Sanatsal üretimini, kitle kültürünün gündelik yaşama, toplumsal sınıf ve cinsiyet kodlarına etkisi üzerine kurgulayan Elif Uras, yapıtlarında geleneksel görme biçimlerini kullanırken ‘şimdiki zaman’a işaret eden bir dil benimsiyor. Sanatçı, gelenek-modernite ilişkisindeki etkileşimli alanları yansıttığı tuval, çini ve seramiklerinde, nostaljik bir aktarımdan çok bugüne dair samimi anlatımların peşinden tutarlı bir yaklaşımla gidiyor.
İdil İlkin ile Kuzey Kutbu’na seyahati sırasında çektiği fotoğrafların yer aldığı “Crystagram” adlı son sergisi vesilesiyle buluştuk. Sergi galeriye adımınızı attığınız anda mistik ruhuyla sizi yakalıyor, yansımalar ve renkler arasında ilerlerken sanki başka bir boyuta doğru adım atıyorsunuz.
Shezad Dawood’un Galerist’teki sergisinin başlığı sanatçının derdini çok iyi özetliyor: “Zaman ve Mekana Bağlı Kalmak Neden”. Bu retorik soru bir serzeniş de içeriyor; sanat denilen ucu açık ve müphem pratiğin ‘tarih-coğrafya’ koordinatlarına oturtulması sanatın ‘büyüsü’nü kaçırıp, özerkliğini zedeleyebiliyor.
Şöyle diyor Semiha Berksoy: “Ben kaderimi yaşadığım haksızlıklara rağmen hep hoş karşıladım. Sanatımla baş başa mutlu oldum, çünkü beni sanattan başka hiçbir şey ilgilendirmiyordu.” Uzun yaşamında sanatın her türlüsünü hakkıyla yapmak için mücadele veren bu değerli sanatçı, sesi kadar güçlü resimlerinden bir seçkiyle Galerist’teydi.