26 ARALIK, SALI, 2017

Gecenin Karanlığına Düşen Bir Albüm: Gölgelerine

Daha önce birlikte müzik yaptığı Kahinar ve Seni Görmem İmkansız gruplarıyla kendi kitlesini oluşturan Tuğçe Şenoğul’un ilk solo albümü Gölgelerine nihayet dinleyicileriyle buluştu. Fotoğrafçılık, resim gibi başka profesyonel uğraşları da olan Şenoğul ile müziğin hayatındaki yerini, müzikal anlamda bugüne kadar geçirdiği evreleri ve albümü Gölgelerine’nin oluşum sürecini konuştuk.

Gecenin Karanlığına Düşen Bir Albüm: Gölgelerine

Son birkaç yılda, 90’lı yıllarda çıkan albümlere benzer şekilde, tüm şarkılarının hikâyesini hissedip, tekrar tekrar döndürmek istediğimiz albümlerin sayısı ya da hissedilirliği arttı. Mabel Matiz’in Gök Nerede’si, Sezen Aksu’nun Biraz Pop Biraz Sezen’i, Gaye Su Akyol’un Hologram İmparatorluğu albümü kendi adıma bu kategoriye dahil edebileceğim farklı janrlardaki albümlerden birkaçı. Ne mutlu ki bunlara bir yenisi daha eklendi. Albüm öncesinde bizle paylaştığı Onun Karanlık Huyları, Senden Korktum Ben ve Kaptan şarkılarıyla heyecanımızı ve beklentimizi had safhaya taşıyan Tuğçe Şenoğul ilk solosu Gölgelerine’yi 24 Kasım’da çıkardı. 21 Aralık’ta Salon İKSV’de lansman konseri yapılan albümü ve hikâyesini Şenoğul’dan dinledik.

Müziğin hayatındaki yeri nasıl oluştu ve profesyonel düzene oturması nasıl gerçekleşti?

Profesyonel düzene oturdu mu, ondan emin değilim. Müzik çocukluğumdan beri her zaman vardı. Evde vardı, okulda vardı, eşimde dostumda vardı. Fotoğraf ve resim de vardı ama müziği kişisel alanım gibi gördüm. Sonrasında gruplarım oldu; bir tanesiyle albüm yaptık, diğeriyle pek çok konser verdik, kendi şarkılarımızı yaptık. Böylece müziği daha çok insanla paylaşır hale geldim. Derken iki sene kadar bir ara verdim. Bu iki senede genel olarak hayatımda ne yapmak istediğimi, neyin benim için vazgeçilmez olduğunu düşünmek istedim. Uzun bir süreydi iki sene. O dönem resim yaptım daha çok, arada fotoğraf çektim. Birçok şey üst üste gelerek birleşip, benim için vazgeçilmez olan şeyin müzik olduğunu anlattılar. İki sene aradan sonra böyle bir yüzleşme yaşayınca bir albüm yapmaya karar verdim. Önce şarkılar oluştu. Bilgisayarda versiyonlar yaptım. Sonra Görkem’le (Karabudak) çalışmaya başladık, bunun elektronik bir albüm olmasını istediğim için bize bu konuda yardımcı olabilecek bir insan düşündük ve Taner Yücel’i bulduk. Onunla da son bir sene beraberdik. Sonuç olarak iki yıldır üzerine çalıştığımız bir albüm. Albüm çok yeni, dolayısıyla profesyonel süreci daha yeni göreceğim. Oldukça heyecan verici; ayrı bir güzelliği var, ben de merak ediyorum.

©Nazlı Erdemirel

Seni Görmem İmkânsız ve Kahinar hayatının neresinde duruyor?

En güzel yerlerinde. Dostluktan, sevgiden doğan işler. Çok güzel paylaşımlarımız oldu; hem insanlarla hem kendi içimizde. Dinleyici olarak da sevdiğim gruplar. Çok genç bir Tuğçe var onlarda, o da beni mutlu ediyor.  

Kahinar’da Serkan Alkan ile, Seni Görmem İmkânsız’da Gaye Su Akyol’la beraber çalıştın. Birlikte üretmekten hoşlanan bir müzisyen olarak, seni solo bir albüm çıkarmaya iten temel etken neydi?

Çok özel bir nedeni yok, sadece kendi kendime yaptığım besteleri paylaşmak istedim. Çünkü denemediğim bir şeydi daha önce. Aslında üç kişi yaptık bu albümü. Birlikte üretmekten zevk almamı destekleyecek şekilde, ciddi biçimde beraber bir üretim oldu bu albümde de. İki prodüktörle çalışmak ilginçti. Onların birbirinin içine geçişi, artık tamamen benimle bir oluşu çok güzeldi. 

Böyle bir karşılaştırma için çok erken muhtemelen ama grup olarak çıkardığın bir albümle, Tuğçe Şenoğul ismiyle yayımladığın albümün sende yarattığı hissiyatlar farklı mı?

Evet bunu söylemek için erken ama şimdiden hissedebildiğim kadarıyla çok farklı güzellikleri var. Dostunla beraber yaptığın şarkıları insanlarla paylaşmak ayrı bir şey; kendi hikâyelerin ve yaşadığın şeylerden yola çıkarak onu birlikte çalıştığın insanlarla duymak istediğin yere evriltmek çok başka bir şey. Muhtemelen ileride de değişmeyecek, ikisini aynı yere koymak çok zor olacak benim için. Hep ayrı güzellikleri olmaya devam edecek.

Bundan sonraki hikâyene dair öngörülerin var mı?

İş birliği yapmayı seviyorum. İlerisiyle ilgili birtakım fikirler de var. Daha değişik insanlarla da o üretim dünyasını paylaşmak istiyorum. Şimdiden ikinci albümü hayal etmeye başladım. Umarım çok gezdiğimiz, çok gördüğümüz, çok paylaştığımız bir hikâye olur.

©Nazlı Erdemirel

İki yıl boyunca bir albüme odaklanıp, sıkı bir hazırlık içerisinde olmak; fotoğrafçılık, resim gibi uğraş alanlarını nasıl etkiledi?

Hayatım boyunca her şeyi bir arada yapmaya çalıştım. Resim, müzik, fotoğraf hepsi birlikteydi. Birbirlerini beslediklerini düşünüyordum. Bir taraftan da bir yere odaklanmanın getirdiği ayrı bir enerji var. Onu deneyimlemek istediğim için albüm sürecinde neredeyse hiç resim yapmadım ve çok az fotoğraf çektim. Bunu bilinçli olarak yapmaya çalıştım. Şimdi albüm bitti, çok özledim resim yapmayı da fotoğraf çekmeyi de. Ufak ufak bir şeyler yapmak istiyorum. Beraber devam edecekler ama müziği daha ön planda tutmak istiyorum.

Albümüne gelecek olursak, Gölgelerine nasıl bir ihtiyacın tezahürü sence?

Bir şeyin sizin için vazgeçilmez olduğunu anladığınız zaman, ona ne kadar değer verdiğinizi göstermek istiyorsunuz. Benim için Gölgelerine böyle bir şey. İçerik olarak tabii bir sürü konu var ama bir albüm yapma fikri benim için biraz böyle bir şey oldu.

Albümün ismi olarak tercih ettiğin,  -aynı zamanda Bunu Sana Demiştim şarkında geçen- Gölgelerine nasıl bir anlam ifade ediyor, sendeki karşılığı nedir?

Albüme baktığımızda müzikal anlamda da, referanslarımızda da bir tutulma hali gördük. Gecenin karanlığına düşmüş bir yer gibi. İlişkilerde de, iletişimlerde de, kendimden bahsediyorken de, sadece o’ndan bahsediyorken de; bir karanlık tanımlaması var hep. Bu albüm, sound’u ve içeriği belli olmaya başladığı zaman, gölgem gibi hissettirmeye başladı. Sanki form olarak gölgemi yaratmaya çalışıyormuşuz gibi. Süreçte de kendime dair gözlemlediğim şeyler, “o” taraftan çok fazla bilgi veren şeylerdi. O yüzden gölgemi çıkartıyormuşum, gölgesini anlatıyormuşum gibi hissettim. Bu iki yıldır yazdığımız bir mektup gibi ve sonu “gölgelerine…” diye bitiyor. 

Şarkıların yazılıp bestelenme sürecini merak ediyorum. Bahsettiğin iki yıllık albüm sürecinin içinde olup biten şeyler miydi?

Senden Korktum Ben albümdeki tek eski şarkı. Bu albümde olmasını özel olarak istememin sebebi, aslında bu bahsettiğim hikâyenin başlangıcı olduğunu düşünmemdi. Onun dışındaki şarkılar genel olarak bu iki yılın başında bestelendi. Bıraktığın İzler diğerlerinden biraz daha sonra oldu, 2016 yazıydı. İkinci yıl da Görkem ve Taner’le yazdığım şarkıları işlediğimiz bir süreçti.

Şarkıları yazıp bestelerken bilinçli bir albüm çabası içinde miydin? Şarkılar gelmeye başladıktan sonra mı doğdu bir albüm yaratma fikri?

Beste yapma sürecim konsept, fikir veya formül üzerinden gelişmiyor. Genelde kendiliğinden geliyor şarkılar. Ben sadece albüm yapma fikrindeydim ve şarkılar gelmeye başladı. Sonrasında bu şarkıların nasıl duyulacağı ile ilgili fikirler geliştirdim ve onları Görkem ve Taner'le paylaştım. Gerisi onların dünyasıyla birlikte büyüdü ve duyduğunuz hale geldi.

©Nazlı Erdemirel

Kayıt aşamanız nasıl geçti, belirli ritüelleriniz var mıydı?

Herkes çok yoğundu bir taraftan. Ortak çalışabileceğimiz vakitleri mümkün olduğunca belirleyerek gitmeye çalıştık. Görkem ve Taner ile ayrı ayrı çalışmalarımız da oldu. Genelde kamp şeklinde çalışıyoruz. Bu çok eğlenceli ve ilham verici bir süreç. Giriyoruz o odaya; başlıyoruz, bir hafta çıkmıyoruz. Uyku, kahvaltı, akşam yemeği ve çalışmalar; böyle devam ediyor. Sabit bir düzenden çok, belli dönemlerde çok fazla çalışarak geçti. Benim kişisel olarak bazı ritüellerim oluyor. Vokal kayıtlarında özellikle. Şarkının bana anlattığı hisse odaklanmam, o hissi yaşamam gerekiyor. Kayıtlarda ciddi bir mecburiyet olmadıkça tek seferde okuma yapmaya çalışıyorum. Öteki türlü olayın büyüsünden, enerjisinden kopuyorsunuz. Mekanikleşiyor. Bunu yapabilmenin de biraz zorlu bir süreci var. Dünyadan kopuyorsunuz öncelikle. Görkem ve vokal kayıtlarının Vibes İstanbul'da yaptığımız bölümünde Ozan Bankoğlu bana inanılmaz destek oldular. Karanlık ve dar yerlerde daha iyi hissettiğimi farkettik. Öyle küçücük, tabut gibi bir odada söyledim şarkıların bazılarını.

Albümden önce birkaç şarkının performans videosunu dinleyiciyle buluşturdun. Bu dinleyiciyi, beklentisini, seni, albüm çıkarma heyecanınızı nasıl etkiledi?

İlk Onun Karanlık Huyları’nı yayımladığımızda albüm üzerine çalışmaya başlamıştık çoktan. Biraz vakti geldi diye düşündüğüm için, biraz da sabırsız olduğum için yaptık. Sonra Kaptan’ı single olarak, en son da Senden Korktum Ben’i canlı performans olarak yayımladık. Çok güzel insanlarla tanışıyorum, hikâyeler dinliyorum; şarkılarla aralarındaki ilişkileri benimle paylaşan insanlar oluyor. Bu çok ilham verici ve destekleyici. Bana güç verdi bu paylaşımlar, iyi ki sabırsız davranmışım iyi ki yapmışım diyorum. “Evet bu albümü yapalım, heyecanla yapalım” gibi bir katkısı oldu albüme. 

Her şarkının bir hikâyesi veya bir karşılığı var mı senin için?

Her şarkı benim yaşadığım bir hikâyeden değil ama her şarkının bir hikâyesi var. Beni o kadar derinden etkilemiş ki şarkıma dönüşmüş hikâyeler de var. Kendimi içinde bulduğum, şahitlik ettiğim ya da birebir yaşadığım hikâyelerden oluşuyor. 

Senin için özel bir yeri, sende yarattığı hissiyatı daha başka bir noktada olan bir şarkı var mı?

Hepsinin bir kalp yarasından geldiği çok belli diye düşünüyorum. Ama Bıraktığın İzler benim için tuhaf bir yerde. Yaptığım günden beri göğsümde bir ağırlığı var. Her dinleyişimde de onu duymaya devam ediyorum.

Sonuç olarak içine sinen bir albüm oldu mu?

Üreten bir insan için bunun sonu yok. Her zaman “daha iyi” var. Ama ben çok memnunum albümden, birlikte çalıştığım dostlarımdan. Büyük bir keyifle ve huzurla dinliyorum. Duyduğum şeye aşkla bağlı olduğumu söyleyebilirim. Sonlara doğru Studio Pul'un da hayatıma girmesi, albümün kapak fotoğrafı ve tasarımında hayalimin ötesinde bir iş çıkarmalarıyla da resim tamamlandı. Beni çok mutlu eden ve içime sinen bir albüm oldu evet. 

©Nazlı Erdemirel

Sen müzik tarzını ve ortaya çıkan işi nasıl tanımlıyorsun?

Tanımlamak zor. Bir de sınırlayıcı geliyor. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, beslendiğim müzikal ve görsel dünyanın bir birleşimi gibi. Duyduğumda hissettiğim şey o. Bazı vokallerde bir Fransız şansonu hissi var, altyapılarda trip hop olabiliyor. Bazı şarkılarda referanslarımız trap müzikti, üstünde bir hikâye anlatılıyor o esnada. Bir anda taverna dünyasına giriyorsun, 80’lerde bir gazinodaymışsın gibi. Bunların hepsi sevdiğim/iz şeylerin, bugüne kadar beslendiğim müzik ve hislerin bütünü gibi geliyor. Bunun tanımlamasını daha iyi yapacaklardır diye düşünüyorum. Ortada elektronik bir müzik var, bu müzik aynı zamanda bir canlılık hissi taşıyor.

Sen kimleri dinliyorsun ve kimlerden ilham alıyorsun?

Dipsiz bir kuyu bu. Çok farklı türlerde müzik dinleyen biriyim, belirli bir düzeni de yok. Fransız şansonları, Edith Piaf’lar çocukluğumdan beri çok sevdiğim şeyler. Türk sanat müziği, halk müziği çok sevdiğim örnekleri olan türler. DJ’lik yapıyorum aynı zamada “nasılasiye” ismiyle. Orada tamamen trap ve rap üzerine bir dünya var. Müzeyyen Senar’ı çok severim. Morphine’i, Nirvana’yı, Billie Holiday'i, Neşet Ertaş'ı, Cocteau Twins’i çok severim. Genel olarak türlerdeki güzeli bulmaya çalışıyorum sanırım.

0
6421
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle