Bağımsız sanatçılar için özgün bir platform sunan offgrid art project, Doç. Dr. N. Didem Öz’ün “Imprint” başlıklı kişisel sergisini 1 Şubat tarihine kadar sanatseverlerle buluşturuyor.
offgrid art project, İpek Eyüboğlu’nun kuruculuğu ve Nilay Yerebasmaz’ın kurucu direktörlüğünde MSGSÜ Geleneksel Türk Sanatları Bölümü akademisyenlerinden Doç. Dr. N. Didem Öz’ün “Imprint” sergisiyle kapılarını açtı. İzleyicilere dokuma sanatına dair yeni bir perspektif sunmayı amaçlayan “Imprint”, sanatçının el sanatlarına dair bilgi birikimini ve yaratıcı vizyonunu ortaya koyuyor.
Kültürel mirasın korunmasına ve geliştirilmesine önemli katkılarda bulunan Öz’ün bilimsel araştırma projesinin bir çıktısı olarak tasarlanan bu sergide geleneksel dokuma ve motiflerin çağdaş bir yaklaşımla ele alındığı eserler, offgrid art project’in disiplinler arası ve çok sesli sergi konseptiyle uyum içerisinde sanatseverlerle buluşuyor. Yazmacılık ve dokuma tekniklerini birleştirerek özgün, üç boyutlu ve modern eserler oluşturmayı hedefleyen N. Didem Öz, eserlerinde klasik yazma teknikleri ve motiflerinden yola çıkıp sınırlarını genişleterek, iki boyutun ötesine geçen tasarımlar yaratmayı amaçlıyor. Özel koleksiyonlar üzerinde yapılan araştırmalar ve daha önce karşılaşılmamış örneklerin keşfi “Imprint” sergisindeki eserlerin önemli bir boyutunu oluşturuyor.
Macar edebiyatının büyük ustalarından Dezső Kosztolányi’nin hayali taşra şehri Sárszeg’de dünyanın ilk günlerinden beri insanları perişan etmiş bir açmazın peşine düştüğü romanı Tarlakuşu, Dr. Erdal Şalikoğlu’nun çevirisiyle Péter Esterházy’nin sunuşuyla Telemak Kitap’tan çıktı.
Kosztolányi; Tarlakuşu’nda evde kalmış kızlarını bir haftalığına değişiklik olsun diye köye gönderen bir anne babanın hayatının sessiz altüst oluşunun hikâyesini anlatır. Artık yaşlanmış çift başbaşa kalınca uzun zamandır –sebepsiz yere– geri kaldıkları şehir hayatına karışır. Restorana giderler, tiyatro izlerler. Baba eski dostlarıyla içer, sarhoş olur. Evde kalmış kızlarının yokluğu varlığında konuşamadıkları şeylerin yüzeye vuruşunu tetikler. Çok sevdikleri kızlarına dair telaffuz edemedikleri, birbirlerine itiraf edemedikleri bir kusur onları yer bitirir.
“Tarlakuşu’nun çirkinliği bir sembol değildir. Bu çirkinlik, unutmayı, yok etmeyi çok istediğimiz, ama mümkün olmayan, her zaman geri gelen, her zaman bizimle olan, acımasız, tıpkı babasıyla birlikte olan bir kız çocuğu gibi, adlandırılamayan endişedir. Tarlakuşu’nun çirkinliği, yumuşak şişkinliği, donukluğu, agresif iyiliği: biziz. Bu kadar katı, bu kadar öngörülebilir, bu kadar kişiliksiz, bu kadar Macar olan bizim hayatlarımızdır. Tarlakuşu ebedidir. Kurtuluş yoktur. Küçük kuşumuz her zaman evine uçar.” - Péter Esterházy
Ateş Alpar’ın karşılaşmalar, dayanıklılık, süreklilik ve sekteye uğrama süreçlerini ele alan yeni performansı Şimdi ve Burada, 4 Ocak’ta Bilsart’ta sanatseverlerle buluşacak.
Ateş Alpar, hareket, ses, yazı ve imgenin inşa edici ve yıkıcı döngüsünü bedenin dönüşümüne ve arada kalan ihtimallere odaklanıyor. Performansta Alpar’a müzisyen Gazele, şair Mehmet Said Aydın ve sanatçı Sevinç Altan eşlik edecek. Alpar’ın Şimdi ve Burada performansı olumsallığa ve müşterek pratiklere kapı aralıyor. Sanatçı, “hareket bedeni mesken edindiği yerden koparabilir mi?” sorusundan yola çıkarak bedenin dengeden çıkışını dayanıklılığı güçlendiren bir adım olarak yorumluyor. Performans, tarihin akışındaki kırılmaların izinde bir sorunun cevabını arıyor “dengede kalmak gerekli ve mümkün müdür?”
“Ses, imge ve yazı katmanlarının oluşturduğu tarihsel yığının çatlakları arasından sızan gelecek ihtimalleri, karşılaşmalarla bedenleri birbirine bağlar. Karşılaşmalar bedeni şekillendirir ve bozar; sınırlar ve genişletir. Oluş hâlindeki beden mekâna ve zamana tutunurken varlık ile görünmezlik arasında salınır. Hareket ve jest anlık dengeyi sarsar ve yeni ihtimallere kapı aralar. Bedenin dengeden çıkışı dayanıklılığı güçlendirecek bir sonraki adımın işaretidir. Tıpkı kelimelerin akıp gitmesi, gürültünün olumsallığı ve imgelerin rastgele yerleşmesi gibi.
Bu performans imgelerin bulanıklığı, sözlerin kopukluğu, seslerin tınısındaki çatlaklarla kesişimsel bir dünyanın içine giriyor. Ses imgeyi imge hareketi hareket yazıyı sarsıyor ve tüm dengeler bozulup yeniden ve yeniden kuruluyor.”
Ateş Alpar
Künye: Ateş Alpar, Şimdi Ve Burada, Performans 2025
Tıp doktoru ve yazar Monty Lyman’ın deriyi bilimsel, toplumsal, psikolojik ve manevi açılardan ele aldığı çalışması Derimizin Olağanüstü Yaşamı -Dış Yüzeyimize Yakından Bir Bakış, Sevkan Uzel’in çevirisiyle Metis Yayınları’ndan çıktı.
Lyman; “En sıra dışı organımızı baştan aşağı inceleyen bu çalışma, deriye yazılmış bir aşk mektubu. Kitapta deriyi bir prizma olarak kullanarak farklı zaman ve mekânlara bir bakış atacağız; antik tarihten bilimin geleceğine, Papua Yeni Gine’de timsaha tapan insanların zarif dövmelerinden Miami Plajı’ndaki güneşperestlerin derilerindeki değişimlere uzanacağız.
Önce deriyi fiziksel açıdan katman katman inceleyeceğiz. Ardından beslenmemizin cildimizi etkileyip etkilemediği, cildimizi nelerin yaşlandırdığı ve güneş ışığının ne kadarının fazla olduğu gibi soruları, gerçek ile efsaneyi birbirinden ayırarak ele alacağız. Bu sorulardan yola çıkarak, dokunma kaynaklı acı ve keyiften, stresin cilt üzerindeki etkilerine kadar, deriyle zihni birbirine bağlayan merak uyandırıcı konuları inceleyeceğiz.
Deri ile zihin yakın arkadaştır ve başka hiçbir organ psikolojik açıdan bu denli önem taşımaz. Derimizin başkaları tarafından nasıl algılandığı –veya buna ilişkin kendi fikrimiz– zihinsel sağlığımızı etkileyebilir. Dış yüzeyimize yaptığımız yolculuğun son kısmında, deriyi toplumsal bağlamda ele alacağız. Deri bizi birleştirir: İnsan, başkalarıyla iletişim kurmak için deriyi kalıcı olarak işaretleyen ve dövme yapan tek canlıdır. Öte yandan, deri bizi ayırır: Deri rengi ve “kirletici” cilt hastalıkları toplumları bölerek, insanlık tarihinin gidişatını değiştirmiştir. Sonuç olarak, insan derisi fiziksel varlığının çok ötesindeki etkileriyle felsefe, din ve dil üzerinde iz bırakmıştır.”
2023 yılında Yağmur Demirtaş ve Gizem Yöngül tarafından kurulan tiyatropallas, Şimdi Ne Yapacağız oyununu 18 Ocak’ta, Romeo’yu Beklerken oyunu ise 1 Şubat’ta Kadıköy Feyk Sahne’ne tiyatroseverlerle buluşacak.
Sarah Grochala’nın yazmış olduğu Romeo’yu Beklerken, savaş ortamında güvenli alan ile güvensiz alan ayrımının nasıl birbirine karışıp değişebileceğini gösterirken mim, absürt ögeler ve gerçekçi tiyatro dinamiklerinden yararlanarak savaşın acımasızlığı ve saçmalığını ele alıyor. Ülkü Şahin’in yönettiği oyunda Talya karakteriyle Gizem Yöngül, Edhem karakteriyle Hamdi Malcı ve Raneen karakteriyle Sevda Küpeli yer alıyor. 2023 senesinin aralık ayında prömiyerini yapan oyun, İstanbul’da çeşitli sahnelerde sahnelenmeye devam ediyor.
Tiyatronun kurucu, oyuncu ve yazarlarından Gizem Yöngül’ün yazıp yönettiği Şimdi Ne Yapacağız?, modern dünya karmaşasını ikili ilişkiler üzerinden mizahi bir dille seyirciye aktarıyor. Leyla ve Zafer çiftinin evlerinde düzenledikleri nikah töreninde geçen oyunda çift sade bir tören beklentisindedir. Organizatör Feridun Bey’in tören konseptini yanlış anlamasıyla gelişen olaylar, uzun süredir birlikte olan çiftin ilişkilerindeki yanlış anlaşılmalara da ışık tutuyor. Oyunda Leyla karakterine Yağmur Demirtaş, Zafer karakterine Ömer Uslu ve organizatör Feridun Bey karakterine Yusuf Burak Kurtoğlu hayat veriyor. 2024 yılının mayıs ayında Feyk Sahne’de prömiyerini gerçekleştiren oyun, izleyicilere günümüz ilişkilerini sorgulama alanı yaratıyor.
Künye:
1-3. Şimdi Ne Yapacağız Oyunu
4-6. Romeo’yu Beklerken Oyunu
Yiğit Yazıcı’nın eskiz defterlerinin daha önce ortaya çıkmamış bir bölümünün de yer aldığı “Eskiz Defterimin Gizli Sayfaları” başlıklı sergi, ArtMate Project aracılığıyla, 20 Ocak 2025 tarihine kadar Genesis İstanbul’da sanatseverlerle buluşuyor.
Yiğit Yazıcı’nın Genesis İstanbul’da ilk defa izleyici karşısına çıkan eksizleri 1990-1995 seneleri arasındaki yarattığı eskiz defterlerinin bugüne kadar hiç görülmemiş bir parçasını gözler önüne seriyor. Sanatçının “en pür, korkusuz, müdahalesiz yanını yansıttığını” söylediği eskiz defterinin sınırlı print’lerinin yanı sıra, sergide son dönem tuval resimlerinden oluşan bir seçkisi de yer alıyor.
Yiğit Yazıcı sergi hakkında şunları söylüyor: “Resim yapmaya başladığım üniversite dönemimden başlayarak, ‘Eskiz Defterlerim’, bir süre heyecanlarımı paylaştığım ve hayatımı direkt olarak resimle ve yazıyla aktardığım dostlarım oldu. Eskiz defterleri sanatçının anlarına şahitlik eder. Zaman makinası gibidir, yaşamınızın senaryosunu içinde barındırır. Bu sergide eskiz defterlerimin daha önce tanıtılmamış bölümlerini, fine art print baskılar ile izleyicilerin beğenisine sunuyorum. Ayrıca sergide son dönem tuval resimlerimden de bir seçki yer alıyor.”
Ines Garland’ın siber zorbalık, yas tutma, duygularla baş etme gibi önemli konuları hafif ve mizahi bir dille ele aldığı, Maite Mutuberria’nın resimlediği romanı Lilo, Emrah İmre’nin çevirisiyle Can Çocuk’tan çıktı.
10 yaş ve üzeri okura hitap eden bu kitap hafif anlatısıyla derinlikli bir hikâye sunuyor. Romanın kahramanı Emi’nin anne babası birkaç günlüğüne seyahate çıkacağı için, büyükannesi, büyükbabası ve köpekleri Lilo'yla beraber kalır. Lilo bir zamanlar sevecen ve şakacı olan Emi'nin artık inatçı, telefonuna yapışık yaşayan, ağlamak için odasına kapanan bir çocuğa dönüştüğünü fark eder. Üzüntü ve korkuyu kokular aracılığıyla algılama konusunda özel yeteneği olan Lilo, kurnaz sokak köpeği Olivertwist ve gizemli kedi Berenice'nin yardımıyla Emi'nin hayatını kimin mahvettiğini bulmaya çalışır.
“Yaşım on üç veya on dört, yani çocuk yaştayım, ama köpek yıllarıyla kaç bilmiyorum, çünkü insan yıllarına göre köpek yaşı hesaplamayı bilmiyorum. Ama yakın yaştaki çocukların nasıl olduklarını biliyorum -sahibim Emi on bir yaşını yeni doldurdu-, meydana gittiğimizde, evimin bahçesinin önündeki sokaktan geçtiklerinde ve okul çıkışında bir sürü çocuk görüyorum. On üç yaşındaki bir çocukla on dört yaşındaki bir çocuk aynı değildir tabii, ama o yaşlardaki çocukların yaptıklarını görünce aşağı yukarı onlarla yaşıt olduğumu tahmin ediyorum. Aslında bütün çocuklar birbirinden farklı ama bir yandan da benzeşiyorlar.”
Seçkin Pirim’in İtalya’daki ilk kişisel sergisi 19 Ocak 2025 tarihine kadar Triennale Milano’da sanatseverlerle buluşuyor.
Tommaso Tovaglieri’nin küratörlüğünü üstlendiği sergi, Seçkin Pirim’in reçine, kâğıt, alüminyum, cam ve mermer gibi farklı malzemelerle ürettiği eserlerinden oluşuyor. Minimalist heykellerinde bilgisayar destekli ve el yapımı unsurları bir araya getiren Pirim, teknoloji ile geleneksel zanaatkârlık arasında dinamik bir diyalog kuruyor. Triennale Milano’nun iç ve dış mekânlarına yayılan sergi, sanatçının soyut formlara ve ışık kullanımına ilgisini vurgulayan bir seçki sunuyor. Palazzo dell’Arte’nin dışında sergilenen, polyester ve otoboyası kullanılarak üretilen The Gate of Eye başlıklı anıtsal heykel serginin başlangıç noktasını oluştururken, Pirim’in mekâna özgü yaklaşımını gözler önüne seriyor. İç mekânda ise sanatçının Vertical Touch ve Seven Days gibi eserleri yer alıyor.
Seçkin Pirim’in daha önce sergilenmemiş eserlerinin de yer aldığı sergi, form, renk ve tekrar eden desenlerle izleyicilerin mekânsal algısını zenginleştiren bir deneyim sunuyor. Sanatçının kullandığı yarı saydam malzemeler ve ışık oyunları, hareket ve derinlik duygusunu güçlendiriyor.
Seçkin Pirim sergi hakkında şunları söylüyor: “Müze Trienalle de Milano sergisi İtalya’da gerçekleştirdiğim ilk kişisel sergim olmasının yanı sıra, bu zamana kadar yapmış olduğum en büyük işlere sahip, kapsamlı bir sergi. Sergide yer alan işlerin bir kısmı bu sergi için yapıldı ve ilk kez burada sergileniyor. Bir kısmı ise küratör Tommaso Tovaglieri’yle karar verdiğimiz yeni işlere göz kırpan bir seçkiye ait. Kendi adıma bu serginin benim için yeni düşünce biçimlerine kapı açtığını söyleyebilirim.”
Fotoğraflar: Gianluca Di Ioia
Arter, yeni yılda da Öğrenme Programı kapsamında düzenlenen farklı etkinliklerle sanatseverleri bir araya getirmeye devam edecek. Osmanlı tarihçisi, araştırmacı, akademisyen ve yazar Cemal Kafadar’ın, Arter’de izleyicilerle buluşan Yasemin Özcan’ın “Islak Zemin” sergisinde yer alan belli eserlere odaklanan “Aslanlarla Ceylanlar Üzerine” başlıklı konuşması, 4 Ocak’ta Sevgi Gönül Oditoryumu’nda düzenlenecek. Bir üretim yöntemi olarak metin kullanımına odaklanan “Çağdaş Sanatta Üretim Yöntemleri: Yasemin Özcan Eşliğinde Filizlenen Karakterler” başlıklı atölye çalışması ise 18 Ocak’ta gerçekleşecek.
Arter, Yasemin Özcan’ın “Islak Zemin” başlıklı kişisel sergisinde yer alan, sanatçının Alevi-Bektaşi geleneğine referansla ürettiği Köşeler (2022), Kıymetini Bilene (2003) ve Kaygulu Abdal Çıkmazı (2016) isimli eserleri bağlamında bir konuşma gerçekleştirmek üzere Osmanlı tarihçisi, araştırmacı, akademisyen ve yazar Cemal Kafadar’ı ağırlayacak. Herkesin katılımına açık ve ücretsiz olarak düzenlenen “Aslanlarla Ceylanlar Üzerine” başlıklı konuşma, 4 Ocak 2025 Cumartesi günü saat 17:00’de Sevgi Gönül Oditoryumu’nda gerçekleşecek. Cemal Kafadar konuşmasında Özcan’ın ailesinden devraldığı Alevi geleneğini ele alarak kıymet bilme, yas tutma, iz bırakma ve doğadaki döngüsel süreçleri kabul etme gibi konulara değinecek. Kafadar, sanatçının bu bağlamda ürettiği ve geçmiş sergilerinde izleyicilerle buluşan Kolon (2005) ve Aslanlarla Ceylanların Kucağında (2016) adlı eserlerine de değinerek, bu geleneklerin sosyokültürel tarihine dair uzun yıllara yayılan kendi çalışmaları ile eserler arasında kurduğu ilişkiyi aktaracak.
Arter’in “Çağdaş Sanatta Üretim Yöntemleri” başlıklı atölye serisinin üçüncüsü, Yasemin Özcan yürütücülüğünde 18 Ocak 2025 Cumartesi günü saat 14:00’te gerçekleşecek. Her bölümünde başka bir sanatçının farklı bir mecrayı katılımcıların deneyimine açması hedeflenen bu atölye çalışmasında Özcan, yaklaşık otuz yıla yayılan kavramsal sanat pratiğinde bir üretim yöntemi olarak metin kullanımına odaklanacak. Sanatçının pratiğine dair kısa bir sohbetin ardından katılımcılar atölye için hazırlanan arşivden bir karakter seçip bu karakterin kendilerine hissettirdikleri üzerine düşünecekler. Seçtikleri karakterin ismi, mesleği ve kişilik özelliklerine dair ihtimalleri tartışarak onu canlandıracak, başka bir ifadeyle “filizlendirecekler”. Bu tartışmadan yola çıkarak karakterlerine dair kısa bir metin kaleme alan katılımcılar, daha sonra bu metni grupla paylaşacaklar. Arter’in Atölye alanında gerçekleşecek atölyenin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Arter’deki etkinlikler hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Künye:
1. Yasemin Özcan: Islak Zemin Sergiden görünüm Küratör: Eda Berkmen Arter, 2024 Fotoğraf: flufoto (Barış Aras & Elif Çakırlar)
2. Yasemin Özcan Kıymetini Bilene 2003 Fotoğraf, kaset, ses kaydı Ses kaydı: 45” Değişken boyutlar Fotoğraf: flufoto (Barış Aras & Elif Çakırlar)
3. Yasemin Özcan Ankara (Islak Zemin serisi) 2024 Seramik karolar üzerine aşındırılmış metin Değişken boyutlar Fotoğraf: flufoto (Barış Aras & Elif Çakırlar)
Sophie Schoenwald’ın kaleme aldığı, Günther Jakobs’un resimlediği, yılın en güzel zamanında paylaşmak ve başkalarını mutlu etmek üzerine bir hikâye anlatan Hayvanat Bahçesinde Yeni Yıl adlı kitap Duygu Türker’in çevirisiyle Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıktı.
Okul öncesi okurları hayvanat bahçesinde yeni yıl coşkusuyla buluşturuyor bu hikâye. Yeni yıl yaklaşırken kirpi ve arkadaşları, hem büyük bir kutlama yapacak hem de birbirlerine hediye vereceklerdi. Kirpi en sevdiği papyonu zürafaya, zürafa elinden bırakmadığı aynasını hipopotama hediye etti. Ne yazık ki kimse hediyesinden memnun kalmadı… Kahramanımız kirpi, bu duruma acilen bir çözüm bulmaya karar verdi!