15 MART, SALI, 2016

Ölüm İçin Çıkılan Bir Seyahatte Yeniden Doğmak

İdil İlkin ile Kuzey Kutbu’na seyahati sırasında çektiği fotoğrafların yer aldığı “Crystagram” adlı son sergisi vesilesiyle buluştuk. Sergi galeriye adımınızı attığınız anda mistik ruhuyla sizi yakalıyor, yansımalar ve renkler arasında ilerlerken sanki başka bir boyuta doğru adım atıyorsunuz.

Ölüm İçin Çıkılan Bir Seyahatte Yeniden Doğmak

Çalışmalarında dijital yönü ağır basan müdahalelere rağmen aynı zamanda İslam figürleriyle de karşılaşıyoruz. Bu iki farklı tarz hangi bağlamda buluşuyor?

Genel olarak son sergim değil ama önceki işlerimde daha sık görünen şey şu: Aynı nesneyi tekrarlı bir biçimde yan yana, alt alta, üst üste ve katmanlı bir şekilde asetat yüzeylerin geçirgen hali ile bir araya getirdiğimde görünen nesne her ne ise çağrıştırdığı fonksiyondan uzaklaşmakta ve motifleşmekteydi. Bu ise bana iki şey çağrıştırıyor: Birincisi Türk, Arap ve İslam eserlerindeki tekrarlayan, ritmik iç içe geçmeleri ve ikinci olarak da buradaki müziksel kaliteyi. Tekrarlı işlerimi müzikteki akor kurulumlarına benzetiyorum. Görsel olarak incelediğimde İslam sanatı etkilerini, işitsel olarak incelediğimde de Steve Reich etkilerini belirgin bir şekilde görüyorum.

Son sergin “Crystagram”da ise daha dijital ve çarpıcı işler karşılıyor bizi. Sergi fikri nasıl ortaya çıktı?

Aslında başka bir sergi planım vardı. Fakat bir rüya gördüm ve bu sergi o rüyadan yola çıkarak gelişti. Geçen yıl Kuzey Kutbu’na gitmiş ve orada birtakım fotoğraflar çekmiştim. Yazın rüyamda tekrar aynı yere, Kuzey Kutbu’na gittiğimi gördüm. Ardından bu rüya üzerine orada çektiğim fotoğraflarla ilgili bir şeyler yapmak istedim ve çalışmaya başladım.

Burcu Ezer ve İdil İlkin ©Nazlı Erdemirel

Peki bu çektiğin fotoğraflar sergi çerçevesinde nasıl şekillendi?

Bir şekilde bu kutuplarla ilgili deneyimim bana yetersiz gelmeye başladı. Bunu başka bir şekilde desteklemek istedim. Ve atmosferik optik ile ilgili düşünmeye başladım. Dünyanın çeşitli noktalarında güneş ışığı nasıl yansıyor, yansıdığı o açı bize dalga boyu olarak nasıl bir sonuç veriyor gibi konularla ilgilendim. Sonrasında buzulları biraz incelemek istedim, buzullardaki yapı, rüzgara bağlı dalgalanmalar benim birebir uyguladığım dijital fırça darbeleriyle yakın bir dil konuşuyor.

Buzul formunu deneyimlemek için ikinci bir seyahat yaptım. Özellikle İzlanda’yı seçtim, bunun sebebiyse İzlanda’nın volkanik ve nispeten yeni bir yer oluşu. Çok eski bir kara değil, kutup çemberinin içinde değil altında. Volkanik olduğu için heryer siyah. Vatnajökul buzulunu görmeye gittim. Bu buzuldan kopan parçalar Kuzey Atlantik’e karışıyor ve bu parçalar denizdeki kuvvetli dalgalarla kıyıya vuruyor. Böylece heryerde parçalanmış “mini iceberg”ler görüyoruz. Bu buzları alıp buraya getirsem fotoğraftaki maviyi göremeyeceğim. Çünkü ortakuşaktaki ışığın malzemeyle çarpışması ile kuzeydeki ışığın bir madde ile çarpışması arasında büyük fark var. Bu durum dünyada bulunduğumuz konumlarla ilgili. 

Lightbox’lar sergide ilk bakışta öncelikli dikkatimi çeken işlerden oldu. Bu çalışmalarını biraz anlatır mısın?

Lightbox’lar galeride birlikte çalıştığım insanların ismini taşıyor, Doris, Aslı, Gizem, Mustafa, Fuat, Sema ve birtanesinin adı da Misafir. Bunlar beşyüz ve ya bin yıllık buzullardan kopmuş parçalar, dolayısıyla kolay kopmamışlar. Çok sertler, sıkışmış durumdalar, hava kabarcıkları yok. Fakat bu buz parçaları polikristalin yapıya sahip ve içine ışık girdiğinde ışık saçılarak dağılıyor. Dolayısıyla düz bir yansıma olmuyor, yansımalar birbirine karışıyor. Çok karmaşık ve kaotik bir görüntü ortaya çıkıyor.

Lightbox’ların yerde olmasının sebebi ise onların duvar yerine yerde sergilenmesinin kendi doğalarına daha uygun olduğunu düşünmem. Ben bu buz parçalarının arasında yürüdüm, yerde gördüğümü gene yerde anlatmak istedim. Lightboxların altında ayna ve ledler var. Ve bu ledlerin içindeki elektrik aksamı olduğu gibi görünüyor, saklamadık.

©Nazlı Erdemirel

Hatta led’ler de küçük buz parçalarını anımsatıyor gibi. Bu eserlerdeki manipule ölçüsü ne peki?

Lightboxlarda hiçbir manipülasyon yok. Bu sergideki işlerin ortak özelliği, benim üslubumu taşıması. Bu fırça tipini kendim kullanıyor olsam da doğa da benim müdahale ettiğim tarzda bir görünüme sahip. Dolayısıyla “ben doğayı mı taklit ediyorum, doğaya mı uyum sağlıyorum” gibi bir soru geliyor akıllara. 

Çok mistik bir ortam hayal ediyorum ve merak ediyorum bu dinlediklerinden sonra.

Çok mistik. Çok yalnızdım. Tek başıma gittim. Özellikle bunun için, bu ışığı deneyimlemek için gittim.

'Blue Moyo', 2016, Diasec mounted on chromogenic print, 120x90cm

Ne kadar vakit geçirdin orada?

Bir hafta filan. Aralıksız fotoğraf çektim diyebilirim. Finlandiya’nın kuzeyinde de bir hafta kadar vakit geçirdim. İklim koşulları çok zor bir yer. Oralılar bu koşullarla coşkuyla başa çıkıyorlar. Bir yerden bir yere gitmek için uzun yollar katediyorsunuz. Camlardaki buharın anında donduğu bir arabada ilerledim, biraz saykodelik bir ortamdı. 

Bu süreç psikolojik açıdan biraz terapi etkisi de yaratmış olabilir?

Şöyle söyleyeyim, ben oraya ölmeye gittim. Ölmeden döndüm, bundan sonra da kolay kolay ölmem gibi geliyor. Birkere ortamda tuhaf bir manyetizma var. Bir daha gitmek istiyorum. Benim için çok öğretici bir süreç oldu. Öğrendiklerimi ise böyle yorumladım. 

©Nazlı Erdemirel

Geçmiş sergilerinde ses enstalasyonlarıyla da karşılaşmıştık, bu sergide de böyle bir çalışma olacak mı?

Bu sergide bir ses enstalasyonu yok. Aslında olacaktı ama çok fazla ilişkilendiremedim. Ben aynı zamanda şan dersi alıyorum ve deneysel opera ile ilgileniyorum. Ses telleri birer enstrüman, sesi toprağın altından çekercesine onları kullanıyoruz. Aynı manevralarla, sesi çeker ve sesle oynar gibi resim yapıyorum. Bir şekilde sesi taklit ediyorum. Bunu dijital fırça vuruşlarıyla yapıyorum. 

Bir yerden sonra neresi manipülasyon neresi doğal birbirine karışıyor. Ben bu ışıkları, oyunları da doğal zanneder oluyorum. Ya da doğal görünümü manipülasyonlu sanıyorum. Bu sergiden sonra gelecek programların neler?

Müzik ile ilgilenmeye devam ediyorum. Deneysel opera yani opera ve kafa sesindeki arayışlarıma ve sesim ile yaptığım performatif işlere devam edeceğim. Ses ve ışık üzerine düşünüyorum. Merceklerle alakalı bir iş ortaya çıkarmaya çalışıyorum.

İdil İlkin ©Nazlı Erdemirel

İdil İlkin’in “Crystagram” adlı son sergisi 4 Mart – 2 Nisan tarihleri arasında Galerist’de görülebilir.

0
7367
1
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage