15 ARALIK, SALI, 2015

Hayata, Nâzım Hikmet’e ve Çocuklara Dair

“Yıllardır içimde bir acıydı Nâzım Hikmet’in memleketinin çocuklarıyla tanışamaması, özellikle devletin ideolojik paranoyasıyla, ailelerinin korkusuyla engellenmesi…” Gündüz Vassaf bu kelimelerle anlatıyor yeni çıkan “Nazım Güzel Günler Göreceğiz” isimli çocuk kitabını yazma sebebini. Gerisi söyleşimizde...

Hayata, Nâzım Hikmet’e ve Çocuklara Dair

Mostari, İstanbul'da Kedi, Boğaziçi'nde Balık derken kaleminizi çocuk kitabına kaydırdınız. Nâzım Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar adlı kitabınız çıktı. Ama ben bu çocuk kitabının yazılışının  ön hazırlığının çok eskilere dayandığını, anneniz Belkıs Halim Vassaf'ın ayak izlerini takip ettiğinizi düşünüyorum... 

Annem yaşarken ayak izleri nereyi gösteriyorsa aksi istikamete gittim. Çocuklar baba otoritesinden korkar, ben sevgisinden kaçtım. Yaptıklarımın doğrusu yanlışı yok. Annem “Her kayıp bir kazanç, her kazanç kayıp üzerine kuruludur,” demişti. Lakin, “Herkesin anlayacağı dilden yaz,” diyen de oydu. Bugün hepimiz konuştuğumuz Türkçeyi Nazım Hikmet’e borçlu olduğumuzun farkında değiliz. Bir anlamda annem de onun rahlesinden geçti. İstanbul Üniversitesi’nde felsefe okuduğu yıllarda dayım Zekeriya Sertel’in evinde Nazım Hikmet’in de bulunduğu sohbetlere, şiir akşamlarına katılırdı. Bu arada Peter Pan’ın da Türkçeye ilk çevirisini yapmıştı. Böylece kitaplarımızda buluşmuş olduk.      

Nâzım Hikmet'in hayatı hep mücadelelerle geçmiş, en doğal hakkı olan "yaşama" elinden alınmak istemiş. Çocuklara hayatın biraz da düşe kalka büyümek mi olduğunu göstermek istediniz, özellikle de Orta Doğu'da yaşayan çocuklara?

Çocuklara bir şey göstermek haddim değil. Paylaşabilirim ancak. Onlara yol göstere göstere uygarlıklarımızın ne hal aldığı ortada. Nazım Hikmet’in bir şiirinde dediği gibi, “dünyayı çocuklara verelim, bir günlüğüne de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı.” 

Gündüz Vassaf ve Hale Seval

Neden Nâzım ve çocuk kitabı?

Yıllardır içimde bir acıydı Nâzım Hikmet’in memleketinin çocuklarıyla tanışamaması, özellikle devletin ideolojik paranoyasıyla, ailelerinin korkusuyla engellenmesi. Hem onun kaderinin kederiydi kendi dilinde çocukların şiirlerini okuyamaması hem de benim... Böyle bir kitap olmadığından ve çocukların Nâzım Hikmet’i hep başkalarının çeşitli önyargıları doğrultusunda tanıdıkları için. Çocuk çıplaklığında bir şeyler yazabildiğimi umuyorum.

Kaleminiz Nâzım'ın hayatındaki Münevver ve biricik oğul Memo'ya uzanmış, hep örtük kalmayı tercih eden Memo'ya...

İlkokul günlerimizde ne kadar sık duymuşuzdur, “Sen babamın kim olduğunu biliyor musun?” sözlerini. 11 yaşına kadar annesi Münevver Hanım’la polisin göz hapsinde yaşayan, devletin babasını vatan haini ilan ettiği bir çocuğu düşünün. Ya da ünlü anne babalarının adları sayesinde kendilerine meşhurluk payı çıkarmak isteyenleri. Kitapta bunlardan özgürleşmiş, kimsenin gölgesinin altında kalmadan yıllardır ressam olan, pek de sergi açamayan Mehmet Hikmet de var.  

Resimleyen: Dilem Serbest

Akademisyenlik, -ki psikologluğunuzu onun içinde değerlendiriyorum- gazetecilik ve tabii onun ayrılmaz bir parçası olan politika ama son zamanlarda kendinizi tam olarak yazmaya verdiniz. Oysa Cehenneme Övgü adlı kitabınızda kelimelerin değerini küçümser bir tavrınız yok muydu? Biraz paradoks mu, yoksa paradoks hep var mı hayatınızda?

Kelimeleri korkarak kullanıyorum. Onları yanlış kullana kullana gönüllü tutsakları olduğumuz bir  dünya yarattık. Aklımda Konfüçyus’un müridlerinden Shoa Jung:

"İsimlerle kelimeleri öylesine gelişigüzel kullanmamalıyız. Umursamadan kullandıklarımız yanlış olduğu kadar bizleri köleleştirebilir de. Örneğin bir tiran kendisine kral denmesinde ısrar ediyorsa bu kelimenin yanlış kullanılışıdır."

Nâzım'ın tüm o yorgunluklara, suçlamalara, vatanını terk etmeye zorlanışı, şiirlerinin yasaklanışı... Sizce tüm olumsuzluklara rağmen hayata sıkı sıkıya tutunmayı nasıl başardı? Bunu psikolog Gündüz Vassaf'a soruyorum. Nâzım'ı ayakta tutan sadece şiir ve aşk mıydı yoksa bunların yanı sıra hep vatanına kavuşma ümidi miydi? Burada babanız Dr.Etem Vassaf'ın da Gurbet Rüyası adlı şiirinde yer alan dizeleri de hatırladım.[i]

Sayenizde bu söyleşide önce annem, şimdi de babamın şiiriyle,  ailemle yolculuğa çıktım. Evet, Nazım Hikmet duygularının yollarından gittiğinde kaçınılmaz olarak önceden kestiremediği çıkmaz sokaklarla da karşılaştı. Hayalkırıklıklarına uğradı.

Kah umutla toparlandı kah Baudelaire sarhoşluğuyla:

Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken zamanın

korkunç ağırlığını duymamak için, durmamacasına sarhoş

olmalısınız.

Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz.

Ama sarhoş olun.

Babam ve Nazım Hikmet, vatan sevgisi ve hasretin bir ulus devlet tarihinde doruk yaptığı aynı kuşaktan. Gurbet psikolojisini yaşamayanlar, Türkiye'de sılanın ne anlama geldiğini belki de en iyi Nâzım Hikmet'in 'Memleket, Memet, Münevver' üçlüsündeki hasret şiirlerinden bilir. Washington'da öğrencilik yıllarımda tanıdığım, gurbette yazdığı Vakvaka'nın Tasası adlı okurumuza ulaşamayan şiir kitabı da olan Sadi Koylan, askerliğini yapmadığından 50’yi aşkın yaşına rağmen Türkiye'ye dönemiyordu. Sık gördüğü bir kâbusunu bizlerle paylaşmıştı. Potomac nehrinden suya girip yüzmeye başlar. Dalgalarla cebelleşerek Atlas Okyanusu'nu, Cebelitarık Boğazı'nı geçer, Akdeniz'in sularında duyduğu hazla Ege'ye varır. Tam sahile ulaşıp, yurduna doğru son kulacını atacak, aniden denizin suları çekilir, yatağında çarşaflarla boğuşurken uyanır.

İstanbul'da Kedi

Çocuklar, sizin deyiminizle  "son kölelerimize" kitap yazarken amacınız son kölelerini hane dışına çıkarmak kamusal alandaki özgürlüğü de onlara duyurmak mı? Bilirsiniz, Antik Yunan'da "oikoς/hane-ev" de özgürlük yoktur. Köleler, çocuklar, kadınlar üzerine düşeni yapmakla yükümlüdür. Özgürlük kamusal alandadır.

Köleliğin kurumsal olarak var olduğu  toplumlarda, köle ve  köle sahibi konumlarının bilincindedir. Kölelik toplumun doğal bildikleri bir halin ifadesidir. İyi köle düzene uyum sağlar. Kötü köle başkaldırır. Günümüzde çocukların konumu çok daha vahim çünkü ebeveyn de çocuk da, ailenin ve toplumun çocuk üzerinde iktidarını sorgulamıyor. Aile evladına isim koyuyor, din veriyor. Bunun yasalmış gibi duran meşruiyeti sorgulanmıyor. Çocuklara yönelik kitaplarımız, genellikle  değerlerimizin, yasalarımıza da yansıyan kültürümüzün, içinde yaşadığımız rejim ve  ideolojinin kalıpları doğrultusunda. Beni kitabı yazmaya iten bir neden de yetişkinlerin, vatan hainliği ile kahramanlık çizgisi arası gidip gelen önyargıları doğrultusunda çocukların Nazım Hikmet’i tanımış olmaları. Çocuk çıplaklığında bir şeyler yazabildiğimi umuyorum.

Biraz da Freud diyelim, çocuklar gerçekten de masum mu? 

Bence  soru, “Viyana  burjuvasinin ayıpladığı bin bir tür cinselliği  çocuklara atfeden Freud masum mu?

Gündüz Vassaf

Vassaf Bey Nâzım adlı kitabınızı elime alınca Tevfik Fikret'in Şermin adlı eserini anımsadım. O da çocuklar için yazılmış en güzel şiir kitabıdır. Siz de şiirle çocuklara bir "Nâzım biyografisi/hayatı" sundunuz. İsterseniz Tevfik Fikret deyince aile yolcuğunuza da devam edelim. Sabiha ve Zekeriya Sertel Fikret'i savunan yazılarından dolayı mahkemeye verilir. (Serol Teber, Aşiyan'daki Kahin) Teber kitabında Sertel'in 1940 yılında mahkemede yaptığı savunma kültür tarihinin önemli bir belgesi olarak yeniden okunabilir, diyerek düşüncelerini belirtir. Sabiha Sertel'in de Tevfik Fikret üzerine bir kitabı olduğunu biliyorum ama...

Fransız devrimine yol açan fikirlerin oluşmasında, dönemin ileri gelen hanımefendilerin evlerinde düzenledikleri “salon” toplantılarının önemli yeri vardı. Bu devrimin kan banyosuna dönüşmesine, nerdeyse her devrim gibi evlatlarını yemesine rağmen, bu ev toplantıları insanlara düşünsel bir hareketlilik getirdi. Sertel’lerin Moda’daki evi de dönemin aydınlarına, sanatçılarına, siyasetçilerine ev sahipliği yaparken yaşamın her alanında özgürlüğe pencere açtı. Günümüzde bu tür birliktelikleri kaybettik. Kimi kıskançlıktan, kimin konuşmaları slogan tekrarından öteye gidemediğinden, en çok da taraf tutmaktan kaybolan bu tür meclislerimiz nerdeyse herkesin çapraz ateş  konuştuğu sofralara dönüştü. Bugün sofralarımız şairlerini özlüyor.  

Söyleşimizi Nâzım Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar'dan  dizelerle noktalayalım:

Üsküdar, gece vakti,

Karşısında Kız Kulesi.

Elini uzatır,

Yüzünü,

Yosun kokulu

Boğaz suyuyla ıslatır,

Uzanır

Yıldızlarla kucaklaşır:

Dostlarının sakladığı

Bahçede gömülü şiirlerini

Masaya yayar,

Gülüp, hayretle bakar.

"Hepsini ben mi yazmışım?"

Özgürlüğüne doğuşunu

Yeni doğan çocuğuyla kutlar,

Mutluluğunun kelimeleri,

Oğlu Memo'yla, annesi Münevver: (sayfa 60-61)


Gündüz Vassaf

Nazım Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar

Aylak Adam Yayınları, 2015, 84 s.

[i] Böylelikle unutursun/ Gurbette yalnız geçen günlerini/ Taze bir ümit gölgelenir hayalinde/ O zaman canlanır, koşar ve çoşarsın/ Atlarsın yine/ Bitmeyecek gibi sanılan hayatın dolambaçlı yollarına (Dr.Etem Vassaf, yayımlanmamış şiirleri)

0
25218
1
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle