
Malezyalı fotoğraf sanatçısı Tang Chiew Ling, topladığı yapraklarla etkileyici enstalasyonlar yaratıyor. Freelance grafik tasarımcı olan sanatçı eğlenceli illüstrasyonlar tasarlıyor. Güldürücü öğelerin işlerindeki önemli detaylardan biri olduğunu söyleyen Ling, kendine has bir tarza sahip.
Yaprak, çiçek, kağıt gibi birçok malzemeyi çalışmaları arasına dahil eden sanatçı ikonik çizimleri yeniden yorumluyor. Bu yeniden yorumlama esnasında da buluntu objeler kullanıyor.
Arjantinli sanatçı Martin Riwnyj, baskı, resim ve video sanatı üzerine çalışmalar üretiyor. Resimlerinde katmanlı yapılar ve farklı disiplinlerden yararlanan sanatçı, insan portrelerini kentsel manzaların üzerine yerleştiriyor.
Üretimlerinde günlük hayattan ilham alan sanatçı, şehir, kaos, karmaşa ve trafik gibi gündelik olaylardan etkileniyor. Hayal alemini andıran resimlerde kimi zaman bir kadın yüzünün üzerine boya katmanı biniyor, kimi zamansa ölçüleriyle oynanmış figürler dikkat çekiyor.
Phlegm, ilk görünüşte kolayca onun çizimi olduğu anlaşılan karakterleriyle sokakları boyuyor. İnce, uzun, kambur, zaman zaman da deformasyona uğramış karakterler dönşüme uğramış yaratıkları anımsatıyor. Sanatçı çizgi roman çalışmaları ve sokak sanatı işleriyle biliniyor.
Norveç, Kanada, ABD, Belçika, Polonya, İtalya, Slovakya, İspanya ve Avustralya’da birçok çalışmasıyla karşılaşabileceğiniz sanatçı illüstrasyon tabanlı işler üretiyor. Genellikle siyah beyaz boyayan Phlegm, yaşamına İngilterede devam ediyor. Sık sık terk edilmiş binaları ve fabrikaları çizim alanı olarak kullanan sanatçı boyadığı figürleri birer çizgi roman karekteri olarak gördüğünü ifade ediyor.
Bir çivi insan formuna benzeyebilir mi? Neden olmasın? Oslo’da yaşayan demirci ve fotoğrafçı Tobbe Malm, cıvata ve çivileri dövüp, eğip, bükerek insan formlarına benzetiyor. “Bolt Poetry” adlı seri soğuk ve samimiyetten uzak çivi formunu tam aksi biçimde duygusal formda insan portrelerine dönüştürüyor.
Sürreal heykeller, bir tesadüf hikayesine dayanıyor. Malm, paslanmış bir çivi görüp bir insan portresine benzetiyor ve böyle bir seri oluşturmaya karar veriyor. Çivi ve cıvataları yüksek ısı eşliğinde ısıtıp bükerek yeni formlarına kavuşturuyor. Yeni formlarına kavuşan heykeller yalnızlık, acı, hüzün ve mutluluk gibi insani duyguları da temsil ediyor.
Andy Warhol’un "Campbell's Soup" serisi Amerika popüler kültürünün sanata yansıyışının ikonik sembollerinden biri. Seri her biri 50,8 x 40,6 cm boyutunda olan ve üzerine yapıldığı dönemde Campbell Soup Company tarafından piyasaya sürülmüş çorba konserveleri çeşitlerinin resmedildiği 32 tuvalden oluşuyor.
Tablolar 1985’ten beri Springfield Sanat Müzesi’nin koleksiyonun bir parçasıydı. Bu ikonik serinin yedi parçası geçtiğimiz hafta Springfield Art Museum’dan çalındı. FBI, çalınan tablolarla ilgili bilgi verenlere 25 bin Dolar ödül teklif ediyor.
Gif şüphesiz ki hayatımızın önemli parçalarından biri haline geldi. Artık kendimizi gif animasyonlarıyla ifade eder, beğeni ve yorumlarımızı bu şekilde anlatır olduk. Tabii durum böyle olunca haliyle gif her disipline yansıyor ve etkilerini gösteriyor. Grafik tasarımcı ve illüstratör Micheal William Lester, gifin yaratıcı etkisini kullanarak ilgi çekici mimari yapıları giflere dönüştürdü.
İkonik binalar Lester’in çalışmalarında bambaşka karakterlere büründü. Sanatçı "Character Building" serisinde aralarında Burj Al Arab, Camp Nou, The Leadenhall Building gibi binaların da yer aldığı beş kıtadan 20 yapıya hayat verdi.
İngiltere’de sanat tarihi eğitimi alıp, ardından taş oymacılığı üzerine uzmanlaşan Matthew Simmonds, heykellerinde tarihi binalara hayat veriyor. İnsan formu kullanmak yerine binaları canlandırmayı tercih eden sanatçı, oyduğu taşlarda Barok dönemi bazilikaları ve Antik Roma dönemi tapınaklarına yer veriyor.
Simmonds’un çalışması sırasında birebir canlandırdığı tarihi yapılardaki sütun başları, arkadlar, stoala ve bezeme detaylarını en ince ayrıntısına kadar görmek mümkün. Ortaçağ mimarisine ait yapıları küçük ölçeklerle yansıtan Simmonds, Westminster Abbey ve Ely gibi katedraller dahil olmak üzere birçok önemli İngiliz ulusal anıtının restorasyonu üzerinde çalışmış.
Bir şehrin ruhunu en iyi binaları yansıtıyor. Sebastian Weiss de böyle düşünüyor olacak ki şehrin ritmini çektiği minimalist bina fotoğraflarıyla tutuyor. Mimari ve fotoğrafçılık ile ilgilenen sanatçı bu iki tutkusunu çektiği bina fotoğraflarında harmanlıyor. Fotoğraflarında geometrik detayların ağır bastığı sanatçı, estetikle yakından ilgili olduğunu söylüyor.
1971 doğumlu olan Sebastian Weiss, Dresden University’de İnşaat Mühendisliği okudu. Ardından Almanya’daki bir medya ajansında tasarımcı olarak çalışmaya başladı. Ve bir süredir de Instagram’da popüler olmakla meşgul. Çektiği mimari fotoğrafları Instagram üzerinden paylaşan ve geniş bir takipçi kitlesine sahip olan Weiss, soyut kentsel yapıları fotoğraflamaya devam ediyor.
Kolombiyalı sokak sanatçısı Stinkfish, sokaklarda hiç tanımadığı insanların genellikle habersizce çektiği fotoğraflarını kullanarak, insan portrelerini sokak resimlerine dönüştürüyor. Meksika’da doğan sanatçı, çocukluğundan beri farklı insanları gözlemleyip tanımayı sevdiğini söylüyor.
Sıra dışı tarzıyla dikkat çeken Stinkfish, hiç tanımadığı insanları en doğal halleriyle sokaklara taşıyor. Bol renkli çizimleriyle tanınan sanatçı, karşılaştığı insanların surat ifadelerini de çizimlerine yansıtmaya özen gösteriyor. Avrupa ve Amerika’nın birçok şehrinde çizimlerini sergileyen Stinkfish, şehirlerin ritmini bu yolla yakaladığını söylüyor.
Figüratif heykelleri önemli koleksiyonlarda yer alan Richard Stipl, 1968’de demirperde döneminde Çekoslovakya’da doğdu. Çocuk yaştayken ailesi yurt dışına iltica etti. Kanada’da büyüyüp sanat okuyan Stipl, yıllar sonra ülkesine geri döndü. Şu anda yaşamına ve çalışmalarına Prag’da devam ediyor.
Stipl, eleştirmenler tarafından heykelde karanlık ruhu yansıtan sanatçı olarak niteleniyor. İnsanlığın kötü yüzünü, ölümü, şiddeti ve psikolojik çıkmazları ifade eden sanatçı model olarak kendisinden yola çıkıyor. Sanatçı üretimlerinde ağaç, kil, balmumu gibi malzemeler kullanıyor. Sanat eserinde görmeye alıştığımız estetiği sarsıcı hale getiren sanatçı heykellerindeki yüz ifadelerinde acı, şiddet hatta deliliği öne çıkarıyor.