiyor. 

Gelecek sene 50 yaşında olacaksınız. Yaşlanmak sizi endişelendiriyor mu?

Umrumda bile değil, 30 yaşında olmayı özlemiyorum. Tabi eğer 30 yaşında olsaydım daha az meşgul olurdum. Hiç tatil yapmadım ama şimdilerde tatil yapmaya ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Yıllar evvel öğlen saatlerinde uyanıp, bugün ne yapacağım diye düşünürdüm. Artık öyle değil. Erkenden uyanıyorum, spor yapıyorum ve bir şeyler yapmaya başlıyorum. Ve tabi kızıma vakit ayırıyorum. Masamda her zaman birçok proje oluyor.

Yaşamınızın ilham kaynağınız nedir?

Diyelim ki dışarı yemeğe gidiyorum, lokantada gördüğüm bir şeyden dolayı kafamda bir ampül beliriyor. Her zaman aklımda dört-beş proje dolaşıyor oluyor. Sünger gibiyim. Hayattaki her şey beni etkiliyor.

0
4953
2
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage