21 ARALIK, PERŞEMBE, 2017

Tuhaf Olduğu Kadar Gerçek Bir Aile Hikâyesi

Jonathan Franzen’in yazarken hicvin gücünü kullandığı, kusursuz bir "aile" olmaya çalışırken birbirlerini sürekli hayal kırıklığına uğratan, ortak bir alanda bir türlü buluşamayan beş kişinin hikâyesini anlattığı Düzeltmeler isimli kitabı üzerine bir inceleme yazısı.

Tuhaf Olduğu Kadar Gerçek Bir Aile Hikâyesi

Jonathan Franzen’in Düzeltmeler romanındaki hiciv dilini sürdürmek adına kitabın izleklerine giriş yapmadan önce bende canlandırdığı metin dışı bir sahneden bahsetmek isterim. Nuri Bilge Ceylan’ın Uzak filminden bir sahne bu. Mecburen aynı evi paylaşan, başroldeki iki karakter, fotoğrafçı Mahmut ve iş arayan, memleketten tanıdığı Yusuf uzun bir uğraşın ve bekleyişin sonunda tuzak kurdukları mutfak faresinin, mutfak kapısı eşiğindeki yapıştırıcıya yapışmış, kurtulmak umuduyla çığlıklar attığı küçük mücadelesini izlemektedirler. Fare hem bağırmakta hem de güç gerektiren fiziksel bir devinimle kendini yapışkan tuzaktan kurtarmaya çalışmaktadır. Mahmut bir müdahalede bulunmak yerine, bekleyip sabah kapıcıdan yardım isteme önerisinde bulunur. Yusuf ise farenin çıkardığı gürültü nedeniyle hemen halletmelerinin daha iyi olacağını belirtir ve tuzak ile birlikte fareyi canlı canlı bir alışveriş poşetine koyup kedilerin volta attığı kaldırımdaki çöplerin arasına atar (Sahnenin bu kısmı fazlasıyla can sıkıcı ayrıntılara girmeyeyim). Düzeltmeler, Mahmut’un önerisini dinleseydik ne olurdu sorusunun 496 sayfalık cevabı niteliğinde. Franzen, tabii ki romanında bir fareyi anlatmıyor; hiciv dilinin olanaklarını kullanarak Amerikan yaşam tarzını yansıtan, sisteme yapışmış, bir çekirdek aile portresi çiziyor. Lambert ailesi: Emekli baba Alfred, ev hanımı anne Enid ile yetişkin çocukları Chip, Gary ve Denise romanın yakın planda tuttuğu, sistemin çizdiği sınırlar (tuzaklar mı demeliydim?) içerisinde varoluş mücadelesi veren başlıca kahramanları.

Füsun Doruker’in çevirisiyle Türkçeye 2012 yılında Sel Yayıncılık etiketiyle kazandırılan roman, Amerikalı okurlarla 2001 yılında buluştu. Bu tarih önemli çünkü 11 Eylül saldırısı ile yakın bir tarihe denk geliyor. Saldırının çapı ve insanlar üzerinde yarattığı panik, endişe ve felaket bekleyişi duygularının çok taze olduğu bir dönem bu. Tesadüf şu ki Düzeltmeler de tam böyle bir duygunun hüküm sürdüğü bir açılışa sahip ve bu nedenle bir anda beklenmedik bir popülerliğe erişiyor. Kitabın St. Jude başlığını taşıyan ilk bölümünde yer alan söylemlerden biri “çok kötü bir şey olacak”. Kitap bu his ile başlıyor. Anne Enid kusurlu sistemin içinde “kusursuz bir aile” olma hayallerini gerçekleştirmeye çalışacak ve bu mutlu aile tablosunu canlandırabilmek için tüm ailenin bir araya geleceği bir Noel yemeği daveti için diretir. “Kusur” kelimesi önem taşıyor zira romanın isminden de anlaşılacağı üzere bir “düzeltme”; eksiklikleri veya hataları telafi etme çabası söz konusu. Türkçeye çevrilen “correction” kelimesinin dilimizde “düzeltme” ile tam olarak yansımasını göremediğimiz, İngilizcedeki bir diğer anlamı “cezalandırma”. Romanın her bir karakterinin yaşamını “düzeltme”ye çalışırken aynı zamanda içinde bulundukları düzenin “ceza”sını da çektiklerini pekala öne sürebiliriz. Nasıl mı?

Lambert ailesinin genel hatlarıyla tanıtıldığı, kitabın ilk bölümü, felaketin habercisi “St. Jude”un ardından sonuncusu hariç her bir bölüm aile bireylerinden birini ele alıyor. Geçmişe gidiş gelişler aracılığıyla tanıştığımız ilk karakter, ailenin ortanca çocuğu Chip. Başarısızlık başlığını taşıyan başlık, Chip’le ilgili ilk ipucunu veriyor. Rekabetçi ağabeyi Gary’nin olmadığı her şey olan Chip, ne özel hayatında ne de iş hayatında iyi bir tahsili olmasına rağmen beklentileri karşılayabiliyor. Geleceğini düzeltme umuduyla aldığı her bir karar onun daha da dibe batmasına yol açıyor. Akademik heveslerinin ve bu doğrultudaki çabalarının, içinde bulunduğu düzende bir karşılığı yok.

Bir sonraki bölüm, Lambertlerin en büyük çocuğu, aile babası ve başarılı finansör Gary’yi ele alıyor. Dışarıdan bakıldığında ideal olarak tabir edebileceğimiz her şeye sahip; iyi bir işi olan, evli ve çocuklu, yaşam standartları yüksek bir erkek. Ancak finans sektöründeki belirsizlik, asla güvende hissetmemesi, sürekli bir muammanın içinde olmanın getirdiği kaybetme korkusu ile baş etmeye çalışması, düzenin hediyesi “depresyon” olarak ona geri dönüyor ona. Kendiyle ilgili bu gerçeği savuşturmaya çalıştıkça agresifleşiyor. Ve bu bölümün başlığı, tahmin edin ne? Durun söyleyeyim: Düşündükçe Öfkelendi.

Bir sonraki bölüm Denizde’de çocuklardan biraz uzaklaşıp anne Enid’e odaklanıyoruz. Emekli kocası Alfred ile ne zamandır planladıkları gemi gezisi sırasında tanıştıkları insanlar ve başlarına gelen olaylar sayesinde Enid’i daha yakından tanıyıp, talepkâr kişiliğinin altında yatan güdüleri daha iyi anlıyoruz. Özellikle bölümün sonlarına doğru gerçekleşen trajedi, romanın en kırılgan noktasını oluşturuyor. Duygu yoğunluğu kolay kolay atlatılamayacak zuhur anlarından bazıları var bu bölümde.

Ve sona yaklaşırken, Generator bölümü ile ailenin üretken bireyi, ailenin biricik kızı, aşçı Denise ile tanışıyoruz. Denise mesafeli, duygularına kulak vermektense objektif olmayı tercih eden güçlü bir karakter olarak giriyor. Kendini düzeltme çabası kayda değer. Çoğu zaman bu işine yarıyor. Ancak bu uzun sürmüyor.

Romanın son bölümü Düzeltmeler’e gelindiğinde, tek tek aile bireylerini yan yana getirip düşününce gözlerimizin önünde dev bir Amerika portresi tamamlanmış oluyor. Amerika ve sahip olduğu düzenin kolunun dünyadaki her yere uzandığını kabul ettiğimizde, romanın Türkiye’deki okurlara, hem bireysel yaşamları hem de ülkenin genel durumu konusunda çok şey söyleyeceği kesin.

​Franzen’in dili yirminci yüzyıldansa, ondokuzucu yüzyıla daha yakın bir tınıya sahip. Klasik romanlardan alınan tadı günümüze yansıtabilmiş. Bunda hiciv dilini, kırmayan, dökmeyen, alay etmeyen veya soğutmayan bir dozajda tutmasının katkısı var. Henüz Franzen edebiyatı ile tanışmamışlar için, diğer kitaplarını okumadan önce, tavsiye edebileceğim bir kitap. Franzen’in hicivli romanını okuduktan sonra belki herhangi bir düzeltme ile karşılaşmayabiliriz; ancak Mihail M. Bahtin’in güçlü yazın üzerine sarf ettiği şu sözleri kulaklarımızı çınlatsın: “Ciddiyet bizi umutsuz durumların altında ezer, ama kahkaha bizi onların üzerine çıkarır ve ellerinden kurtarır. Kahkaha insanı bağlamaz, özgürleştirir. Kahkahanın toplumsal, korovari karakteri, bütün insanlığa ve tüm dünyaya bulaşma isteği. Kahkahanın kapıları herkese açıktır. […] Kahkaha engelleri kaldırır, yolu temizler.”[1] Düzeltmeler, kahkaha attırmayacak dahi olsa, bu güce sahip.



[1] Mihail M. Bahtin, Söylem Türleri ve Başka Yazılar (İstanbul: Metis, 2016)
Kullanılan fotoğraflar: Julie Blackmon

0
8068
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage