23 OCAK, PERŞEMBE, 2014

Ellide Elli

Mühür dergisinin 50. sayısının yayınlanması üzerine Berna Olgaç'tan... Ellide Elli
Bu sayının ne denli önemli olduğunu düşündüm kaç kez. Kaç zaman oldu ve dergimiz 50.sayı ile 50.kez okurun karşısına çıkıyor. Ne mutlu bize ki içimizde büyüttüğümüz bu küçük çocuğu herkes sevdi ve elinden tuttu. O şimdi on yaşına basmak üzere olan alımlı bir çocuk.

Ellide Elli

Bu sayının ne denli önemli olduğunu düşündüm kaç kez. Kaç zaman oldu ve dergimiz 50.sayı ile 50.kez okurun karşısına çıkıyor. Ne mutlu bize ki içimizde büyüttüğümüz bu küçük çocuğu herkes sevdi ve elinden tuttu. O şimdi on yaşına basmak üzere olan alımlı bir çocuk.

Bu dosyanın fikri, İstanbul kitap fuarında çıktı. Birkaç dostumuza da danıştığımı anımsıyorum. Sağ olsunlar değişik fikirler ortaya koymuşlardı. Benim bu kaleme aldığım yazımın adından da anlaşıldığı üzere hem dergimizin çıkış sayısına bir selam olsun diye hem de edebiyat tarihimizde kısacık bir gezinti ile sizlerle ellimi paylaşmak olacak amacım. Hadi bakalım buyurun:

1-    Abdülhak Hamit Tarhan’ın ‘Belde’si Paris yaşamını yansıtması bakımından,
2-    Muallim Naci’nin bizim edebiyatımızda aslında gösterildiği gibi muhafazakâr  ve gelenekçi bir şiiri olmadığını, Batılı şiir anlayışıyla yazdığı şiirlerinin hatırlanması gerektiğini,
3-    Tevfik Fikret’in şiirimizin Batılı bir kimlik kazanmasında bir öncü olduğunu; ama bilmem kaçıncı sınıf şair olan Musset ve Coppee’den etkilendiğini,
4-    Cenap Şahabettin’in, Fikret’ten kalır yerinin olmadığını hatta bazı şiirleriyle daha ön planda olduğunu,
5-    Mehmet Rauf’un “Siyah İnciler” ile de mensur şiir geleneğinde bir başlatıcı olduğunu,
6-    Hüseyin Cahit Yalçın’ın, kalemini keskin bir kılıç gibi kullanarak eleştiri ve polemikte “Kavgalarım” ile bir öncü olduğunu,
7-    İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’un lirik-epik türde olan Bülbül’ün güzel ve can alıcı bir söyleyişe sahip olduğunu,
8-    Belki de modern Türk şiirin başlatıcısı kabul edilebilecek yegane şairin Ahmet Haşim olduğunu, az şiir yazarak da çok başarılı olunabileceğini, onun en güzel şiirlerinin, akşam renkleriyle yanıp tutuşan, ay ışığıyla sararıp şafakla pembeleşen renk ve ışık anlarının olduğunu; ama akşamın ve ona ait ne varsa sadece bu şaire bağlanılmaması gerektiğini,
9-     Modern Türk şiirinin dilinin ise Yahya Kemal Beyatlı ile yakalandığının, tek bir şiiri dışında bütün şiirlerini aruzla yazdığının, “Rindler’in Ölümü” ile dil ve üslup konusunda ne derece titiz olduğunu,
10-     Beş Hececiler arasında en çok da Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiirlerinin etkileyici olduğunu,
11-    Yine Beş Hececiler içerisinde Yusuf Ziya Ortaç’ın muhteşem bir dil zekâsına sahip olduğunu, siyasal mizahta keskin sözler sarf ettiğini,
12-     Türk şiirinde saf şiir denilince akla Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da gelmesi gerektiğini,
13-    Türk şiirinde en güzel bilinçaltı ve zaman kavramlarının Tanpınar şiirinde olduğunu,
14-    Şiirde başarılı olduğu kadar düzyazıda da çok başarılı olunabileceğini Ahmet Hamdi Tanpınar’da görebildiğimizi,
15-    Şiirimizde üzerinde durulması gereken önemli bir şairin de Asaf Halet Çelebi’nin olduğunu, onun egzotik kavramlar üzerinde döneminin şairlerine göre daha fazla durup düşündüğünü,
16-    Cahit Sıtkı’nın Ziya Osman Saba’ya yazdığı edebi mektuplarından oluşan Ziya’ya Mektuplar’ı okuyabildiğimiz gibi keşke bir gün “Cahit’e Mektuplar”ı da okuyabilme umudumuzu içimizde taşımaya devam ettiğimizi,
17-    Nazım Hikmet’in sadece Türk şiiri için değil dünya şiiri için de çok büyük bir kazanım olduğunu söylemeye gerek olmadığını,
18-    “Alişim” ile Rıfat Ilgaz’ın okurlarda ayrı bir yeri olduğunu,
19-    Orhan Veli ve arkadaşlarının, Türk şiirinin çıtasını yükselttiklerini,
20-    Ama Orhan Veli ve arkadaşlarının da kendi içinde söyledikleriyle çelişkilere yer yer düştüğünü,
21-    Garip şiirinde sokağın ve tanınmamış insanların, şiirin içinde yer bulduğunu, bunun ilerleyen zamanlarda toplumcu gerçekçi şiire katkı sağlayacağını,
22-    Oktay Rifat Horozcu’nun en güzel eserinin “Perçemli Sokak” olduğunu ve çok etkileyici şiir ile yazıldığını, İkinci Yeni şiirinin en güzel örneklerinden olduğunu,

23-    Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın, Türk şiirinin keskin virajı olduğunu ve bir o kadar da üretken bir şair olduğunu,
24-    Dağlarca’nın “Türkçem benim ses bayrağım” dizesiyle dilimize ne kadar tutkulu olduğunu,
25-     Yine Dağlarca’nın inanılmaz bir imge dünyası olduğunu ve bu noktada “Çocuk ve Allah’ın ayrı bir yeri olduğunu,
26-     Behçet Necatigil’in şiirimiz için hem duruşuyla hem de çalışmalarıyla çok büyük bir hediye olduğunu,
27-    Necatigil’in doğal anlatım tekniği ile kent insanının geçim sıkıntılarını ev ve aileyi, bu unsurlarının çevresini, yer yer kapalı ve hüzünlü bir şekilde ne kadar tesirli anlattığını,
28-    Necatigil’in “Sevgilerde”, “Kareler ve Aklar” kitaplarının herkesçe okunması gerektiğini,
29-    Necatigil’in “Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü”, “Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü” çalışmaları dönemi için önemli olmasının yanında, bir yol gösterici olması ve bugün de buna benzer çalışmaların yapılması gerekliliğine,
30-    Cahit Külebi’nin şiir tarihimizde hakkının verilmemesinin nedeni biraz da bugün yaşayan şairlere sorulması gerektiğini,
31-     Külebi’nin halk şiiri geleneğini özümsemiş samimi dili ile güçlü şair olduğunu,
32-     Külebi’nin “Yeşeren Otlar”ının ne kadar önemli bir eser olduğunu ve dönüp dönüp yeniden okumak gerektiğini,
33-    Türk şiirinde Garip’ten sonra en büyük katkıyı İkinci Yeniciler’in yaptığını,
34-    İkinci Yeni’nin isim babası Muzaffer İlhan Erdost’un bugünün şiirini takip etmediğini büyük bir merak duygusuyla düşündüğümü,
35-    İkinci Yeniciler’in yerleşik sözdizimini zorlayarak “Ah karpuzun içindeki kesmece delikanlım İstanbul” örneğinde olduğu gibi değiştirdiğini,
36-    Sözcüklerin anlamında fazla oynamalar yaptıklarını, “telgraf tellerinde gemi leşleri”, “genç kıskançlık” gibi,
37-    Alışılmışın ötesinde sözcük çağrımlarında bulunduklarını, “sizi görmüyor muyum dikkat, trenlere çikolata yediriyorum” ya da “çocuğu çocukluyor bir düdüğün kırmızı” örneklerinde olduğu gibi,
38-    Zaman zaman duyulmayan sözcükler ortaya koymuşlardır İkinci Yeniciler. “Üvercinka”, “aparthan”, “dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal abiler”…
39-    İkinci Yeni şairleri arasında Edip Cansever’i neden çok sevdiğimi bu yazıyla daha da çok anladığımı,
40-    Cansever’in “Umutsuzlar Parkı”nın ömrümce kaç defa okunduğunu,
41-    Dramatik şiirin en başarılı örneklerini, İkinci Yeni şairleri arasında Cansever’in verdiğini,
42-    Ece Ayhan’da imgenin ne kadar önemli olduğunu ve sürrealist tekniklerin başarıyla kullanıldığını,
43-    İkinci Yeni şiirinde nesneleri, sözcükleri ve onları oluşturan harfleri, sokakları, dağları, çiçekleri en güzel İlhan Berk’in anlattığını,
44-    Cemal Süreya, Turgut uyar, Sezai Karakaoç, Ülkü Tamer ve Kemal Özer’in ilk döneminde verdiği örneklerle İkinci Yeni şiirini var etmeleri,
45-    Attilâ İlhan’sız bir Türk şiirinin düşünülemeyeceğini, bunun için bile “Sevmek İçin Geç Ölmek İçin Erken” denilebileceğini,
46-    Ahmet Oktay’ın şiirdeki değişik duraklarıyla iyi ki var olduğunu,
47-    İkinci Yeni sonrası Türk şiirinde Yön, Halkın Dostları, Militan, Ant gibi dergilerde toplumcu şiirin önemli isimlerinin ve eserlerinin ortaya çıktığını,
48-    Ataol Behramoğlu’nun, Refik Durbaş’ın, Süreya Berfe’nin, Veysel Çolak’ın isimlerine bu dönemde dikkat çekildiğini,
49-    1980 sonrası Türk şiirinin gelişmesinde Yazko Edebiyat, Üç Çiçek, Poetika, Fanatik, Şiir Atı gibi benzer dergilerin ne kadar önemli olduğunu,
50-    1980 Kuşağı Türk şiirinin en önemli kalemlerinin Tuğrul Tanyol, Haydar Ergülen, Ahmet Erhan, Oktay Taftalı, Ali Günvar, Adnan Özer, Metin Celâl, V.B.Bayrıl, küçük İskender, Lale Müldür, Seyhan Erözçelik ve Hüseyin Atlansoy olduğunu bir kez daha anladım.

0
4649
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle