21 EKİM, PAZARTESİ, 2019

"İnsanı Nereye Kapatırsan Kapat Bir Direnç Gösterir"

Bir hapishanede mektup okuma komisyonu memuru olan Zakir’in hikâyesi, okuduğu mektupların arasında bulduğu bir fotoğrafla değişiyor. Görülmüştür, bize demir parmaklıklar arkasında pek bilinmeyen mektup okuma komisyonlarından bir bakış açısı sunuyor.

Serhat Karaaslan, hapishanelerdeki mektup okuma komisyonlarından yola çıkarak ilk uzun metraj filmi olan Görülmüştür'ü izleyiciyle buluşturdu. 54. Karlovy Vary Film Festivali’nde, Avrupa ve Akdeniz Film Eleştirmenleri Birliği FEDEORA tarafından En İyi Film ödülünü ve 2019 İstanbul Film Festivali’nde de En İyi Senaryo ve En İyi Kurgu ödüllerini alan Görülmüştür filminin yönetmeni Serhat Karaaslan ile film üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Cinefondation’a seçildiğinizden beri sabırsızlıkla beklediğimiz ilk uzun metrajlı filminiz Görülmüştür orijinal hikâyesiyle biz seyircileri içine çekiyor. Öncelikle bu yolculuğunuzdan bahsederek başlamak istiyorum. Cinefondation’a katılmanız sayesinde Görülmüştür’ün yolculuğu başladı diyebilir miyiz?

Evet, hatta Cinefondation’a seçilmeseydim bu film yapılamayabilirdi. Kültür Bakanlığı ilk başta projeyi reddetti çünkü. Bildiğiniz gibi Türkiye’de bağımsız filmler için tek fon Bakanlık Fonu. Bakanlıktan destek alamadığınız zaman filmin finansman arayışının önü kapatılmış oluyor. Dolayısıyla filmin yapılmasının önü kapatılmış oluyor. Avrupa Birliği ortak film yapım fonu olan Eurimages’a başvurma koşullarından biri dahi kendi ülkenizde filmin bütçesinin belli bir oranını garantilemiş olmanız. Bilinen bir yönetmen değilseniz Bakanlık Fonu’nu almadan finansmanınızı tamamlamanız çok zor.

​2015’te Bakanlık Fonu’nun ilk film destek bölümüne başvurduk. Ankara’ya sunuma çağrılan 20 proje arasında olduğumuz söylendi, daha sonra ne olduysa çağrılmadık. Aynı günlerde bu projeyle Cinefondation’un Residence Bölümü’ne seçildim. Biraz da bunun etkisiyle olsa gerek, sektörden ve destekleme kurulunun bazı üyelerinden bu başarıyı gösteren bir projenin en azından sunuma çağırılması gerektiği yolunda bir tavır oldu. Bunun üzerine bizi Ankara’ya sunuma çağırdılar. Sunum iyi geçse de zar zor son anda destek alabildik. Yine Cinefondation sayesinde çok hızlı bir şekilde Fransız ve Alman ortak yapımcılar ile dağıtımcı bulduk. 

Kısa filmleriniz Kan, Bisiklet, Musa ve Dondurma’dan sonra seyirci ile yeniden buluştuğunuz ilk uzun metrajlı filminizi çekerken ne gibi zorlu süreçlerden geçtiniz? Bu süreç size neler öğretti?

İlk filmin zorlukları aşağı yukarı her yönetmen için aynıdır muhtemelen. Başta da dediğim gibi bu filmin özelinde finansman arayışı açısından yaşadığımız zorlu bir süreci oldu. Sonra da tam filmi çekecekken 15 Temmuz süreci oldu. Bir yıl ertelemek zorunda kaldık. İçerikten dolayı izinler zorlaştı. Gerçek bir hapishanede çekim yapmak istiyorduk. Çekimi bırak, mekânları tasarlarken elimizde referanslar olması için başvurduğumuzda bile izin verilmedi. Hapishaneye dönüştürebileceğimiz bazı gerçek mekânlar bulduk ancak oralara da izin çıkmadı. Bakanlık desteğimiz olduğu hâlde… Sanki OHAL döneminde kimse bu filmle ilgili herhangi bir belgeye imza atmak istemiyor gibiydi. Aslında mekânla ilgili sıkıntı senaryoyu yazarken de her zaman beni kaygılandıran ve sınırlayan bir şeydi.

​Basit kısa hikâyeler anlatıyorken ilk uzun filmim için girift bir senaryo yazdım. Bu ilgi çekse de zorlayan bir yanı da vardı. Konu herkesin ilgisini çekiyordu ve gittiğimiz her yerde, ortak yapım marketleri ve festivallerde hikâyeyi her duyan filmi başka bir yere çekiyordu. Kimi hemen The Lives of Others diyordu kimi de başka filmlerden bahsediyordu. Ben de etkileniyordum hâliyle. Sonra bir süre bu etkilerden kurtulmak ve kendi yapmak istediğim filmi yazmak için uğraşmam gerekiyordu. Bu sürecin bana öğrettiği en önemli şey yanlış da olsa kendi iç sesimi dinlemem gerektiği oldu sanırım. Mesela içimde kalan bir iki şey var. Kurguda taviz verdiğim bazı şeyler oldu, istemeden kabul ettiğim… Filmi her izlediğimde onlar beni rahatsız ediyor.

Onun dışında benim için öğretici olan bir diğer şey de dekorda film çekmekle ilgili oldu. Fazla bir deneyimim olmasa da “Dekorda film mi çekilir?” gibi bir kafadaydım. Bütün kısa filmleri gerçek mekânlarda çekmiştik. Onun da etkisi vardı. Sanki film dekorda çekildiği zaman inandırıcı olmayacak, gerçek görünmeyecek ve dekor olduğu her türlü belli olacakmış gibi… Ancak dekorun sağladığı büyük bir rahatlık ve kolaylık var. Bu güzel bir deneyim oldu benim için. Yıl sonunda çekeceğimiz bir kısa filme hazırlık yapmaya başladık ve daha önce dekora direnen ben, şimdi de yapımcıyla “Asıl odayı dekorda çekebilir miyiz?” diye pazarlık yapıyorum.

Ana karakter Zakir’in filmin ilk yarısındaki portresi; çekingen, içine kapanık, kendi hâlinde edebiyat meraklısı bir insan... Zakir, hapishanedeki çalışma arkadaşlarına göre farklı bakış açısına sahip ve belki de o “memur kafası” olarak tanımlayabileceğimiz bir noktada sıkıcı addedilen hayat, onu edebiyat dünyasının sınırsız hayal gücüne itiyor. Fakat film ilerledikçe Zakir’in kontrolden çıkmaya başladığını, şiddete bile yöneldiğini görüyoruz. Zakir’in bu kontrolden çıkışını nasıl açıklarsınız?

Dediğiniz gibi Zakir diğer memurlara göre biraz farklı biri hatta bu ortama “yabancı” ve bu yabancılığını gizleyen biri. Zakir’in bir kahraman olmasını istemedim. Yaptığı iyi diyebileceğimiz eylemlerinden dolayı bir kahramana dönüşme gibi bir durumu vardı. Zaaflarını da göstermek, ortaya çıkarmak istedim. Diğer türlü romantize de etmek olurdu, bu da benim pek sevmediğim ve istemediğim bir şeydi. Bütün bu savrulmalar içinde tutarlı olacak bir anti kahraman portresi çizmeye çalıştık. Görüş salonunda tam Selma’yla konuşma fırsatı yakalamışken mahkûmlar içeri geldiğinde orada mahkûmu kolundan çekerek karısının önüne doğru itekliyor. Karısının önünde mahkûmu küçük düşüren bir hareket, duygusal bir tepki. Bu sahnede mahkûma karşı olan tavrı istediğinde onun da diğer birçok memur gibi konumunu ve elindeki gücü mahkûm ve yakınları üzerinde kullanabileceğini gösteriyor. Daha sonra başka bir sahnede gardiyanlar mahkûmu dövdüklerinde o da dahil oluyor. Yerde yatan savunmasız bir mahkûma o tekmeyi atmasaydı kendini riske atarak zor durumda olan bir kadını kurtarmaya kalkıştığı için bir kahramana dönüşürdü muhtemelen. Sonunda kaybetse de kazansa da bir kahramana dönüşmüş olurdu. Oysa ben onun çelişkileriyle ve zaaflarıyla da ilgileniyordum. Bunların Zakir’in farklı yönlerini zaaflarını ortaya çıkarmak için filmde olduğunu söyleyebilirim. İyi yanlarını gördüğümüz gibi zaaflarını da görüyoruz yani. Eğer Selma bu kadar güzel bir kadın olmasaydı, Zakir kendini bu kadar kaptırmayacaktı hikâyesine belki de. Bu da bir zaaf. Diğer yandan Zakir’in kendini kontrol edememesi, şiddete yönelmesi bir reaksiyon aynı zamanda. Hapsedilmişlik durumuna karşı bir tepki. Bunlar bir yandan da bastırılmışlıklarının da dışa vurumu. Olmak istemediği bir yerde yapmak istemediğini bir işi yapan biri nihayetinde. Bastırılmış bazı duyguları bu şekilde dışa vuruyor. Sağlıksız bir şekilde belki ama bütün bu kontrol ve baskılara karşı gelişen bir tür direnç gibi diyebiliriz belki. Bu her zaman böyledir, insanı nereye kapatırsan kapat bir direnç gösterir. Mesela annesine çıkışları da çok sert oluyor. Zayıf karakterlerin böyle bir yanı oluyor ya, dışarıda korkaktır, sesi bile çok çıkmıyordur; ama bütün öfkesi annesine, babasına, karısına onun kahrını evde artık kim çekiyorsa ona patlar. Annesiyle olan ilişkisini buralardan kurdum.

Film bir noktada Zakir’in peşinde olduğu her şeyin kafasında yarattığı dünyadan ibaret olduğunu düşündürüyor, bir fotoğraftan yola çıkarak yazarlık dersi için kurguladığı hikâye, aslı astarı olmayan bir hâle dönüşüyor. Zakir evli bir kadın olan Selma’ya duyduğu ilgiyi kendi kendine itiraf edemediği için kurguladığı hikâyenin peşine düşüyor ve Zakir’in peşine düştüğü bu durumun gerçek mi yoksa kurgu mu olduğunun ucu açık bırakılıyor. Filmin sonunun ucunu açık bırakarak seyirci ile nasıl bir bağ kuruyorsunuz?

Senaryoda filmdekine göre nispeten biraz daha net bir son vardı. Kurguda böyle bir yere doğru aktı hikâye. Filmi soru işaretleriyle bırakmak net bir cevap vermeye göre daha etkili ve değerli geldiği için böyle bırakmayı tercih ettim. Ama bu belirsizlikler içinde kendi tercihimi biraz daha fazla hissettirdiğimi düşünüyorum. Bu hikâye gerçek miydi, yoksa Zakir kafasında mı kurdu hepsini, bununla oynamak istedim. Kurduğumuz bu yapı için bu son daha doğru geldi.

Filmi Zakir’in bakış açısının dışına çıkartmak istemedim. Sadece onun bakış açısıyla sınırlı; o ne görüyorsa biz de onu görüyoruz. Seyirciyi de işin içinde katmak, hikâyeyi onunla kurdurmak, bazı boşlukları onunla doldurmak istedim. Film boyunca Selma’ya dair ne Zakir seyirciden fazla bir şey biliyor ne de seyirci Zakir’den fazla bir şey biliyor. Bu dengeyi film boyunca korumak istedim. Burada tek bir farktan bahsedebiliriz. Film bittiğinde seyirci için bütün bunlar gerçek miydi yoksa Zakir’in kurgusu muydu sorusu kafada kalıyor. Ama Zakir için öyle değil. Zakir gerçek olduğuna inanıyor, bundan hiç şüphesi yok. O yüzden karakolda hayatta tutunduğu, inandığı her şey elinden alınmış gibi bakıyor. Bu durum bizi böyle bir sona götürdü.

​Son meselesi zaten kurgu sürecinde çok gelgitli ve zor bir karar oldu bizim için. Hatta kurguyu kilitledikten iki ay sonra Paris’e gittim ve yönetmen Céline Sciamma’yla beraber filmi izledik. Céline’le uzun uzun üzerine konuştuk, tartıştık. Mevcut sondan mutlu değildim, beni rahatsız ediyordu. Céline beni cesaretlendirdi ve radikal bir karar alarak filmin post prodüksiyonu bitmek üzere olduğu hâlde, Paris’te bir hafta tekrar kurguya girdim ve hem sonunu değiştirdim hem de başka bazı değişiklikler yaptım.

Filmde hoşuma giden detaylardan birisi, güvenlik kameralarının da gördüğü şekilde Zakir’in durumunu görmemiz. Bu bende Zakir’in izlendiğine, aslında hepimizin izlendiğine, dair bir izlenim bırakmıştı. Siz bunu kurgularken neler düşündünüz?

Dediğiniz gibi hem hepimizin bir şekilde izlendiğini hissettirmek hem de gözetleyenlerin bile birileri tarafından gözetlendiği hissettirmek fikrinden çıktı. İçinden geçtiğimiz karanlık günlerin hissettirdiklerinden bunlar filme girdi. Bu süreç bir çoğumuzu paranoyak ve korkak yaptı. Bu fikir sadece gözetleme kameralarını kullanmamızı değil başka bazı kamera tercihlerimizi de etkiledi. 

54. Karlovy Vary Film Festivali’nde, Avrupa ve Akdeniz Film Eleştirmenleri Birliği FEDEORA tarafından En İyi Film seçilen Görülmüştür, 2019 İstanbul Film Festivali’nde de En İyi Senaryo ve En İyi Kurgu ödüllerinin sahibi oldu. Görülmüştür’ün daha geniş bir perspektifte Türkiye’de ve dünyada nasıl tepkiler aldığını merak ederken bir yandan da ilk filminizle aldığınız ödüllerin üzerinizde bir baskı yaratıp yaratmadığını konuşalım istiyorum.

Türkiye’deki gösterimlerde de yurt dışında da seyircilerin ilgisi oldukça iyiydi. Üzerine konuştukları ve tartıştıkları bir film oldu. Farklı meseleler üzerinden tartışıldı. Hikâyede bıraktığımız boşluklardan dolayı bu boşlukları tamamlamak üzerine sorular geleceğini sanıyordum, neredeyse hiçbir gösterimde öyle olmadı. Filmin kurcaladığı meseleler daha çok konuşuluyor, bu da bizim için çok daha değerli bir durum.

​Ödüller motive edip cesaretlendiriyor tabii. Sadece yönetmen için değil filmde yer alan herkes için öyle. Oyuncular, ekip... Ödüller üzerimde herhangi bir baskı oluşturmadı. Sonuçta ben sinemaya kariyer yapmak gözüyle bakmıyorum. Sinemayı seviyorum ve hikâye anlatıyorum.

Dikkatimi çeken diğer bir diğer durum da Zakir’in annesiyle beraber yaşadığı evin kapısında demir parmaklıklar olması, annesinin sürekli bir güvensizlik içinde evlerine hırsız gireceğini düşünmesi ve Zakir’in eve girip çıkarken annesi ile yaşadığı zorluklar… Tüm bunlar bakıma kimin içeride, kimin dışarıda olduğunu sorgulatırken özgürlüğümüz üzerine düşündürüyor. Dışarıda gerçekten özgür müyüz, yoksa hepimiz aslında mahkûm hayatı mı yaşıyoruz?

Bu dediğiniz amaçla yapıldı ama genel anlamda özgürlük kavramını dört duvar ve demir parmaklığa indirgemeye kalkışmadım. Benim tartışmak istediğim daha çok dışarıda olduğu hâlde hapis olmak kavramı. Yoksa genel özgürlük meselesini demir parmaklığa indirgemek çok sığ ve romantik bir bakış olur.

Temel olarak Görülmüştür’ün sansür üzerine kurulu bir film olduğunu görüyoruz. Buradan yola çıkarak baskı ve sansür hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Sizce günümüz dünyasında bir şeyler gerçek anlamda sansürlenebilir mi?

Öncelikle şunu söyleyeyim filmin sadece sansürle sınırlandırılması benim istediğim bir şey değil. Sansürün şöyle ilginç bir tarafı var. Sansür yapılınca var olduğunu da ortaya çıkaran bir şey. Karalanarak sansürlenen mektuplar sansürün olduğunu gözümüze sokuyor ve hak ihlallerinin birer kanıt belgesine dönüşüyor. Ama zaten devletin mahkûm mektuplarını sansürlemekle, hapishanelerde hak ihlallerini açıktan yapmakla ilgili bir sorunu yok. Bunu gizleme ihtiyacı duymuyor. Gazetecilere ve gazetelere mektup yazmak yasak denilerek sansürlemeyi bırak bu mektupları göndermiyor bile.

Günümüzde sansür internet öncesi zamanlarda olduğu gibi değil doğal olarak. Vikipedi sansürleniyor ama VPN’le ya da başka yollarla girmenin yollarını buluyor insanlar. Sosyal medyanın bu kadar etkili olduğu bir zamanda haberleri sansürleyenler engel olabiliyorlar mı? Mümkün değil. Ünsal Ünlü tek başına cep telefonuyla bir ana akım televizyondan daha çok insana ulaşıyor neredeyse. Medyanın özgür olduğu batılı ülkelerde bile sansür tartışmaları olabiliyor. Mesela bazı ülkeleri yönetenler aynı zamanda ülkelerindeki medyaya da sahiplerdir. Klasik anlamda görünürde bir sansür yok ama haberleri seçerek, istemedikleri haberleri görmezden gelerek ya da bazı haberleri daha çok öne çıkararak bir tür sansür yapıyorlar. Dijital çağın sansürü de bu şekilde oluyor. Görmezden gelerek, manipüle ederek… Post-truth dönemi deniyor zaten bu döneme. Gördüklerimiz gerçek mi yoksa hakikati örtmek için yaratılan sahte bir gerçeklik mi? 

©Metin Yoksu

Son olarak gelecekteki projelerinizden bahseder misiniz? Hâli hazırda üzerinde çalıştığınız neler var?

Az önce bahsettiğim çekime hazır olan kısa film projemiz var. Onun dışında da kafamda bir iki fikir var. Onlardan birini yazmak istiyorum. Kafamda çevirip duruyorum. Henüz bir yere oturtamadığım için yazmaya başlayamadım. 

0
6500
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage