
Ünlü performans sanatçısı Marina Abramović geçtiğimiz günlerde Alman Tagesspiegel gazetesiyle yaptığı röportajında hayatı boyunca üç kez çocuk aldırdığını ve eğer çocuğu olsaydı bunun çalışmaları için bir felaket olacağını açıkladı!
İnsan bedeninde sınırlı bir enerji olduğunu ve anne olduktan sonra bu enerjinin bölündüğünü savunan sanatçı; sanat dünyasında erkeklerin kadınlardan daha önde olmasının sebebini çocuk sahibi olmaya bağlıyor.
Özel hayatında eserlerine kıyasla daha geleneksel olduğunu söylese de, röportajda bir eş ve çocuk sahibi olmadığı için kendini tamamen özgür hissettiğini belirtiyor. Sanatçının 40 yılı aşkın süredir gerçekleştirdiği performansları ise tutku, disiplin ve iradeyle şekilleniyor.
Edebiyat dünyasının en prestijli ödüllerinden biri olan Man Booker Ödülü’ne aday olan yazarların uzun listesi açıklandı. İngilizce olarak yazılmış romanlara verilen ödül 2013 yılına kadar sadece İngiliz İmparatorluğu'na bağlı ülkelerden ve İrlanda’dan yazarlara verilirken değişen kurallarla artık uluslararası bir kimliğe kavuştu.
Listeyi oluşturan seçici kurulda başkanlığı üstlenen Amanda Foreman, Jon Day, Abdulrazak Gurnah, David Harsent ve Olivia Williams gibi isimler yer alıyor. Listede daha önce iki kez Man Booker Ödülü’nü kazanan J.M. Coetzee, Deborah Levy, David Means güçlü adaylar arasında gösteriliyor. Ödülü geçtiğimiz sene Jamaikalı yazar Marlon James kazanmıştı.
Bu yılki ödülün kısa listesi 13 Eylül’de, kazanan yazar ise 25 Ekim’de açıklanacak.
Man Booker Ödülü’ne aday olan yazarlar ve eserleri:
Paul Beatty, The Sellout (Oneworld)
J.M. Coetzee, The Schooldays of Jesus (Harvill Secker)
A.L. Kennedy, Serious Sweet (Jonathan Cape)
Deborah Levy, Hot Milk (Hamish Hamilton)
Graeme Macrae Burnet, His Bloody Project (Contraband)
Ian McGuire, The North Water (Scribner UK)
David Means, Hystopia (Faber & Faber)
Wyl Menmuir, The Many (Salt)
Ottessa Moshfegh, Eileen (Jonathan Cape)
Virginia Reeves, Work Like Any Other (Scribner UK)
Elizabeth Strout, My Name Is Lucy Barton (Viking)
David Szalay, All That Man Is (Jonathan Cape)
Madeleine Thien, Do Not Say We Have Nothing (Granta Books)
John Paul Evans yaşamını Devon’da sürdüren bir fotoğrafçı ve akademisyen. Eserlerinde cinsiyet temsili polemiklerini araştıran sanatçı, 2016 yılında Hasselblad Masters of Photography Award’ı kazandı. Ulusal ve uluslararası mecralarda fotoğrafları sergilenen Evans, ironik bir dile sahip.
Home Sweet Home serisinde aidiyet, ev ve kimlik konularını işleyen sanatçı mutlu aile tablosunu ele alıyor. Aile kurumunun kapılarını hiç bakmadığımız bir açıdan aralıyor.
Screens Series; New Museum’un yeni sanatçıları desteklemek adına oluşturduğu, dijital animasyon ve kolaj çalışmalarına ağırlık veren bir platform. Bu platform sayesinde ise Polonyalı sanatçı Agnieszka Polska’nın rüya benzeri filmleri sanatseverlerle buluşuyor.
Modern bilinç sınırları içinde dili ve görsel ikonografiyi keşfetme yollarını arayan bu filmlerin esin kaynağı çoğunlukla Polska’nın kendi yazı ve şiirleri. Böylece filmlerin temeli; kelimeler ve anlamlarının gerçeküstü boyutları arasındaki bağlantı üzerine kuruluyor.
I Am the Mouth II, Watery Rhymes, Guns, The Leisure Time of Firearm, ve My Little Planet adlı çalışmaların gösterileceği “Screens Series: Agnieszka Polska” 29 Temmuz’da başlayıp 3 Ağustos’a kadar New York New Museum’da olacak.
Patti Smith, Ragnar Kjartansson, Neil Bartlett, Ralph Fiennes, Kathryn Hunter, Maxine Peake, Colm Tóibín ve Ben Whishaw, Londra merkezli sanat grubu Artangel tarafından organize edilen “Inside-Artists and Writers in Reading Prison” isimli etkinlik kapsamında Oscar Wilde’ın De Profundis eserini seslendirecekler.
1895’te eşcinsel olması sebebiyle tutuklanan Wilde’ın hapis kaldığı İngiltere’nin Reading Hapishanesi’nde sevgilisi Lord Alfred Douglas'a yazdığı mektuplardan oluşan De Profundis yine aynı hapishanede okunacak. 2013 yılından beri kullanımda olan hapishane ilk kez halka açık olacak. Okumalar 4 Eylül’den 30 Ekim’e kadar her pazar hapishane şapelinde gerçekleşecek.
13 ülkeden 105 kadın sanatçının 10 yüzyıl boyunca yarattığı eserlerden oluşan “She”, 23 Temmuz tarihinde, Çin'de sanatseverlerle buluştu. Sergi, Çin’de bu kadar geniş bir bölgeyi ve uzun bir tarihi kapsayan ilk kadın sanatçı sergisi olma özelliğini taşıyor.
Yoko Ono, Tracey Emin ve Kiki Smith gibi sanatçıların da dahil olduğu çalışma dört bölümden oluşuyor: Yok Oluş, Özgürleşme, İçe Bakış ve Dışavurum. Bu bölümler ise yüzyıllar boyunca sanatçı kadınların erkek egemen bir sistemde nasıl yükseldiğini makro bir perspektifle aktarıyor.
Kadının sanat tarihindeki yerini anlamak ve başardıklarını görmek adına önemli bir çalışma olan “She: International Women Artists Exhibition” 30 Ekim’e kadar Shanghai Long Museum’da görülebilecek.
Sokakların ve moda haftalarının dikkat çeken ismi Pandemonia ikonik bir karaktere dönüşme yolunda emin adımlarla ilerliyor. Londralı sanatçı, kendi ismini kullanmadan yarattığı karakterle fantastik bir dünya oluştutuyor. Pandemonia, vücudunu kaplayan lateks kıyafetleri, uzun boyu ve iddialı tarzıyla adından sıkça söz ettiriyor. 2007 yılından beri bilinirlik kazanan sanatçı, lateks köpeğini de hiçbir zaman yanından ayırmıyor. İlham kaynağı olarak Andy Warhol ve Jean Baudrillard gibi isimleri gösteren Pandemonia, popüler kültürden besleniyor.
Şimdiye dek katıldığı tüm davet ve defilelerde dikkatleri üzerine çeken Pandemonia, moda dünyasının hem en gerçek hem de en sahte kahramanı. Sanatçı sistem eleştirisi, popülarite ile dalga geçmek ve güzellik kavramının önemini tekrar ve tekrar vurgulamak açısından akıllara kazınacak bir performans sergiliyor.
Beethoven'ın "Neşeye Övgü"sü 7548 enstrümanla nasıl duyulur sizce?
Temmuz başında oldukça büyük bir grup müzisyen Almanya'da bir araya gelerek en büyük orkestra dalında Guinness rekorunu kırdı.
Toplam 7548 müzisyen bu rekor denemesi için Frankfurt'taki Commerzbank Arena'da toplantı ve Avustralyalı bir orkestranın 2013'teki rekorunu başarılı bir şekilde kırmayı başardı.
Müzisyenler sadece aynı yerde toplanmakla kalmadılar, bir program da icra ettiler. Şef Wolf Kerschek yönetiminde, Beethoven'ın "Neşeye Övgü"sünü, Dvorak'ın 9. Senfonisini ve birkaç popüler parçayı programlarına dahil ettiler.
Wir füllen das Stadion (Stadyumu Dolduruyoruz) isimli projeyi başlatan Hamburglu trompetçi Jens Illemann, tek amacının dünya rekoru olmadığını söyledi. Rekor dışında, müziğin insanları bir araya getirebileceğini göstermek istiyordu. Bu orkestrada yer alabilmek için müzisyenler tüm Almanya'dan, Avusturya'dan ve Hollanda'dan geldiler.
"Bu kadar çok kişiyle beraber çalmak inanılmazdı, ama çok güzel bir sonuç oldu, çıkan ses harikaydı!" dedi bir katılımcı sonrasında. Bir başkası ise, "Yıllar boyunca anlatacağımız bir deneyim oldu" dedi.
Konserin tümü DVD olarak piyasa çıkmak üzere kaydedildi. Aşağıda videosunu bulabilirsiniz. Web sitesi http://www.wirfuellendasstadion.de/
Japon sanatçı Teiji Furuhashi’nin oda boyutundaki multimedia enstalasyonu “Lovers”; sanatçının ve Kyoto merkezli sanat kolektifi Dumb Type üyelerinin gerçek boyutlu görsellerinin oda duvarlarına yansıtılmasıyla ortaya çıkıyor.
Odanın merkezindeki bir projeksiyon kulesinden yansıyan figürler, duvarların çevresinde, durmayan bir koreografik sırayla dolaşıyor. Birbirini tetikleyerek sırayla duvarlara yansıyan bu projeksiyon “aşıklar” bir an içinde üst üste geliyor; fakat yansıma bedenleri asla iletişime geçmiyor.
Furuhashi’nin AIDS sebebiyle ölümünden bir yıl önce hayata geçen proje “Lovers”, tam da sanatçının anlatmak istediği “ultra-romantik bir modern aşk teması” etrafında şekillenip ilk kez 1995 yılında MoMA’da sergilenmişti. Eser 30 Temmuz-12 Şubat tarihleri arasında ise tekrar MoMA’da izlenebilecek.
16 Temmuz’da Los Angeles’da seyirciye açılan “Phantasmacabre”, pop sürrealizmin öncülerinden Camille Rose Garcia’nın 2011 yılından beri yaptığı ilk solo çalışma. Bu gotik- saykodelik doğa resimleri aynı zamanda Garcia’nın şimdiye kadar resmettiği en büyük boyutlu tablolar.
“Phantasmacabre” sembolik filmleriyle ünlü surrealist Alejandro Jodorowsky’den, Jung’un psikanaliz çalışmalarından ve peri masallarından esinlenilmiş. Semboller eserlerde bolca ve katmanlar halinde kullanılıp bize anı ve rüyalar dünyasını keşfetme imkanı sunuyor.
Verimli doğanın bilinçaltıyla buluştuğu; canlı renklerin, tekrarlanan desenler ve saykodelik bir simetriyle birleştiği tablolar 20 Ağustos’a kadar Corey Helford Gallery’de olacak.