
Haftanın başında Basquiat tablosunun 57,2 milyon Dolar'a satılmasıyla kırılan rekordan sonra bir rekor fiyat da dünkü açık arttırmada Frida’dan geldi.
12 Mayıs’ta Christie’s’in gerçekleştirdiği empresyonist ve modern sanat temalı açık arttırmada, Frida Kahlo’nun Two Nudes in the Forest eseri 8 milyon Dolar'a satılarak sanatçının şimdiye kadar en yüksek fiyata alıcı bulan eseri oldu. 1939 tarihli eser, Kahlo’nun yakın arkadaşı Dolores del Rio’ya doğum günü hediyesiydi ve en son bir açık arttırmada sunumu 1989 senesindeydi.
Claude Monet’nin meşhur nilüfer resimlerinden birisi de açık arttırmada 27 milyon Dolar'a satıldı. Monet’nin açık arttırmada kırdığı rekor satış fiyatının 80 milyon Dolar olduğunu düşünürsek 27 milyon Dolar sanatçının itibarı açısından pek etkileyici görünmüyor.
Dünyanın en prestijli edebiyat festivallerinden biri olan, bu sene 27. kez düzenlenecek olan Fransa'nın en prestijli edebiyat festivali, Étonnants Voyageurs'e yazar Çiler İlhan da davet edildi.
Dünyanın dört bir yanından yazarlara ev sahipliği yapan Étonnants Voyageurs bu yıl da Tarık Ali’den Jean-Claude Carrière’ye 41 ülkeden 250’nin üstünde yazar ve sanatçıyı söyleşi, sergi ve belgesellerle dolu bir programda ağırlayacak. Bu yılın temaları arasında “Avrupa Fikri”, “Almanya, Bilinmeyen”, “Fransa, Nedir” ve “Türkiye’nin Yeni Sesi” yer alacak
İlk kitabı 2011'de Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü kazanan kitabı Sürgün olan Çiler İlhan'ın ikinci kitabı Rüya Tacirleri Odasıisimli öykü kitabı oldu. Sürgün bugüne kadar Arapça, Hintçe, İtalyanca, İngilizce, Urduca, Fransızca da dahil 13 dilde basıldı. Aynı zamanda Çiler bugüne dek Copenhagen Interlit (Danimarka), Festival della Letteratura Mediterranea (İtalya), Euro Stars (İngiltere) ve İTEF (Türkiye) dahil olmak üzere pek çok uluslararası etkinlik ve festivale katıldı.
Almanya'da yer alan Freiburg'taki E-WERK Galerisi'nde gerçekleşecek "Komplexe Systeme" sergisi, Jorinde Voigt ve Gabriela Löffel'in üretim aşamalarının nasıl bir sisteme sahip olduğunu ele alıyor. Serginin amacı; sanatçıların işlerinden yola çıkarak, her iki sanatçının da kendilerine has üretim pratiklerini nasıl geliştirdiklerini ve üretim sürecinin sanat eserinin yaratılmasında ne kadar önemli olduğunu göstermek
Berlin merkezli sanatçı Jorinde Voigt, kültürel, bilimsel, tarihi, edebi birçok daldan topladığı verileri bir analiz sistemi sayesinde çizime aktarıyor. Müzik notalarından, hava durumu işaretlerinden ilham alarak geliştirdiği çizim dili, katı kurallarının yanında sanatçıya sistemine meydan okuyabileceği bir alan da tanıyor.
Voigt'in ve Löffel'in işleri teknik ve görsel bakımdan apayrı olsa da üretim pratikleri paralel. İsviçreli sanatçı Löffel işlerinde politik ve sosyal sistemleri irdeliyor, bu esnada çeviri ve dilbilim konularından faydalanıyor. Sanatçı bu sergide iki video enstelasyonunu gösteriyor. Offscreen, savaşın devam ettiği ülkelerdeki turizm endüstrisi ve turistlerin deneyimleriyle alakalı. The Easy Way Out ses/video enstelasyonunda: Irak'tan dönen Amerikan askeri, Almanya'daki 'esnaf'la konuşurken laf lafı açıyor ve hassas politik konular üzerinde tartışmalar çıkıyor. Video, bu tartışmayı politik/kültürel nedenlerden ötürü tam olarak çeviremeyen, çaresiz kalan üç tercümanı gösteriyor.
1984'den beri genç sanatçıları destekleyen İngiltere'nin en prestijli ödülü Turner Prize'ın adayları bugün açıklandı. 50 yaşın altında, İngiliz veya İngiltere'de yaşayan ve geçtiğimiz sene içerisinde dikkat çeken bir sergi düzenlemiş olmak, £25,000 ödülü alabilmek için sahip olmanız gereken temel şartlar arasında yer alıyor.
Bu seneki şanslı adaylar ise: Michael Dean, Anthea Hamilton, Helen Marten ve Josephine Pryde. 27 Eylül - 9 Ocak tarihleri arasında adayların işlerinden oluşan bir sergi kurulacak. Ödülün sahibi ise aralık ayında gerçekleşecek bir törenle açıklanacak.
1993 yılında Pablo Honey ile hayatlarımıza buyur ettiğimiz Colin Greenwood, Jonny Greenwood, Ed O’Brien, Philip Selway ve Thom Yorke nam-ı diğer Radiohead, 9. stüdyo albümü “Moon Shaped Pool” ile sahalara döndü!
Albümün ilk video-animasyon klibi Burn The Witch’den sonra geçtiğimiz günlerde ikinci ve şimdilik son hareketi yapan Thom Yorke ve yoldaşları, Daydreaming ile karşımızda. Radiohead duygusallığını, söylemlerini ve arayışını, net hissettiğimiz şarkı Daydreaming’in yönetmen koltuğunda Paul Thomas Anderson’ın yer aldığı videosu da bir o kadar ismi ile müsemma.
Neredeyse her biri birbirinden kült albümler yapmayı başaran grubun son albümleri bazı müzik otoritelerince ‘biraz’ eleştiriye maruz kalsa da hala Radiohead hissini veriyor. Tabii yine de bir Kid A, Ok Computer veya In Rainbows değil mi acaba diye de düşünmeden edemiyorsunuz. Çünkü çoğu yazara göre Radiohead politik ve muhalif eleştirilerini bu sefer bireyselleştirmiş; yani bir yandan karakterler üzerinden hikaye anlatımını yaparken diğer yandan da günlük olan sorgulamalarını, farkındalıklarını ve çeşitli aydınlanmalarının aktarımını yapıyor ‘gibi’. Ayrıca bu sefer klasik müzik alt yapısının formüllerinden hareket eden piyano tınılarının bu ‘bireyselliğe’ eşlik ettiğini de işitiyoruz. Ne olursa olsun aramıza dönmen güzel oldu Radiohead!
Moda imparatorluğunun tahtından senelerdir inmemeyi başaran Karl Lagerfeld’in aynı zamanda moda fotoğrafçılığındaki yeteneklerini de bilmeyen kalmadı! Moda kariyerinin fotoğrafçılık ayağındaki “masterpiece”lerini Floransa’da açılacak olan geniş kapsamlı sergi, Karl Lagerfeld, Visions of Fashion ile sergileyecek. Serginin küratörlüğüne el atacak olan isim ise Chanel’in görsel direktörülüğünü yapan Eric Pfrunder ve yayıncı Gerhard Steidl. Sergi 14 Haziran’dan itibaren Palazzo Della Civiltà Italiana’da gezilebilir.
11-22 Mayıs tarihlerinde gerçekleşecek Cannes Film Festivali, bu yıl açılışını Woody Allen’in “Café Society” filmi ile yapacak. Festivalin büyük ödülü olan Altın Palmiye için yarışan isimler arasında Pedro Almodovar, Xavier Dolan, Jim Jarmush yer alırken, kısa film kategorisinde Hakkı Görgülü’nün yönetmenliğini yaptığı “Gabra” yarışacak. Festivalin arşivleri, 2016 programı ve tüm detaylar için Cannes Film Festivali’ni takipte kalıyoruz. Zira büyük haberler geleceği kesin!
Fransız Devlet Demir Yolları (SNCF) ve uluslararası teknoloji şirketi 3M’nin hayata geçirdikleri projeyle Paris Metrosu sanatla bezeniyor.
Proje kapsamında trenlerin iç mekanları, Paris’teki önemli müzeleri örnek alarak tasarlanmış. Bir vagon Versay Sarayı’yken bir diğeri Orsay Müzesi’nin içi. Monet’nin nilüferleri, Pissaro’nun manzaralarıyla kaplı trenler adeta bir zaman tüneli.
Metroya yapılan bu yaratıcı “müdahale” sayesinde Paris metrosunun büyük bir sorunu olan vandalizmde de büyük bir düşüş yaşanmış. Huzur afakı sarmış.
Tayvanlı sanatçı Tu Hao Chin, çalışmalarında portreleri deformasyona uğratıyor. Sanatçı çalışmalarındaki suratları ya gizliyor, ya üzerini bir boya darbesiyle kapatıyor ya da sliyor. Böylece kimliksizlik olgusuna vurgu yapan Chin, illüstrasyonlarında sıklıkla çocuk portreleri kullanıyor. Kendisinin nelerden ilham aldığı sorulduğunda ise verdiği cevabın üst sıralarında: Karamsarlık, bilinç dışı öğeler ve korku yer alıyor.
2016 Yayoi Kusama’nın senesi oldu diyebiliriz. Time Dergisi'nin Power 100 listesindeki tek sanatçı olarak gündeme oturduğundan beri her gün yeni bir sergi duyurusuyla karşılaşıyoruz.
Popülerliğine popülerlik ekleyecek bir hamleyle sanatçı şimdilerde Tate ve Airbnb ile yeni bir projeye imza atıyor. Airbnb, bünyesine kayıtlı evler arasında bir yarışma düzenleyecek. Kazananın evi de sanatçının yeni enstalasyon mekanı olacak.
Kusama'nın nasıl bir proje üreteceği henüz belli değil ama tabi ki ilk akla gelen alameti farikası benekleri.