SANATORIUM, Kerem Ozan’ın “Çek Valf” başlıklı kişisel sergisi 23 Mayıs-12 Temmuz tarihleri arasında Karaköy’deki yeni mekânında sanatseverlerle buluşturacak.
“Mekânın üç katına yayılan çalışmalar, yapımı tamamlanmamış bir süs havuzu ve çevresinde saçılmış konfetilerin oluşturduğu bir inşaat atmosferi içerisinde yer alıyor. Sergi gösteri yapma, yerden yükselme, havaya fırlama ve patlama gibi dışavurumcu eylemleri farklı süre, hız ve yoğunluklarda ele alıyor. Bayraktar bu jestleri üretkenlik ve tahakküm göstergesi olarak tekrarlanan dikey itkiler olarak yorumluyor ve yalnızca sanata özgü olmayan, kendi kendini yücelten hiyerarşik sistemlerin güç performansları olarak değerlendiriyor.
Sanatçı, vektörel hareketleri üreten, düzenleyen, gizleyen ya da tarif eden teknik araçlara odaklanarak, iktidarın teknolojik sistemler içinde nasıl yeniden üretildiğini inceliyor. Bu çerçevede, gösteriyi mümkün kılan otomasyon süreçlerini, yapay zekâ üretimleri, teknik çizimler ve gözetim kayıtları aracılığıyla ele alıyor.
Mekanik süreçlerin kayıtsız doğasını öne çıkaran bu estetik, yaratıcı özneyi yücelten anlatıları aşındırmayı ve eyleme hükmeden teknikleri ön plana çıkarmayı hedefliyor. Diğer yandan iç dünya ile dışavurum ve özel ile kamusal alan arasındaki çelişkileri, huzursuzlukları, niyetleri hissettirmeyi amaçlıyor.
Sergide tekrarlayan film replikleri, kent kameralarından kesilmiş görüntüler ve sistemlerinden izole edilmiş gözden uzak teknik parçalar, bütünselliğe direnen bir estetik içinde bir araya geliyor. Üretimler belirli bir anlatıyı tamamlamak yerine, proje fikirlerini askıya alan, zamansal ve mekânsal kesintiler barındıran aralıklarda yer alıyor. Bayraktar çalışmalarında bu tür estetik tercihleri her türden iktidarın tutarlılık, kapalılık ve bütünlük fantezilerini beklentilerini ötelemek için kullanıyor.”
SANATORIUM yeni mekân adresi: Emekyemez mah. Abdussalah Sk. No: 3, 34421 Beyoğlu/İstanbul
Künye:
1. Kerem Ozan Bayraktar, Bahçe ve Havuz, 2025, Hahnemühle Matt Fibre kağıt üzerine baskı, alucobond üzerine monte edilmiş, 200 x 86 cm (Detay)
2. Kerem Ozan Bayraktar, The system is, 2025, Tek kanal video; buluntu videolar, sesli, 05:34 dk
Japon yazar Hiromi Kawakami'nin aşka dair sorulara çarpıcı ve evrensel cevaplar arayan ödüllü romanı Nişino'nun On Aşkı, M. Alparslan Demir’in çevirisiyle Budala Kitap’tan çıktı.
Japonya, Amerika, İspanya, İtalya, Almanya, İngiltere gibi ülkelerde çoksatarlar arasına giren Nişino’nun On Aşkı, okurlara modern bir destan sunuyor.
Kitapta her bölümde farklı bir kadın sesleniyor okura. Kitap insanların farklı yaşlarda aşka ve âşık oldukları kişilere bakışının nasıl değiştiğini gösteriyor. Her aşk kendi doğallığında başlayıp ilerliyor ve aynı şekilde son buluyor. Tıpkı ağaçtan kopan kuru bir yaprağın savrula savrula yere düşmesi gibi… Geriyeyse hayal kırıklıkları, keder ve yalnızlık kalıyor. Ne de olsa bir aşk bitince herkes kaybediyor.
Artopol Galeri, Ozan Ünal’ın bronz heykellerinden oluşan “İki Kişilik Bir Dünya” başlıklı kişisel sergisini 13 Mayıs-15 Haziran tarihleri arasında sanatseverlerle buluşturacak.
Heykel, yazı ve çizimi harmanlayan Ozan Ünal’ın “İki Kişilik Bir Dünya” sergisi, zamanın hoyratlığına, dünyanın büyüyen gürültüsüne, toplumsal hızın ve tahammülsüzlüğün iç sıkışıklığına karşı; iki kişinin kendilerine bir kıyı kurduğu, içe dönük ama dışa dirençli bir dünyayı anlatıyor. Sessiz, dokunaklı ve dirençli bir alana odaklanıyor.
“Ozan Ünal’ın heykelleri, zamandan ve mekândan azade figürlerle örülü. Bronz malzemenin asaleti ve ağırlığıyla örülü figürler, zaman ve mekândan bağımsız birer sığınak gibi karşımıza çıkıyor. Kimi zaman birbirine sokulmuş iki bedende, kimi zaman aynı boşluğa yönelmiş iki omuzda hayat bulan bu heykeller; insanın insana kurduğu en yalın ve en derin bağı temsil ediyor.
‘İki Kişilik Bir Dünya’, bir rüya kırıntısı kadar kırılgan ama bir ömür boyu taşınacak kadar sağlam bir hissi çağırıyor: Kalabalıktan çekilerek, iki kişilik bir dünyada iyiliği mümkün kılmak. Bu sergi, bir insanın başka bir insan için kurabileceği en naif, en dirençli evin hikâyesi.”
Filiz Piyale Onat’ın “Transparan” başlıklı kişisel sergisini 14 Mayıs-14 Haziran tarihleri arasında Galeri / Miz’de sanatseverlerle buluşuyor.
Küratörlüğünü Öykü Demirci’nin üstlendiği “Transparan” sergisi, katmanlı yüzeyleri ve sessiz manzaraları, insanın doğayla ve kendisiyle kurduğu kırılgan ve geçirgen ilişkiyi derinlemesine sorguluyor. Filiz Piyale Onat’ın sanatsal pratiği, sessizlikle çevrelenmiş doğa manzaralarının içinde kaybolmuş küçük ölçekli, çoğunlukla insan yapımı üç boyutlu öğeler arasında bir gerilim kuruyor. Bu gerilim, bireyin doğadaki yalnızlığına, sessizliğine ve görünmez varlığına işaret ediyor. Sanatçının eserlerinde doğa, görkemli bir fon değil; insanın kendisini tanımladığı, zamanla beliren izler taşıyan bir hafıza alanı olarak izleyici karşısına çıkıyor.
Sergide varoluşsal sessizlik katmanlı bir derinliğe kavuşuyor; doğa, yalnızca bakılan bir dış dünya değil, içinde kaybolunan geçirgen bir alan olarak yeniden düşünülüyor. Bu bağlamda transparanlık kavramı sergide, doğanın fiziksel görünümü ile insanın içsel deneyimi arasındaki geçirgen sınırları hem maddesel hem de düşünsel düzlemde iki ayrı yaklaşım üzerinden irdeleniyor. İzleyici, “Transparan” sergisinde, görünür olanla görünmeyen, geçmişle şimdi arasındaki ince katmanlarda ilerlerken, insanın doğa kadar transparan olup olamayacağını sorguluyor.
Behçet Çelik’in ilkgençliğin samimi ve sahici duygularıyla örülü, edebiyatı hukukla buluşturan bir duruşma oyunu kurduğu romanı Küskünler, Günışığı Kitaplığı’ndan çıktı.
Çelik, bir aile meselesini çözmek için, dört arkadaşı hukuk yolunda bir araya getiriyor. Roman, aynı plağı dinleyenlerin, bir matematik kümesinde buluşanların, kendini ifade edemeyenlerin, küskünlerin ve arada kalanların hikâyesini anlatıyor.
“Yazdıklarıyla hep tam not alan Ferhat, babasıyla dedesinin birbiriyle konuşmadığını anlattığı ödevde başarısız olunca tüm sınıf çok şaşırır. Ama bir tek Gül, bu uzun küslüğün nedenini merak eder. Ferhat onu dedesiyle tanıştırmayı teklif ettiğinde kendini geri dönülmez bir yolda bulur. Arkadaşları Akın ve Zeynep'in de katılmasıyla dörtlü, bir barıştırma planı başlatır. İşleri iyice çorba etmeyi göze alarak kurdukları tuzak, buzları eritmeye yetecek midir?..”
Francis Ford Coppola imzalı The Godfather, canlı senfoni orkestrası eşliğinde 14 Eylül’de Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda, 16 Eylül’de ATO Congresium Ankara’da ve 18 Eylül’de ise İzmir Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda izleyicilerle buluşacak.
Nino Rota’nın ölümsüz film müzikleri, dev ekran gösterimiyle eş zamanlı olarak 65 kişilik İstanbul Film Orkestrası tarafından canlı olarak icra edilecek. Paramount Pictures tarafından 1972 yılında yayımlanan The Godfather, Corleone ailesinin 1945 ile 1955 yılları arasındaki hikâyesini ve diğer New York mafya aileleriyle olan rekabetini derinlemesine ele alıyor. Marlon Brando’nun canlandırdığı başkarakterin gücü en küçük oğlu Al Pacino’ya devretmesini konu alan filmde ayrıca James Caan, John Cazale, Robert Duvall ve Diane Keaton da rol alıyor.
Filmin müziklerini besteleyen İtalyan besteci Nino Rota, sadece film müzikleriyle değil, opera ve senfonik eserleriyle de tanınıyor. Federico Fellini gibi önemli yönetmenlerle uzun süreli iş birlikleri yapan Rota, The Godfather Part II filmiyle 1975’te En İyi Film Müziği dalında Oscar kazandı.
Etkinliklerin biletlerine Biletinial, Biletix, Bubilet ve Passo üzerinden ulaşabilirsiniz.
Büyükdere35, Kübra Su Yıldırım’ın “What’s Inside” başlıklı 1wallexhibition sergisini 16 Mayıs - 14 Haziran tarihleri arasında sanatseverlerle buluşturacak.
Arzu ve korku, zaman ve zamansızlık, varlık ve yokluk, kimlik ve temsil gibi kavramları ele alan sergi, izleyiciye doğrudan yöneltilen “What’s Inside” – “içerisinde ne var?” sorusuyla başlıyor. Bu soru aracılığıyla, zihin, bilinçdışı, kimlik, arzu, korku ve varoluşa dair çok katmanlı bir düşünsel alan açılıyor. Serginin kavramsal merkezinde yer alan triptik yapı, zaman algısı, kimliğin parçalanabilirliği ve hakikatin çoğul doğasını görsel bir dille sorguluyor. Eserler, bu merkezden türeyen düşünsel ve imgesel uzantılar olarak mekânda yerini alıyor. Yıldırım’ın üretimi; Platon’un Mağara Alegorisi, Jung’un Liber Novus’u, Demokles’in Kılıcı, Persephone miti gibi felsefi, mitolojik ve psikanalitik referanslarla örülü çok katmanlı bir semiyotik düzlemde şekilleniyor. Grotesk formlar, dünyevi arzular ve gerçekliğin kırılganlığı serginin alt temalarını oluşturuyor. Sergi, doğrusal anlatıdan kaçınarak izleyiciyi zaman, kimlik, varlık ve temsil gibi temel kavramlar etrafında düşünmeye davet ediyor.
Serginin açılışına, müzisyen Çağlar Fidan’ın sergiye özel bestelediği ve T.S. Eliot’ın The Hollow Men şiirinden dizeler içeren bir parça eşlik edecek. Ayrıca Çağlar Fidan, sergi kapsamında 24 Mayıs Cumartesi günü Büyükdere35’te konser verecek. Fidan, bu konserde Kübra Su Yıldırım’ın “What’s Inside?” sergisinin iki eserinden yola çıkarak 18, 19. ve 20. yüzyıldan kimi Osmanlı müziği eserleriyle bir anlatı kuruyor. İlk bölümde, Yıldırım’ın Persephone mitine atıfta bulunan 3 numaralı çalışmasından ilhamla, bu hikâyeyi Osmanlı müziği repertuarından seçtiği şarkılarla müziklendiriyor. Fidan, ikinci bölümde ise serginin başlığı olan “What’s inside?” sorusunu, Yıldırım’ın 1 numaralı işi üzerinden, yine müzikle yanıtlıyor. Bu yanıta Şeyh Galib’in 18. yüzyılda kaleme aldığı Hüsn-ü Aşk kılavuzluk ediyor.
Künye:
1. ‘‘What’s Inside, I’’ - Triptik, ahşap üzerine akrilik ve arşivsel kağıt üzerine fine art baskı - 150x90 cm - 2025
2. ‘‘What’s Inside, III’’ - Ahşap üzerine akrilik ve kuru pastel - Ana panel 60×66 cm - Yan panel 33×19 cm - 2035
3. ‘‘What’s Inside, V’’ - Ahşap üzerine akrilik ve kuru pastel - 38x25 cm - 2025
Gülten Dayıoğlu’nun yayımlandığı günden bu yana dört kuşağı etkileyen romanı Fadiş’in hayatını, kişisel ve entelektüel gelişimini anlattığı, kırklı yıllardan başlayarak Türkiye’nin toplumsal ve kültürel bir panoramasını çizdiği kitabı Bende Kalmasın, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı.
Dayıoğlu’nun otobiyografik özellikler taşıyan romanı Fadiş, çocuk kitapları alanında Türkiye’nin ilk çoksatarıdır. Hâlen 156. baskısı dördüncü kuşaklar tarafından okunan roman, kahramanına verilen yatılı okul vaadiyle son buluyordu. Yıllardır okullarda, söyleşilerde ve çeşitli iletişim ortamlarında Fadiş siz misiniz? Fadiş sonra ne yaptı? Nasıl bir insan oldu? gibi sorularla karşılaşan Gülten Dayıoğlu bu soruların yanıtlarını içeren bir kitap yazma vaadini Bende Kalmasın ile yerine getiriyor.
“Pek özel haldeşlerim selam!
Yediden yetmişe, hepinizi coşkuyla kucaklıyorum. Fadiş adlı romandan tanışıyoruz; o romanın kahramanını dört kuşaktır çocukluk arkadaşınız, dostunuz, kardeşiniz gibi sevdiniz, onunla özdeşleştiniz. Ben o romanı, çocukluk anılarımdan esinlenerek yazmıştım. İnsan yaşamında öyle romanlar vardır ki, özellikle başkahramanı, okurun belleğine taht kurup yaşam boyu orada varlığını sürdürür. Fadiş de işte bu tür eserlerden biri.” (Kitaptan alıntıdır.)
İstanbul Modern’in “Müzeler Konuşuyor” programı, bu yıl Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu iş birliğiyle düzenleniyor. 14 Mayıs’ta Rotterdam’daki Boijmans Van Beuningen Müzesi’nin uzun yıllar direktörlüğünü yapan Sjarel Ex, 27 Mayıs’ta ise Amsterdam’daki Stedelijk Müzesi Direktörü Rein Wolfs sanatseverlerle buluşacak.
Rotterdam’daki Boijmans Van Beuningen Müzesi’nin eski direktörü Sjarel Ex, 14 Mayıs Çarşamba günü “Müzeler ve Depolar için Yeni Bir Tipoloji” başlıklı konuşmasında, müzelerin koleksiyonlarını toplumla daha etkin şekilde buluşturma sorumluluğuna odaklanacak. Programın ikinci konuğu ise, 27 Mayıs Salı günü Amsterdam’daki Stedelijk Müzesi’nin direktörü Rein Wolfs olacak.
İstanbul Modern’de 2012 yılında “La La La İnsan Adımları” sergisinin de küratörlüğünü üstlenen Sjarel Ex, bu kez bilgi ve deneyimlerini Türkiye’deki müze profesyonelleri ve izleyicileriyle paylaşacak. Ex, Boijmans Van Beuningen Müzesi’nin koleksiyonunu, 2021’de inşa edilen ve ziyarete açık ilk sanat deposu olan Depot Museum Boijmans Van Beuningen’de (Depot) aracılığıyla kamuyla buluşturan isim olarak tanınıyor.
Söyleşi öncesinde, projeyi başlatan Sjarel Ex ve yapının mimarlığını üstlenen MVRDV’nin kurucularından Winy Maas’ın anlatımıyla şekillenen DEPOT – Reflecting Boijmans adlı belgeselin de gösterimi yapılacak. Sonia Herman Dolz’un yönetmenliğini üstlendiği belgesel film, Depot’nun kuruluş sürecini anlatıyor.
Sjarel Ex - Boijmans Van Beuningen Müzesi
Tarih: 14 Mayıs 2025, Çarşamba
17.30 - Belgesel Gösterimi: DEPOT - Reflecting Boijmans, 86’
19.00 - Söyleşi: “Müzeler ve Depolar için Yeni Bir Tipoloji”
Gülsün Karamustafa’nın kent belleğine odaklanan “Bir Nevi İşgal Hali” başlıklı sergisi 1 Temmuz’a kadar BüroSarıgedik ve Merdiven Art Space’te sanatseverlerle buluşuyor.
Gülsün Karamustafa’nın “Bir Nevi İşgal Hali” sergisi kentlerin kuşaklar boyunca inşa edilen kimlik ve karakterlerinin, değişen politikalar karşısındaki kırılganlığını gözler önüne seriyor. BüroSarıgedik’i aşarak Merdiven Art Space’e de yayılan sergi, kentsel güç dinamiklerini derinlemesine sorgulayan çok yönlü bir yaklaşım sunuyor. Sanatçının yakın dönem kolaj, asamblaj, buluntu nesne, yerleştirme ve video çalışmalarını bir araya getiren sergi, şehirde var olma hâlinin kişisel ve ortak düzlemde nasıl sürekli evrildiğini araştırıyor.
Serginin ana metaforu olan “anahtar”, kent anlatısındaki devamlılıkları, kırılmaları ve değişimleri simgeliyor. Karamustafa, İstanbul’un tarihinden ilham alarak, şehrin dinamiklerini ve ruhunu, zaman içinde gerçekleşen dönüşümler, el değiştirmeler ve göçlerle şekillenen kolektif hafızayı mercek altına alıyor. Sergi, İstanbul’un yakın geçmişinde bir arada yaşayan toplulukların hikâyelerini de gün yüzüne çıkarıyor. Anahtar, yalnızca bir geçiş nesnesi olarak değil; aidiyet, bağlılık ve sahiplik arasındaki ince çizgiyi simgeleyen güçlü bir sembol olarak izleyici karşısına çıkıyor. Sanatçının çalışmaları, toplumsal hafıza ile kentsel mekânın birbirini şekillendirdiği karmaşık ilişkiyi görünür kılarak izleyiciyi kendi kentsel deneyimleri üzerine düşünmeye davet ediyor.
Künye: Cefakar Şehir Stoic City 2021 Demir, ahşap ve plastik 225 x 210 x 315 cm