11 EKİM, CUMA, 2019

Bugün İle İlgili Çok Şey Söyleyen Gelecek Öngörüleri

Anna Laudel, eylül başı, İpek Yeğinsü küratörlüğünde “İntergalaktik” sergisini ağırlamaya başladı. Farklı disiplinler ve yaklaşımlara sahip sanatçıların yer aldığı sergi Beyza Boynudelik, Şafak Çatalbaş, Alper Derinboğaz, Emin Mete Erdoğan, Horasan, Ekin Su Koç, Ali Miharbi, Ali İbrahim Öcal, Özcan Saraç, Meltem Sırtıkara, Merve Şendil ve İrem Tok’un eserlerini izleyiciyle buluşturuyor.

Bugün İle İlgili Çok Şey Söyleyen Gelecek Öngörüleri

Uygarlığımızı dünyanın ötesine taşıyıp hayatımızı orada sürdürmeyi başarırsak bizi nasıl bir geleceğin beklediği sorusundan yola çıkan “İntergalaktik” sergisi İpek Yeğinsü küratörlüğünde izleyicilerle buluştu. Her ne kadar geleceğe dair bir sorudan yola çıksa da, bu soruyu günümüz dünyasında yaşadığımız sorunlar çerçevesinden ele alan sergi kapsamında küratör Yeğinsü ile konuştuk.

Uygarlığın dünyanın ötesine taşınması ihtimali etrafında dolaşan “İntergalaktik” sergisi fikri nasıl ortaya çıktı, hazırlık süreci senin için nasıldı merak ediyorum.

Yaklaşık bir yıl önce sanatçılar Meltem Sırtıkara ve Beyza Boynudelik ile birlikte bir proje yapmak istediğimize karar verdik. Uzun sohbetlerden sonra hepimizin ortak ilgi alanlarından birinin uzayda yaşam meselesi olduğunu gördük. Ben de çocukluğumdan bu yana beni çok heyecanlandıran bu konuyu biraz daha geliştirdim ve serginin genel çerçevesini oluşturdum. Ardından hem sanatsal pratiği konu için uygun olan, hem de heyecanımızı paylaşabilecek sanatçıları projeye davet etmeye başladım. Fikrimizi Anna Laudel ekibiyle paylaştık; onlar da projeye sıcak baktı ve sergi hazırlık süreci böylece tam anlamıyla başlamış oldu. 

Son yılların değişmeyen gündem konusu olan ve ne yazık ki çözümden çok gerileme yaşadığımız küresel ısınma ve iklim değişikliği seni bu temaya yaklaştıran konular arasında yer alıyor sanırım. Toplumsal ve kültürel konuların / sorunların sanata yansımasını nasıl değerlendiriyorsun?

Kesinlikle. Doğanın dengesi, diğer türlerin yaşam hakkı ve çevre kirliliği, yine kendimi bildim bileli ilgilendiğim konular arasında. “İntergalaktik” de her ne kadar geleceğe dair bir sorudan yola çıksa da, bu soruyu günümüz dünyasında yaşadığımız sorunlar karşısında sormak zorunda kaldığımızı da unutmamak gerek. Sorunun ikinci bölümüne gelirsek, özellikle son otuz yıla dair bir gözlemimi paylaşmak isterim. 90’ların sanatı, modernizmin insanı tek tipleştiren, tek doğru olabileceğini savunan yaklaşımına sert bir tepkiydi. Postmodernite, kimlikler, çok kültürlülük, birey-devlet ilişkisi, sınırlar vb kavramlar sürekli gündemdeydi. Ancak ekolojik kriz ve küresel ısınma gibi her birimizi eşit derecede ilgilendiren sorunlar 2000’lerden itibaren öncelik kazandı. Postmodern yaklaşımlarla özgünlükleri ön plana çıkarılan kültürel kimlikler, sanki yerini yeniden tüm kimliklerin ötesinde “insan” olma deneyimine ve insanlığın evrendeki ortak yolculuğuna bıraktı. Bence bu da doğa ile olan ilişkimizin ve doğadaki yerimizin sanatta son yıllarda çok daha fazla yer bulmaya başlamasına neden oldu. 

Sergi İstanbul Bienali’nin teması ile de paralel bir dil benimsiyor, bu konuda ne düşünüyorsun?

Bu beni çok mutlu ediyor. Biz sergi için çalışmaya başladığımızda bienalin konusu henüz duyurulmamıştı. Bu da gösteriyor ki, aslında insanlık olarak ortak kaygılar taşıyoruz ve benzer meselelere kafa yoruyoruz.

“İntergalaktik” çerçevesinde sanatçılar nasıl bir araya geldi? Ve üretimlerin oluşum süreci nasıl gerçekleşti?

Az önce de sözünü ettiğim gibi, hem konunun heyecanlandırdığı, hem de gerek takvimi, gerek sanatsal pratiği projeye uygun olabilecek sanatçılarla iş birliği yapmaya çalıştık. Yapıtların çok büyük bölümü sergiye özel olarak üretildi. Bir yıl boyunca sanatçıların atölyelerini düzenli olarak ziyaret ederek üretim süreçlerine yer yer dahil oldum; uzun ve keyifli sohbetler yaptık. Ayrıca grup olarak da sık sık haberleşmeye ve bir araya gelmeye çalıştık.

Sergide pek çok farklı disiplin ve sanatçı bir arada yer alıyor. Tüm bu çalışmaların bir ortak noktası var mı peki?

Ortak nokta, hepsinin geleceğe dair bir öngörü geliştirirken aslında bugün ile ilgili çok şey söylemesi. Zaten günümüz insanını, onun doğasını ve koşullarını anlamaya çalışmadan öngörüde bulunmanın pek de bir anlamı olmazdı. 

Sergi kapsamında birçok paralel etkinlik de gerçekleşti. Bunlardan bahsedebilir misin?

Sergi kapsamında iki sanatçı konuşması düzenledik. Bunlardan ilki, İrem Tok ve Özcan Saraç’ın katıldığı “İnsan Olmanın Tanımı ve Bilme Hâli” idi. Burada insanın bilgiyle olan ilişkisini, bilimsellik ile kurgusallık arasındaki diyalektiği tartıştık. İkinci oturumda ise Şafak Çatalbaş, Beyza Boynudelik ve Emin Mete Erdoğan’ın katılımıyla “Mitlerin Geleceği, Geleceğin Mitleri” konulu bir söyleşi gerçekleştirdik. Burada da mitlerin temel ögelerini, günümüzdeki yansımalarını ve geleceğe dair beklentilerimizi konuştuk. Ayrıca ekim ayı boyunca haftada iki kez küratörlü sergi turu düzenliyoruz. Katılmak isteyenler galeriyle temasa geçip kayıt yaptırabilirler. Son olarak, 19 Ekim akşamı Özcan Saraç ve Kaan Işık’tan oluşan deneysel elektronik müzik ikilisi ONØ Teknika, galeride bir performans sergileyecek.

Ali Miharbi, İrem Tok ve Horasan’ın çalışmaları da serginin en dikkat çeken çalışmaları arasında yer alıyor. Serginin küratörü olarak senden dinleyebilir miyiz bu işleri?

Ali Miharbi’nin Mars’ın Yüzleri adlı yerleştirmesinde, sanatçının yazdığı yüz tanıma programının Mars’ın yüzeyinde saptadığı insan yüzüne benzeyen formları görüyoruz. İnsanlık olarak yarattığımız teknolojilere kendi beklentilerimizi ve yanlılığımızı transfer ettiğimizin; nesnel bilginin sanıldığı kadar nesnel olmadığının altını çizen bir iş. Aslında dışarıda bir yerlerde birilerinin daha olduğunu, yalnız olmadığımızı görmeye gereksinim duyuyoruz.

İrem Tok’un çalışması ise 1970’lerde bir mikrobiyolog tarafından keşfedilen minyatür bir gezegenle ilgili. Tamamen hayal ürünü olan bu öyküde, bir gölden alınan bir damla suyun içinde bizimkine çok benzeyen bir gezegen fark ediliyor ve buraya bir grup araştırmacı gönderiliyor. Ama önce küçültme cihazından geçerek o gezegenin ölçeğine uygun hâle getiriliyorlar. Çareyi hep uzaklarda arıyoruz ama aslında kendi dünyamızın farklı ölçeklerine daha yakından bakmak, içinde yaşadığımız ekosisteme olan saygımızı artıran, en küçük jestlerimizin bile büyük sonuçları olabileceğini hatırlatan bir diğer seçenek.

​Horasan ise doğum kavramını ele alıyor. En “intergalaktik” yolculuğumuz olan doğum, hepimizin ortak deneyimi olduğu kadar her birimiz için son derece öznel ve biricik. Ayrıca insanlığın dünyadaki serüveni onun bir tür fetüs evresi; belki de bir gün bu gezegenin dışında bir yaşam kurabildiğimizde gerçek anlamda doğmuş olacağız.

Bir küratör olarak gelecek projelerin arasında neler yer alıyor?

Ocak ayında bir başka grup sergisi projem var. Onun konusu da yaklaşımı da bu sergininkinden oldukça farklı; ama aynı ölçüde heyecanlıyım.

*“İntergalaktik” sergisini 20 Ekim’e dek Anna Laudel Gallery’de ziyaret edebilirsiniz.

0
6280
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle