23 MART, CUMA, 2018

Aldanmaya Olan Savunmasızlığımız

Ankara'nın merkezden hayli uzak bir köşesinde korunaklı bir kale gibi duran Müze Evliyagil, açıldığı günden bu yana, çoğunluğu koleksiyondan beslenen sergileriyle kısa zamanda dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştı. Şimdi ise müze duvarları, Beral Madra küratörlüğünde gerçekleşen “Düşünme İkonları: İmgeler ve Metinler” sergisiyle sanatseverlere kapılarını açtı.

Aldanmaya Olan Savunmasızlığımız

“Düşünme İkonları: İmgeler ve Metinler” sergisi, düşüncelerle imgelerin iç içe geçtiği, metinlerin yer yer birbirleriyle bütünleşip yer yer çarpıştığı, eserlerin yapıldıkları dönemi yansıtan veya sanatçıyı üretim sürecinde etkilemiş olan cümlelerin de artık meydana çıkıp sanki “Bu imgelerin ardında ben de vardım” dediği bir buluşma ve belki de yüzleşmeye dokuz ay boyunca ev sahipliği yapacak.

Sarp Evliyagil'in gerçekten çok zengin, köklü ve etkileyici işlerden oluşan bir koleksiyona sahip olduğu gerçeğini teslim ederek, Beral Madra'nın koleksiyon içinden çekip çıkardığı eserlerle hayatta olmayan sanatçıların yaşadığı döneme damga vurmuş metinleri, onların eser üretirken etkilendiği varsayımıyla bir araya getirdiğini düşünürsek sergi bir anlamda dönemleri de hatırlatan, açıklayan, sorgulatan bir yapıya bürünüyor. Diğer yandan hâlâ yaşayan ve üreten sanatçıların çoğunluğu da seçilen işleri için etkilendikleri metinleri kendileri ileterek soyut imgelerinin ardında saklanan etkileri izleyiciye açmış. Soyut resim ve kavramsal üretimlerde, sanatçı eseri üretir ve geri çekilir, izleyicinin algısı, gözünün benzetme içgüdüsü, hatıraları devreye girer; böylece seyirci hisleriyle resmi anlamlandırma sürecine dâhil olur. Zira Canan Tolon'un kendi resmi yanında sergilenen, kendine ait metninde dediği üzere; sanatçı eserini anlattıkça kendi eserini yok edip, resmin ölümüne neden olabilir. Öte yandan Tolon, aynı metinde sanatçının elinden çıkan tesadüfi şekiller karşısında anlamlar ve benzetmeler üretirken “Aldanmalara karşı ne kadar savunmasız olduğumuz” düşüncesine kapıldığının altını çizer. Yine de Mübin Orhon'un göz alıcı renklere ve sadeliğe sahip resimlerinin yanı başında yer alan Adorno'ya ait Estetik Teorisi'nden alınmış metin parçasında Adorno, Schoenberg'e atıf yapar ve onun şu sözlerini paylaşır: “Kişi yalnızca bir resmi resmeder, resmin neyi temsil ettiğini değil”. Dolayısıyla aldanmalara olan savunmasızlığımız, aynı zamanda ironik bir biçimde, gördüğümüz imgeler aracılığıyla içimizdeki hisler ve düşünceleri temsil ve ifade etmemizi sağlayan bir güce dönüşmeye de namzettir. Soyut ve kavramsal üretimler en çok da kendi hikâyemizdeki susturulmuşlukları ve unutulanları yüzeye çekmeye, hatırlamaya ve ifade etmeye; esere yeni bir benzetmeyle bakarken kendi iç dünyamızın temsilini üretimin kendisinde izlemeye fayda sağlar, ki bu da sanatın iyileştirici gücü olarak düşünüldüğünde az şey değildir.

Mübin Orhon (tek duvar, 10 adet eser), Günnur Özsoy - İsimsiz, Untitled, 1998, Alüminyum döküm, 48 cm  (köprünün ucundaki heykel),  Seyhun Topuz - Kırmızı Kare I, Red Square I, 2007, Fiberglas ve demir, 200x200x36 cm (kırmızı kare yerde)

Üç kat boyunca her duvarda birbirinden etkileyici 23 sanatçının birden fazla eseriyle sayının arttığı ve her eserin yanında kendiyle uyumlu bir renk fonunda sergilenen 23 yazarın metni olduğunu düşündüğümüzde 60'a yakın, belki fazla odak noktası var sergide. “Düşünme İkonları” adının hakkını vermek için künyelerle dikkat dağıtmak istemeyen müze, eserlerin yanında sanatçıların ismini belirtmemiş ve yalnızca metin ile esere odaklanılmasını arzu etmiş, ancak ben de dâhil olmak üzere ayak üstü sohbet ettiğim birçok insan, nasıl ki metinleri kimin yazdığı görünüyorsa eserleri yapanların da kim olduğunu, baktıklarında görmek istediklerinden dem vurdu. Aslında künye işini çözmek için bir kroki hazırlanmış ve her kattaki eser ve sanatçı isimleri numaralarla belirtilmiş ancak bu istenenin aksine işlere ve metinlere odaklanmayı baltalayan, izleyici için oldukça yorucu bir çaba haline geldi. İnsan doğası belirsizlikten haz almadığından olsa gerek yazarı belli bir metinle eş olan eserin, sanatçısını da bilme ve zihnindeki o boşluğu doldurma kaygısına ister istemez kapılıyor ve krokiyle hazine avına düşmek yerine metne ve yapıta odaklanmayı tercih ediyor. Elinde kalem, krokide kimin eseri hangi duvarda notlar almak isteyen biri için, daha önce de bazılarımızı zorlayan bir eksikliği var müzenin. O da elimizdekileri düşürmeden not almayı sağlayacak, sızlayan bacaklarımızı dinlendirecek, müzenin iklimine uygun birkaç bank. Nihayetinde izleyiciler olarak bazen bir esere öyle uzun bakmak isteriz ki, karşısında oturmak, uzun uzun düşünmek ihtiyacımız hasıl olur. Belki bu yokluğu doldurmak, ziyaretçiler için sergiye daha uzun dâhil olmayı ve düşünme eylemini uygulamayı kolaylaştırır.

Sadık Arı, isimsiz 2013 kağıt üzerine mürekkep

Yalnız gezip gördüğümüz anda değil, sonrasında da metinleri ve imgeleri aracılığıyla aklımızda yer edecek olan serginin kıymetini daha da artıran ilginç bir durum da müzenin küçük bir odasında yer alan başka bir sergi. Üç kat boyunca koleksiyonun güçlü parçalarıyla kuvvetli bir iklim yaratılmış, fakat giriş, orta katta küçük bir odadan bu iklimden tümüyle uzak, yeşil bir yansıma sızıyor dışarı. Neredeyse tüm ziyaretçileri ışığına çeken ArtOda adındaki bu alanda, koleksiyon dışından genç sanatçılara ait çalışmalar sergilenmeye başlanmış. Müze Evliyagil, 6 Mayıs tarihine kadar, 7 genç sanatçının çocukluk travmalarına, aile ve okul olguları üzerinden iktidar ve isyana odaklandığı, tek kelimeyle büyüleyici bazı işleri izleyicilerine açık tutacak. Çoğumuzun çocukluğuna damga vuran Ayşegül kitaplarındaki çizimlerin karanlık duygularla örülmüş diğer hikâyesini; sıcak köy okulları düşüncesini alaşağı eden, iğneyle duvara tutturulmuş, pastel köy okulu çocuklarının isyanını; içinde küçük ve karanlık çocukluk sırlarımızı saklayan, otların bastığı eski bahçelere atıfta bulunurcasına köşeleri tutan, mürekkepten Sadık Arı desenlerini mutlaka görmek ve gömdüğümüz çocukluktan kalma korku, acı ve direnci yeniden hatırlamak gerek.

“Aynı Bahçe” adındaki bu küçük, ama etkisi büyük serginin “Düşünme İkonları” sergisiyle mekânsal uyumu ise muhteşem. Müze, zaten mimari yapı itibarıyla bodrumu, asma katı ve girişi olan, merdivenli bir ev gibi. Ana sergideki eşsiz parçalar; oturmak, düşünmek ve tartışmak için büyük yazarları ve felsefecileri misafir ediyor metinleriyle ve aşağıda, küçük bir bahçe içinde, evin tüm ebeveyn iktidarını unutmuşçasına koşturan, akla gelmeyecek haylazlıklar yapan, otların arasında küçük çocuk zalimlikleri planlayan çizginin tümüyle dışında çocuklar, bazı hatıralar biriktiriyorlar. “Aynı Bahçe” odanın dışında kalan güçlü otoriteyi unutmuş hâli, yeşil duvarları arasında bambaşka bir dünya açan kapılarıyla amacına müthiş bir şekilde ulaşıyor. Nitekim “Düşünme İkonları” da bulunduğu başat konumdan, çocukların bahçesine; yani genç, müthiş yetenekli bu sanatçılara düşünecek ve büyüyecek bir kapı aralıyor. İki sergiyi eş zamanlı olarak seyircisine sunmaksa Müze Evliyagil'in yaptığı en etkileyici fikir olmuş.

Bedri Rahmi'den Canan Tolon'a; Nejad Devrim'den Osman Dinç'e; Mübin Orhon'dan İnci Eviner'e, Burhan Doğançay'dan Nermin Er'e yirmi üç sanatçının, 23 önemli metinle buluştuğu, zihnimizi uzun süre meşgul edebilecek düşünce tohumları saçan “Düşünme İkonları: İmgeler ve Metinler” sergisi, Aralık 2018 sonuna dek Müze Evliyagil'de kapılarını açık tutacak.

0
3800
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage