0 YAPILAN YORUMLAR
97077 GÖRÜNTÜLENME
11 TAKİPÇİ
0 BEĞENİ
Hatıraları Soruyorum İyiler mi

Soyut hatıralar kadar olmasa da, somut hatıralarda özleniyor ve şimdi ben, o özlenmişlik ile dönüp soruyorum;

Herkes bir şeylerimi alıyor ya da çalıyor benden,

Sorsam hatıra için diyecekler.

Hatıraları soruyorum. Hatıraları!

İyiler mi?

İlkokuldayım, fikir dünyam yeni yeni oluşmaya başlamış. Her gün bir şeyleri bulurken, bir şeyleri kaybediyorum. “Tedbirli Olmak” diye bir kavram var, onu biliyorum ama nasıl olunacağını bilmiyorum.

10-11 yaşlarındayım. Okulda her gün bir şeyimi kaybediyor veya çaldırıyorum. Biri bana çok kurnazca bir oyun oynuyor ya da eğitim bütçemi çökeltmek ve ne kadar savunmasız olduğumu ortaya koymaya çalışıyordu.

Boyalarımı, resim kağıtlarımı, kalemlerimi, ders kitaplarımı, ki o zaman ders kitapları parayla satılıyor ve içinde gerçekten kıymetli bilgiler var, okuma kitaplarımı, şemsiyemi, bere ve eldivenlerimi... Habire kaybediyorum. Borcunu ödeyemeyen bir işveren gibi her gün gizliden haciz ediyorlar ve ben bir türlü bu gizemli haciz memurunu yakalayamıyordum. Bu işi yapan arkadaş o kadar usta idi ki, kaybettiğim eşya bir daha hiçbir yerde bulunamıyordu. Bir ara bayağı korkmaya başladım, uzuvlarımdan birini de çaldıracağım diye. Neyse ki korktuğum olmadı ve o yılı en az üç kez benzer okul eşyalarımı çaldırıp yenilerini alarak tamamladım.        

Gelecek yıl daha ihtiyatlı olmaya karar verdim ve o yaz yitirdiğim eşyaların envanterini yapıp, uğradığım zararı tespit ettim. Yazın elde ettiğim harçlıkların büyük bölümünü ani kayıplara karşı, abimlerden yiyeceğim fırçaları da düşünerek yenisini almak için bir kenara ayırdım. O eğitim döneminde bizim okula yaklaşık 3 km uzaklıkta yeni bir okul açıldı. Sınıf mevcutlarımız azaldı, daha düzenli bir okul olduk. Muhtemelen gizemli icra memuru da yeni okula atandı. O yılı kayıp vermeden kapattım. 

Yıl sonu, Resim ve El Becerileri dersine giren hocamız, uzun bir konuşmadan sonra gelecek yıl kendi dersinde yapılacak eşya ve resimleri mezuniyet töreninde sergileyeceklerini ve çok beğenilenleri okul vitrinine koyacaklarını söyledi.

Teşvik etme ve güdülemek önemli bir işti ve Ayşegül hoca bunu çok iyi yapıyordu. O yaz çabucak bitti. Artık son senemizdi bu okulda. Çoğu sekiz senedir birlikte okuyan arkadaşlar için son kırk hafta.

Son yılın verdiği olgunlukla herkes tam bir yetişkin gibi davranıyor derslerini özellikle de Resim ve El Becerileri dersini fazlasıyla önemsiyordu. Seramik boyamalar, vitraylar, kumaş baskıları, kağıt katlama sanatları, ahşap oymacılığı... Yapılan işler okulun atölyesinde ve deposunda birikmeye başlamıştı...

Yılsonu geldi çattı, herkes üzerine düşenin en iyisini yaptığına inanarak ve yeni okullarını ve arkadaşlarını hayal ederek mezuniyet törenimize hazırlandı.

Yaptığımız el becerisi işlerimiz, bu önemli gündeki önemli yerlerini aldılar, konuklar gelmeye başladı. Herkes oradaydı  veliler, çocuklar, meraklılar, hiç mezun olamamışlar...

Saat 17:00 da başlayan tören ve eğlence saat 21:00 kadar sürdü. Yenildi, içildi, fotoğraflar çekildi, ağlandı, gülündü, hatıralar verildi alındı. Önemli bir gürültü faaliyeti yerine getirildi.

Törenden sonra, sergilenen eşyaları da alıp evlerimize gidecektik. Bende sergi sınıfına gittim. Diğer öğrencilerin eşyaları yerinde dururken benim eşyaların çoğunun yerinde olmadığını fark ettim. Satılıp satılmadığını ya da hoca tarafından vitrine konulmak için alındığını düşündüm. Ama öyle bir şey yoktu.

İki yıl önce eşyalarımı hacz eden o meçhul ve meşhur icra memuru geldi aklıma. İki yıldır ortada yoktu ama bu gün yine ortaya çıkmıştı demek. Biraz üzülerek birazda kendimi teselli ederek geriye kalan iki parçayı alıp okuldan çıktım. Yolda yürürken sınıftan bir kız arkadaşıma rastladım. Sergiden aldığı kendi eşyalarının yanında benim yaptığım vitray çalışması da vardı. Ona baktığımı görünce;

“Biliyorum senin çalışman olduğunu, hatıra olarak aldım” dedi.

Başka bir şey aldın mı dedim.

“Hayır, sadece bu” dedi.

Bir teşekkür bile etmeden, ana caddeden ayrılıp evine doğru gitti.

Beş yıl okuduğum bu okulda ne kadar hatıra dağıttığımı hesap etmeye çalıştım tekrar, soyut hatıralarla, somut hatıralar birbirine karıştı gitti. Suratıma garip bir tebessüm geldi oturdu, o tebessüm ile uzun süre yürüdüm. O an, o meşhur icra memuru karşıma çıksaydı ve deseydi ki; “bende o aldıklarını hatıra olsun diye aldım” o ana kadar içimde birikmiş kinim kaybolup gidecekti. 

Geçenlerde kitapları karıştırırken Atatürk’le ilgili önemli bir bilgi edindim. Atatürk, bilindiği üzere hastalığının son zamanlarını Dolmabahçe de ki odasında ve yatağında geçirmişti. Bir çok kıyafeti ve aksesuarı da kaldığı odasında idi. 10 Kasım 1938 de hayata gözlerini kapamasından sonra duyanlar, son bir kez görmek için koşup gelmişti. Çalışanlar, ziyaretçiler gittikten sonra Atatürk’ün, kıyafet ve aksesuarlarından bazılarının olmadığını fark etmiş. Konu araştırıldığında, “hatıra amaçlı alındığı” söylenmiş.


İlkokuldan mezun olalı 15 yıl olmuş nerdeyse ve ben hala bir şeylerimi kaybediyorum arada bir. Sahiplenmediğimden ya da düzensiz olduğumdan değil. Onlar hatıralara daha iyi sahip çıkacağını düşündüklerinden olsa gerek. Yaşadıklarımı saymazsak, kimseden bir hatıra almadım.


Soyut hatıralar kadar olmasa da, somut hatıralarda özleniyor ve şimdi ben, o özlenmişlik ile dönüp soruyorum;

Herkes bir şeylerimi alıyor ya da çalıyor benden,

Sorsam hatıra için diyecekler.

Hatıraları soruyorum. Hatıraları!

İyiler mi?


Hüseyin Arda SALKAYA

0
3236
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage