28 OCAK, PERŞEMBE, 2016

Yalnızlık Manzaraları ve Zamanının Ötesinden Nüler

Ankara, yeni yılın ilk günlerinde, İran sinemasının Batı’da en tanınan temsilcilerinden biri olan Abbas Kiarostami’nin CerModern’deki sergisini karşılarken, ressam-mimar Erol Akyavaş’ın Galeri Nev’deki “Fotoğrafçı”sını da uğurluyordu. Kiarostami’nin ıssız doğada hissettiği yalnızlığı azaltmak için çektiğini söylediği fotoğraflarını, 10 Nisan’a kadar görebilirsiniz. Ama Akyavaş’ın erotik fotoğraflarından oluşan sergisini kaçırdıysanız, muhtemelen önümüzdeki yıl açılacak kapsamlı fotoğraf sergisini beklemeniz gerekiyor.

Yalnızlık Manzaraları ve Zamanının Ötesinden Nüler

Abbas Kiarostami, sadece yönetmenliğini ve senaristliğini yaptığı filmlerle değil şiirleri, fotoğrafları, resimleri ve illüstrasyonlarıyla da bilinen çok yönlü bir sanatçı. 1960’ların sonlarında filizlenen, dönemin entellektüel/politik hareketliliğinden ve yoğun olarak da altın çağını yaşayan Çağdaş İran Edebiyatı’ndan beslenen İran Yeni Dalgası’nın önemli figürlerinden biri olarak nitelendirilen Kiarostami; Wim Wenders, Raymond Depardon ve Jerry Schatzberg gibi fotoğrafçı-yönetmenlerden bir diğeri. Aldığı resim ve grafik tasarım eğitiminin ardından 60’lar boyunca önce reklam endüstrisinde tasarımcı ve illüstratör olarak çalışan daha sonra da İran televizyonu için yüzün üzerinde reklam filmi çeken Kiarostami, filmler için jenerik hazırlayarak adım attığı sinema alanında ilk filmini 1970 yılında yaptı ve o günden bu yana aralarında kısa filmler ve belgesellerin de olduğu kırkın üzerinde filme imza attı. İsminin İran dışında da duyulmasını sağlayan Arkadaşımın Evi Nerededen (1987) itibaren yaptığı her filmle uluslararası arenada giderek daha fazla takip edilen bir isim haline gelen Kiarostami, Yakın Plan (1990), Kirazın Tadı (1997), Rüzgâr Bizi Sürükleyecek (1999), On (2002) gibi filmleriyle Türkiyeli sinemaseverlerin de büyük beğenisini kazanmış bir sinemacı.

İsimsiz, 'Ayışığı' serisinden © Abbas Kiarostami, CerModern izniyle

1979 İran Devrimi sırasında film çekmesi mümkün olmadığından şehirden uzaklaşarak kırsal alanlarda huzuru arayan Kiarostami, fotoğraf çekmeye de aynı dönemde başlıyor. Filmlerinde çoğu zaman şehirler yerine kasabalar ve köyleri kendine mekân olarak seçmesine benzer bir şekilde fotoğraflarında da ağırlıkla şehrin kalabalığından uzak durağan doğayı ve kırsal alanları resmetmeyi yeğleyen Kiarostami’nin CerModern’deki sergisinde ihtişamlı manzaralar, karla kaplı sıra dağlar, küme küme ağaçlar/ağaç gövdeleri, rüzgârın ritmiyle harekete geçmiş buğday tarlaları, kar öbeklerinden oluşan soyutlamalar, eskimiş duvarlara düşen gölgeler ve ışık oyunlarından oluşan büyük boyutlu, kanvasa basılı kırkın üzerinde çalışması yer alıyor. Hem fotoğraf hem de sinema ile uğraşan her ismin maruz kaldığı klasik -iki sanat dalı arasındaki- benzerlik/farklılık sorusuna “Fotoğraf ve sinema aynı asalete sahiptir demek daha doğru olur. Her fotoğraf aslında sessiz bir filmdir. Filmlerimin fotoğrafıma daha yakın olmasını ve hikâye anlatımından daha uzak olmasını isterim.” yanıtını veren Kiarostami, gerçekten de söz konusu fotoğraf olduğunda tercihini hikâye anlatmak yerine estetik ve görsellikten yana kullanan bir anlayışa sahip.

Abbas Kiarostami sergisinden genel görünüm (Fotoğraf: Serdar Darendeliler/GAPO)

Sergi sabahı düzenlenen basın toplantısında, kendisine yöneltilen sinemasındaki şiirsellik vurgusuna dair bir soruyu “Bazen filmlerimde şiirden etkilendiğim yönünde yanlış çıkarımlar oluyor. Diyaloglarda 1-2 satır şiir kullanıyorum diye böyle düşünülüyor ama bu doğru değil. Bu bizim kültürümüz ve hayatımızla ilgili. Biz İranlılar gündelik hayatımızda, konuşmalarımızda da şiir kullanıyoruz. Bu yüzden filmlerimde şiir kullanmam da bir o kadar doğal. Üstelik eğer sanat şiirden etkilenmeyecekse neden etkilenecek? Şiirin gerçeklikle çok büyük bir bağı var, kısmen de hayal dünyasıyla.” şeklinde yanıtlayan Kiarostami’nin fotoğraflarını -hali hazırda şiirleri için sıklıkla yapılan benzetmeyi ödünç alarak- ‘haiku’lara benzetmek pek de yanlış olmaz. Kiarostami, tıpkı haiku benzeri şiirlerinde yaptığı gibi, fotoğraflarında da en basit -geometrik- unsurlarla oynamayı seviyor ve boyut, perspektif, derinlik gibi öğeleri kullanarak manzaralardan bir nevi soyutlamalar yaratıyor. Fotoğraflarının, ıssız doğada hissettiği -muhteşem bir manzarayı bir başkasıyla beraber izleme zevkinden mahrum olmanın yarattığı işkenceyle karışık- yalnızlığı azaltmak gibi bir işlev de gördüğünü söyleyen Kiarostami’nin fotoğrafları tek başlarına etkileyici olsalar da bir araya geldiklerinde çok da büyük bir söz söylemiyor, bir hikâye anlatmıyorlar. Zaten sık sık da değindiği gibi Kiarostami’nin fotoğraflarıyla hikâye anlatmak gibi bir derdi yok. Evet bunlar karşısına geçip bakması insanı keyiflendiren ama bir süre sonra tekrara düşen ve ‘güzel’ olmaktan öteye gidemeyen fotoğraflar. Elbette bir fotoğrafın sadece ‘güzel’ olması bir kusur/eksiklik degil. Ama bu serginin aksayan yönlerinden biri, tam da bu ‘güzel’ olma haliyle ilgili. Muhtemelen Kiarostami’nin tercihi, belki de mekânın büyüklüğü ve mimarisinin esnek olmamasından da kaynaklanan nedenlerle, fotoğraflar olmaları gerektiğinden çok daha büyük basılmış ve kimileri oldukça pikselleştiklerinden asıl ‘güzel’liklerini yitirmişler. Benzer bir sorun, geçtiğimiz sene yine CerModern’de sergilenen, bir başka sinemacı Nuri Bilge Ceylan’ın fotoğraflarında da söz konusuydu. Zaten yoğun dijital müdahaleler yapılmış fotoğraflar o kadar büyütülmüşlerdi ki, bu müdahaleler kimi zaman gözle görülür hale gelmişti. Kiarostami’nin fotoğrafları da içerikleri itibarıyla -amiyane tabiriyle- ‘cillop’ gibi basılmayı gerektiren fotoğraflarken maalesef büyük baskı sevdasının kurbanı olmuş görünüyorlar. Kanvasa basılmış olduklarından ötürü ‘yumuşamaları’ ve özellikle kimi siyah beyaz fotoğrafların tonlamalarının/kontrastlarının tutturulamamış olması da tüm bu büyüklük sevdasının üzerine tuz biber ekmiş. 

Bu noktada bir eleştirim de CerModern’e. CerModern, sadece girişteki büyük ana salonunda ağırladığı isimlerle değil alt kattaki diğer salonlarında yer verdiği sergilerle de pek çok alternatif oluşuma kucak açan, “Sanatı Anlamak” seminer dizisi ya da “Fantastik Öykü Yazarlığı Atölyesi” gibi geniş bir yelpazedeki etkinlikler programı ve bünyesinde  barındırdığı sanatçı ikamet programıyla Ankara’daki sanat ortamına büyük ivme kazandıran bir yapı. Kiarostami’nin sergi açılışının ertesi günü gerçekleşen söyleşisine gösterilen yoğun ilgi nedeniyle onlarca izleyicinin salonda yer bulamayıp merdivenlerde oturması, çok daha fazlasının ise içeri girememesi, CerModern’in kısa sürede yaratmayı başardığı çekimin bir göstergesi. Fakat CerModern’de bugüne dek görme fırsatı bulduğum kimi sergilerden edindiğim izlenim, ciddi bir küratöryel ekip/müdahale eksikliği olduğu. Abbas Kiarostami gibi çok önemli bir sinemacının ‘fotoğraf’ sergisinde, fotoğraflarının haricinde, sadece sergi alanında oluşturulan -ama oturulacak bir yer bulunmayan ve sergiyi gezen izleyicilerin yeterli bir şekilde yönlendirilmediği- ‘izleme salonu’nda sanatçının Roads ve Seagull Eggs başlıklı iki işine yer vermek bana biraz kaçırılmış bir fırsat gibi geliyor. Halbuki, tıpkı Kiarostami’nin şu anda Toronto’daki Ağa Han Müzesi’nde sürmekte olan “Doors Without Keys” sergisinde olduğu gibi hem galeride hem de oditoryumda kapsamlı bir Kiarostami filmleri gösterim programı hazırlanabilir; filmlerinden fragmanlar, film afişleri, film setlerinden fotoğraflar, şiir kitaplarından örnekler, belki -Türkçeye çevrilmiş- birkaç şiiri, vs. zaten çok büyük olan mekânın çeşitli bölümlerinde sergilenebilir ve Kiarostami’yi tanımak/anlamak adına daha zengin bir içerik yaratılabilirdi. Pek çok eksiğin olduğu Ankara sanat ortamında iyi niyetle ve büyük bir özveriyle çaba gösteren CerModern ekibinin, bu mekânı duvarlardan ibaret bir ‘galeri’den öteye taşımak konusunda ne kadar hevesli ve samimi olduğunu bildiğimden özellikle ana salon sergilerindeki bu küratöryel eksikliğin altını çizmek istedim. (Tam da bu satırları sonlandırmışken, CerModern’in İran İslam Cumhuriyeti Kültür Haftası kapsamında 5-11 Şubat 2016 arasına tarihlenen “Yakın Plan İran” konulu bir etkinlik dizisine ev sahipliği yapacağını ve etkinlik kapsamında -Kiarostami’nin olmasa da- İran’ın önemli yönetmenlerinden Narges Abyar, Reza Mirkarimi, Berhuz Afkhami, Davoud Bidel’in filmlerinin gösterileceğini öğrenmek içime biraz su serpmedi değil.)

İsimsiz, 40x62 cm © Erol Akyavaş, Galeri Nev izniyle

‘Fotoğrafçı’ Erol Akyavaş’ın Nüleri

Yazıyı bitirmeden son bir paragraf açarak, hazır Abbas Kiarostami sergisi için yolum Ankara’ya düşmüşken son haftasında görme fırsatı bulduğum Galeri Nev’deki Erol Akyavaş “Fotoğrafçı” sergisinden de kısaca bahsetmek istiyorum. Doğu ve Batı sanatlarını kendine özgü yorumuyla bir araya getiren çalışmalarıyla bilinen ressam Akyavaş, yaşamı boyunca fotoğrafa özel bir ilgi duymuş ve fotoğrafı üretim sisteminin ana hatlarından birine yerleştirmiş olsa da fotoğrafları ilk kez 1999’daki ölümünden iki yıl sonra Pamukbank Fotoğraf Galerisi’nde açılan “Öbür Dünyalarda” sergisinde gün ışığına çıkmıştı. Galeri Nev’deki “Fotoğrafçı” bu anlamda Akyavaş’ın sadece fotoğraflarına yer veren ikinci sergi olsa da, sadece içeriğiyle değil Akyavaş’ın bugüne dek ailesi tarafından özenle korunan fotoğraflarının taranıp dijital ortama aktarıldığını, kataloglandığını ve yakın zamanda NevArşiv bünyesinde araştırmacılara sunulacağını müjdelemesi açısından da önem taşıyor. Istanbul Art News Ocak 2016 sayısı için hazırladığımız fotoğrafçı arşivlerine yönelik dosyada Türkiye’de bu konunun emekleme aşamasında olduğundan henüz bahsetmişken, Akyavaş’ın 5-6 bin fotoğrafının profesyonel bir ekip tarafından  sayısallaştırılıp envanterinin çıkarılıyor olduğu ve seyahatlerinde çektiği fotoğraflardan oluşan büyük bir serginin 2017 yılında açılacağı haberini almanın oldukça iyi geldiğini eklemeliyim. Bu arşiv çalışmasının ilk ürünü olan ve 4 Aralık-16 Ocak tarihlerinde izlenime sunulan “Fotoğrafçı”, Akyavaş’ın Nisan 2012’de yine Galeri Nev’de açılan son sergisinde yer alan erotik yağlıboyalarına parelellik taşıması açısından sadece erotik fotoğraflarından oluşturulmuştu. Topkapı Sarayı ve Ayasofya Müzesi gibi tarihi mekãnlarda, oryantal duvar kilimleriyle bezeli odalarda, deniz kenarında ya da modern bir apartman dairesinde çekilmiş nüler ve yakın plan vücut detayları, gerçekten de Akyavaş’ın Doğu ve Batı sanatlarını sentezlediği resimlerini tamamlar nitelikte. Sergiye eşlik eden ve Ali Artun’un “Akyavaş Estetiğinde Erotizmin Kaynakları” ile Bahattin Öztuncay’ın “Topkapı Sarayı’nda Camera Erotica” yazılarına yer veren katalog da arşive katılası elzem cinsten bir yayın. Fotoğraf seçimi, titiz baskıları ve sunumuyla “Fotoğrafçı”, Akyavaş’ın bugüne dek pek gün yüzüne çıkmamış diğer fotoğraflarını görmek için büyük bir merak uyandırıyor. Şimdiden 2017’yi iple çekmek için geçerli bir sebebimiz var gibi görünüyor...

0
8168
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage