16 ŞUBAT, SALI, 2016

KAFA’larına Göre Dergi Yapıyorlar!

“KAFA, bi dünya…” diyerek yayın hayatına katılan ve kısa sürede okurlara kendini sevdiren KAFA Dergisi’nin çıkış yolculuğu ve yayın politikası üzerine yayın koordinatörü Ayça Derin Karabulut ile konuştuk.       

KAFA’larına Göre Dergi Yapıyorlar!

KAFA Dergisi 18. sayısı ile raflarda yerini aldı. KAFA’nın bu sayıya kadarki macerasını biraz anlatır mısın?

Biz yıllardır beraber çalışan bir ekibiz. KAFA da o yıllardır beraber çalışan ekibimizle ofiste otururken “Dergi mi çıkarsak?” deyip de çıkardığımız bir dergi. O zamanlar aramızda sıkça dönen “Taksim kafası, rakı kafası, yemek kafası” gibi bir muhabbetler vardı. Ofiste herkes sıkça kullanıyordu. Dergi yapmaya karar verdiğimiz anda Candaş Tolga “E adı KAFA olsun o zaman” dedi. Sonra oturduk bilgisayarın başına... Logo tasarlandı. Boyutlandırıldı. Çalışmalara devam ederken 13 Ağustos’ta Süleyman Seba vefat etti. Bizim ekipte de nerdeyse herkes Beşiktaşlıdır. Candaş Tolga’da “Ben bir kapak yapacaksam Süleyman Seba yaparım” dedi ve ilk sayımız Süleyman Seba kapağıyla çıktı. İçimizden ne geliyorsa onu yaptık anlayacağın ve ilk sayımız böyle çıktı. İçerik içinse “Nasıl üretiriz? Ne yapabiliriz?” diye bir toplantı yaptık hep beraber. Onun dışında Sunay Akın, Rıdvan Akar, İlber Ortaylı gibi büyüklerimizden yardım aldık. İlk iki üç sayı herkes hatır gönül için yazıyorken dördüncü sayıdan sonra herkes dergiyi çok sevdiği için yazmaya başladı. Mutfak ekibi de çok iyi tabii ki... Hepimiz her sayı daha da heyecanlanıyoruz. Çok hevesli, istekli ve bu işi gerçekten seven insanlar olarak hep beraber çalışıyoruz. Çok genciz. Birçoğumuz hala okuyor. Bu yüzden aslında burada yetişiyoruz. Yıllar sonra hepimizin mutfağı burası olmuş olacak. Hep daha iyisini yapmak için çabalayan pek şahane insanlarla çalışıyorum. Çok mutluyum. Böyle çıktı ve çıkıyor işte bizim KAFA’mız... (gülüyor)

İddialı bir yazar kadrosu var. Bu kadro nasıl bir araya geldi? Yakında dâhil olacak yeni isimler var mı?

Candaş Tolga zaten Posta Gazetesi’nin başyazarı biliyorsunuz. Yıllardır gazetecilik yapıyor. Ve onun çevresi, arkadaşlığı, tatlı dili sayesinde bu dergide bu isimler yazmaya başladı. İlk başlarda onun hatırı için çevresindeki isimler bir araya geldi. Ama daha sonra herkes çok benimsedi dergiyi... Ve biz söylemeden yazılar gelmeye başladı. Ki zaten hatır gönül için iki bilemedin üç yazı yazdırabilirsin birine... İçerik toplantılarında dergide kimin yazmasını istiyorsak onları tartıştık genel olarak, sonra yazmasını istediğimiz isimlerden rica ettik, sağ olsun onlar da kırmadılar. Editör ekip 10 kişiyiz. Dergide kimi görmek istiyorsak, kimi seviyorsak, kimi okumaktan hoşlanıyorsak, derginin kapağında kimi görmek istiyorsak ona göre çalışıyoruz. Sevdiğimiz şeyleri yapıyoruz dergide. Bütün yazarlarımız yıllardır okumaktan keyif aldığımız, daima takip ettiğimiz isimler, meslek büyüklerimiz. Onları dergide görmek hepimizi çok mutlu etti, etmeye de devam ediyor. Mayıs ayında biliyorsun Emrah Serbes katıldı aramıza... Hala yazmaya devam ediyor. Ocak ayında Alper Canıgüz geldi. Şubat ayında da Sema Kaygusuz... Yakında dâhil olacak isimler konusunda henüz bir şey söyleyemem. Biri katılırsa zaten mutlaka duyarsın.

 Ayça Derin Karabulut ©Nazlı Erdemirel

Derginin ilgi çeken yanlarından birisi de #KafamaGöre sayfası. Okurun o sayfayla ilgili dönüşleri nasıl?  

Şahane! Sosyal medyada en çok paylaşılan sayfalarımızdan birisi #kafamagöre sayfası. Sadece sosyal medya değil ayrıca bana mektuplar da geliyor, #kafamagöre sayfasına yazıp daha sonra kesip gönderiyor okurlarımız. Ben mektuplar gelince çok seviniyorum. Özellikle cezaevlerinden çok mektup geliyor bize. Sayfalarca yazıyorlar, ben de oturup saatlerce onları okuyorum. #kafamagöre sayfası editör arkadaşlarımızdan Anıl Çağlar Saka’nın fikriydi. Her sayı okuyucuya yer veriyoruz ama sadece bir sayfa ayırabiliyoruz maalesef. Bu yüzden herkesin dilediği gibi yazabileceği, çizebileceği bir alan olsun istedik. Çok da güzel bir köşe oldu. Çok yaratıcı şeyler çıkıyor aralarından. Benim de dergide çok sevdiğim köşelerden birisi #kafamagöre sayfası.

Dergi kapağına ya da içeriğine toplumsal olaylar ne derece etki ediyor?

Dergi olarak içerikte gündemle ilgili neler oluyor-neler bitiyor çok yer veriyoruz. İçerik toplantısında mutlaka gündemi konuşuyoruz zaten, maalesef gündemde olan her şeyi içeriğe koyamıyoruz. Fakat genel olarak dengede gitmeye çalışıyoruz. Kapaklarda yer verdiğimiz de oldu. Örneğin; üç kadın kapağımız... Ekmek almaya giden çocukları öldürenlere sapanıyla isyan eden Emine Teyze, elindeki çantasıyla “Bu parkı yıkamazsınız” diye dozere kafa tutan Kıymet Teyze ve jandarma eşliğinde ağaç kesmeye gelen valiye elinde sopasıyla “Devlet yok, halk var. O da biziz!” diyen Havva Ana vardı. O kapak en sevdiklerimden biri benim. Ama dediğim gibi en çok kapak konusunda hassasız. Bu arada kapak çizimlerini Hakan Arslan yapıyor. Hayatımda gördüğüm en iyi yeteneklerden... Söylemeden geçemem. Kapakta yer veremediğimiz olayları ise içerikte sayfalarca işliyoruz. Türkiye’de olan hiçbir şeye mesafeli kalmıyoruz, kalamayız da zaten... Çünkü bu ülkede yaşıyoruz.

Osman Palabıyık ve  Ayça Derin Karabulut ©Nazlı Erdemirel

Kafa Dergisi aynı zamanda bir yayıncı olarak bünyesinde Fitbol ve #Tarih dergisini de yayımlıyor. Bu dergiler nasıl dâhil oldular?

KAFA’nın ilk sayısı Süleyman Seba ile çıkmıştı yani ekip olarak futbolla daima içli dışlıydık. Bir tarafımızda hep bir spor dergisi yapma hayali de oluştu zamanla... Sonra KAFA’da çok fazla aklımıza futbolla ilgili içerik gelip de işleyememeye başlayınca Fitbol’u çıkarttık. Fitbol ekibinin hepsi daha önce KAFA’daydı yani. Yine hep beraber çalışıyoruz ama onlar futbolla daha haşır neşir kişiler... Derginin yayın yönetmeni Can Durukan. Özellikle futbol konusunda inanılmaz bir “kafa”sı var. O dergi de iyi gidiyor şu an. Kimden rica edersek yazıyor, sağ olsunlar. #Tarih dergisi de iki ay oldu KAFA ailesine katılalı. Tesadüf eseri #Tarih’in kapanacağını öğrendik. Biz de her zaman ekip olarak iyi bir #Tarih okuyucusuyduk, hepimizin masasında eski sayıları duruyordu. Arşivleri evlerimizde var. #Tarih’in kapanmasına göz yummak zalimce olurdu. Candaş Tolga da göz yummadı ve #Tarih’in yöneticileriyle görüştüler, anlaştılar ve ekibe katıldı. Hepsi güzel gidiyor, sevdik biz dergiciliği... (gülüyor)

Peki, bu yayıncı kimliği ilerleyen dönemde yayınevi bünyesine dönüşecek mi? Kitap basmaya başlamak gibi fikriniz var mı?

İnan bilmiyorum. Aklımızda o kadar çok fikir var ki... Her dakika bir şey düşünüyoruz, gerçekleşmesini çok çok istediğimiz hayaller kuruyoruz. Kendi adıma böyle bir şeyi çok isterim. Ama şu an için kesin bir şey söyleyemem.

Dergiyi yurtdışından da takip etmek isteyen okurlar için ilerleyen dönemlerde bir çalışma olacak mı?

Abonelik sistemi gibi bir çalışmayı soruyorsanız, şu an için düşünülmüyor. Buradan arkadaşları aracılığıyla dergiye ulaşan okurlarımız oluyor, istetiyorlar vs. ama abonelik sistemimiz olamadığı için biz gönderemiyoruz. Yakın dönemde ne abonelik sistemi ne de dijital ortama geçme gibi bir fikrimiz de yok aslında... Böyle daha kıymetli olduğunu düşünüyorum ben... Dergiyi gidip bakkaldan ya da büfeden alıp okumak, bütün sayıları arşivlemek, eksik sayıları bulmak için sahaflara, fuarlara gitmek... Çok kıymetli, çok samimi. O duyguyu yok etmek istemeyiz.

Ayrıca KAFA’nın okurlarla samimi bir ilişkisi var, yakın zamanda okur buluşmaları olacak mı? 

Okuyucularla aramızda çok güzel bir bağ var evet, özellikle biz bunu Tüyap’ta daha iyi anladık. KAFA ekibi olarak ilk fuarımızdı ve çok heyecanlıydık. Çok güzel geçti. İmza günü yaptık, 27 yazarımız birden geldi. İzdiham oldu, inanılmaz bir sayı vardı gelen... Saatlerce sürdü imza. Hatta daha önce fırsat olmamıştı: buradan teşekkür ederim fuara gelen tüm okurlarımıza, bütün ekip adına...

Okur buluşmaları ise daha önce hiç düşünmedik ama belki yapabiliriz. Neden olmasın? Dergi içerisinde zaten okurla sürekli iletişimde kalmaya çalışıyoruz. Okuyucuya daha çok yer vermek istiyoruz.  

Türkiye’de son dönemde dergi yoğunluğu var ve giderek artıyor. Sürekli yeni çalışmaların olmasının edebiyata ya da dergiciliğe zarar verdiğini düşünüyor musun? 

Hayır düşünmüyorum. Çok fazla derginin çıkması bence olumlu ve önemli bir durum. Dergiler çıktıkça ilgi de artıyor. Edebiyatın, kitapların, kâğıdın, okumanın kıymeti artıyor. E zaten tek başına rakipsiz, rekabetsiz olmak çok heyecanlı olmazdı. Benim hoşuma gidiyor dergilerin çıkması... Ancak aynı şeyleri yapmaya başlarsak durum biraz rahatsız edici olabilir. Mesela aynı tasarımları, aynı kapakları yapmaya başlarsak, aynı isimler yazmaya başlarsa... Ki eğer haddimi aşmış olmayacaksam şunu söylemek isterim: Herkes yeni bir şeyler katmalı dergiye, edebiyata... Bir iz bırakmalı. Ben öyle düşünüyorum. Birileri, birilerini taklit etmeye başlarsa o zaman işler karışabilir. Fakat bunlar dışında edebiyat alanında daha fazla dergi, daha fazla yazar, daha fazla okur tabii ki çok umut verici...

 Ayça Derin Karabulut ©Nazlı Erdemirel

Kafa Dergi olarak dijitalleşme gibi bir fikriniz var mı yoksa hep matbu olarak mı devam edeceksiniz?

Hep böyle devam edecek. Dijital ortama girmeyi şu an için düşünmüyoruz. 

Son olarak “KAFA, bi dünya…” diyen okurlarınıza ne söylemek istersiniz?

İyi ki varsınız! Siz olmasaydınız, mektuplar yazmasaydınız, sıcacık evinizden kalkıp dergiyi bulmak için bayi bayi dolaşmasaydınız, nereye giderseniz gidin illaki çantanızda bir KAFA bulundurmasaydınız, dergiyi bulamadığınızda bizi arayıp hesap sormasaydınız olmazdı. Bizi her ay daha çok heyecanlandırdığınız için sağ ol. Var ol canım okuyucu... 

0
19195
2
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle