Alternatif rock grubu Interpol, 2002’de yayımladıkları ilk stüdyo albümleri Turn On the Bright Lights’ın yirminci yılını kutlamak için albümü canlı çaldıkları bir kaydı dinleyicilerle buluşturuyor.
Black Sessions adı altında gerçekleşen kayıt, 2002 yılında Paris’te Radio France için yer almış, Ağustos 2003’te sınırlı sayıda The Black EP olarak CD’ye basılmıştı. Şimdi aynı EP, kayıttan altı şarkıya yoğunlaşmış şekilde dinleyicilerle buluşuyor. The Black EP, baş teklisi “Obstacle 1” şarkısının canlı versiyonuyla birlikte Beggars Group desteğiyle ve Türkiye’de GRGDN Müzik iş birliğiyle yayımlandı. Interpol’ün The Black EP isimli yeni kaydını buradan dinleyebilirsiniz.
Interpol, gitarist Daniel Kessler ve o dönemde New York Üniversitesi’nde okuyan davulcu Greg Drudy’nin ilk stüdyo seansları sırasında kuruldu. Kessler’ın aynı üniversiteden arkadaşı Carlos Dengler bas ve klaveyci olarak grubu dahil olduktan sonraysa vokalde de Paul Banks’le beraber ilk formasyonları tamamlanmış oldu. Daha sonra davulda Sam Fogarino’yu tercih eden ve nihayetinde trio olmaya dönen grup, Matador Records’la anlaştıktan sonra çıkardıkları ilk albümlerini yayımladı. İlerleyen yıllarda, yine Turn on the Bright Lights başta olmak üzere 2004’te Antics ve 2007’te Our Love to Admire albümleri ve “Evil” gibi tekliler yayımladılar.
Geçtiğimiz yıl yaşama veda eden Pulitzer ödülü sahibi gazeteci ve yazar Joan Didion’ın sanat koleksiyonu ve özel eşyaları New York, Hudson’da yer alan Stair Galleries adlı müzayede evinde açık artırmayla satışa çıkarılacak.
“An American Icon: Property From the Collection of Joan Didion” başlıklı açık artırmada yazarın Upper East Side’daki evinden gelen kitapları, mobilyaları, evindeki dekorasyon objeleri, sanat eserleri ve kişisel eşyaları yer alacak. Sanat eserleri arasında birçoğu yazara hediye edilen Jennifer Bartlett, Ed Ruscha, Sam Francis, Richard Diebenkorn, Vija Celmins, Eric Fischl, Brice Marden ve Patti Smith’e ait işler yer alıyor. Bunların yanı sıra Annie Leibovitz, Mary Ellen Mark, Brigitte Lacombe ve Julian Wasser tarafından çekilmiş Joan Didion portre fotoğrafları bulunuyor. Yazarın Late Regency Pembroke masası, yazarın yazı masası, aile yadigarı mutfak eşyaları da artırmada satılacak.
Müzayede evi 31 Ekim’de satışta yer alacak eşyalara dair bir katalog yayımlayacak. 4 Kasım’dan 16 Kasım’daki satışa kadarki süreçte de koleksiyonu showroom’da sergileyecek. Didion’ın varisleri satıştan gelecek geliri hayır kurumlarına bağışlayacak.
Açık artırma 16 Kasım saat 11.00’de Stair Galleries’de gerçekleşecek. Kataloğa ve ayrıntılara buradan ulaşabilirsiniz.
Haber kaynağı: Artnet
Tel Aviv merkezli araştırma ve ürün tasarım grubu Reddish Studio, yeni heykel projeleri Venus of Jaffa’yı Jerusalem Design Week 2022’de sergiledi.
Tarih öncesi Venüs figürlerinden ilham alan formların eğlenceli bir incelemesi olan eserler, arkeoloji ve tasarım arasındaki diyaloğa odaklanan bir dizi seçilmiş eser ve hikâyelerinin sunulduğu “Go for Broke”un bir parçası olarak sergilendi. Bu tema doğrultusunda, Reddish Studio’nun kurucuları Naama Steinbock ve Idan Friedman, Paleolitik çağa dayanan muadilleri yeniden yorumlayarak lateks ve bakırdan yapılmış minimal heykelleri tasarlıyor. Tarih öncesi arkeolojik buluntuların mevcut kültürümüzde yer alma biçimlerine atıfta bulunan eserler ayrıca antik Venüs modellerine merak uyandırıyor.
Gizemli tarih öncesi Venüs heykelciklerinin arketipiyle deneyler yapan İsrailli tasarım stüdyosu, heykelleri lateks balonları farklı bakır çerçevelere üfleyerek şekillendiriyor. Süreçten ortaya çıkan doğal kıvrımlar metali kavrayarak, küçük ve zarif formlara, alışılmışın dışında soyutlamalarla ustaca temsil edilen kadın bedeni figürlerine dönüştürüyor. Eserlerin toprak ve ten tonlarının bir karışımını andıran nötr renkleri hem tarihi kil hem de taş muadillerine ve tasvir ettikleri insan vücudu formlarına atıfta bulunuyor.
Sınırlı sayıda üretilen heykelsi figürler, Jerusalem Design Week 2022’de sergilenmek üzere tasarlandı. İsrail’in önde gelen tasarım etkinliğinin on birinci edisyonu 40.000’den fazla ziyaretçiyi ağırladı. “For Now” teması için özel olarak oluşturulan çalışma hem tasarımın geçiciliğini hem de geçiciliğin tasarımını ifade ediyor.
Reddish Studio eserler hakkında şunları söyledi: “Jerusalem Design Week teması ‘For Now’ olduğundan, Venüs heykelciklerimize farklı bir ömür verdik - arkeolojik Venüs heykelcikleri on binlerce yıl hayatta kalırken, onların hanedanlığına yaptığımız bu eklemeler yalnızca geçici ve bir parti dekorasyonunun ömrüne sahip.”
Kaynak: designboom
Robbie Williams, XXV adlı yeni albümünde yer alan “Lost” isimli şarkısını müzikseverlerle buluşturdu.
Duygu dolu sözlerin piyano ve yaylılar ile bir araya geldiği “Lost” şarkısının prodüktörlüğünü Guy Chambers ve Chris Flack üstleniyor. Robbie Williams yeni şarkısını şu sözlerle açıklıyor: “’Lost’, hayatımdaki pervasız davranışlarla kendimi terk ettiğim zamanlarla ilgili.”
Robbie Williams’ın solo kariyerinin 25. senesini kutlayacak XXV albümünde, sanatçının Metropole Orkestrası eşliğinde yeniden kayda alınan hitleri yer alıyor. Williams’ın XXV adlı yeni albümü 9 Eylül’de yayımlanacak.
Robbie Williams’ın yeni şarkısı “Lost”u buradan dinleyebilirsiniz.
Lady Gaga, sosyal medyada bir fragman paylaşarak Joker’in devam filmi olan Joker: Folie à Deux’de rol alacağını duyurdu.
Resmi adı Joker: Folie à Deux olan devam filminde Gaga, Harley Quinn karakterine hayat verecek. Joker ile En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını kazanan Joaquin Phoenix devam filminde Joker rolüne geri dönecek. Fragmanda Gaga’nın Tony Bennett ile birlikte coverladığı “Cheek to Cheek” şarkısı yer aldı. Joker: Folie à Deux filmi 4 Ekim 2024’te vizyona girecek. Lady Gaga’nın Twitter hesabından paylaştığı fragmanı buradan izleyebilirsiniz.
Yönetmen Todd Phillips, filmin senaryosunun kapağını 7 Haziran’da Instagram’da paylaştı ve “Folie à Deux” ismi ilk böyle oraya çıktı. Bu tabir, ortak bir sanrısal bozukluğa atıfta bulunuyor. Joker’in -Batman dışında- tek gerçek arkadaşı olan Harley Quinn, ilk olarak 1990’ların başında Batman: The Animated Series için yaratılmıştı.
Kaynak: Variety
28 Grammy sahibi Beyoncé, 21 Haziran’da yayımladığı “BREAK MY SOUL” teklisi ile duyurduğu 16 şarkıdan oluşan RENAISSANCE isimli yedinci solo albümünü Sony Music etiketiyle müzikseverlerle buluşturdu.
Instagram hesabı üzerinden pandemi döneminde kayıtlarını gerçekleştirdiği albümünün duyurusunu yapan Beyoncé, şunları söyledi: “Bu albümü yaratmak kendime dünyanın korkunç bir döneminde hayal kurabileceğim ve kaçış bulabileceğim bir yer oluşturmamı, pek az şeyin hareket ettiği bir zamanda özgür ve maceracı hissetmemi sağladı. Bu projeyle niyetim, güvenli ve yargısız bir alan yaratmaktı. Mükemmeliyetçilikten ve fazla düşünmekten arınmış bir alan. Doyasıya bağırmak ve özgürleşmek için bir yer. Güzel bir keşif yolculuğuydu. Umarım bu müzikte neşe bulursunuz. Umarım size de kıpırdamanız, olduğunuz gibi eşsiz, güçlü ve seksi hissetmeniz için ilham verir!”
Beyoncé’un altı yıl aradan sonra yayımladığı RENAISSANCE isimli yeni albümünü buradan dinleyebilirsiniz.
Amerikalı sanatçı Adam Parker Smith’in altı yeni heykelinin yer aldığı “Crush” sergisi 20 Ağustos tarihine kadar The Hole L.A’da sanatseverlerle buluşuyor.
Sanatçının galerideki beşinci kişisel sergisi olan “Crush” sanatçı için hem malzeme hem de ölçek açısından büyük bir ilerlemeyi temsil ediyor. Sergi Smith’in, stilistik mizah anlayışını ve klasik biçimlerin meşruiyetine yönelik uzun süredir devam eden araştırmasını izleyiciye sunuyor. Her biri bir metreküp yer kaplayan Smith’in yeni Carrara mermer heykelleri, ilk bakışta hem normal gibi hem de bir grup klasik heykeli çöp sıkıştırıcıdan geçirmiş gibi tuhaf bir şekilde tekinsiz görülebiliyor.
Kalabalık bir ekiplerle birlikte çalışan Adam Parker Smith, her dijital formu kompakt bir küpe sıkıştırmadan ve heykelleri Carrara mermer bloğundan kesmeden önce Helenik ve Barok heykellerin bazılarını 3D modelleme programlarında işledi. Mermer, Smith’in antik saygısı için seçtiği heykeller -Belvedere’li Apollo, Cupid Triumphant, Bernini’nin David’i ve diğerleri- arasında, bu paradigmatik eserleri, radikal bir şekilde yeniden şekillendirilmiş hâliyle izleyicinin önünde daha önce görmedikleri bir şeymiş gibi görünmeleri için somut ve keskin bir çizgi çekiyor.
“Crush” ayrıca Smith’in Roma’da yaşarken zamanını geçirdiği bu heykellere olan karmaşık duygularını da yansıtıyor. Sanatçı, bu figürlerin tanrısal yüzlerini taklit ederek veya bunlara tepki olarak, antik heykelin çoğu zaman ezici bir hayranlık duygularına ilham verdiğini belirtiyor. Bu mükemmel bedenlere hem ideal hem de benzer olarak bakarız; ölçekleri ve konumları, onları göz göze görmeye çalışabileceğimizi gösteriyor. Sergide Smith başka bir şey yapıyor, bu formları bloklar hâlinde yoğunlaştırıyor, böylece belirli nesneler küçük bir hâle bürünüyor - sevk edilebilecek, stoklanabilecek, sayılabilecek veya küçültülebilecek türden. Bunu yaparken, bu tür biçimlere duyduğumuz hayranlığı ve coşkuyu kesintiye uğratarak onları tamamen yeni bir şekilde görmemizi sağlıyor.
Kaynak: designboom
Filippo Nassetti; Hieronymus Bosch, Canaletto ve Caravaggio gibi sanat tarihinin önde gelen sanatçılarının resimlerine uzay gemilerini entegre eden bir dizi yapay zekâ eserini izleyiciyle buluşturuyor.
İtalyan mimar ve tasarımcı, orijinal eserler üretmek için tasarlanmış bir yapay zekâ olan Midjourney ile deneyler yapıyor. Nasetti, yazılımın sınırlarını ünlü sanatçıların eserlerine sanatçıların var olduğunu hayal bile edemeyecekleri bir nesne olan uzay gemisini entegre etmeyi talimat vererek test ediyor. Midjourney, geniş bir sanat eseri ve görüntü veri tabanını inceleyerek, adeta onların görsel dilini öğreniyor ve orijinal içerik üretiyor.
Nasetti’nin bu deneyinin sonucunda, ünlü sanatçıların boyalarla ifade ettikleri dünyalarının neredeyse bilimkurgu benzeri bir yorumdan oluşan koleksiyonu ortaya çıkıyor. Sanatçıların kendilerine has stil ve teknikleri yapay zekâ tarafından başarılı bir şekilde taklit ediliyor ve orijinal resimlerin görsel dilleri ile atmosferleri inandırıcı bir şekilde yeniden üretilerek uzay gemilerini oluşturmak için kullanılıyor. Ortaya çıkan eserlerde nesneler bağlamsal olarak onların tasarımlarına ve tabiatlarına aykırı görünseler de stil olarak uyum içerisinde oluyorlar.
Eserlerde görülen uzay gemilerinin şekli ve görünüş biçimleri her sanatçının tarzına göre değişiklik gösteriyor. Filippo Nasetti, “Onlar sadece bu sanatçıların tarzında resmedilmekle kalmadı, aynı zamanda aynı şekilde tasarlandı” diye açıklıyor. Resim koleksiyonunun arasında Venedik kıyısında sisli bir gölün üzerinde uçan gemilerin olduğu bir Canaletto, hafif bir uçakta bulunan insanlarla resmedilmiş karanlık ve dramatik bir Goya ve objelerin zengin bir gökyüzüyle flulaştırıldığı Turner eserleri de yer alıyor.
Filippo Nassetti projesi hakkında şunları söyledi: “Bu resim koleksiyonunun ötesinde, Midjourney’nin konsept tasarımlar için oldukça güçlü bir araç olduğunu düşünüyorum. Midjourney, otorite ve telif hakkı kavramımıza, konsept ve geliştirme arasındaki ilişkiye ve tekniğin rolü gibi fikirlere meydan okurken sanat ve tasarım keşfi için birçok yeni alan açıyor. Bu resimleri devam eden dönüşümleri ve yeni ufukları tartışmaya açmak için üretmeye karar verdim.”
Kaynak: designboom
İklim değişikliği protesto grubu Just Stop Oil’den aktivistler, İngiltere’nin en ünlü sanat eserlerinden birkaçına kendilerini yapıştırarak hükümeti yeni petrol ve gaz çıkarma çalışmalarını son vermeye davet ederken kurumları da sivil direnişte onlara katılmaya çağırdılar.
Just Stop Oil grubundan göstericiler, Londra’daki Kraliyet Sanat Akademisi’ne giderek kendilerini Giampietrino’nun Son Akşam Yemeği’ne (1515-1520 civarı) yapıştırdılar. Bu son gösteri, uzun bir kampanyanın ardından gerçekleştirildi.
Bugünkü protestoya katılan 21 yaşındaki sanat öğrencisi Jessica Agar şunları söyledi: “Hiçbir resim altı aylık yeğenimin hayatından daha değerli değil. Hiçbir heykel aşırı sıcağın öldürdüğü ekinler sebebiyle açlıktan ölen bebekleri besleyemez. Eğer bu galerinin yöneticileri gerçekten sanatın dünyayı değiştirme gücüne sahip olduğuna inanıyorlarsa, o zaman bu gücü elde etmelerini, galeriyi kapatmalarını ve hükümet yeni petrol kuyusu açmamayı taahhüt edene kadar açmayı reddetmelerini talep ediyorum.”
Dün, grup üyeleri Londra’daki Courtauld Galerisi, Glasgow’daki Kelvingrove Sanat Galerisi ve Müzesi ve Manchester Sanat Galerisi’ndeki benzer yapıştırıcı bazlı gösterilerin ardından Londra Ulusal Galerisi’nde John Constable’ın The Hay Wain (1821) adlı eserine kendilerini yapıştırdılar.
The Museum of Fine Arts, Edgar Degas’ın tablolarının korunmasına finansman sağlamak amacıyla koleksiyonundaki sanat eserlerinin NFT’lerini satışa çıkartıyor. Müze Monet, Degas ve Millet gibi sanatçıların eserlerini NFT’lere dönüştürüyor.
Boston’da bulunan The Museum of Fine Arts, koruma çalışmalarına fon sağlamaya yardımcı olmak için nadiren sergilenen empresyonist eserlerden oluşan bir NFT koleksiyonu oluşturuyor. Proje, fiziksel sanat eserlerinin yüksek kaliteli dijital versiyonlarını yaratan bir şirket olan LaCollection iş birliğinde gerçekleştiriliyor. Monet ve Degas gibi sanatçıların 1860 ile 1910 yılları arasında yaptıkları eserlerinden oluşan koleksiyon, 14 Temmuz’dan itibaren LaCollection’ın dijital pazarı üzerinden satışa çıkacak. NFT satışından elde edilen gelirler, Edgar Degas’ın müze koleksiyonunda yer alan Edmondo and Therese Morbilli (1865) ve Father Listening to Lorenzo Pagans Playing the Guitar (1869-72) tablolarının korunmasında kullanılacak.
NFT koleksiyonundan öne çıkanlar arasında Monet’in Broad Landscape (1862) ile View of the Sea at Sunset (1862) eserleri ve sanatçının 1874’te Paris’te sergilediği bir manzarası yer alıyor. Ayrıca Jean-François Millet’in Dandelions (1867-68) ve Farmyard by Moonlight (1868) eserleri ve Degas’ın diğerleri dahil yedi çalışması bulunuyor. Bunlardan ikisi, sanatçının ikonik balerin serisinden, Dancers Resting (1881–85) ve Dancers in Rose (yaklaşık 1900).
Toplamda 24 NFT, her biri 314$’dan başlayan fiyatlarla açık artırmaya çıkarılacak. Daha sonra her kazanan, MFA'nın korumayı planladığı iki Degas tablosunun bir NFT’sini kazanmak için bir çekilişe katılacak.
MFA’nın baş işletme görevlisi Eric Woods şöyle söyledi: “Monet, Degas, Millet ve diğerlerinin bu çalışmalarının NFT’lerini üreterek, koleksiyonumuzu daha geniş bir şekilde paylaşabilmek için yeni yöntemlerden yararlanıyoruz.”
2021 yılında Jean-Sébastien Beaucamps ve Fabian Langlet tarafından kurulan LaCollection, kendisini kültürler arasında bir köprü olarak tanımlıyor. LaCollection, geçmişte British Museum ve Viyana’daki Leopold Museum ile çalıştı. LaCollection ve MFA birlikte, Monet’nin memleketi Giverny, Fransa’da 29 Temmuz’da açılacak koleksiyonunun dijital sergisine de ev sahipliği yapacak.
Kaynak: Artnet