15 KASIM, ÇARŞAMBA, 2023

“Le Baiser” ve Geriye Kalanlar

Bu yıl 40. yaşını kutlayan Galeri Siyah Beyaz, birlikte üretme pratiğinin bir karşılığı olarak sanatçı eşleşmelerine ev sahipliği yapıyor. Bu kapsamda sergilenen, 40. yılın sanatçı ikililerinden Ebru Döşekçi ve Seçkin Pirim’in “Blue Studio” isimli sergisi üzerine bir yazı.

“Le Baiser” ve Geriye Kalanlar

Sanat, zamanın ötesinde ortak bir dil olarak kabul edilir ve bu dili ustalıkla kullanabilen sanatçılar, izleyicileri bir çeşit yolculuğa çıkarmaya çalışır. Bu yolculuk izleyicinin içinden başlar ve sanatçının haritalandırdığı yere varmaya çalışır; bazen de birçok farklı durağa uğrayarak bambaşka bir yerde noktalanır. Uzun yıllardır birbirlerinin işleriyle iç içe olan ve yaşayan Ebru Döşekçi ve Seçkin Pirim soyut heykelleriyle bu büyülü dili ustalıkla konuşuyor, ayrı ayrı üretimlerini ilk defa yan yana getiriyorlar.

​Döşekçi ve Pirim bir süredir İstanbul ve Londra gibi sanatın kalbinin attığı iki büyülü şehirde yaşıyor ve çalışıyor. Aynı zamanda Blue Studio ismini verdikleri atölyelerinde birlikte de üretiyorlar. Seçkin Pirim ve Ebru Döşekçi'nin pratiklerine dair yaşamsal kesişmeleri kapsayan bu işleri ürettikleri Blue Studio, ilk defa bu sergiyle şekilleniyor ve izleyiciye sunuluyor. Birbirlerinin atölye pratiklerini deneyimlemiş, anlamış, beslemiş ve desteklemiş oldukları açıkça hissediliyor. Bu organik bağ Siyah Beyaz Galeri’nin 40. yılını kutlamak için tasarlanan programda özel bir yere sahip. Sergi rastlantısal bir buluşma değil, aynı zamanda iki farklı sanatçının işlerinin yıllar içerisindeki etkileşimini yansıtan anlamlı bir çıktı olarak okunabilir.

Bireysel olarak bu serüvene tanıklığım ve sanatçıların pratikleriyle buluşmam, 2010’da yaşamak ve çalışmak için İstanbul’a geldiğimde, Eski Rum Okulu’nda Ebru Döşekçi ve Seçkin Pirim’in işleriyle karşılaşmamla başlıyor. Art Unlimited dergisi için hazırladığım bir dosya sebebiyle bu buluşmanın gerçekleştiğini anımsıyorum. Eskittiğimiz yıllar, aynı zamanda bu yazı vesilesiyle başka bir bağı ekliyor var olan anılarımıza. Geçen zamanda sanatçıların atölyelerini deneyimledim, sohbetlere kulak kabarttım, sanatlarına aşina oldum; hatta yeri geldi teknik bir konu için kapılarını çaldım, destek aldım. O kapının açıklığı bu kelimelerin bir araya gelebilmesinin en önemli yapı taşlarından biri. Bir avuç insan bir şekilde ayakta kalmaya çalışıyor ve dayanışıyorken birbirimize gösterdiğimiz destek kişisel olarak da bizi gidebileceğimizden daha uzağa ittiren bir güç hâline geliyor. Bu güç aslında sergide de yer alan işlerin birbirleriyle olan etkileşimlerine ve buluşmalarına odaklanmamı sağlıyor, Pirim ve Döşekçi’nin kendilerine münhasır ve yer yer keşisen dünyalarına dalıyorum.

​Sergide, galerinin sunduğu bembeyaz mekânda renklerin ve formların buluşmasını izliyoruz. Bu alan dev bir tuval gibi. Mekânın temiz bir işçilikle detaylıca işlenmiş heykellerin ve renklerin ön plana çıkması açısından sade ve ev sahibi konumunda oluşu her şeyi bir bütün hâline getiriyor. Bir izleyici olarak işlerin birbiriyle olan bu teması ve yakınlaşması benim için sanat tarihine referansla Constantin Brancusi’nin meşhur heykeli Le Baiser’i yani Öpücük’ü hatırlatıyor. Hafızam Brancusi ile de yetinmiyor; kurduğum diğer bir ilişki ise Kelly Mark’ın 2007 tarihli The Kiss isimli işi. Aklıma gelen birçok örneğin önüne Pirim’in katmanları ve Döşekçi’nin renk oyunları geçiyor. Sergideki birliktelikler sanatçıların üretim tarihini temsil ederken, aynı zamanda bireysel pratiklerinin de evrimini yansıtarak onların işlerine hakim izleyiciye geçmişten günümüze bir zaman yolculuğu, yeni izleyiciye ise bambaşka bir dünyaya ait deneyim sunuyor.

Sergi, sadece renklerin ve formların organik ve ince düşünülmüş jestlerle buluşması olarak kalmıyor, gören herkesi bir keşfe çağırıyor: İçeride ve dışarıda. Sanatın gücü ve soyut düşüncenin sonsuzluğu birden çok anlama bürünüyor ve zihne yerleşiyor. İşte başta değindiğim haritalandırmanın devreye girdiği an bu. Sanatsal üretimler, kendi çıktıkları yolu bir şekilde izleyicinin tanımlamasına olanak sağlıyor. Burada da sergilenen her iş, Pirim ve Döşekçi’nin “el yordamıyla” çizdiği yollardan izleyicinin kendi deneyimiyle bir varış noktasına ulaşıyor. Bu sebeple benim yolum Döşekçi ve Pirim’in üretimlerinin ışığında, sanat tarihinin benzer köşelerinden geçerek tamamlanıyor. Artık kamusallaşan bu sergiyle şiirsel bir ilişki kurabilmek de mümkün. Öte yandan içerisinden geçtiğimiz karanlık çağa rağmen işlerin modernizimle, güncel sanatla olan ilişkileri hakkında düşünebilmek ve bir kaçış noktası yaratabilmeyi talep etmek de olası.

​Bembeyaz galeri mekânından ayrılırken geriye formlar, renkler, şiirsel müdahaleler, tarih ve izleyicinin sanatla kurduğu derin bağı kutlayan, gayet de ustaca konuşulan bir dilin tadı kalıyor. 

Ebru DöşekçI ve Seçkin Pirim’in “Blue Studio” isimli sergisini 25 Kasım 2023 tarihine kadar Galeri Siyah Beyaz (Ankara)’da ziyaret edebilirsiniz.

0
1438
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage