
Bozlu Art Project, Sara Baruh’un “Böylece” başlıklı kişisel sergisini 26 Temmuz’a kadar Mongeri Binası’nda sanatseverlerle buluşturuyor.
Sara Baruh’un 1990’lı yılların sonlarından beri geliştirmeye devam ettiği, farklı noktalarda çatallanan ve asimetrik gelişim izlekleri üzerinde ilerleyen sanat pratiği, çoğunlukla soyut anlayışların, kimi zaman da figürün sunduğu sayısız resimsel olanağı kapsayan zengin bir külliyata kaynaklık ediyor. Baruh’un seçtiği kâğıdın, boyanın ve tuvalin dokusunu her zaman koruyarak ve özünde bu dokulara resimsel jestlerle eklemeler yaparak özgürce peşinden gittiği deneysel yaklaşım, sanatçının üretimlerindeki çatallanma noktalarını belirliyor. Baruh’un yeni sergisi “Böylece” sanatçının hem birleşen hem de ayrışan izlekler üzerinde ürettiği yakın dönem çalışmalarını bir araya getiriyor.
“Sara Baruh hem tuvallerinde hem de kâğıt eserlerinde nokta, çizgi, renk ve lekelerden oluşan enerji alanları yaratır. Bu alanları oluşturan dışavurumcu boya kullanımı, doğadan ödünç alınmış figür fragmanları ve akışkan formlar, bir soyut resim grameri içinde ve grafitiyi de anımsatan bir zindelikle hem bilinci hem de bilinçaltını harekete geçiren imgeler doğurur. Eserlerini üretirken Baruh’un her daim bir başlangıç noktası olarak gördüğü doğanın kendisi de sergide kendine yer bulur. Pek çoğumuzun iç mekânlarda görmeye alışkın olduğumuz bitkiler, sergi boyunca onları canlı tutmak üzere tasarlanmış tam spektrum aydınlatmaların ışığıyla aşina olmadığımız biçimlere bürünür.
İz bırakma hâli ve arzusu Baruh’un sanatla kurduğu ilişkinin temelinde yer alır. Bu arzuyla harekete geçme ve ortaya çıkan hâlin içinde kalma durumları, deyim yerindeyse sanatçının noktalarla ördüğü kompozisyonlarında en belirgin biçimleriyle görünür olur. Baruh’un noktaları resimsel jestlerle tekrar ederek ulaştığı meditatif hâle izleyici de noktaların toplamıyla oluşan kompozisyonlardaki akışı takip ederken ulaşabilir. Böylece eserler sanatçının üretim sürecinde içinde bulunduğu hâl ile izleyiciyi davet ettiği hâli birleştiren birer geçiş kapısına veya ara yüze dönüşürler.
Arkalarında izleyicilerin kendi düşüncüleriyle baş başa kalacakları zihinsel mekânlara doğru açılan bu kapılar, Baruh’un sanat pratiğini bütüncül olarak değerlendiren metinler arası okumaları da bu mekânlara davet eder. Sanatçının sıklıkla severek kullandığı el yapımı kâğıtlarda en açık hâlleriyle karşımıza çıkan, aşınmayı ve pürüzü gizlemeyen yüzeyler zamana ve tesadüfe dair kavramsal sorgulamaları bu okumalar çerçevesinde sürdürmeyi mümkün kılar. Böylece resim, tüm görkemiyle hâlâ keşfedilmemiş zihinsel mekânları alışılmadık bir ışıkla aydınlatan bir yol göstericiye dönüşür.”
Gazeteci, yazar Özgür Mumcu’nun türler arası karşılaşmanın, gezegen çapında komploların ve kırılgan umutların hikâyesini kaleme aldığı yeni romanı Dünyalılar, April Yayıncılık’tan çıktı.
İlk romanı Barış Makinesi; İngilizce, Almanca, İtalyanca, Arapça başta olmak üzere 11 dile çevrilerek dünyanın dört bir yanında okurlarla buluşan Mumcu, Dünyalılar ile edebiyat dünyasına geri dönüyor. Roman yalnızca geleceği değil, geçmişimizi de yeniden sorgulatan soluk soluğa bir maceraya davet ediyor. Mumcu, yeni dünyanın şifrelerini odağına alarak, felsefi altyapısı ve macera dozuyla iddiasını kanıtladığı Dünyalılar ile çıtayı daha da yükseğe koyuyor.
“İstanbul’a bir uzay gemisi düştü. Evrende yalnız olmadığımız artık sır değil. Peki gelenler kim? Misafir mi, işgalci mi? Peki insanlık, kendi karanlığıyla başka bir evrenden gelenler üzerinden yüzleşmeye hazır mı?”
Sakıp Sabancı Müzesi’nin klasikleşen yaz etkinliklerinden Müzede Suare, bu yıl “Başka Biçimler, Tanıdık Hâller” temasıyla 17-22 Haziran tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşacak.
Sabancı Vakfı’nın katkıları ve Başka Sinema iş birliğiyle düzenlenen açık hava film gösterimleri, Boğaz manzaralı Fıstıklı Teras’ta gerçekleşecek. Bu yıl “Başka Biçimler, Tanıdık Hâller” temasıyla hazırlanan seçki, sinemanın farklı anlatım biçimlerini tanıdık duygularla buluşturarak izleyiciyle güçlü bağlar kurmayı hedefliyor. Sabancı Vakfı’nın Kısa Film Yarışması’nda ödül alan ve toplumsal konulara odaklanan kısa filmlerle başlayacak program, Müzede Suare seçkisiyle devam edecek.
Müzede Suare, 17 Haziran Salı günü yapay zekâ ile üretilmiş ilk uzun metraj belgesel olan Gerçek Ötesi (Post Truth)’nin ekip katılımlı dünya prömiyeriyle başlayacak. Alkan Avcıoğlu’nun yönettiği film, izleyiciyi bilgi çağının çarpıtılmış gerçekliğiyle yüzleştirecek. 18 Haziran Çarşamba, Robbie Williams’ın hayatını anlatan Better Man, Türkiye’de ilk kez Müzede Suare kapsamında gösterilecek. Michael Gracey’nin yönettiği film, Williams’ın çocukluğundan Take That yıllarına ve solo kariyerine uzanan yolculuğunu müzik eşliğinde anlatıyor. 19 Haziran Perşembe, Doğuş Algün’ün yönettiği Ölü Mevsim izleyiciyle buluşacak. Funda Eryiğit ve Ece Yaşar’ın başrollerini paylaştığı film, kişisel bir kaybın ardından muhafazakâr bir mahallede sıkışıp kalan iki kız kardeşin hayatına odaklanıyor. Gösterim, film ekibinin katılımıyla gerçekleşecek.
20 Haziran Cuma, sinema tarihinin en ikonik isimlerinden Charlie Chaplin imzalı Altına Hücum (The Gold Rush), 100. yıl vizyonu öncesi gösterimiyle izleyiciyle buluşacak. 21 Haziran Cumartesi, Oscar Wilde’ın kült eseri Ciddi Olmanın Önemi (The Importance of Being Earnest), National Theatre Live yapımıyla Türkiye’de ilk kez gösterilecek. Max Webster’ın sahneye taşıdığı yapım, iki centilmenin yalanlar üzerine kurulu ilişkileri üzerinden toplumsal rolleri zekice sorguluyor. Müzede Suare 22 Haziran Pazar günü, 2073 filmiyle ile sona erecek. Asif Kapadia’nın yönettiği film, belgesel görüntüler ile kurgusal sahneleri bir araya getirerek iklim krizi, gözetim teknolojileri ve küresel eşitsizlikler gibi çağımızın önemli meselelerini ele alıyor.
Altı gece boyunca sürecek Müzede Suare 2025’in biletlerini SSM’nin internet sitesi ve Biletinial platformundan satın alabilirsiniz.
Depo’da sanatseverlerle buluşmaya devam eden “ARADA 1997-2003: Belgelerle Şakalaşıyoruz” sergisi kapsamında, Neriman Polat ve Gül Ilgaz’ın katılımıyla 12 Haziran Perşembe saat 17.00’de bir sergi turu düzenlenecek.
Nergis Abıyeva küratörlüğünde gerçekleşen “ARADA 1997-2003: Belgelerle Şakalaşıyoruz” adlı arşiv sergisi, dört sanatçı arkadaş olan Gülçin Aksoy (1965-2024), Nancy Atakan (d. 1946), Gül Ilgaz (d. 1962) ve Neriman Polat’ın (d. 1968) arşivlerinden bir seçkiyi sunuyor. Sergi, dört sanatçının iş birliğinin ilk kamusal çıktısı olan ve 1997 yılında Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleşen “Arada” sergisinden başlayarak 2003 yılında Karşı Sanat’ta katılımcıları genişleyen ve daha kolektif bir yapıya bürünen “Aileye Mahsustur” başlıklı sergiye uzanan bir zaman dilimini mercek altına alıyor. “ARADA 1997-2003: Belgelerle Şakalaşıyoruz”, 1990’ların güncel sanat tarihi yazımına alternatif bir anlatıyla katkıda bulunurken, grubun humour’ını, neşesini, mizahi yönlerini de açığa çıkarıyor.
Söyleşi herkesin katılımına açık olacak. “ARADA 1997-2003: Belgelerle Şakalaşıyoruz” sergisini 12 Temmuz’a kadar Depo’da ziyaret edebilirsiniz.
Sanatçı Ali Kazma ile yazar Alberto Manguel, İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi’ndeki “Aklın Manzaraları” sergisi kapsamında 14 Haziran’da bir araya gelecek.
Ali Kazma’nın 13 Haziran 2025 – 1 Şubat 2026 tarihleri arasında izleyici ile buluşacak sergisi “Aklın Manzaraları” Kazma’nın 2010’lardan itibaren kitap ve edebiyat üzerine odaklandığı çalışmalarına yer verecek. Ayrıca sergi, sanatçının video yapıtlarını ve Kazma’nın geniş fotoğraf arşivinden bir seçkiyi de ağırlayacak.
Bu sergide, Arjantin asıllı yazar ve kitap tarihçisi Alberto Manguel’in kütüphanesinin Portekiz’e taşınma sürecini ele alan ve Türkiye’de ilk kez gösterilecek videosu “Alberto Lizbon’da” (2024) da yer alacak.
Sanat ve edebiyatın kesişim noktasında gerçekleşecek ve moderatörlüğünü serginin küratörlerinden Demet Yıldız Dinçer’in yapacağı söyleşide, dünyanın “şiirsel” bir haritasını çıkarmaya çalışan Kazma’nın yapıtları ile sanatçının “gerçeklik ile hayal gücü arasında bir dönüşüm portalı” olarak tanımladığı Manguel’in düşünsel dünyası üzerine sohbet edilecek.
14 Haziran 2025, Cumartesi günü, saat 15.00’te İstanbul Modern Oditoryum’unda gerçekleşecek söyleşi ücretsiz olacak. Konuşma dili İngilizce olacak ancak simultane çeviri desteği verilecek.
Ayrıca bu söyleşi dışında Alberto Manguel, 13 Haziran Cuma günü 16.00 – 18.00 saatleri arasında Yapı Kredi Yayınları Beyoğlu Kitabevi’nde kitaplarını imzalayacak.
1970’lerin folk rock ve Anadolu pop izlerini taşıyan özgün müziğiyle tanınan Telli Davul, 5 Temmuz’da Montreux Caz Festivali’nde sahne alacak.
Adını, İstanbul’un eski orkestralarında bas gitara verilen lakaptan alan Telli Davul, Anadolu’nun çok katmanlı kültürel zenginliğini disko, saykodelik, funk ve caz öğeleriyle çağdaş bir anlatıma dönüştürüyor. Yaylı tambur ve çağlama gibi geleneksel enstrümanları, melodik bas yürüyüşleri ve doğaçlamaya açık yapısıyla birleştiren grup; hem yerelden beslenen hem evrensel sahnelere seslenen yenilikçi bir müzikal dil sunuyor.
Grupta; vokal, yaylı tambur, çağlamada Muaz Ceyhan, tuşlu çalgılarda Maya Muz, davul Danae Palaka, bas gitarda Özer Ateş yer alıyor. 2025 yılı boyunca Türkiye’de ve yurt dışında pek çok sahnede yer alan Telli Davul, Montreux Caz Festivali’ni bu yolculuğun en önemli duraklarından biri olarak görüyor.
Telli Davul, 5 Temmuz Cumartesi günü Montreux Caz Festivali’nin The Memphis Stage’inde Anadolu’nun seslerini dünya dinleyicisiyle buluşturacaklar. 4 – 19 Temmuz 2025 tarihleri arasında İsviçre’nin Geneva Gölü kıyısında düzenlenecek festivali ayrıntılarına burada ulaşabilirsiniz.
Ozan Bilginer’in “Hep Daha Az Anlıyorum” başlıklı kişisel sergisi, 15 Haziran’a kadar Belm’art Space’te sanatseverlerle buluşuyor.
Ozan Bilginer’in yeni sergisi “Hep Daha Az Anlıyorum”, anlama edimini serbest bırakmaya çalışırken sanatın gizemi ile serigrafi tekniğinin geçmişinden gelen içerikleri bir araya getirerek izleyici ile iletişim kuruyor.
“‘Hep Daha Az Anlıyorum’ sergisi, ‘içerik ve teknik’ eksenlerini kullanan bir diyalog üzerine kuruldu. Sanatın temellerinden olan ve birbirini besleyen eksenlerin zemini, Fransız şair, roman ve deneme yazarı Louis Aragon’un bir ifadesi ile şekillendi. Dada akımının öncülerinden olmuş ve sürrealizmin kurucuları arasında yer almış Aragon, hiciv ve alay gibi araçları kullanarak sanatın devrimci yanına vurgu yapmıştı. I. Dünya Savaşı’nın tahrip ettiği bir çevrede sanatçının elinden başka ne gelebilirdi? Ya günümüzde?
Serginin görsel içeriği, bir sanatsal/endüstriyel baskı tekniği olan serigrafi ile şekillendirildi. Günümüzde her ne kadar imgenin tekrar üretilmesi için bir araç olarak kullanılsa da baskı sanatı, ilk icat edildiğinde daha kutsal bir amaca hizmet ediyordu: bilginin dolaşımı. Hangi bilginin dolaşıma gireceğine bağlı olarak, propaganda afişlerinden ofis şablonlarına, kitaplardan tekstil illüstrasyonlarına kadar pek çok alanda işlev gören bu tekniğin esnekliği serginin içeriğiyle bir araya getirildi.”
Künye:
1. Wait Till The End Schoeller Durex 300 gr Üzerine 9 Renk Serigrafi Baskı 70 x 100 cm 2025 5/13 Edisyon
2. Vır Vır Acid Free 200 gr Kağıt Üzerine 4 Renk Serigrafi Baskı 50 x 70 cm 2025 6/17 edisyon + 3 EA
3. Etme Bulma Dünyası Schoeller Durex 300 gr üzerine 7 renk serigrafi baskı 70 x 70 cm 2025 6/16 Edisyon
4. Hep Daha Az Anlıyorum Schoeller Durex 300 gr Sulu Boya Kağıdı Üzerine 4 Renk Serigrafi Baskı 50 x 70 cm 2025 11/45 Edisyon
Melek Zeynep Bulut’un “The Recursion Project: Levh-i Mahfuz” adlı yerleştirmesi Londra Tasarım Bienali’nin davetiyle 2025 edisyonunda yer alıyor.
“The Recursion Project: Levh-i Mahfuz” madde hafızası kavramını dünyayı ve zamanları şekillendiren bir kavram olarak ele alıyor. Melek Zeynep Bulut; cismin ötesine geçme, maddeyi aşarak yeni bir boyutla etkileşim olasılıklarını oyunlu bir dille araştırıyor. Eser ise madde, algı ve kolektif hafıza arasındaki ilişkiyi araştıran ve bu araştırmayı sahneleyen bir yerleştirme olarak izleyici karşısına çıkıyor. Türkiye’nin çeşitli noktalarından alınan topraklarla tasarlanmış yansıtıcılı parçalar “Recursion Oyunu”nu oluşturuyor ve eser hem kolektif hafızayı hem de algıyı içinde barındıran bir döngünün ifadesi olarak hayat buluyor.
“Levh-i Mahfuz Sahnesi”nin kurulduğu her yerde kolektif hafızaya ait parçalar kendini sonsuzlukta tekrarlıyor ve izlenenle izleyicinin yerini değiştirerek çok boyutlu bir zeminde “çerçeve” kavramı ile oynuyor. Matematikte kullanılan “Tesseract Küpü”ne yaptığı oyunlu gönderme ile asılı bir küp formunda yerleşen hafıza parçaları, tekrar eden akustik ve ışık kurgusu ile desteklenerek “zamansızlık ve mekânsızlık” eşiğiyle ilgili bir tecrübe başlatıyor.
“The Recursion Project: Levh-i Mahfuz”u 29 Haziran 2025 tarihine dek Londra’da Somerset House’da 1 Numaralı galeride, Londra Tasarım Bienali kapsamında ziyaret edebilirsiniz.
Fotoğraf: Mark Cocksedge
Memed Erdener’in “Bizden Değilse Bizdendir” başlıklı mini sergisi 26 Temmuz’a kadar Zilberman Dialogues’ta sanatseverlerle buluşuyor.
“Bir bebek ve tarih-sonrası bir makine arasında gezinen düşünceler. Bir bebeğin dil öncesi sözsüz dönemi ve tarihin sonunun sessizlik olacağı iddiası. En başta sözsüzlük ve en sonda sessizlik.
Ötekilik yeryüzünden silindi. Artık dışarısı kalmadı. Dışarının içe dahil edilmesiyle içerinin sınırları silindi. Tanınma arzusu, tanınacak kimse kalmadığı için kendini iptal etti. Çoğulluk içinde bir birlik değil, farksızlık içinde bir aynılık doğdu. İnsan, efendi ile köle arasında kıvranan o tarihsel varlık olmaktan çıktı. Ne dönüştüren bir irade ne de dönüştürülen bir nesne oldu. Çatışmasız, tehlikesiz, düşüncesiz insan yeniden doğaya da karışamadı. Tarihin sonunda insan, tanınma arzusunu terk etmiş, anlam üretmeyi bırakmış, tarih-sonrası bir makine oldu. İnsan artık ne doğanın öznesi ne de kültürün yaratıcısıydı. İnsan sadece yaşayan bir organizmaya indirgenmiş oldu. Tarihin sonu sessizlik oldu.*
*Bu yazı Alexandre Kojève’in düşünceleri ile yazıldı.”
Künye: A Post-historical Machine / Tarih-sonrası bir Makine, 2025 Acrylic on 2 pieces of hardboard / 2 adet kontrplak üzerine akrilik each / herbiri 50 x 70 cm
Marta Jarque’nin yazdığı ve Daniel Jiménez’in resimleriyle renklenen, Dedektif Derman ve Miskin Köpeği Tango’nun maceralarını anlatan üç kitaplık “Dedektif Derman” serisi, Emrah İmre’nin çevirisiyle Redhouse Kidz (SEV Yayıncılık)’ten çıktı.
“Dedektif Derman” serisinin ilk kitabı Derman İpucu Peşinde, ikinci kitabı Derman Define Peşinde üçüncü ve son kitabı Derman Bilmece Peşinde ile 7 yaş ve üzeri çocuklar kendilerini birbirinden gizemli ve eğlenceli maceraların içinde buluyor.
Dedektif Derman ve miskin köpeği Tango salamlı sandviç hırsızını yakalayabilecek mi, baykuşun sesini dinleyip gizemli hazineyi bulabilecek mi, bilmeceleri çözüp alışveriş listesini doğru okuyabilecek mi?
“Derman İpucu Peşinde: Derman dünyanın en iyi dedektifi olmak istiyor. Bunun için yapması gerekenler çok basit: Gözünü̈ dört açmak, parmak uçlarında yürüyebilmek, hemen hemen hiçbir şeyden korkmamak ve gözlemlerini not etmek… Çözmesi gereken ilk gizem ise salamlı sandviçini kimin yediğini bulmak. İpuçlarının peşine düşen Derman, problem çözme becerilerini kullanıp obur ve gizemli sandviç hırsızını yakalayabilecek mi?
Derman Define Peşinde: Dedektif Derman büyük bir keşif için neler yapması gerektiğini çok iyi biliyor: Adımlarını dikkatli atıp mesafeleri iyi hesaplamak, çevresindeki seslere kulak kesilmek, hemen hemen hiçbir şeyden korkmamak ve gözlemlerini not etmek… Garajda bulduğu kilitli kutunun sırrını çözmek için ipuçlarının peşinde düşen Derman, baykuşun sesini ayırt edip defineyi bulabilecek mi?
Derman Bilmece Peşinde: Dedektif Derman bilmeceleri çözmek için ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor: Zor sözcüklerin anlamını öğrenmek, çeşitli ölçümler yapmak, okulda öğrendiği matematik bilgilerini kullanmak ve her şeyi yanında taşıdığı deftere not etmek… Karmakarışık alışveriş listesini sıraya koymakla işe başlayan Derman, para hesabını doğru yapıp bakkalın sorduğu bilmecenin cevabını bulabilecek mi?”