07 AĞUSTOS, CUMA, 2015

Dün Gece Bir Rüya Gördüm

İki düşün bir araya gelmesiyle oluşan, Dali ve Buñuel’in ünlü kısa filmi Bir Endülüs Köpeği’ne saygı duruşu niteliği taşıyan x-ist’in aynı adlı sergisi 9 Temmuz-18 Ağustos arasında izleyiciyle buluşuyor. Sergiye katılan 13 sanatçının (Ansen, Ali Elmacı, Ali Bilge Akkaya, Bahadır Baruter, Burçin Başar, Cem Dinlenmiş, Ceren Oykut, Ekin Saçlıoğlu, Erkut Terliksiz, Emin Mete Erdoğan, Engin Konuklu, Murat Palta ve Seda Hepsev) tıpkı bu sürreal film gibi siyah-beyaz ürettikleri işlerini görmek için x-ist’e uğramayı unutmayın.

Dün Gece Bir Rüya Gördüm

Sonsuz gibi görünen beton bir merdivenden, sanki ipek kumaşların üstüne hafifçe kendinizi bırakıyormuş gibi hiç yara almadan düşebilir misiniz? Ben yaptım. Hiç gitmediğiniz bir şehrin, aslında hiç varolmamış bir sokağındaki 1980’lerden kalma kitapçısında, bilmediğiniz bir dilde yazılmış kitabın plastik sayfalarını çevirdiğiniz oldu mu? Ben yaptım. Senelerce önce -henüz daha ilkokuldayken- karşıdan karşıya geçerken, siyah bir Jaguar’ın sınıf arkadaşınızı metrelerce sürüklediği, korku ve dehşet içinde tanık olduğunuz o karanlık ana engel olmaya çalıştınız mı? Ben yaptım. Ben o küçük kızın pembe sırt çantasından tutup ona engel olamadığım için kendimi her gece suçladım. Ben kendimi suçladıkça bilinçaltım o anı bana her gece hatırlattı. Unutma, unutma, unutma, uyuma, uyuma, uyuma... Çıkmaz sokaklara sapıp, yolunuzu kaybettiğiniz rüyalar; öldürüldüğünüzü gördüğünüz, aşık olduğunuzu, işten kovulduğunuzu, bulutların üstünde kollarınızı bir anka kuşu gibi çırparak uçtuğunuzu gördüğünüz rüyalar... Ertesi sabah kendizi “acaba rüyamda gördüğüm x nesne bana ne demek istiyor?” diye rüya tabirleri sözlüğüne bakarken buldunuz mu? Ben bunu da yaptım. Ludwig Wittgenstein “Bir rüyanın ne kadar kafa karıştırıcı olduğunu düşünün. Böyle bir bilmecenin bir çözümü olmak zorunda değildir. Bizi şaşırtır. Sanki, burada bir bilmece varmış gibidir. Rüya görmek neden bir masadan daha gizemli bir şey olsun ki? Neden ikisi de aynı derecede gizemli olmasın?” diyor. Size günün birinde bir rüyamı anlatırsam, aslında bu size bir sır veriyorum anlamına da gelir. Theodor W. Adorno ise “Rüyaların bize illa ki gizemli gelmek zorunda olmadığı doğru. Ancak, bize anlatılan rüyalar genelde gizemli gelir kulağımıza. Anlatılırken her ne kadar hafiften cilalansalar da, rüya malzemesi olarak hakiki durumlarını –biçimsel bir bakış açısıyla- ancak bu durumda bir an için bile olsa görebiliriz” diyor.  Ve gerçeküstücülerin edebi yapıtlara dönüştürülmüş rüyaları için “böyle rüya görülmez, kimse böyle rüyalar görmez” dese de iki sürreal kafa kafaya verip bir film yaparak rüyalarını herkese anlatıyor.

​x-ist sanatçılarının çıkış noktası, Salvador Dalí ve Luis Buñuel'in Madrid Üniversitesi yıllarında, gelişen dostluklarının ilk meyvesi ve sürrealist sinemanın ilk örneği "Bir Endülüs Köpeği". 1929 yapımı bir sürrealist klasiği olan "un chien anadalou", aynı zamanda Luis Bunuel'in ilk filmi. Filmin senaryosu Dali'yle yapılan ortak çalışmanın bir ürünü. Bir Endülüs Köpeği'nin öyküsü, Buñuel'in gördüğü rüyayla başlar. Buñuel Figueras'a, Dali'ye gittiğinde ayı kesen, ince uzun bir bulutla, bir gözü yaran usturanın rüyasına girdiğini anlatır. Dali de, kısa bir süre önce rüyasında karıncalarla dolu bir el gördüğünden bahseder. Bu iki rüyadan yola çıkılarak şekillenen kurgu, akıl dışı ve içgüdüsel bi anlatımı benimser. Film, mantıksal hiçbir açıklamaya meydan vermeyecek düşünce ve görüntülerden, belirsizliklerden ve akla aykırı eylemlerden esinlenir. Bir kadın gözünün usturayla oyulması, kalçalar arasında kaybolan bir çift göğüs, kocaman bir piyanoya gömülen eşek ölüsü gibi akla hayale sığmayan sahnelerle dolu olan film, saldırgan görüntüler hedef alınarak, birçok tartışmaya neden olsa da, gösterimde kalmayı başarır

Erkut Terliksiz, "An Andolusian Dog / Audition II"
Fotoblok üzerine akrilik, 100 x 70 cm, 2015

Bir Endülüs Köpeği, gerçeküstü sinamanın en önemli filmlerinden biri sayılır. Anlatımdaki devamlılığı yıkması açısından, sinemasal geleneklerin karşısında duran, yenilikçi, özgür bir niteliktedir. Buñuel'e göre, gerçekle düşün kesin kesişme noktaları yoktur, ikisi hep içiçedirler ve sinema duyguların ve dürtülerin dünyasını ifade etmek için bir araçtır.

x-ist’teki sergiye dönecek olursak, galerinin genç sanatçılarından Murat Palta sergiye, kağıt üzerine mono baskı tekniğiyle ürettiği “This war of mine” adlı işiyle katılıyor. Sanatçı sergilenen işini şöyle anlatıyor: “Benim çıkış noktam ismin kendisinden ziyade Birinci Dünya Savaşına ait birkaç görselden etkilenmem oldu. Bunlardan bir tanesi geleneksel kıyafetler içerisinde gaz maskeli Hint askerleriydi. Diğeri ise elinde kocaman bir havan tüfeği tutan Osmanlı askeri. O dönemler endüstrileşmenin gerisinde kalan ama bir o kadar da köklü bir kültürü olan bu iki milleti o şekilde görmek benim için güzel bir kontrasttı. Bu görüntüyü yakın döneme ait diğer unsurlarla süsleyerek biraz abartmak istedim.” 

Seda Hepsev, "Yorgun", kağıt üzerine desen, 14.5 x 9.5 cm, 2015

Emin Mete Erdoğan “Dünyalalaştırma” isimli işinde endüstrileşmeyi distopik bir anlatım diliyle hikayeştiriyor. Cem Dinlenmiş “Vault” yani “Kubbe” ismini verdiği işinde ahşap üzerine akrilik ve marker kullanmış; bu işiyle seyircinin odaklanmasını ve inebileceği kadar derine inmesini istemiş. Bahadır Baruter de “Qua Vadis?” (Nereye gidiyorsun?) diye soruyor. Beti benzi atmış takım elbise giymiş mahlukatları doğrudan izleyiciye bakıyor. Seda Hepsev, “Yorgun” adlı serisiyle sergideki yerini alıyor. Burçin Başar, bir sis perdesinin ardından gördüğü rüyayı yağlıboyayla “Başka zaman...” ismini verdiği işiyle izleyicinin kulağına fısıldıyor. Ceren Oykut, göz kapaklarının ardında bir “Duruşma” görüyor. Erkut Terliksiz, “An Andolusian Dog/Audition” I ve 2 işinde fotoblok üzerine akrilik kullanmış. Sanatçı Ansen, “The Ironclad” isimli çalışmasında dönem kostümleri içinde kriket oynayan figürlere can veriyor. Rüyasında yarı hayvan yarı bitki olan mitolojik bir canlı gören Ekin Saçlıoğlu “Barometz ve Kaktüs” işiyle sergideki yerini alıyor. Ali Elmacı “Silahlar Çekilince Gölgeler Büyür” adlı işinde yakın geçmişe dair bir hikaye anlatıyor gibi. Ali Bilge Akkaya her zamanki etkileyici tarzıyla izleyicinin algısında oyunlar oynuyor, basamakları inip çıkıyor. Engin Konuklu “Butterfly” adlı işi bulunup okunması için ulu orta bırakılmış bir günlük gibi izleyicinin karşısında apaçık duruyor. Sergideki tüm işler sanatçıların rüyalarından yola çıkılarak üretilmiş.

Bir rüyayı görmek için daha önce ona benzer bir durumu/olayı yaşamak gerekir. Ardından gözleri yumup rüyanın içine balıklama dalıp o anın değişmesini beklemeli. Kimi zaman uzaklarda açan bir çiçeğin, kimi zamansa bir kelebek motifinin ve daha bir çok farklı rüyanın anlatıldığı “Bir Endülüs Köpeği” 18 Ağustos’a kadar x-ist’de izlenebilir.

0
5186
1
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage