05 ŞUBAT, PERŞEMBE, 2015

Bir Şiir Hareketi: Ataol Behramoğlu

Şiirin “bir duruş, bir ses, bir yürüyüş” olarak bir 'yoldaşlık biçimi'nde ilerlemesi, şairi de tıpkı şiiri gibi 'yaşam militanı' yapacaktır. Yolculuk, Özlem, Cesaret ve Kavga Şiirleri(1974) gibi uzun bir adı kitabına vermesi boşuna değil. Uğruna şiir yazılacak yaşamı kapsayan kavramlardır çünkü bunlar. Bazen sosyalizm yolunda gerekebilir, bazen de laikliği ve cumhuriyeti savunmada.
A. Behramoğlu 'varoluş sorunu' diyordu, bana kalırsa bir 'varoluş hareketi' şiir onun için. Şairse 50 yıldır bir özgürlük ve vicdan hareketi olarak bir şiir hareketi.

Bir Şiir Hareketi: Ataol Behramoğlu

50 yıllık bir şiir 'hareket'i. Bazen tek başına, gençliğinde en yakın hareket ve şiir arkadaşı İsmet Özel'le, sonraları hayli kalabalık bir biçimde ve politik bir 'hareket' doğrultusunda. Ama her zaman 'hareket'li bir şiir.

Hareket: Şiirden politikaya, hayattan düşünceye. Varlığı 'sıkıntıdan, sıradanlıktan, mevcuttan' kurtarmak ve kurtulmak, 'kurtuluş' fikrini bir düşünce biçimi ve eylem olarak  yeni bir 'kuruluş'a dek sürdürmek, ilerletmek, yükseltmek, ivme ve yükseklik kazandırmak. 'Dikey' bir oluş. İçinde yer aldığı uluslararası bir şiir etkinliğinin adı da ironik değil, poetik bir biçimde ve elbette politik olarak da, World Poetry Movement. Kurucularından olduğu bu kuruluşun adı, Dünya Şiir Hareketi. “Şiir benim için bir varoluş sorunu” diyor. Ne var bunda denebilecek bir cümle ilk bakışta, öyle ya kim için değil ki? Ama varoluşu nasıl anlamlandırdığınıza bağlı bir sorun bu elbette. Onunla yetinmemek ya da ona ulaşabilmek için uğraşmak. Ulaştıktan sonra belki de 'asıl şimdi!' deyip yürümek...

'Yürüyüş' şiiri

Bir 'yürüyüş'. 'Hareket'ten başlayınca doğal olarak diyelim, ki diyalektik anlamı da çıkar bundan, söz sırası 'yürüyüş'e gelecektir. Ataol Behramoğlu'nun ilk şiirlerini okurken katılacağınız 'yürüyüş' bir şiir biçimi olmanın da ötesinde bir 'yoldaşlık biçimi' olacaktır. Yürüyüş: Şiirle yürüyüş, politik bir yürüyüş, aşkla, hınçla, öfkeyle, sevinçle, kederle, yalnız, birlikte, sınıfla, sözcüklerle, ama hep ileriye. Siyah-beyaz bir yürüyüş de olabilir, “Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey ithalatçılar, ihracatçılar, ey şeyhülislam!/Bir gün mutlaka yeneceğiz! Bir gün mutlaka yeneceğiz! Bunu söyleyeceğiz bin defa!” dizeleri eşliğinde. Bembeyaz, ve ipek kadar renkli bir yürüyüş de, “Beyaz, ipek gibi yağdı kar/Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde”.

'Action Direct'. Doğrudan eylem. 'Action Poetique'. Doğrudan şiir. Aksiyon, hareket, yürüyüş, şiir, doğrudan. Ataol Behramoğlu'nun şiirinin kurucu ögeleri desem, fazla akademik gibi olacak, en iyisi şiirinin arkadaşları diyeyim, yol yola ve kol kola. Baştan beri ve yürüyüşünü hiç değiştirmeden. Bir hedefe doğru mu, değil. Hareketin kendisi de bir amaçtır ve buluşulacak yer de orasıdır. Şiir şiire çıkar. Şiirden şiire varılır.

“Halkın Dostları”

1969'da “Ant” dergisinde İsmet Özel, Süreyya Berfe ve Özkan Mert'le birlikte katıldığı ünlü “Toplumcu genç şairler savaş açıyor” oturumu ve ardından 1970'de yine İsmet Özel'le birlikte yayımlamaya başladıkları “Halkın Dostları” dergisiyle, şiirin politik bir 'hareket' olduğunu da inatla, ısrarla vurgularlar. Ama “Halkın Dostları” halkla beraber değil, halkın bir kaç adım önünde yürür. Çünkü onlar devrimcidir ve 'halkın dostları' halkı yüceltip, övmek gibi popülist tutumları mahkum etmekle de yükümlüdür: “Pek çok arkadaş halkı yüceltmeyi, övmeyi toplumcu bir tutum sanıyor. Oysa çoğu zaman devrimci olmayan bir halkıçılık anlayışıdır bu da. Halk çoğu kez çelişkiler içindedir. 'Korkak, cesur, cahil, hakim ve çocuktur.' Toplumcu şair bu gerçeği yakalamak, onu şiire aktarmak zorundadır. Gerçek bir başkaldırıya bu çelişkilerle hesaplaşarak varılacaktır çünkü.” (“Halkın Dostları”, Temmuz 1970).

“Bir Gün Mutlaka”

O günlerde çok ses getiren, neredeyse 50 yıldır da sözü edilen iki hareket. Zor, zorlu ve zorunlu. Adının 'açıkoturum' olması da ironik, ama tam bir 'savaş manifestosu'. Hareket sürüyor, eylem yürüyor. 1965'te A. Behramoğlu'nun 50 yıllık şiir yürüyüşünün ilk kalkış noktası olan Bir Ermeni General geliyor. İçinde Orhan Veli'yi, Necatigil'i, Cemal Süreya'yı, Ülkü Tamer'i ve İkinci Yeni'yi selamlayan şiirler var. 1970'de yayımlayacağı ve hem Türk şiirinin hem de A. Behramoğlu şiirinin başyapıtlarından olan Bir Gün Mutlaka kitabının erken hazırlığı sayılabilecek şiirler de var bu ilk kitapta. Bu 'öncü' yapıt aynı zamanda, şairin halkçı popülizmin şiiri ile devrimci şiir arasında işaret ettiği farklılıkları da örnekleyen şiirlerle doludur. Yani şair sözünü tutmuş ve devrimci şiirin nasıl olması, yazılması gerektiğini göstermiştir. Nazım Hikmet'ten sonra adlı adınca ilk kez 'devrimci' ya da 'sosyalist şiir' yazılmaya başlanmıştır böylece.


Bu şiir 'Onun Türküsünü' söylemek üzere yazılmaktadır artık, Guevera'nın, Vietnam'ın, Allande'nin, Şili'nin. Ve İsmet Özel'le karşılıklı yazdıkları, aynı adı taşıyan “Yıkılma Sakın” şiirinde de kendi dağlarının sessizliğini, kendi ülkesinin acılarını dile getirecektir: “Elbette vardır bir diyeceği, bir haberi/Bir kaçağa çay sunan kürt kadınlarının/dağlar dilsizdir yalçındır/Ama gün gelir bir diyeceği olur onların da/...” Ve uzun bir yürüyüşün ya da büyük bir yürüyüşün, şiirinde, hayatta, ülkede, dünyada, belleklerde, vicdanlardaki ütopyası olarak sürecek “Bir Gün Mutlaka” şiirini yazacaktır: “Yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın coşkusuyla/yürüyeceğiz çoğala çoğala...”

Organik bir şiir

1975'te yazdığı “Şiir Üstüne Bazı Düşünceler”, bu uzun yürüyüşe şiirin bir 'öncü', ve hareketli/ eylemli bir yapı içinde 'militan' olarak çıktığını da işaret eder. Adeta 'yükte hafif, pahada ağır' şeylerle donanmıştır 'militan', yani 'şiir'. “Şiir organik bir şey olmalıdır” derken, tam 40 yıl önce, 'yaşayan, varoluşsal, organik' bir yaratıdan, yapıdan söz ediyor. Söz ettiği her şeyi şiir kılmak, şiire dönüştürmek gibi diyalektik huyu olan bir şair. Diyalektik de bir huy değil midir hem, tıpkı şiirin de bir yürüyüş biçimi olmanın ötesinde zamanla davranış biçimi olması gibi. “Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var” şiiri bu anlamda hem şiirin 'organik' bir şey olması gerektiğini, hem hayatın bir şiir biçimi olduğunu, hem de diyalektiğin şiirin doğasına içkin olduğunu dile getiren bir armağandır okura.

Gömleği, sevdiği kız, yaşadığı şehir sımsıcak girer şiirlerine. Ülkenin doğası, “Güzel Yurdum, Üzgün Yurdum Türkiye”, sevinçle, umutla, öfkeyle, kederle ama her zaman inançla şiirinin

kalbindedir, şiirinin varlık nedeni gibidir. Kuşlar, ağaçlar, gökyüzü, balıklar, çiçekler, rüzgarlar, ırmaklar, yani hepimizin, şiirin de varlık nedeni olan doğa, hani şu tabiatıyla anayasaya aykırı olan, ve küçük şeyler, küçük ayrıntılar...Doğrusu tarihin büyük harflerle yazıldığı, devrimlerin büyük yanıtlar gibi çalışıldığı zamanlarda, marksist ve bağlanmış bir şairin , “Küçük şeylerden, küçük ayrıntılardan oluşmalıdır şiir” demesi, marksizmi de doğru anladığı ve yorumladığını gösterir. Tıpkı Edip Cansever'in “Otel” şiirinin son dizelerindeki gibi, “Hiç kimselerin ilgilenmediği/bazı olayların tarihçisi olarak” küçük şeylerle de şair ilgilenecektir.

Varoluş hareketi

Şiirin “bir duruş, bir ses, bir yürüyüş” olarak bir 'yoldaşlık biçimi'nde ilerlemesi, şairi de tıpkı şiiri gibi 'yaşam militanı' yapacaktır. Yolculuk, Özlem, Cesaret ve Kavga Şiirleri(1974) gibi uzun bir adı kitabına vermesi boşuna değil. Uğruna şiir yazılacak yaşamı kapsayan kavramlardır çünkü bunlar. Bazen sosyalizm yolunda gerekebilir, bazen de laikliği ve cumhuriyeti savunmada.

A. Behramoğlu 'varoluş sorunu' diyordu, bana kalırsa bir 'varoluş hareketi' şiir onun için. Şairse 50 yıldır bir özgürlük ve vicdan hareketi olarak bir şiir hareketi. 

1
15124
1
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Turan Maz
05.02.15
22:34
LOVE IT