
Anna Laudel Istanbul, küratör Marcus Graf tarafından tasarlanan “Kabine 05/25: Ekspresyonizm ve Yeni Nesnellik Dün ve Bugün” ve “Kazılmış Görüler: Yer ve Bellek Katmanları” sergilerini 28 Kasım’dan itibaren sanatseverlerle buluşturacak.
Anna Laudel Istanbul’un izleyicilere sunduğu iki paralel sergi, geçmiş ile bugün, kolektif tarih ile bireysel bellek arasında bir diyalog açıyor. Her iki sergi de renkli ve eleştirel sanat perspektiflerini keşfetmeye davet eden küratör Marcus Graf tarafından tasarlandı.
“Kabine 05/25: Ekspresyonizm ve Yeni Nesnellik Dün ve Bugün”, 20. yüzyılın başlarında Almanya’da çalışan Konrad Felixmüller, Max Beckmann, Otto Dix ve George Grosz gibi sanatçıların çizim, baskı ve kâğıt çalışmaları ile Türkiye’den çağdaş sanatçıların güncel eserlerini bir araya getiriyor. Sergi, ekspresyonizmin yoğun duygusal tavrını ve yeni nesnelliğin keskin toplumsal eleştirisini ortak bir bağlamda buluşturuyor. Bu iki akım, dönemlerinin krizlerine verdikleri tepkiler nedeniyle tarihsel etkisini günümüze kadar sürdürmüş güçlü hareketler olarak öne çıkıyor. Sergi tasarımı, 1920 tarihli sessiz film klasiği Dr. Caligari’nin Muayenehanesi’nden esinlenerek, boyalı duvar yapıları ve çarpıtılmış formlarla sürükleyici bir atmosfer yaratıyor. Tarihsel ve güncel eserlerin yan yana getirilmesi, sanatın ifade ve eleştiri stratejilerinin hâlen toplumsal, siyasi ve kültürel gerçeklikleri yansıttığını gösteriyor. “Kabine 05/25”, ziyaretçileri ekspresyonizm ve yeni nesnelliğin süregelen önemini deneyimlemeye ve kimlik, politika ve temsille ilgili sanatsal tartışmaların yankılarını hissetmeye davet ediyor.
“Kazılmış Görüler: Yer ve Bellek Katmanları” sergisinde, Jochen Proehl’ün soyut ile figüratif arasındaki sınırda gezinen yeni büyük format resimleri yer alıyor. Proehl’ün çalışmaları, izleyiciyi yüzeyin altındaki derinliğe, toprağın ve belleğin katmanlarına doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Sanatçı, arkeolojik keşiflerin yapısal yoğunluğunu topraksı tonlar ve mimari izlerle bir araya getirerek tuvali adeta bir bellek kazı alanına dönüştürüyor. Proehl’ün ilham kaynakları arasında İstanbul’daki inşaat sahaları ve arkeolojik alanlar öne çıkıyor. İnsan müdahalesinin toprakta bıraktığı izleri temel alan sanatçı, izleyicinin kendi imgeleriyle ilişki kurabileceği, gerçekliğin sınırından uzaklaşan mekânlar yaratıyor. Hem sakin hem hareketli geniş fırça darbeleriyle oluşan kompozisyonlar, içsel bir ritme sahip kendiliğinden bir oluş süreci sunuyor. Proehl’ün resimleri, mekân ve tarih algımızı şekillendiren görünmez katmanları görünür kılan güçlü bir görsel dile sahip olması ile akılda kalıyor.
Künye:
1. Hannah Höch, 1889–1978, Pflanzen bei Regen, 1931, courtesy of the artist and Anna Laudel Gallery
2. Otto Dix, 1891-1969, Die Verächter des Todes, 1922, courtesy of the artist and Anna Laudel Gallery
3. Jochen Proehl, Excavation, 2019, courtesy of the artist and Anna Laudel Gallery photo by Hadiye Cangökçe