
İsrail Ulusal Kütüphanesi, Franz Kafka’ya ait kayıp bir yığın yazıyı gün yüzüne çıkararak İsrail ve Almanya arasında on yıldan fazla süren yazarın mirasına dair yasal tartışmaya son verdi.
Almanca konuşan Çek bir Yahudi olan Kafka, bir Avusturya sanatoryumunda veremle savaştığı için yakın arkadaşı Max Brod’tan tüm mektuplarını ve yazılarını yok etmesini istemişti.
Kafka’nın 1924 yılında ölümünden Brod, arkadaşının isteğini yerine getirmeyerek 1939’da Kafka’nın yazılarını da alarak Nazi işgalindeki Çekoslovakya’dan Tel Aviv’e kaçtı. Brod, Kafka’nın pek çok eserini yayımlayarak, onun 20. yüzyılın en önemli isimlerinden biri olmasında büyük rol oynadı.
Prag’ta doğan Brod 1968’te vefat etti. Kütüphanenin konuşmacılarından Vered Lion-Yerushalmi, Brod’un ölümünden sonra ‘’Kafkavari Hikâye’’ arşivini açtıklarını söyledi. Brod’un bu arşivi ikiye bölündü ve sonra bir kısmı çalınarak Almanya’da satılmaya çalışıldı.
2008’in Mart ayından beri İsrail Ulusal Kütüphanesi, ‘’kayıp’’ eserlerin kendilerine teslim edilmesi için mücadele ediyordu. Mayıs ayında Almanya, Wiesbaden'deki bir mahkeme kararıyla, 10 yıl önce özel koleksiyonculara satılmak amacıyla Tel Aviv’den çalınan 100’den fazla yazı ve el yazmasını İsrail’e teslim etti.
Koleksiyonun diğer parçaları daha önce Tel Aviv’de kedilerle dolu bir apartmanın çalışmayan buzdolabında ve şehirdeki pek çok bankanın depozito kutularında bulunmuştu. Beşinci ve son gizli belgeler ise Zürih’te İsviçre’nin en büyük bankası UBS’nin bir kasasında bulunmuştu. İsviçre, mahkeme kararı sonucu bulunan eserleri de İsrail’e iade etti. İsrail Ulusal Kütüphanesi’nin küratörlerinden biri olan Stefan Litt, İsviçre’nin eserler konusunda iş birliğinden çok memnun kaldıklarını ve İsviçre’den orijinal arşivi birleştirecek 60 dosya getirdiklerini belirtti. Litt, “Burada edebi bir sürpriz yok ama Max Brod olmasaydı, Kafka’nın aslında kim olduğunu bilemezdik’’ diyerek sözünü bitirdi.
Kaynak: The Guardian
Dünya prömiyerini 2019 Sundance Film Festivali’nde yapan Give Me Liberty’den fragman yayımlandı. Yönetmen koltuğunda Kirill Mikhanovsky’nin oturduğu film, 72. Cannes Film Festivali’nde Yönetmenlerin 15 Günü Seçkisi’nde gösterildi. Filmin oyuncu kadrosunda Chris Galust, Lauren ''Lolo'' Spencer ve Maxim Stoyaov yer alıyor.
Kirill Mikhanovsky yönetmen olmadan önce Rusya’dan Amerika’ya göç ettikten kısa bir süre sonra Milwaukee’de tıbbi bir sürücü olarak çalışmış ve bu iş sırasında karşılaştığı eşsiz insanların hikâyelerini anlatmak için bu filmi çekmek istemiş. Filmde de bir tıbbı araç sürücüsü Vic, bir grup yaşlı insanı ve bir Rus boksörü cenazeye götürürken ALS (motor nöron hastalığı) hastası genç bir kadın olan Tracy’yi de yanında sürükleyerek işini kaybetme riskini göze alıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=YR8nVCExVo4
Phoebe Waller-Bridge, yazdığı ve başrolünde yer aldığı son yılların hit olan dizilerinden Fleabag’in senaryosunun tamamını, daha önce paylaşılmayan notlarını ve yeni başka yazılarını içerecek bir kitap yayımlayacak.
Ünlü yayınevi Random House, dün (7 Ağustos) BBC/Amazon’un ortak yapımı, Emmy adayı komedi-drama dizisi Fleabag’in tüm senaryosunun, prodüksiyon sürecinin ve bilinmeyenlerinin 5 Kasım’da Fleabag: Scriptures adıyla kitap hâlinde yayımlanacağı açıklamasında bulundu. Waller-Bridge, kitabında ayrıca her sezonun senaryosunun üretim sürecine ve görülmemiş sahnelerine de yer verecek.
Kitaptan daha önce ekrana yansımayan bir bölüm de paylaşıldı: “Kadının paltosu açılıp yere düşüyor. Altında sadece sutyeni var. Kolları olmayan küçük bir kadın heykeli çıkartıyor. Heykel kadının kucağında oturuyor. İki kadın. Biri gerçek. Biri değil. Her ikisi de doğuştan gelen kadınlıklarıyla orada."
Fleabag, 2016’da İngiltere’de BBC tarafından televizyona uyarlanmadan önce aslında 2013 yılında Edinburg Festival Fringe için tek kişilik bir kadın gösterisi olarak yazıldı. İki sezon süren dizi hem İngiltere’de hem de tüm dünyada ilgiyle izlendi. Waller-Bridge’in başrolde olduğu dizide Sian Clifford, Olivia Colman, Kristin Scott Thomas ve Fiona Shaw gibi isimler yer aldı.
Kaynak: Indiewire
Yönetmen koltuğunda Nicolas Roeg’in oturduğu, 1976 yılında vizyona giren The Man Who Fell to Earth (Dünyaya Düşen Adam) filmi diziye uyarlanıyor. Başrolünde David Bowie’nin yer aldığı ikonik bilim-kurgu filmi, yok olan gezegenini kurtarmak için “insan” rolü yapan bir uzaylının bir kadın ve diğer erkeklerin açgözlülüğü yüzünden karmaşıklaşan hikâyesini anlatıyor.
Walter Tevis’in romanından uyarlanan hikâyenin bir sonraki bölümünü ele alacak dizi, filmle ve romanla bağlantılı ögelere sahip olmakla beraber izleyicilere kendine özgü bir deneyim de sunacak. Senaryosunu Alex Kurtzman ve Jenny Lumet’in yazacağı ve yapımcılığını birlikte yürütecekleri dizi, CBS All Access platformunda yayımlanacak. Pilot bölümünün senaryosu hazır olan dizinin ne zaman yayımlanacağı ise henüz belli değil.
Paul Cézanne’ın ait La Montagne Sainte-Victoire (1897) tablosu, İsviçre, Bern Güzel Sanatlar Müzesi ile sanatçının soyundan gelenler arasında büyük bir kaosa yol açmıştı. Nitekim Temmuz 2018’de imzalanan ortak bir anlaşmanın ardından yaşanan kriz şimdilerde çözülmüş gibi görünüyor. Dava konusu tablo, ilk olarak 2012’de koleksiyoner Cornelius Gurlitt seçkisinde bulundu. Gurlitt’in babası, üst düzey Nazi komutanı Hildebrand Gurlitt, iddiaya göre Fransa’nın işgali sırasında söz konusu tabloyu ele geçirdi. Gurlitt’e miras kalan La Montagne Sainte-Victoire (1897) ise 2014 yılında Cornelius Gurlitt’in ölümünün ardından Bern Güzel Sanatlar Müzesi’ne bağışlandı. Nitekim, Cézanne Catalogue Raisonné’de yazılanlar ve German Lost Art Foundation tarafından yürütülen Gurlitt Provenance Research Project’e göre eserin en az 1940’a kadar Cézanne ailesinde korunduğu anlaşıldı. Ancak 1947’de Hildebrand Gurlitt’in yazdığı bir mektuba kadar eserin nerede olduğuna dair somut bir kanıt bulunamadı.
Taraflar imzaladıkları anlaşmada savaşın ideolojik koşullarını göz ardı ederek eser haklarının bir kısmını anlaşmalı olarak Gurlitt’e dolaylı olaraksa Bern Güzel Sanatlar Müzesi’ne devretti. Yapılan anlaşma hukuki belirsizliğe uzlaşmacı bir tavır alırken olası yeni bilgilere göre değişebilecek şartları kapsadı. Öte yandan, sanat kurumları ve özel koleksiyonlar arasındaki “sanat mülkiyeti” haklarına sözleşme kapsamında yeni bir yaklaşım getirildi. İsviçre’de bir müze koleksiyonuna giren eserin satılmasının halkın erişimine kapalı olacağı için yasal ancak onaylanmayan bir durum yarattığı biliniyor. Söz konusu anlaşmadaysa taraflar, kamusal erişim hakkına herhangi bir kısıtlama getirilmeyeceğini duyurdu. Cézanne mirasçıları ve Cornelius Gurlitt’in temsilcileri arasındaki anlaşma, sanat mülkiyetlerinde yaşanan hukuki krizlere getirdiği uzlaşmacı çözümle benzer davalar için denenebilecek yeni bir model olarak görülüyor.
Yeni bir müzenin açılışına hazırlanan Mısır, Firavun Tutankhamun’un tabutlarından birini restore etmeye başladı. 1922’de keşfedilen altın kaplamalı tabut, yaklaşık 7.000.000 metreye yayılan bir serginin parçası olacak. Sergide ayrıca içinde eşyalar, iki tekerlekli at arabası, giysiler ve yürüyüş sopalarının bulunduğu Firavun’un mezarının tavanına yerleştirilmiş 5.000’den fazla eser de yer alacak.
“Çocuk” firavunun mumyası, üç eş merkezli tabutun ve aynı zamanda granit bir lahit ve 4 adet altın kaplı tapınağın içinde bulundu. Bu üç tabutun ikisi Kahire’nin merkezinde bulunan Mısır Müzesi’nde sergideydi. Yaklaşık 20.000 metre yüksekliğindeki üçüncü ve en büyük tabut şu ana dek Mısır’ın güney kenti Luksor’da bulunuyordu. Firavunun “Krallar Vadisi”nde bulunan mezarından geçen ay çıkarılan tabut oldukça kötü durumda bulundu. Pek çok yerinde çatlaklar ve eksik kısımlar bulunan tabutun ilk restorasyon çalışmasının 8 ay sürmesi bekleniyor. Antik eser muhafaza uzmanı Eissa Zeidan’ın yaptığı açıklamaya göre tabuttaki hasarların nedeni yüksek sıcaklıklar ve nem. Yeni müze 2020’in sonlarına doğru açıldığında 3 tabut ilk kez birlikte sergilenmiş olacak.
Altın kaplamalı tabut, Firavun Tutankhamun’un hayatını resmediyor. Firavun, 9 yaşından 19 yaşına kadar 10 sene boyunca Mısır’ı yönetti ve ölümden sonra yaşam Tanrısı olan Osiris olarak biliniyordu.
Lana Del Rey, Instagram hesabı üzerinden geçtiğimiz günlerde Amerika’nın Texas ve Ohio eyaletlerinde gerçekleşen ve çok sayıda insanın hayatını kaybettiği silahları saldırılar doğrultusunda bestelediği şarkıdan bir bölüm paylaştı. Rey, henüz tamamlanmamış şarkıya Looking For America (Amerika’yı Aramak) adını vereceğini belirtti.
Rey, 30 Ağustos’ta yayımlanacak altıncı stüdyo albümünde de birlikte çalıştığı yapımcı Jack Antonoff ile birlikte kaleme aldığı şarkı için “Siyasetçi olmadığımı biliyorum, olmaya da çalışmıyorum ancak bir fikre sahip olduğum için kusura bakmayın – geçtiğimiz günlerde arka arkaya yaşanan saldırılar beni derinden etkilediği için bu videoyu paylaşmak istedim” şeklinde açıklama yaptı.
https://www.youtube.com/watch?v=gZsnomYL20E
Pan’s Labyrinth (Pan’ın Labirenti), The Shape of Water (Suyun Sesi) gibi filmleriyle tanınan Oscar’lı yönetmen Guillermo del Toro’nun yazdığı Scary Stories To Tell In The Dark (Korku Hikayeleri) adlı yeni bir korku filmi geliyor. Yönetmen koltuğunda The Autopsy of Jane Doe (Otopsi) filmiyle tanınan André Øvredal’ın oturduğu film, 23 Ağustos’ta vizyona girecek.
Film, 1960’lı yıllarda Amerika’nın unutulmuş ve yok olmaya terk edilmiş bir kasabasında Halloween gecesinde geçiyor. Bir grup genç, peşlerinden gelen zorba sınıf arkadaşlarından kaçarken korkunç efsanelerle ün salmış “perili” bir eve sığınmak zorunda kalıyor. Bundan sonraysa gençlerin hayatta kalmaları için korkularıyla yüzleşmeleri gerekiyor.
https://www.youtube.com/watch?v=Wrh5W70_0k0
Belçika’da bir otoyola dünyanın en yüksek halka açık sanat eserinin yapılacağını onaylandı. 60 metre yüksekliğinde olacak heykel, Rio de Janeiro’da bununda Jesus (İsa) ve New York’ta bulunan Statue of Liberty’nin (Özgürlük Anıtı) iki katı daha yüksek olacak.
250 ton ağırlığında olacak Arc Majeur (Ana Yay) adlı eser yoğun trafikli Namur ve Lüksemburg otoyolu E411’e inşa edilecek. Heykel Ekim ayına kadar resmi olarak açılmayacak fakat 10 Ağustos akşamında ana kısımların kurulmasına başlanacağı duyuruldu.
Eseri oluşturan Fransız sanatçı Bernar Venet bu fikri ilk 1979’da bulduğunu söyledi. 1984 yılında heykelin Auxerre şehrinin yakınında Paris’e çıkan A6 yoluna kurulması bekleniyordu fakat proje o zamanın belediye başkanının etkisiyle iptal oldu. Venet’in Belçikalı mekanik mühendislik şirketi CMI ile iş birliğine gitmesinden sonraysa proje tekrar hayat buldu.
Heykel anayolun her iki yanından çıkacak 28 ve 60 metre yüksekliğindeki iki yaydan oluşacak. Heykeli yerinde sabit tutmak içinse 1.000 ton beton kullanılacak. Forbes tarafından Fransa’nın yaşayan en iyi sanatçısı olarak tanımlanan Venet eserinin ‘’ saf doğanın kültürle birleşimi’’ olması gerektiğinin altını çizdi.
Pirelli’nin her sene merakla beklenen takviminin 2020 edisyonunun kamera arkası görüntüleri ortaya çıktı. İtalyan asıllı fotoğrafçı Paolo Roversi tarafından hazırlanan takvimin bu seneki teması: “Juliet’i Aramak’’. Bu sene 47.’sinin çekimleri gerçekleştirilen takvim, farklı kültür ve ülkelerin aktrislerini ve şarkıcıları bir araya getiriyor. Fotoğraflar Shakespearean drama ve kadın kahraman tarafından somutlaştıran sevgi, güç, gençlik ve güzelliğin kesişimini yansıtıyor.
Juliet rolünü yorumlamak için seçilen 9 kişi arasında Emma Watson, Claire Foy, Mia Goth, Indya Moore, Yara Shahidi, Kristen Stewart, Chris Lee, Rosalia, Stella Roversi yer alıyor. Roversi takvimini şöyle yorumluyor: “Ben hala Juliet’imi arıyorum ve tüm hayatım boyunca da arayacağım. Çünkü, Juliet bir rüya”.
https://www.youtube.com/watch?v=5Lx_qNReIlA