06 MAYIS, CUMA, 2016

Sıra Dışı Hikayelerin Yazarı Elvis Peeters

Belçika’da sıradan bir evden Kongo’daki iç savaşın ortasına, sıra dışı hikayelere sürükleyen ve Avrupa’ya, göçmenlere, mültecilere dair olası bir gelecek senaryosunu farklı taraflardan bize yansıtan, sayısız romanın yazarı Elvis Peeters, İTEF-İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali’nin bu yılki konuklarından biri.

Sıra Dışı Hikayelerin Yazarı Elvis Peeters

Kitaplarla ve müziklerle dolu bir hayatınız var. Edebiyatın ve müziğin sizin için ne ifade ettiğinden kısaca bahseder misiniz?

Bir rock müzisyeni olarak başladım ve yazıları punk müzik yaklaşımları taşıyan bir yazar oldum. Rock alanında bir söz yazarı olarak edebi, hatta şiir gibi şarkılar yazmayı denedim. Bazen müzik, metin, roman, hikaye yazmak için doğru atmosferi yakalamama yardım edip bana ilham verir. Çok okurum ve bazı kitaplar bana haklarında şarkı yazacak esin kaynağını sağlar. Thomas Bernhard, Malcolm Lowry, Nazım Hikmet şiirleri, John Donne, Paul van Ostaeije’nin eserlerinden etkilenerek şarkılar yaptım.

Kitaplarınızı eşiniz Nicole ile birlikte yazıyorsunuz. Tek başına yazmakla birlikte yazmak arasındaki farklılıklar nedir? Kitaplarınızın ortaya çıkış sürecini bize anlatır mısınız? 

Aslında birbirimizin metinlerini yeniden yazıyoruz. Böylece okuyucu da hepsinin sadece bir kişi tarafından yazıldığı izlenimini ediniyor. Bir metne başlarken ihtiyacımız olan, kesin olmayan bir plan ve bizi tetikleyecek hoş bir alıntı ya da fikir oluyor. Karakterler, romanın yapısı, kullanacağımız üslup ve bunun gibi şeyler hakkında fazlaca tartışırız. Kadın ve erkek karakterleri kolayca yerleştirebiliyoruz; çünkü biz de çiftiz. Bizim için yazmak, yalnız yapılan bir aktivite değil. Tek başına yazmak ve birlikte yazmak arasındaki en büyük fark bu. İkimiz de yazarların başına gelen “tıkanma” durumunu aynı anda yaşamıyoruz.

Herhangi Bir Gün, yaşlı bir adamın gün içinde geçmişine yaptığı yolculuklarla sıra dışı hayat hikayesini anlatıyor. Sizin hayatınıza dair en sıra dışı hikayeniz nedir?

Yazar olma sürecimiz olabilir. Rock müzisyeniydim ve sahne yönetmeni olarak diplomasını yeni almış olan grup arkadaşım, şarkı sözü yazdığım için bana bir tiyatro oyunu yazıp yazamayacağımı sordu. Bu görevi Nicole ile birlikte kabul ettik. Maymun Saati isimli bir tiyatro oyunu yazdık. Oyun bir ödül kazandı, dergide yayımlandı ve sonraki aylarda beş farklı yayınevinden daha fazla oyun yazmamızı talep eden mektuplar aldık. Hikaye yazmaya devam ettik ve yazar olduk.

Kitapta Kongo’daki zor hayat şartlarından ve bağımsızlık sürecindeki çatışma ve vahşet ortamından da bahsediyorsunuz. Hem yerli halkın hem burada yaşayan beyazların hikayesi var. Bu hikaye için neden Kongo'yu seçtiniz? Anlattıklarınızla ilgili derlemeleri nasıl yaptınız?

Kongo'yu seçtik çünkü eski sömürgesi olarak Belçika'nın hikayesinin bir parçası. Biz gençken neredeyse her köyde insanlar Kongo'da misyoner, çiftçi ya da sömürge olarak çalışmış birini tanırlardı. Kongo hakkında hikayeler duyduk, kitaplar okuduk, internetten Kongo'daki sivil savaşlar hakkında bilgi edindik.

Önümüzdeki günlerde Türkiye'de de yayımlanacak romanınız Sayısız, son yıllarda giderek büyüyen bir dramı; mültecileri ve göçmenleri, iki farklı bakış açısıyla anlatıyor. Hikaye bir gemide insanlık dışı şartlarda geçen yolculukla başlıyor ve daha iyi bir hayat beklentisiyle geldikleri bu yeni dünyada, Avrupa’da, hem göçmenlerin hem de göç alan ülkenin halkı açısından yaşanan sorunları, artan suç oranını ve karmaşayı anlatılıyor. Peki bu,  gelecek günlere dair olası bir felaket senaryosu mu?

Olmamasını umuyoruz. İnsanlar bize romanınız kehanet gibi diyor. Eğer bu doğruysa, Avrupa'nın hâlâ bu kehanetin gerçekleşmesini önleme şansı var demektir. Romanda milyonlarca mülteci ve göçmen Avrupa kıtasına  geliyor. Şu an gelen mülteci sayısı Avrupa nüfusunun yüzde birinden az. Zengin bir kıta olarak  bu insanları ağırlamamız mümkün. Eğer zenginliğimizi kendi isteğimizle paylaşmazsak, birgün bu reddediş yüzünden istemediğimiz şeyler olacak. O zaman daha kötü bir sonuç çıkacak.

Mayıs'ta eşinizle birlikte İTEF-İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali için Türkiye’ye geleceksiniz. Bir yazar olarak sizce edebiyat festivalleri neden önemli?

Bu mevcut ve potansiyel okurlarımızla buluşmak için bir fırsat. Halk bu kitapları yazanların kim olduğunu görebilecek. Festivaller edebiyatı daha canlı ve görünür hale getirir, insanlar yazarın sesini duyar, varlığını hisseder. Yazar artık bir kağıttan daha fazlası olur. 

Festivalin bu yılki teması “Şehir ve Sesler”. Bize yaşadığınız şehri ve seslerini anlatır mısınız?

Biz yaşlı bir toplumuz. Türk çevirmenimiz bizi ziyarete geldiğinde İstanbul’a karşı bizim caddelerimizdeki genç insanların azlığından bahsetmişti. Sıklıkla genç insanların eğlenceli sesleri yerine yaşlı insanların öksürük ve hırıltılarını duyarsınız. O yüzden birçok yaşlı insan genç gibi davranmaya çalışır. Bu bazen komik bazen de acınası görünür.

Sayısız’ın ortaya çıkış sürecinden biraz bahseder misiniz? Nasıl bir ön çalışma yaptınız?

George Bush döneminde var olmayan kitle imha silahları ile devam eden savaş sırasında, Türkiye'ye sığınmış binlerce Irak Kürdü’nün yaşadığı küçük bir köydeki haberi gördük. Yerli halk kendi köylerinde  azınlık durumunda kalmıştı. Aynı dönemde, ortalama zenginlikte bir Belçikalı’nın mal varlığının dünya üzerindeki 6 milyar insana verildiğinde neler olabileceği hakkında bir akademik çalışmadan haberdar olduk. Dünyadan dört tane daha olmalıydı. Ama yalnız bir dünyamız var. Bu iki veriyi birleştirerek romanımızı bir tür düşünce  egzersizi şeklinde yazdık. Bu demektir ki, eğer ortalama bir Belçikalının refah seviyesi diğerlerinin dört katı ise, er ya da geç ülkemiz Türkiye'deki o Kürt köyünde olanlarla yüzleşecek. Geçen yıl güncellenen bir başka araştırmaya göre, ortalama bir Belçikalının mal varlığını dünya üzerindeki tüm insanlara paylaştırabilmek için beş dünyanın varlığına ihtiyacımız var.

Sayısız önümüzdeki günlerde Türkiye’de de yayımlanacak. Sizin yarattığınız karakterlerin, hikayelerin dünyanın farklı yerlerindeki insanlar tarafından okunması, bilinmesi nasıl bir his?

Kitap özellikle son yıllarda çokça gördüğümüz bir sorunu anlatıyor. Özellikle Türkiye'den mültecileri yaşlı kıtanın dışında tutması isteniyor. Sadece bizim vatandaşlarımız için yazılmamış, tüm dünyada okumaya değer bir kitap.

0
6191
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage