14 ŞUBAT, CUMA, 2020

Dün Gece Daha Az Ağladın

İttihat ve Terakki'nin maliye nazırlığını da yapmış olan Mehmet Cavid Bey ve oğlu Şiar Yalçın üzerine bir deneme. 

Dün Gece Daha Az Ağladın

Şiar Yalçın uzun yıllar Milliyet’te ve Yeni Yüzyıl’da yazdı. Bugün hayal meyal hatırladığım bu yazıların ana konusu Türkçe idi. Yazım yanlışları, eski-yeni sözcükler, dilbilgisi kuralları… Yalçın’ın yazılarını okurken almış olduğu iyi eğitimi ve arkasındaki muazzam birikimi hissedebilirdiniz. Sonra bu makaleler Doğru Türkçe adıyla kitaplaştı. Ama şimdi bizim konumuz Şiar Yalçın’ın kitabı değil, onun defteri. Yani, Şiar’ın Defteri.

İttihat ve Terakki’nin ünlü simalarından Cavid Bey bir dizi talihsiz olay sonucu 1926 yılında idam edildiğinde oğlu Şiar henüz iki yaşını bile doldurmamıştı. Başından geçenler siyasi, iradi, hukuki açılardan incelenmeyi hak eden ve nice romanlara, politik filmlere konu olabilecek bir hayat yaşamış olan Cavid Bey o dönemde kendisini bizim için -ya da edebiyat tarihi açısından- ilginç kılan bir şey daha yaptı: Oğlunun doğduğu ilk günden başlayarak hiç atlamadan notlar tuttu. Bu kısa yazılarda Cavid Bey, çocuğu Şiar’a seslendi, ona olan sevgisini içten ve veciz cümlelerle ifade etti ve zaman zaman dönemin siyasi havasına dair düşüncelerini de bu notlara ekledi. Sonradan Şiar’ın Defteri adıyla kitaplaşan bu notlara bir bebeğe yazılmış mektuplar da diyebiliriz.

7. gün: 31 Teşrinievvel Cuma

​Dün gece daha az ağladın, fakat yine bizi uykusuz bıraktın. Artık bu evin kanunu sen yapıyorsun. Bu sabah nörsün dediği gibi home rule var. Hayatımızın nazımı sen oldun. Hayatı hususiyesinde istiklalini hiçbir şeye feda etmeyen baban şimdi senin esirindir. Efâl û harekatımızın, programımızın kumandanı sensin.


Bu notlar bize dönemin entelektüellerinden birinin iç dünyasıyla ilgili pek çok şey söylüyor. Şiar bebeğin kulağına ezan okumak ve çocuğun ismini fısıldamak isteyen bir tanıdıklarına biraz da kerhen izin verir Cavid Bey, “Müsaade ettik,” der. Kendisi, anlaşıldığı kadarıyla, bu töreni çok anlamlı ve gerekli bulmamaktadır.

9. gün: 2 Teşrinisani Pazar

Yirmi sene sonra sen bu satırları okurken artık belki izleri kalamayacak olan bu garip adetlere güleceksin!

​Baban hiçbir itikad-ı dini ile bağlı değildir. Annenin de ne taassubu ne de kuvvetli bir itikadı vardır. Fakat herkesin dinine, itikadına hürmetkarız... Dindar veya dinsiz, ne olursan ol yavrum, yalnız daima samimi, daima hür, daima müstakil ol. Bayrak açan zaman peygamberlerinin arkasından gitme. Senin peygamberin kendi vicdanın olsun.

Şiar’ın Defteri 
dönemin siyasi atmosferine alışılmışın dışında bir pencereden bakıyor. Madalyonun öbür yüzü. Cavit Bey yeni yönetimden, devletin işleyiş biçimden memnun değil. Oğluna yazdığı mektuplarda bu hissiyat kimi zaman ağır ifadelerle öne çıkıyor. Cavit Bey yaşadığı bu dönemi biraz da Abdülhamit devrine benzetiyor.

136. gün: 9 Mart Pazartesi

…Bu gece bilmem kaçıncı defa olarak Sultan Hamid devrini yaşadık. Mektupları gözden geçirdim. Mana verilebilecek olanları yırttım. İnsanı mahkum etmek için öyle manasız şeylere mana veriyorlar ki, hatırat defterlerimi bir emin mahalle tevdi için hazırladım. Bu senin minimini defterinden ayrılmak tehlikesi gözümün önünde dolaştı. Fakat bunu son dakikaya kadar saklayacağım.

Cavid Bey 1926 yılında Mustafa Kemal’e suikast davasında yargılanıyor ve idam ediliyor. Bugün bu İstiklal Mahkemesi kararının yanlış olduğu, yani yapılanın siyasi olduğu yönünde genel bir kabul var. Çünkü Cavid Bey’in kendisine atfedilen suç kapsamında herhangi bir eyleminin, bir programının olmadığı biliniyor. Fakat olaylar gelişiyor ve kader, eşine ve çocuğuna çok düşkün bu adamı ailesinden ayırıyor. Burada şu ‘her devrim önce kendi çocuklarını yer’ klişesi de çalışmıyor, zira Şiar’ın Defteri’ne bakılırsa, Cavid Bey olanlara, memleketin gidişatına pek destek verir gibi görünmüyor. Bilakis, defter boyunca pek çok defa yöneticilerin tutumundan, uygulanan baskıdan şikayet ediyor.

5. gün: 29 Teşrinievvel Çarşamba

… Bugün Cumhuriyet günüdür yavrum. Senden 361 gün ihtiyar olan bir cumhuriyetimiz var. On altı sende müstebit padişahlardan meşruti hükümdarlığa, hakimiyeti milliyeden Cumhuriyete geçtik. Cumhuriyet! Ne güzel, ne insani bir idareyi  tavsif eden bir kelime… Fakat her şeyin tereddi ettiği bu muhitte bu da şahısların hırslarını, emellerini tatmin için bir vasıtadan ibaret kalıyor… Fazilete hürmet azaldı, mefkureler yalnız reklam için kullanılmaya başladı. Çok müthiş hicranlardan kurtulan bu millet ve vatan hakiki bir salah yoluna girecek, gayretendiş rehberler bulacak olursa, belki sizlere, evladım, biraz refah ile, biraz uman ile intikal edecektir.

187. gün: 29 Nisan Çarşamba

​Ati çok karanlık görünüyor. Yarının nasıl tecelli edeceğini, sabah uykudan serbest kalkıp kalkmayacağımı bilmiyorum. Fena geceler geçiriyoruz. Günlerimiz de daha iyi değil. Müthiş bir terör devri yaşıyoruz. Her ihtimale mebni bir likidasyon yapmaya karar verdim. Senin için saklamak istediğim istikrazı dahili tahvillerini sattım.


Zor günlerdir. Takrir-i Sukûn günleri... Cumhuriyet idaresi kendi sistemini oturtmaya çalışırken kuruluş sancıları da çekmektedir. O dönemde Cavid Bey’in yakın arkadaşı Hüseyin Cahit’in sahibi olduğu Tanin Gazetesi -birçok başka yayınla beraber- kapatılır. Hüseyin Cahit Bey tutuklanır ve Çorum’a gönderilir. Çalan tehlike çanları artık Cavid Bey’in evinden de duyulmaktadır. Endişe had safhadadır.

133. gün: 6 mart Cuma

Bir yığın gazete kapadılar. İstanbul’da ve taşralarda. Niçin? Malum değil. Bu bir mukaddemedir. Her gün yeni bir fenalık duymaya hazırlanıyoruz.

Bu sabah telaş ile seni tartmayı unuttum. Akşam tarttım; yine 150 gram kadar kazandın.

196. gün: 8 Mayıs Cuma

Cahid’in müdafaası bir şaheser. Menetmek istedikleri makalelerin yüz tanesine değer. “Mahkum olmanın böyle bir mahkemede hakim olmaktan büyük bir  şeref olduğunu”, “kendisini adaletin, kanunun değil, kuvvetin, gayzın mahkum edebileceğini”, “hakim efendilerin kararları evvelden verilmiş olduğunu” ne büyük bir ruh ve  ne kadar asil bir kuvvetle söyledi. Buna karşı heyet-i hakime ancak mugalata kelimesini kullanabildi! Şimdiye kadar hiçbir mahkeme böyle necip bir müdafaaya muhatap olmamıştır.

Cavid Bey bir ittihatçı, her şeyden önce. Tarihçiler şüphesiz daha iyi bilir ama onu bu kimliğinin ve  geçmişten getirdiği siyasi çizginin o dönemin şartlarında maruz kaldığı suçlamalar ve aldığı ceza için yeter sebep olduğu bile ileri sürülebilir! Şiar’ın Defteri’nde bugün kimi kesimlerce neredeyse bütün kötülüklerin anası dolarak görülen İttihat ve Terakki’ye dair izler –övgüler- bulmak da pek tabii olarak mümkün. Cavid Bey “…Bu memleket efradına insan gibi yaşamak hakkını ve hatta hissini biz verdik. Türk milliyetini, Türk mefkuresini İttihat ve Terakki doğurdu,” diyor. Defterin birincil amacı ve özelliği olmayan -sayıca daha az- siyasi notlardan anlaşılacağı gibi Cavid Bey o günün yöneticilerine öfkeli. Onları yetersiz ve kötü niyetli olarak görüyor. Kendisini ise “samimi ve hakiki bir Cumhuriyetçi” olarak tanımlıyor. O kadar ki, Cavid Bey’e göre yaşadığı dönemde bir ideal uğruna Cumhuriyetçi olan bir iki düzine adam (bile) bulunamaz!

Taşıdığı çarpıcı ve düşündürücü siyasi tespitlere rağmen, temelde bir baba-oğul kitabı elimizdeki. Bir sevgi kitabı. Eseri yayına hazırlayan Şiar Yalçın yazdığı önsözde babasının kendisine olan bağlılığını “adeta perestiş derecesine varan aşırı sevgi” olarak tanımlıyor. Elli yaşında ilk kez baba olan Mehmed Cavid Bey, Şiar’ına duyduğu sevgiyi, aralarındaki o kopmaz bağı, ona sahip olmaktan duyduğu sonsuz şükranı her satırda hissettiriyor. Bize de hukuki, siyasi, idari boyutları bir kenara bırakıp işin insani yönü üzerine düşünmek kalıyor.

124. gün: 25 Şubat Çarşamba

Bu sabah devrettiğin yeni ayı tebrik için odana geldim. Ben yatakta iken odandan billur bir ses aksetmişti. Bu uyandığını gösteriyordu. Seni yalnız buldum ve bir çok dakikalar beşiğinin yanında seninle kaldım. Yorganını ayaklarınla bir tarafa atmıştın. Ellerin ağzında babanı karşıladın. Hem tebessümlerle, çok tatlı, çok canlı tebessümlerle…


183. gün: 25 Nisan Cumartesi

…Bugün Nisanın yirmi beşi.  Bir buçuk yaşını ikmal ettin… Geçen senenin bu günü ile ne büyük fark! Hiçbir şey bilmiyor, hemen hiçbir şey anlamıyor, hiçbir şey söylemiyor, hareket edemiyordun. Şimdi çok şey bilen, her şeyi anlayan, zeki bir çocuksun. Bildiğimiz, bilmediğimiz lisanla, kendi lisanınla neler söylüyorsun. Bütün gün hareketten kalmıyorsun. Geçen sene güzel bir tasvirdin. Bu sene ona inzimam eden bir ruh var. Bir melek ruhu.

Şiar’ın Defteri
 bir günlük. Örneği az görülür türden bir kitap. O dönemde yaşananları, hayata dair ayrıntıları, düşünceleri içeriyor. Ama bu belgesel özeliğine rağmen  kitap bir kurmaca roman havasında, belirgin bir suspense duygusuyla bitiyor. Cavid Bey “minimini” defterine son notunu köprüde polis tarafından durdurulup götürüldüğü Unkapanı karakolunda yazıyor!

238. gün: 19 Haziran Cumartesi

Ayrılırken tanımadığım bir adam, buyurunuz, dedi. Bunlar polis hafiyeleriydi. Hep birlikte bir otomobile bindik. Bekir Sami Bey nereye gideceğimizi sordu. Polise kadar, cevabını aldı. Ben de mi? diye sordum. Yine o adam, evet efendim, siz Cavit Bey, değil misiniz? Zatıaliniz de,” dedi. Bu haberi çok büyük bir sükun ile karşıladım. Fakat o dakikada seni ve anneni bu akşam görmemek, uyuyacağın dakikaya kadar baba, baba diye beni arayıp bulamayacağını ve yarın, öbür gün bunun yine tekerrür edebileceğini düşünmek beni titretti. Niçin gidiyordum?

Dün gazetelerde bir cinayet teşebbüsünden bahsetmişlerdi. Bu sabahki gazeteler bunda muhalif fırkanın alakadar olabileceğinden bahsediyorlardı. Bunun için Bekir Sami Bey’i tevkif etmiş olabilirler. Fakat ben niçin? İki seneden beri siyasete kati olarak veda etmişim. Yakından ve uzaktan hiçbir şeyle alakam yoktur.

0
7079
1
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage