GÜNDEM
  • 13-10-2025

    Salon İKSV ile İstanbul Bienali’nin yaptığı iş birliği kapsamında 9 Kasım’da The Necks ve 10 Kasım’da Julianna Barwick & Mary Lattimore müziğin sınırlarını genişleten, mekân ve zamanı sesin bir parçasına dönüştüren performanslarıyla Salon İKSV’ye konuk olacak.

    Salon İKSV ile İstanbul Bienali, müzik ve güncel sanatı buluşturan bir iş birliğine imza atıyor. Bu kapsamda Salon İKSV, bienal izleyicilerinin ilgiyle takip edebileceği iki özel konsere ev sahipliği yapacak. 9 Kasım Pazar akşamı sahnede, LA Times tarafından “en etkili müzik topluluklarından biri” olarak tanımlanan Avustralyalı grup The Necks olacak. Grup, mekânın akustiğini müziğin bir parçasına dönüştürürken izleyicilere Salon’da meditatif bir müzikal deneyim yaşatacak. 10 Kasım Pazartesi akşamı ise ambient müziğin günümüzdeki en parlak isimlerinden; besteci, vokalist ve yapımcı Julianna Barwick ile arpist ve besteci Mary Lattimore’un ortak performansı, Salon’da duygusal yoğunluğu yüksek bir atmosfer yaratacak.

    Program:

    The Necks
    9 Kasım Pazar
    20.00

    Julianna Barwick & Mary Lattimore
    10 Kasım Pazartesi
    ​21.30

    0
    0
    336
  • 13-10-2025

    Türkiye’nin dört bir yanından yeni mezun sanatçıların yapıtlarını aynı çatı altında sanatseverlerle bir araya getiren BASE’in 9. edisyonu 26-30 Kasım tarihleri arasında The Ritz-Carlton Residences, Istanbul B Blok’ta sanatseverlerle buluşuyor.

    Trendyol Sanat ana sponsorluğunda, Bilgili Holding ana mekân sponsorluğunda ve Bilgili Sanat iş birliğiyle düzenlenen BASE 2025’te; 36 şehir, 43 üniversiteden yeni mezun 156 sanatçı izleyici karşısına çıkacak. BASE 2025’te resim, fotoğraf, seramik, cam, heykel, video, yeni medya, grafik tasarım, geleneksel Türk Sanatları gibi farklı disiplinlerde üretilmiş yaklaşık 200 eser yer alacak. 

    Yeni mezun sanatçıların yaratıcılıklarını ve üretme motivasyonlarını desteklemek, onların sanat profesyonelleri ve sanat izleyicileri ile diyaloglarını geliştirmek misyonuyla 9 yıldır düzenlenen BASE, bu yıl Bilgili Sanat iş birliği ve The Ritz-Carlton Residences ev sahipliğinde, Trendyol Sanat ana sponsorluğunda; Jumbo, Kale Tasarım ve Sanat Merkezi (KTSM) ve TEB Özel Bankacılık co-sponsorluğunda dokuzuncusu gerçekleşecek. BASE’in 2025 yılı başvurularını; Ani Çelik Arevyan, Canan Dağdelen, Canan Tolon, Derya Yücel, Ebru Yetişkin, Eda Kehale Argün, Ferda Dedeoğlu, Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Guido Casaretto, İnci Furni, İrfan Önürmen, İsmet Doğan, M. Wenda Koyuncu, Necmi Sönmez, Pınar Öğrenci ve Selim Bilen değerlendirdi. BASE’in küratörü Derya Yücel, bu yıl BASE’in çerçevesini çizerken Sınırlar/Olasılıklara dikkat çekiyor.

    “Sanat, tarih boyunca sınırlar üzerine düşünmenin, onları sorgulamanın ve aşmanın en güçlü yollarından biri olmuştur. Sınırlar, yalnızca coğrafi ya da politik değil; aynı zamanda ontolojik, kültürel, toplumsal ve kişisel deneyimlere içkindir. İnsan ile insan olmayan, birey ile toplum, doğa ile kent, beden ile bilinç, hakikat ile hayal, ben ile öteki, görünür ile görünmez arasındaki çizgiler hem belirleyici hem de geçirgendir. Kimi zaman keskin ve dışlayıcı, kimi zaman bulanık ve muğlak, kimi zamansa bütünüyle imkânsızdır. Genç sanatçıların üretimleri, bu sınırların sorgulandığı, esnetildiği ya da aşıldığı alanlarda şekilleniyor. Sanatçılar, insan ile insan olmayanın, ben ile ötekinin, norm ile anormalliğin, gerçek ile düşlerin arasındaki gerilimleri görünür kılarken; aynı zamanda yeni ilişkilenme biçimlerinin, yeni anlamların ve yeni varoluş ihtimallerinin kapısını aralıyor. Sanat, sınırları sabitlemek yerine onları sürekli müzakere eden, yeniden çizen, bulanıklaştıran ya da aşındıran bir deneyim alanıdır. Her sınır, aynı zamanda bir olasılıktır. Sınırların çizildiği, aşıldığı ya da silindiği her noktada, sanat aracılığıyla yeni deneyim alanları ve yeni düşünme biçimleri ortaya çıkar.

    BASE’in dokuzuncu edisyonu, genç sanatçıların üretimlerini tam da bu sınırların kesişim noktalarında konumlandırıyor. Genç sanatçıların işleri ‘sınırlar ve olasılıklar’ çerçevesinde bir araya gelirken, sınırların sabitlenmediği, olasılıkların çoğaldığı, karşılaşmaların mümkün olduğu bir ortak zemin yaratılıyor. BASE, 2017’den bu yana Türkiye’nin farklı şehirlerinden ve üniversitelerinden yeni mezun genç sanatçıları bir araya getirerek bir karşılaşma ve paylaşım zemini olmayı sürdürüyor. Bu zeminde sınırlar, ayrım değil; karşılaşma, diyaloğa açılma ve birlikte üretme olasılıklarının başlangıç noktası olma potansiyeli taşıyor. Sınırlar/Olasılıklar, genç sanatçıların bu çoğul deneyimlerini bir araya getirirken, sanatın toplumsal işlevini de hatırlatıyor: Her sınır başka bir ihtimalin eşiğidir.”

    0
    0
    218
  • 13-10-2025

    Ali Vatansever’in yeni uzun metraj filmi Bir Arada Yalnız, dünya prömiyerini 8-24 Kasım 2025 tarihlerinde gerçekleşecek Tallinn Black Night Film Festivali’nin Ana Yarışma bölümünde yapacak.

    Festivallerden ödüllerle dönen El Yazısı ve Saf filmleriyle tanıdığımız Ali Vatansever’in üçüncü filmi olan Bir Arada Yalnız, oğullarının ölümcül hastalığıyla mücadele eden bir ailenin duygusal ve fiziksel çabasına mercek tutuyor. Estonya’da düzenlenen dünyanın önde gelen festivallerinden biri olan Tallinn Black Night Film Festivali’nde ilk kez sinemaseverlerle buluşacak filmin başrollerinde Fatih Al, Esra Kızıldoğan ve Onur Gözeten yer alıyor.

    ​Film, ailenin mücadelesinin ortasındaki 19 yaşındaki İzzet’in perspektifini ve iç dünyasını anlaşılır kılmak için anlatım olanaklarını genişleten özgün bir tekniğe başvuruyor. Kısmi olarak Sanal Gerçeklik'te (VR), gerçek zamanlı çekilen sahneler, izleyicinin karakterle daha derin ve kişisel bir bağ kurmasına olanak tanıyarak onun yolculuğuna içeriden bir bakış sunuyor. Yapımcılığını Terminal Film, Aktan Görsel Sanatlar, Foss Productions ve Da Clique’ın üstlendiği film aynı zamanda Kültür Bakanlığı, TRT ve ERT (Yunan Televizyonu) destekleriyle gerçekleştirildi.  Türkiye - Yunanistan-Romanya ortak yapımı olan Bir Arada Yalnız’ın görüntü yönetmenliğini Konstantinos Koukoulios yaparken, müziklerinde ise Erdem Helvacıoğlu imzası bulunuyor.

    0
    0
    252
  • 13-10-2025

    Pera Film, müzenin 20. yılına özel hazırladığı “Bütün O Sanat” başlıklı film programındaki sinema ile farklı sanat disiplinlerinin buluştuğu yapımları 15 Ekim’den itibaren Pera Müzesi Oditoryumu’nda sinemaseverlerle buluşturacak.

    15 Ekim 2025-18 Ocak 2026 tarihleri arasında gerçekleşecek program, 20 filmden oluşan biyografilerden belgesellere, dans ve müzikten toplumsal hafıza hikâyelerine uzanan detaylı bir seçkiyi izleyicilere sunuyor. “Bütün O Sanat” başlıklı programda sanat tarihine iz bırakan figürlerin yaşamlarını odağına alan biyografilerden, yaratım süreçlerini perdeye taşıyan belgesellere, dans ile sinemanın birleştiği başyapıtlardan sanatçıların içsel yolculuklarını işleyen filmlere uzanan zengin bir içerik yer alıyor.

    ​Müzenin kültürel diyaloğu besleyen kapsayıcı yaklaşımından ilhamla hazırlanan program, sanat temalı 20 filmi bir araya getirirken, bu geniş seçki aracılığıyla fotoğraftan tiyatroya, resimden müziğe uzanan farklı sanat dallarının sinema ile etkileşime girdiği yapımları izleyiciyle buluşturuyor. “Bütün O Sanat” başlıklı film programındaki filmlere ve etkinliklere buradan ulaşabilirsiniz.

    0
    0
    274
  • 13-10-2025

    Burçin Başar’ın yeni sergisi “Huzursuzluk Sendromu”, 16 Ekim-15 Kasım tarihleri arasında x-ist’in Gümüşsuyu’ndaki mekânında sanatseverlerle buluşacak.

    Burçin Başar, “Huzursuzluk Sendromu” sergisinde kolektif bir varoluş biçimine dönüşmüş olan dünyanın yarattığı huzursuzluk duygusunu merkezine alarak insan ile doğa arasındaki kırılgan dengeyi yeniden düşünmeye davet ediyor. Sanatçının pratiğinde doğa, edilgen bir arka plan değil; kendi yasalarına sahip, özerk ve dirençli bir alan olarak varlık buluyor. Bitkiler, taşlar ve toprak artık bir manzara değil; zamanın, direncin ve belleğin taşıyıcıları hâline geliyor.

    Başar’ın doğadan aldığı referanslar, biçimsel bir temsilden çok bir düşünme biçimine işaret ediyor. Doğayı taklit etmek yerine, onunla birlikte düşünmeyi ve var olmayı öneriyor. Bu yaklaşımda doğa; güç ile kırılganlık, sessizlik ile dayanıklılık arasında salınan bir direnç formuna dönüşüyor. Sanatçı, doğanın ritmini içsel bir dinginlik içinde yakalıyor; bitkiler ve taşlar hem bir varoluşun sembollerine hem de içsel bir denge arayışının yansımalarına dönüşüyor. Onları birer temsil değil, birer düşünce alanı olarak yeniden biçimlendiriyor.

    “Huzursuzluk Sendromu”, modern dünyanın ideolojik baskılarına karşı doğanın fısıldadığı huzuru hatırlatan bir farkındalık alanı açıyor. Başar’ın işleri, güzelliğin içinde bir sessizlik, huzurun ardında ince bir titreşim taşıyor. İzleyiciyi doğa ile kendi varlığı arasında kurduğu o narin hatta davet ediyor; huzur ile huzursuzluk arasında süregelen zamansız bir dengeyi duyumsamaya çağırıyor.

    Künye:
    1. Huzursuzluk Sendromu, Tuval üzerine yağlı boya | Oil on canvas, 150 x 230 cm, 2025
    2. Yeniden Ama Bu Kez Usulca, Tuval üzerine yağlı boya | Oil on canvas, 50 x 60 cm, 2025
    3. Gizemli Bir Gizlilik, Tuval üzerine yağlı boya | Oil on canvas, 180 x 160 cm, 2025
    4. Bir taşın arzusu olur mu?, Tuval üzerine karışık teknik | Mixed media on canvas, 40 x 40 cm, 2025

    0
    0
    314
  • 13-10-2025

    Şair ve yazar Çiğdem Sezer’in savaşın yıkıma uğrattığı bir coğrafyada çocukluk hayalleriyle hayata tutunmaya çabalayanların hikâyesini anlattığı Yeryüzü Güvercinleri, Büşra Kaygın Gafarov’un resimleriyle Günışığı Kitaplığı’ndan çıktı.

    Sezer, savaş dehşetinin içinde kalan çocukların hayata tutunma hikâyesini lirik bir üslupla aktarıyor. Yetişkinlerin acımasız savaşlarının, çocukların kırılgan dünyasını nasıl altüst ettiğini, nasıl çaresiz kaldıklarını yumuşacık bir dille anlatıyor.

    “Leyla ve yakın arkadaşı Samar, çatışmaların gölgesinde geçen her gün barışın hayalini kuruyorlardı. Oyunlarını bozan bomba sesleri, çoktan hayatlarının ayrılmaz parçası olmuştu. Leyla, babası ve abileri mücadeleye katılınca, korkularını belli etmemek için hayallerine sığındı. Bir gün bakkaldan dönerken, az önce çıktığı evinin yerinde sadece yıkıntılar ve toz bulutları gördü. Yapayalnız kalan Leyla, gözlerini açtığı hastane odasında ailesinin, komşularının ve Samar'ın özlemiyle baş etmek zorundadır…”

    0
    0
    491
  • 12-10-2025

    İstanbul Modern Sinema, Türk Tuborg A.Ş.’nin katkıları, Portekiz Büyükelçiliği ve Othon Cinema iş birliğiyle Portekizli yönetmen Pedro Costa’nın Türkiye’deki ilk ve en kapsamlı retrospektifini 16-26 Ekim tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşturacak.

    Pedro Costa sinemasını keşfetme imkânı sunan “Pedro Costa Hakkında Her Şey” başlıklı retrospektif programı kapsamında yönetmenin tüm kısa ve uzun metrajlı filmleri gösterilecek. Program, yönetmenin geleneksel dramatik anlatıdan uzaklaşarak deneysel belgesel ve enstalasyon formlarına uzanan evrimini gözler önüne seriyor. Costa, özellikle Lizbon’un kenar mahallelerinde yaşayan marjinal toplulukların hayatlarını sabırla gözlemleyen, içine çeken ve şiirsel bir anlatımla işleyen filmleriyle dikkat çekiyor.

    İlk uzun metrajı Kan (O Sangue, 1989), ardından Kemikler (Ossos, 1997) ve Fontainhas üçlemesi -Lav Evi (Casa de Lava, 1994), Gençler Yürüyor (Juventude em Marcha, 2006) ve Vitalina Varela (2019)- ile Costa, ışıksız dar odalarda çektiği uzun planlar, minimal diyaloglar ve toplumsal görsel ayrıntılara gösterdiği özenle kendine özgü bir sinema dili geliştirdi. Bu filmler, zorlayıcı olmalarına rağmen izleyicide bir tür bağımlılık yaratıyor. Her sahne hem estetik bir deneyim hem de insanlık hâllerine dair güçlü bir tanıklık sunuyor.

    İstanbul Modern Film Küratörü Müge Turan şunları söyledi: “Pedro Costa, çağdaş sinemanın en önemli ve radikal auteur’lerinden biri. The Guardian’ın da dediği gibi, o gerçekten ‘sinemanın Samuel Beckett’i.’ Filmlerinde zamanın akışı yavaşlar, gerçeklik ve kurgu iç içe geçer. Costa'nın estetik yaklaşımı, izleyiciyi yalnızca izlemeye değil, deneyimlemeye davet eder.”

    “Pedro Costa Hakkında Her Şey” programı hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

    0
    0
    549
  • 12-10-2025

    Gülseren Südor’un doğayı sembolik anlamlarla yükleyerek özel bir unsur olarak öne çıkardığı, son bir yılda ürettiği yapıtlarından oluşan “Timeless & Spaceless” başlıklı kişisel sergisi 8-29 Kasım tarihleri arasında Galeri Diani’de sanatseverlerle buluşacak.

    Galeri Diani, Cumhuriyet kadınını temsil eden duayen ressamları ele alınacağı seri sergilerin ilkine Gülseren Südor’un “Timeless & Spaceless” sergisi ile başlıyor. Telga Südor Mendi’nin küratörlüğünü üstlendiği sergi, yıllardır ürettiği yapıtlarda çini mürekkebi tarama tekniğinin öncülerinden olan Gülseren Südor’un yaşamdan ve doğadan ilham alan yapıtlarını izleyiciye sunuyor.

    ​Gülseren Südor şunları söylüyor: “Öz yaşam öykümü yazar gibi, oluşturduğum bu sergimde; insanlığın geçmiş ve gelecek güncel yaşamında doğanın varlığının etkilerini ve yine insanoğlunun doğanın üzerindeki olumlu/olumsuz etkilerin irdeledim. Oluşturduğum her kompozisyonun bir diğer eş değerini yaparken amacım; doğanın, yaşamın bana sunduklarını, kendi içsel yalnızlığımda eğip-büküp sonuçta donmuş statik bir yaşam sahnesi olmaması için yeniden kurguladım. Sergilenen yapıtlarımda, özellikle kendime özgü esinlerden olduğu kadar, yine bilinçle, sonuca ulaşabilmek için doğaya bire bir sadık kalarak yansıtmamaya özen gösterdim. Kısaca, doğada-yaşamımda neyi görüp içselleştirdiğim, ne gibi izlenimler elde ettiğimden yola çıkıp zaman ve mekân kavramlarının sonuca bağlanmadığı özerk kompozisyonlar oluşturdum.”

    0
    0
    585
  • 12-10-2025

    Ödüllü yazar Paddy Donnelly’nin yaratıcılığın ve dostluğun gücünü konu alan kitabı Porsuk Kitabevi, Sima Özkan’ın çevirisiyle Meraklı Tilki Kitaplığı’ndan çıktı.

    ​Kitap yazarın daha önce yayımlanan Tilki ve Oğlunun Kuyruk Dükkânı’ndaki Kuyruklu Kasabası’nda geçiyor. 3 yaş ve üzeri okurları bu kasabadaki bir kitapçıya davet ediyor. Bir porsuk tarafından işletilen Porsuk Kitabevi’ne. Ayılardan fillere, kaplanlardan dinozorlara, pandalardan deniz gergedanlarına kadar bu kitapçıda her hayvan hakkında aradığınız kitabı bulabilirsiniz. Ama ellerinde olmayan tek bir kitap var ve bu kitap, Tilki Tarçın’ın çok ama çok istediği bir kitap.

    0
    0
    570
  • 11-10-2025

    Aysun Bolten’in “Ben’in Ötesi” başlıklı ilk kişisel sergisi, Marcus Graf küratörlüğünde, 14 Ekim-14 Kasım tarihleri arasında Galeri / Miz’de sanatseverlerle buluşacak.

    Aysun Bolten, “Ben’in Ötesi” sergisinde izleyicilere sanat, bilim ve dijital teknolojiyi bir araya getiren disiplinlerarası bir yolculuk sunuyor. Sergi, Jacques Lacan’ın öznelik ve ötekilik kavramından yola çıkarak, kimliğin görünmeyen katmanlarını gerçek, imgesel ve simgesel olan arasındaki diyalog üzerinden keşfe açıyor. Tıbbi imgeleri, mikroskobik perspektifleri ve özel olarak geliştirilen dijital programlamayı sanatsal sürece dahil eden Bolten, sanatsal ifade ile bilimsel araştırma arasındaki sınırları belirsizleştirerek yenilikçi bir yaklaşım ortaya koyuyor. Sergi, yalnızca görsel ve kavramsal bir araştırma değil, aynı zamanda özün ve benliğin doğasına dair felsefi bir sorgulama da sunuyor.

    Serginin merkezinde biyolojik verileri soyut portrelere dönüştüren video çalışmaları ve baskılar yer alıyor. Bolten, kendi benliğinin ötesindeki katılımcılardan aldığı kan örneklerini karanlık alan mikroskobu altında görüntüleyerek her bireye özgü görsel parmak izleri yaratıyor. Serginin ikinci bölümünde Bolten, izleyiciyi geçmiş ve gelecekteki benliklerinin simüle edilmiş yansımalarıyla yüzleştiren etkileşimli bir video enstalasyonu sunuyor. Jacques Lacan’ın, bireyin kendi yansımasını fark ederek benlik bilincine ulaştığını öne süren “ayna evresi” kuramı burada felsefi bir dayanak noktası oluşturuyor. 

    “‘Ben’in Ötesi’, yalnızca sanatsal bir girişim değil, içsel olanla dışsal olanı, bilimsel olanla simgesel olanı ve dijital olanla somut olanı birbirine bağlayan disiplinlerarası bir keşif yolculuğudur. Bolten, sanatı tıbbi, teknolojik ve felsefi yaklaşımlarla birleştirerek bizleri ‘ben’i gerçekten tanımlayan şeyin ne olduğu üzerine yeniden düşünmeye çağırıyor. Sergiye dahil edilen programlama ve dijital unsurlar, kimliğe dair algımızın nasıl şekillendiğini gösterirken; Lacan’a yapılan göndermeler ve tıbbi imgeler, serginin felsefi derinliğini vurguluyor. Nihayetinde ‘Ben’in Ötesi’, çağdaş sanata özgün ve düşündürücü bir bakış sunarken disiplinlerarası sorgulamanın kimliğimizi anlamada hâlâ ne kadar güncel ve vazgeçilmez olduğunu hatırlatıyor.”

    0
    0
    512
DAHA FAZLA
Geldanlage