08 KASIM, SALI, 2016

Bir Zamanlar Yugoslavya’da

İkinci Dünya Savaşı sonrası, kuruluşundan 1991’deki dağılışına dek geçen sürede Balkan coğrafyasının en önemli devletlerinden olan; ancak artık var olmayan Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin izlerini sürebileceğimiz araçlardan biri de filmler. İkinci Dünya Savaşı öncesi bölgede herhangi bir film endüstrisinin varlığından söz etmek mümkün değilse de, savaş sonrası devlet desteğiyle kurulan film stüdyoları Yugoslavya Sineması’nın başlangıcı olarak kabul ediliyor. 

Bir Zamanlar Yugoslavya’da

Soğuk Savaş yıllarının Partizan filmlerinden Kara Dalga akımına; 35 yıllık yönetiminde neredeyse her gece bir film izleyen devlet başkanı Josip Bro Tito’dan, uluslararası arenada kendine yer bulan sinema emekçilerine, Yugoslav Sineması hâlâ pek çok kişinin ilgisini çekmeye devam ediyor ve meraklılarına zengin bir içerik sunuyor. Kronolojik olarak Yugoslav Sineması’nın kült yapımlarından örnekler: 

Mutlu Çingeneler Gördüm (1967)

Orijinal adı Tüy Toplayıcıları olan ve yönetmen koltuğunda Aleksandar Petrovic’in oturduğu Mutlu Çingeneler de Gördüm, Yugoslav Kara Dalga sinemasının en başarılı örneklerinden biri. Kuzey Voyvodina’daki Romanların hayal ve gerçekliğin iç içe geçtiği hayatlarını konu alan filmin baş kahramanı kendinden yaşça büyük bir kadınla evli olan tüy toplayıcısı Bora karakteri . Zamanının çoğunu işi nedeniyle ev ortamından uzakta geçiren Bora, yolda bölgedeki diğer bir tüy toplayıcısı Mirta’nın kızı genç ve güzel Tessa ile tanışır ve hayatı bambaşka bir yöne evrilir. Suç ve meşruiyet arasındaki Bora’nın hikâyesi üzerinden film, Roman halkının dışlanmışlığını ve toplumsal ikiyüzlülüğü anlatıyor. Hayli şiirsel olan filmin müzikleri, Voyvodina yaşayan Roman müzisyenler tarafından yapılmış. Kurgudan öte bir gerçekliği izleyicisine sunmak isteyen filmin çoğu figüranı, bölgenin insanlarından oluşuyor. Film, Roman dilinin konuşulduğu ilk ve nadir yapımlardan biri ve 1969 yılında “En İyi Yabancı Film” dalında Oscar’a aday olmuştu. 

Masumiyet Korunmasız (1968)

Kategorize edilmesi güç, deneysel ve derleme belgesel filmin yönetmeni Dusan Makayevev, 1941 yılında Nazi sansürü nedeniyle gösterimi yapılamayan Masumiyet Korunmasız adlı film projesini kendi dokunuşuyla hayata döndürüyor. Yugoslav jimnastikçi Dragoljub Aleksic, yönetmeni ve yapımcısı olduğu filmin 1941 versiyonunda aynı zamanda kendini kahraman bir akrobat olarak canlandırıyor. Melodramda gerçek yaşam kahramanı ve her yönüyle komedi unsuru Aleksic’in hikâyesi, işgal altındaki Belgrad’ın portresini çiziyor. Filmin siyah-beyaz ilk halinin üstüne eklediği görüntüler ve film ekibinin hayatta kalanlarıyla yaptığı röportajlar ile yönetmen Makayevev, izleyicisine tarihi değerlendirme imkânı veriyor. 

Neretva Savaşı (1969)

Yugoslav partizan film örneklerinden olan, yönetmen Veljko Bulajic’in Neretva Savaşı filmi, 2. Dünya Savaşı sırasında Yugoslav Partizan askerlerin Neretva Nehri’nin yukarısındaki 4500 yaralıyı kurtarma çabasını anlatıyor. 2. Dünya Savaşı’nın en insancıl mücadelesinin yaşandığı Neretva Savaşı’nda, partizanların kullandığı stratejik taktikle düşman geri püskürtülür. Devlet Başkanı Tito’nun da ödenek ve danışma desteği verdiği ve çekimleri 16 ay süren film, Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin en pahalı yapımı olarak biliniyor. Film çekimleri için patlayıcılarla çökertilen Neretva Köprüsü’nın yıkıntıları ise hâlâ yerinde. Neretva Savaşı filminin başarısından sonra sinema tutkunu Tito, kendi hakkında bir film çekilmesine ikna olmuş. (bkz. Sutjeska Savaşı, Battle of Sutjeska, 1973

Walter Saraybosna'yı Savunuyor (1972)

Bir diğer partizan film örneği Walter Saraybosna’yı Savunuyor’un yönetmenliğini Hajrudin Krvavac yapıyor. Film, 2. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Alman güçlerinin yakıt almak için Saraybosna’ya gelişiyle başlayan Nazi işgaline karşı halkın ve partizan lider Walter’ın direnişini anlatıyor. Nazi subayları arasında geçen diyalogda, Nazi komutanının “Kim bu Walter?” sorusuna, askerin tüm Saraybosna’yı işaret ederek “Burası Walter’dır!” dediği efsanevi sahnesiyle ünlü film; Yugoslavya’dan sonra Çin’de de hayli popüler olmuştu.. 

Kim Şarkı Söylüyor Orada (1980)

Slobodan Sijan yönetmenliğindeki filmde Yugoslavya Krallığı’nın Naziler tarafından işgal edilmesinden bir önceki gün, bir grup insanın Belgrad’a giden otobüs yolculuğunda buluşmasını ve sonrasında yaşananları anlatıyor. Kara komedi örneklerinden Kim Şarkı Söylüyor Orada?, aralarında iki Çingene müzisyen, savaş gazisi, avcı ve şarkıcı gibi bir çok renkli karakterin bulunduğu yolcu grubunun başından geçen trajikomik olayları üzerinden dönemin toplum yapısı ve atmosferinin çok katmanlılığını başarıyla ortaya koyuyor. 

Dolly Bell'i Hatırlıyor Musun? (1981)

Yönetmen Emir Kusturica’nın ilk uzun metraj filmi Dolly Bell’i Hatırlıyor Musun?, 60’lı yılların Saraybosna’sında bir aşk hikâyesini anlatıyot. Hükümet politikalarının bireysel hakların önünü açmasıyla özellikle Batı’dan filmler Yugoslavya’da gösterilmeye başlamıştır. Filmin baş kahramanı Dino, bu rahat siyasi iklimde hayatı keşfederken kendini ilk sinemada, sonrasında suç dünyasının sınırlarında bulur. Korumalığını yapacağı seks işçisi Dolly Bell ile tanıştıktan sonra genç Dino’nun hayatı tepetaklak olacaktır elbette.

Maraton Ailesi (1982)

Altı nesildir cenaze işinde olan Topaloviç ailesinin 150 yaşındaki reisinin ölümüyle yaşadığı şiddetli değişimin konu edildiği ve Slobodan Sijan’ın yönetmenliğini yaptığı komedi filmi, 1935 yılında küçük bir Sırp kasabasında geçiyor. Miras kavgası ekseninde ilerleyen Maraton Ailesi’nde, beş kuşaktan varisin başından geçenler abartılmış bir olay örgüsü ile anlatılıyor. En küçük varis Mirko’nun ailenin diğer fertlerinden başka bir hayali vardır: Film yıldızı olmak isteyen Kristina. Bu uğurda yetişkin filmleri işine giren Mirko, kendini en yakın arkadaşı ve sevdiği kadınla bir aşk üçgeninin içinde bulur. Suç dünyası ve kara mizahın harmanlandığı filmde, Topaloviç ailesi için hayatın kendisi bir maratondur.

Balkan Casusu (1984)

Ünlü senarist Dusan Kovacevic ve Bozidar Nikolic’in yönetmenlik koltuğunu paylaştığı film 50’li yılların Yugoslavya’sında Stalin destekçisi olduğu için hapis yatmış Iliya’nın, kiracısı Petar’ın ajan olduğundan şüphelenmesiyle başlar. Kiracısının ajan olduğunu kanıtlama mücadelesi veren İliya gün geçtikçe kendini bu casus hikâyesine daha çok kaptırır. Soğuk Savaş döneminin paranoyalarının komedi unsurlarıyla anlatıldığı Balkan Casusu’nda, filmin kendisi bir gözetleme operasyonuna, baş kahraman Iliya ise bir casusa dönüşür. 

Boğazlayan Boğazlayan'a Karşı (1984)

Yugoslav sinemasının korku/gerilim örneklerinden, yönetmenliğini Slobodan Sijan’ın yaptığı Boğazlayan, Boğazlayan’a Karşı’da Belgrad’ın ilk seri katilinin yolu, işlenen cinayetlere takıntılı bir rock yıldızı ile kesişir. Çiçekçilik yapan orta yaşlı adam, çiçeklerini almayı reddeden kadınları boğazlayarak öldürmeye başlar. Gırtlaklama sahnelerinin birbirini izlediği filmde seri katil ve müzisyen arasında kurulan bağ, işleri daha da tehlikeli hale getirecektir. 

Babam İş Gezisinde (1985)

1950’lilerin başında geçen ve Emir Kusturica’nın yönettiği Babam İş Gezisinde, dönemin savaş sonrası gergin ve güvensiz atmosferini, polis eşliğinde ortadan kaybolan vatandaşlardan Meşa’nın altı yaşındaki oğlu Malik’in gözünden anlatıyor. Ailesi tarafından etrafa “iş gezisinde” olduğu söylenen Meşa aslında cinsel istismar suçundan hüküm giymiştir. Komünizmin maddi yoksunluklarıyla babasız bir ailede başa çıkmanın zorluklarının işlendiği filmde, aile olgusunun ve affetmenin vurgusu yapılsa da anne ve babası arasındaki ilişkide şiddetin her türlüsüne şahit olan masum Malik’tir. 

Çingeneler Zamanı (1988)

Bir Çingene filmiyle başlayan listenin son filmi, aslında beş bölümlük bir seri olması planıyla çekilen Emir Kustarica’nın yönettiği Çingeneler Zamanı. Perhan, tele kinetik özelliğini hayatta kalmak mücadelesinde kimi küçük suçlar işlemek için kullanmaya başlayan genç bir çingenedir. Para kazanıp geri dönmek,  ailesindeki işleri yoluna koymak ve sevdiği kadınla evlenmek umuduyla yaşadığı şehri terk eden Perhan’ın hikâyesi, çoğunluğun baskısıyla ötekileştirilmiş de olsa ortak duyguları hisseden hayatlara dikkat çekiyor. Büyülü-gerçekçi film, birçok kritik tarafından hâlâ Kustarica’nın en iyi filmi olarak değerlendiriliyor. 

0
21658
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle