0 YAPILAN YORUMLAR
4864 GÖRÜNTÜLENME
0 TAKİPÇİ
0 BEĞENİ
Konuşanlar, Bir Hüzünle Kelimelerde

Derinlerde kalmış, değerli cevherler vardır. Çoğu kimse varlığından haberdar değildir ama belki de kıymeti de zaten buradan gelir. Bozulmamış, sıradanlaşmamış, ilk günkü saflığını ve el değmemişliğini koruyan satırları da bu cevherlere benzetiyorum. 

Yedi Meşaleciler'in en genç şairi Ziya Osman Saba da bu saklı kalmanın, sahne ışıkları altında olmamanın duruluğunu yansıtır.. Lise yıllarımda, müfredat gereği rastladığım birkaç şiirini okuduğum bu güzel insana neden sonra aradan uzun bir zaman geçmesinin ardından ilgim arttı ve ona biraz daha yakından bakmak istedim. 

Emin olmamakla birlikte, tahminen 2015 yılıydı. Şehir Tiyatroları'nın aylık oyun programına baktığımda Gaziosmapnaşa Sahnesi'nde Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi'nin oynandığını gördüm. Hikâyenin sahneye taşındığından bile haberim yokken bir anda programda gördüğümde çok sevinmiştim. Okuyanlar bilirler, Ziya Osman Saba'nın bu hikâyesi geçmişe özlem, yalnızlık, biraz melankoli ama bolca betimlemeyle doludur ve çok az diyalog içerir. Bu nedenle, oyunlaştırılmasının esasen oldukça kitabi bir şekil sunacağını düşünmüştüm. Haksız çıktığımı söyleyemem, fakat bugün Şehir Tiyatroları'ndaki haksız oyuncu kıyımına kurban giden Arda Aydın o denli yaşayarak oynuyordu ki eserin kitabî özelliği sahnede sırıtmamıştı, uyarlamayı başarılı bulmuştum.

İstanbul Şehir Tiyatroları'nda oynanan Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi'nde oynayan Arda Aydın'ın sahnelerinden bir kare

O günden sonra Saba'nın külliyatını okumaya karar verdim. Edebiyatımızın bu herkesin bilmediği, bilse de çok yakından bakmadığı naif adamının, farklı üsluplarda verdiği eserleri incelemek istedim. Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi'ni yazan Saba,'nın O Mahalle,'de, O Banka'da, O Sokak'ta, Değişen İstanbul'daki öykücülüğüne, bütün şiirlerinin toplandığı Cümlemiz'de şairlliğine, Varlık' dergisinde yayınlanan kitap eleştirilerinin ve dönemindeki edebî gelişmelere ilişkin görüşlerinin yanı sıra kadim dostu şair Cahit Sıtkı Tarancı ile olan arkadaşlığını, Yaşar Nabi Nayır'a yazdığı mektupların ve kendisinin tanıyanların hakkında yazdığı yazıların derlendiği Konuşanlar, Bir Hüzünle Sesinde'de ise kişiliğine bakmak istedim..


Altını çizerek söylemek gerekir ki, gün geçtikçe üzerindeki satış baskısı artan Türkiye'deki yayıncılık camiasını düşündüğümüzde, Can Yayınları'nın yayınladığı bu üç kitap, Saba'nın derinlerde saklı mirasını günümüzün okurlarıyla buluşturan özenli bir ekip çalışması niteliğini taşıyor. Özellikle de Konuşanlar, Bir Hüzünle Sesinde'yi okuduğunuzda, Saba'nın sadece şair ve öykücü değil, aynı zamanda eleştirmen (her ne kadar kendisine bu sıfatı yakıştırmayı bir ukalalık  görse de) yönünü de tanıyorsunuz.


Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi

"... Fakat şimdi niçin böyle uğraşıp duruyorum? Benim asıl mesut zamanlarım ne oldu? Niçin asıl o zamanlar resim üzerine resim çıkartmadım? Niçin her hafta fotoğrafçıya uğramadık? Neden bugün buraya tek başıma geldim?" (Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi öyküsünden)

Ziya Osman Saba'nın, ikinci eşi Rezzan Hanım ve bu evliliğinden dünyaya gelen iki oğluyla beraber çektirdiği aile fotoğrafı

Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi adı altında toplanan öykülerine baktığımızda, Saba'nın hayata bakışını, yaşam tarzına tanıklık ediyoruz. Bağlı cümlelerden oluşan ve yoğun tasvir içeren uzun metinler zaman zaman okuru zorlasa da yazarın mütevazı yaşamını, küçük şeylerden mutlu olabilme duygusunu, aile ve toplumsal çevreyle olan ilişkisini okuyoruz. Saba bunları anlatırken, elbette çok sevdiği  İstanbul'u bir arka plan olarak kullanmayı da ihmal etmiyor. Öykülerin geneline baktığımızda, yazarın sıradan insanları ele aldığını, fakat örneğin, çalıştığı bankadaki bir memurun kendisine seslenişini veya giydiği elbiseden yola çıkarak, aslında sezdirmeden öykü içinde öykü anlattığını da görüyoruz.

Bu durum kimi zaman ise nesneler üzerine de yoğunlaşıyor. Örneğin, sık sık bindiği Neveser adlı vapurla kurduğu iletişim, Boğaziçi ile kurduğu gönül bağının küçük ama  tipik bir örneği oluveriyor. Öykülerin satır aralarında,, yazarın geçmişe duyduğu özlemin yanında babasıyla olan iletişimine, çocukluk anılarına, doğduğu yer olan Beşiktaş başta olmak üzere İstanbul'un farklı yerleriyle özdeşleşmesine de ortak oluyoruz.


Cümlemiz

"Biz o kadar, o kadar ağladık ki beraber,
 Gözyaşları doldurdu avucumu şimdilik.
 Şimdilik uzun uzun, bambaşka bir sessizlik,
 Yavaşça alçalarak, yavaşça bizi dinler."
(Sessizlik adlı şiirinden)

Şairin bütün şiirlerinin toplandığı Cümlemiz ise Geçen Zaman ve Nefes Almak olarak iki bölüme ayrılmış. İlk bölüm, Saba'nın bilinen üslubunu yansıtırken ikinci bölüm, ağırlıklı olarak 1940'lı yılların ortasından itibaren serbest nazım şeklinde yazdığı şiirleri de kapsıyor. Geçen Zaman'da genellikle 14'lü hece ölçüsü kullandığını gördüğümüz şairin, yaşamın geçiciliğini vurgulayan, Tanrı'ya teslimiyetini anlatan, bazen de gençlik yıllarına hasretini duyduğumuz mısralarını okuyoruz. Bu şiirlerde ayrıca, geleceğe dair ümitleri, Saba'nın iç dünyasındaki gelgitleri, insanın doğadaki rolünü de konu alan şiirlerle karşılaşıyoruz. 

"-Çek ciğerlerine, bir nefes daha çek,
 Bu rüzgâr her vakit böyle esmeyecek."
(Bu Rüzgâr adlı şirinden)

Yukarıdaki mısraların da yer aldığı ikinci bölüm Nefes Almak, Saba'nın 40'lı yılların ortalarından itibaren daha serbest, yer yer kafiye bile kullanmadığı şiirleri de -muhtemel ki o dönem bir tabu kırıcı olarak ortaya çıkan Garip akımının da bunda payı var- içeriyor. Hastalığı ve akabinde ölümü nedeniyle aslında tamamlanmamış bir çalışma olan Nefes Almak, ilginçtir ki şairin daha önceki dönemlerinde gördüğümüz Tanrı'ya ve ölüme teslimiyet hâliyle birlikte en az bu şiirleri kadar, yaşama isteğinin kamçılandığı mısraları da barındırıyor. 

Konuşanlar, Bir Hüzünle Sesinde derlemesinde,yer alan bir röportajda Saba, en beğendiği iki şiirini Cümlemiz ve Misakımilli Sokağı No:76 olarak ifade ediyor. Cümlemiz şiiri Geçen Zaman, şairin Kadıköy'de yaşadığı evin bulunduğu sokaktan ilham alarak yazdığı Misakımilli Sokağı No:76 ise Nefes Almak'ta yer alıyor.


Konuşanlar, Bir Hüzünle Sesinde. Yazılar, Söyleşiler, Mektuplar

"Yalnızca 'güzellik'e dayanan edebiyatı anlıyorum. Bunu deminki sözlerimle de kâfi derecede belirtmiş olduğumu sanıyorum. Aruz, aruz olduğu için güzel değil, Yahya Kemal kullandığı için güzeldir. Şu heceyle yazılmış şiir, hece milli veznimiz olduğu için değil, altında Ahmet Hamdi imzası taşıdığı için güzeldir. Kâfiyesiz, vezinsiz diye alay edilmek istenilen şiir de, kabul edelim ki ehlinin elinde güzel olabiliyor. Sanatkâr sadece 'güzel' yaratmak için çırpınan adamdır, başka hiçbir şey değil." 

Varlık dergisi, bugün olduğu gibi, Yaşar Nabi Nayır önderliğinde kurulduğu yıllarda da edebiyat dünyasında önemli bir konumdaydı. 50'li yıllardan sonra ustalaşacak pek çok genç şaire ve yazara sayfalarında yer açan derginin demirbaş listesinde, Yaşar Nabi'nin yakın arkadaşı Ziya Osman Saba da yer alıyordu.

Can Yayınları'nın Ziya Osman Saba serisinin üçüncü kitabı olan Konuşanlar, Bir Hüzünle Sesinde'de, Saba'nın şairliği ve öykücülüğünün yanında, dönemin edebiyat tartışmalarına dair görüşleri, milli edebiyat- Batı edebiyatı çekişmesinde durduğu nokta, Varlık dergisinin tanıttığı dönemin yeni şair ve yazarlarına ilişkin bilgiler yer alıyor. Adını, Saba'nın Garip İstanbulumun Türküsü başlıklı şiirinde geçen mısradan alan derleme eserde, şair ve yazar Ziya Osman Saba'nın Necip Fazıl Kısakürek, Oktay Akbal, Orhan Veli, Oktay Rifat, Attila İlhan, Sait Faik Abasıyanık ve Behçet Necatigil gibi o yıllarda, daha yeni yeni edebiyat dünyasında ismini duyuran ama sonrasında büyük şairler veya yazarlar kervanına katılacak genç isimlerin izlerine de rastlıyoruz. Garip akımının yarattığı büyük tartışmalar, hatta bu gruba dâhil olan şairleri deyim yerindeyse  linç etmek isteyenlere rağmen, Saba'nın bu yenilikçi, kafiye ve ölçü sınırlamalarına başkaldıran akıma destek verip yanında durması, yeniliğe açık anlayışını ortaya koyuyor. Varlık'ta yayınlanan kitap eleştirilerine dikkatle baktığımızda ise sık sık Fransız şiirinden -ki bunda, Galatasaray Lisesi mezunu olmasının da büyük etkisi var- ,özellikle de Verlaine'den etkilendiği açıkça görülüyor.

Kendisiyle yapılan röportajlara ve anket sorularına verdiği cevaplarda en çok dikkat çeken nokta ise şiirin ve düz yazının toplumsal eleştiri kaygısı taşımasının bir zorunluluk olup olmadığı konusunda, bunun, sanatçıyı belli bir alana hapseden bir kısıtlama olarak gördüğünü, sanatın toplumsal bir duyarlık taşıyabileceğini kabul etmekle birlikte bunun bir olmazsa olmaz olmadığını belirtmesi olarak öne çıkıyor.


Konuşanlar, Bir Hüzünle Sesinde ayrıca Saba'nın, Halit Fahri Ozansoy, Nahid Sırrı Örik, Ceyhun Atıf Kansu, Salih Zeki Aktay, Bedri Rahmi Eyüboğlu (Eyüboğlu'nun Yaradana Mektupları'nda Nazım Hikmet ve André Gide'den izler bulması dikkat çekicidir), Abdülhak Şinasi Hisar, Hamit Macit Selekler, Sabahattin Tahsin Teoman, Süha Ediboğlu, Adnan Bulak gibi, bugün görece pek az kişinin tanıdığı edebiyat kişiliklerinden bahsetmesiyle de aslında bir anlamda edebiyatımızın unutulmuş hafızasını diriltiyor.

Derleme eserin hatrı sayılır bir kısmını ise Ziya Osman Saba'nın, can dostu ve liseden arkadaşı şair Cahit Sıtkı Tarancı ile olan dostluğu oluşturuyor. Sadece edebiyat alanında değil, dünyada az rastlanacak bir dostluğu okuyacağınız bu bölümde, lise sıralarından Varlık'a uzanan, sonrasında da katlanarak devam eden sıkı bir arkadaşlık hikâyesinin şahidi oluyorsunuz. 

Kitabın son bölümlerine doğru ise Varlık dergisinin sahibi ve Ziya Osman Saba'nın da yakın arkadaşı olan Yaşar Nabi Nayır'a yazılan mektuplarla karşılaşıyorsunuz. Saba'nın alçak gönüllü kişiliğinin görüldüğü ama yer yer de sitemlerinin (bir senelik şiir kitabında yapılan tanıtım sıralamasında Fazıl Hüsnü Dağlarca ile Cahit Külebi'nin arkasından gelmesi) bulunduğu bu mektuplar, bir yandan da okura, o dönemdeki yayıncılık işleyişinin, yazı işleri-yazar-düzeltmen üçgeninindeki iletişimin niteliği üzerine önemli bir izlenim edindiriyor. Arka kapak yazısı Selim İleri'nin kaleminden çıkan kitabın, Tahsin Yıldırım'ın büyük emekler verdiği araştırmaları sayesinde bulunan metinlerin bir araya getirilmesiyle okurla buluştuğu belirtiliyor.

Sonuç olarak, Can Yayınları'ndan çıkan bu üç önemli eser,  edebiyatımızın popüler olmayan ama çok değerli ismi Ziya Osman Saba'nın edebî kişiliğini, günlük hayattaki karakterini, duygularını, topluma ve bireye bakış açısını, öykücülük yeteneğini, şiirleriyle anlatmak istediklerini ayrıntılarıyla görebilmemiz açısından çok önemli bir külliyat oluşturduğunu söylemeliyim. Dilerim ki siz de bu eserlerde benzer duyguları tadar, bu güzel ve naif insanı daha da seversiniz.

0
2647
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage